18-
Firavun dedi ki: "Biz seni çocukken yanımıza alarak büyütmedik mi? Ömrünün
birçok yılını aramızda geçirmedin mi?"
19-
Sonunda o ağır suçu işledin. Sen o sırada bir kâfirdin.
20-
Musa dedi ki: "O suçu işlediğim sırada ben henüz doğru yolu bulmuş
değildim."
21-
Bu yüzden sizden korkunca yanınızdan kaçtım. Sonra Rabb'im bana hikmet
bağışlayarak beni peygamberlerinden biri yaptı.
22-
O nimet diye başıma kaktığın şeyse israiloğullarını köleleştirmenin sonucudur.
Hz. Musa böylesine ciddi
ve büyük bir iddia ile karşısına çıkıp "Biz bütün âlemlerin Rabbi
olan Allah'ın peygamberiyiz" deyip "İsrailoğullarının bizimle
birlikte buradan ayrılmalarına izin ver" gibi büyük bir istekte
bulununca Firavun hayretini gizlememiştir. Zira o son olarak Hz. Musa'yı sandık
içinde denizde yakaladıkları günden itibaren sarayında yetişen bir üvey evlat
olarak görmüştü (Daha geniş bilgi için "Taha Suresi"ne
bakabilirsiniz.) Onun İsrailoğulları'ndan biriyle dövüşen bir kıptiyi
öldürdükten sonra kaybolup gittiğini hatırlıyordu. (Bu olay Kasas Suresinde
anlatılıyor.) Bir rivayete göre Hz. Musa'nın öldürdüğü bu kıpti Firavununun
uzaktan akrabasıydı. Firavun'un Hz. Musa'dan son ayrıldığı zaman ile on sene
sonra Hz. Musa'nın bu büyük dava ile karşısına çıkması arasındaki süre o kadar
uzundur ki, işte bu nedenle Firavun aşağılamadan, alaya almadan ve hayretini
dile getirmeden edememiştir:
"Firavun
dedi ki: "Biz seni çocukken yanımıza alarak büyütmedik mi? Ömrünün birçok
yılını aramızda geçirmedin mi? Sonunda o ağır suçu işledin. Sen o sırada bir kâfirdin."
Gördüğün terbiyenin,
yanımızda ufacık bir bebekken gördüğün ilginin karşılığı bu mudur? Bu iyiliklerin
karşılığı bugün bağlı bulunduğumuz dine karşı çıkman mıdır? Evinde yetiştiğin
kralın karşısına çıkman ve başka bir tanrıya çağırman mıdır?! Sana ne oldu
böyle? Daha önce aramızda uzun bir süre yaşadığın halde bugün iddia ettiğin bu
davadan hiç söz etmemiştin. Bu büyük işin önsözü sayılabilecek hiçbir iddiada
bulunmamıştın?!
Burada Firavun Hz. Musa'ya
Kıpti'nin öldürülmesi olayını da korkunç bir ifade ve abartma ile anlatıyor. "Sonunda
o ağır suçu işledin" Çirkin ve iğrenç olan o işi de yapmıştın ki, bu olayı
açık sözlerle dile getirmek uygun düşmez! Bu eylemi yaparken "Sen o
sırada bir kafirdin" O gün sözünü ettiğin âlemlerin Rabbini
tanımıyordun. O sırada âlemlerin Rabbinden söz etmiyordun!
Böylece Firavun kesin bir
cevap niteliği taşıdığını ve Hz. Musa'nın -selam üzerine olsun- karşısında bir
cevap bulamayacağını, karşısında direnemeyeceğini sandığı bütün delillerini
ileri sürmüş, özellikle öldürme olayını burada bir kez olarak kullanmaya
çalışmıştır... Sözlerinin gerisinde onu bununla tehdit etmiş ve kısas cezasına
çarptırılabileceğine ima etmiştir.
Yüce Allah'ın duasını
kabul ettiği, dilinin tutukluğunu giderdiği Hz. Musa açılıyor ve cevap veriyor.
"Musa dedi ki; O suçu
işlediğim sırada ben henüz doğru yolu bulmuş değildim. Bu yüzden sizden
korkunca yanınızdan kaçtım. Sonra Rabbim bana hikmet bağışlayarak beni
peygamberlerinden biri yaptı. O nimet diye başıma kaktığın şey de
israiloğullarını köleleştirmenin sonucudur."
Ben bu suçu işlerken henüz
cahildim. Milletime olan bağlılığım ve tutkunluğum ile hareket ediyordum.
Rabbimin bana verdiği hikmet ile bugün tanıdığım inanç bağını o sırada henüz
esas almıyordum. "Bu yüzden sizden korkunca yanınızdan kaçtım" Başıma
bir iş gelmesinden korktuğum için. Fakat
yüce Allah bana iyilik diledi, bana hikmet bağışladı, "Beni
peygamberlerinden biri yaptı". Ben bu işi yapan kişi değilim. Ben "peygamberler
kervanından" sadece bir kişiyim. (İfadedeki edebi uyum açısından
bakıldığında suredeki kafiye harfinin önlerinde bir uzatma harfi bulunan
"mim" veya "nun" olduğu görülmektedir. Bu nedenle "sen
de peygamberlerden birisin"(minel Mürselin) ifadesi musiki tonu açısından
suredeki genel havaya uymaktadır. "Beni bir elçi yaptı" (Ecealane
rasulen) denmiş olsaydı bu uyum olmayacaktır. Bununla birlikte özel bir mana da
ifade edilmiştir ki bu da, kendisinin pek çok peygamberlerden biri olduğu, bu
çağrısında yalnız olmadığı ve hayret edilecek bir işi yapmadığıdır. Böylece
ifadedeki edebi ve dini uyum bütünleşmiştir.)
Sonra Hz. Musa Firavun
tarafından kendisinin aşağılamasına karşılık olarak bir aşağılama ile cevap
veriyor, fakat gerçeği dile getiriyor. "O nimet diye başıma kaktığın şey de İsrailoğullarını köleleştirmenin
sonucudur."
Bebekken senin evinde
eğitilmiş olmam, senin İsrailoğullarını köle edinmen, erkek çocuklarını
öldürmenden kaynaklanıyor. Bu insafsız uygulama yüzünden annem beni sandukaya
koymak ve sandukayı suya bırakmak zorunda kalmıştı. Siz de beni buldunuz.
Böylece ben senin evine gelip burada büyüdüm. Anne-babamın evinden mahrum
kaldım. Bunu mu başıma kakıyorsun? Bu mudur büyük lütfun?
Bu sırada Firavun -sözü
değiştirerek Hz. Musa'ya davasının özünü sormaya yönelmiştir. Fakat yüce Allah
hakkında bilmezlikten gelerek, alaya alarak ve edepsizlik ederek soru
yöneltmiştir:
23-
Firavun, "âlemlerin Rabb'i dediğin nedir?" dedi.
Firavun -Allah cezasını
versin- soruyor: Ben kendisinin elçisiyim dediğin âlemlerin Rabbi de kimdir? Bu
ancak sözü temelden red eden sözü ve söyleyeni aşağılayan, meseleyi bütünü ile
hayretle karşılayıp düşünülmesini bile imkânsız gören, söz konusu yapılