9 Kasım 2012 Cuma

Şu’arâ Suresi 18-27 Ayetleri S. Kutub Tefsiri


18- Firavun dedi ki: "Biz seni çocukken yanımıza alarak büyütmedik mi? Ömrünün birçok yılını aramızda geçirmedin mi?"

19- Sonunda o ağır suçu işledin. Sen o sırada bir kâfirdin.

20- Musa dedi ki: "O suçu işlediğim sırada ben henüz doğru yolu bulmuş değildim."

21- Bu yüzden sizden korkunca yanınızdan kaçtım. Sonra Rabb'im bana hikmet bağışlayarak beni peygamberlerinden biri yaptı.

22- O nimet diye başıma kaktığın şeyse israiloğullarını köleleştirmenin sonucudur.


Hz. Musa böylesine ciddi ve büyük bir iddia ile karşısına çıkıp "Biz bütün âlemlerin Rabbi olan Allah'ın peygamberiyiz" deyip "İsrailoğullarının bizimle birlikte buradan ayrılmalarına izin ver" gibi büyük bir istekte bulununca Firavun hayretini gizlememiştir. Zira o son olarak Hz. Musa'yı sandık içinde denizde yakaladıkları günden itibaren sarayında yetişen bir üvey evlat olarak görmüştü (Daha geniş bilgi için "Taha Suresi"ne bakabilirsiniz.) Onun İsrailoğulları'ndan biriyle dövüşen bir kıptiyi öldürdükten sonra kaybolup gittiğini hatırlıyordu. (Bu olay Kasas Suresinde anlatılıyor.) Bir rivayete göre Hz. Musa'nın öldürdüğü bu kıpti Firavununun uzaktan akrabasıydı. Firavun'un Hz. Musa'dan son ayrıldığı zaman ile on sene sonra Hz. Musa'nın bu büyük dava ile karşısına çıkması arasındaki süre o kadar uzundur ki, işte bu nedenle Firavun aşağılamadan, alaya almadan ve hayretini dile getirmeden edememiştir:

"Firavun dedi ki: "Biz seni çocukken yanımıza alarak büyütmedik mi? Ömrünün birçok yılını aramızda geçirmedin mi? Sonunda o ağır suçu işledin. Sen o sırada bir kâfirdin."

Gördüğün terbiyenin, yanımızda ufacık bir bebekken gördüğün ilginin karşılığı bu mudur? Bu iyiliklerin karşılığı bugün bağlı bulunduğumuz dine karşı çıkman mıdır? Evinde yetiştiğin kralın karşısına çıkman ve başka bir tanrıya çağırman mıdır?! Sana ne oldu böyle? Daha önce aramızda uzun bir süre yaşadığın halde bugün iddia ettiğin bu davadan hiç söz etmemiştin. Bu büyük işin önsözü sayılabilecek hiçbir iddiada bulunmamıştın?!

Burada Firavun Hz. Musa'ya Kıpti'nin öldürülmesi olayını da korkunç bir ifade ve abartma ile anlatıyor. "Sonunda o ağır suçu işledin" Çirkin ve iğrenç olan o işi de yapmıştın ki, bu olayı açık sözlerle dile getirmek uygun düşmez! Bu eylemi yaparken "Sen o sırada bir kafirdin" O gün sözünü ettiğin âlemlerin Rabbini tanımıyordun. O sırada âlemlerin Rabbinden söz etmiyordun!

Böylece Firavun kesin bir cevap niteliği taşıdığını ve Hz. Musa'nın -selam üzerine olsun- karşısında bir cevap bulamayacağını, karşısında direnemeyeceğini sandığı bütün delillerini ileri sürmüş, özellikle öldürme olayını burada bir kez olarak kullanmaya çalışmıştır... Sözlerinin gerisinde onu bununla tehdit etmiş ve kısas cezasına çarptırılabileceğine ima etmiştir.

Yüce Allah'ın duasını kabul ettiği, dilinin tutukluğunu giderdiği Hz. Musa açılıyor ve cevap veriyor.

"Musa dedi ki; O suçu işlediğim sırada ben henüz doğru yolu bulmuş değildim. Bu yüzden sizden korkunca yanınızdan kaçtım. Sonra Rabbim bana hikmet bağışlayarak beni peygamberlerinden biri yaptı. O nimet diye başıma kaktığın şey de israiloğullarını köleleştirmenin sonucudur."

Ben bu suçu işlerken henüz cahildim. Milletime olan bağlılığım ve tutkunluğum ile hareket ediyordum. Rabbimin bana verdiği hikmet ile bugün tanıdığım inanç bağını o sırada henüz esas almıyordum. "Bu yüzden sizden korkunca yanınızdan kaçtım" Başıma bir iş gelmesinden korktuğum için. Fakat yüce Allah bana iyilik diledi, bana hikmet bağışladı, "Beni peygamberlerinden biri yaptı". Ben bu işi yapan kişi değilim. Ben "peygamberler kervanından" sadece bir kişiyim. (İfadedeki edebi uyum açısından bakıldığında suredeki kafiye harfinin önlerinde bir uzatma harfi bulunan "mim" veya "nun" olduğu görülmektedir. Bu nedenle "sen de peygamberlerden birisin"(minel Mürselin) ifadesi musiki tonu açısından suredeki genel havaya uymaktadır. "Beni bir elçi yaptı" (Ecealane rasulen) denmiş olsaydı bu uyum olmayacaktır. Bununla birlikte özel bir mana da ifade edilmiştir ki bu da, kendisinin pek çok peygamberlerden biri olduğu, bu çağrısında yalnız olmadığı ve hayret edilecek bir işi yapmadığıdır. Böylece ifadedeki edebi ve dini uyum bütünleşmiştir.)

Sonra Hz. Musa Firavun tarafından kendisinin aşağılamasına karşılık olarak bir aşağılama ile cevap veriyor, fakat gerçeği dile getiriyor. "O nimet diye başıma kaktığın şey de İsrailoğullarını köleleştirmenin sonucudur."

Bebekken senin evinde eğitilmiş olmam, senin İsrailoğullarını köle edinmen, erkek çocuklarını öldürmenden kaynaklanıyor. Bu insafsız uygulama yüzünden annem beni sandukaya koymak ve sandukayı suya bırakmak zorunda kalmıştı. Siz de beni buldunuz. Böylece ben senin evine gelip burada büyüdüm. Anne-babamın evinden mahrum kaldım. Bunu mu başıma kakıyorsun? Bu mudur büyük lütfun?

Bu sırada Firavun -sözü değiştirerek Hz. Musa'ya davasının özünü sormaya yönelmiştir. Fakat yüce Allah hakkında bilmezlikten gelerek, alaya alarak ve edepsizlik ederek soru yöneltmiştir:


23- Firavun, "âlemlerin Rabb'i dediğin nedir?" dedi.


Firavun -Allah cezasını versin- soruyor: Ben kendisinin elçisiyim dediğin âlemlerin Rabbi de kimdir? Bu ancak sözü temelden red eden sözü ve söyleyeni aşağılayan, meseleyi bütünü ile hayretle karşılayıp düşünülmesini bile imkânsız gören, söz konusu yapılmasının doğru olmadığını kabul etmiş birinin yaklaşımı olabilir.

Hz. Musa -selam üzerine olsun- ona cevap veriyor. Allah'ın görülen bütün evrenin ve içindekilerin Rabbi olduğunu, Rabblık sıfatının her şeyi kuşattığını dile getiriyor:


24- Musa "Eğer kesin gerçeği öğrenmek istiyorsanız, O göklerin, yerin ve bu ikisi arasındaki bütün varlıkların Rabbidir" dedi.


Bu cevap Firavunun bilmezlikten gelişini karşılayan ve ağzını kapatan bir cevaptır. Ey Firavun, yüce Allah senin gücünün ve ilminin ulaşamayacağı bu dehşet verici evrenin Rabbidir, sahibidir. Firavun'un iddiası bu milletin ve Nil vadisinin bu bölümünün tanrısı olduğuna ilişkindi. Bu ise, göklerin, yerin ve ikisi arasındaki varlıkların içinde toz tanesi veya zerre kadar küçük ve sözü bile edilmeye değmez bir mülk demekti. Aynı şekilde Hz. Musa'nın -selam üzerine olsun- cevabı da Firavun'un iddiasını küçümsüyor, asılsız olduğunu ortaya koyuyor, dikkatlerini bu korkunç evrene yöneltiyor ve bunun Rabbinin kim olabileceği üzerinde düşünmesini sağlamaya çalışıyordu… İşte Alemlerin Rabbi O'dur.. Bu yönlendirmeden sonra Hz. Musa'nın sözü şöyle hikaye ediliyor . "Eğer kesin gerçeği öğrenmek istiyorsanız" İşte sadece bu kesin anılmaya ve tasdik edilmeye layıktır, uygundur.

Firavun etrafındakilere dönüyor, onların bu söze hayretlerini izhar etmelerini istiyor. Veya apaçık, rahat anlaşılabilen gerçek sözlerin kalblere ulaşmasından endişe eden, zalimlerin, zorbaların geleneğine uygun olarak Hz. Musa'nın sözlerinden etkilenmemelerini sağlamaya çalışıyor.


25- Firavun çevresindekilere "dediklerini duyuyor musunuz?" dedi.


Şimdiye kadar duymadığımız ve tanımadığımız hiç kimsenin söylemediği bu ilginç ve hayret verici söze kulak veriyor musunuz?

Bu sırada Hz. Musa zaman kaybetmeden ona ve etrafındakilere tekrar saldırarak âlemlerin Rabb'inin başka bir sıfatından söz ediyor.


26- Musa: "O hem sizin hem de sizden önceki atalarınızın Rabbidir" dedi.


Bu sıfat Firavun'a iddiasına ve konumuna yönelik daha büyük bir darbe indirmektedir. Açık açık belirtiyor ki, Âlemlerin Rabbi, firavunun da Rabbidir. Firavun onun kullarından biridir. Yoksa kendisi milletine karşı iddia ettiği gibi bir ilah falan değildir. Onun milletinin rabbi de O'dur. Firavun iddia ettiği gibi onların ilahı değildir. Önceki atalarının Rabbi de Allah'tır. Firavunun ilahlığına gerekçe yapmaya kalkıştığı veraset sistemi kuru bir iddiadır. Öteden beri Âlemlerin Rabbi Allah'tan başkası değildi!

Açıklama Firavun için öldürücü bir darbe oldu. Etrafında bulunan kabinesiyle bunu sessiz biçimde dinlemesi mümkün olmamıştır. Hemen böyle bir sözle ortaya çıkan adamı delilikle itham etmeye kalkmıştır:


27- Firavun çevresindekilere: "Size peygamber olarak gönderilen bu adam kesinlikle bir delidir" dedi.


Size peygamber olarak gönderilen bu adam elçinizim diyerek bizzat peygamberlik meselesini hafife almak ve bu aşağılama ile kalbleri onu tasdik etmekten uzaklaştırmak istemektedir. Onu kabul etmek ve olabileceğini itiraf etmek için böyle demiyor. Hz. Musa'yı -selam üzerine olsun- delilikle itham ediyor ki, Firavunun dinini ve siyasal konumunu kökten tehdit eden, eleştiren, insanları kendi Rabbleri ve önceki atalarının Rabbi olan Allah'a çağıran sözlerinin etkisini yok etsin.

Yalnız, bu aşağılama ve bu iftira Hz. Musa'nın azmini kesmiyor. Yoluna devam ediyor. Azgınların ve zorbaların tahtını sarsan gerçek sözlerini haykırmaya devam ediyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder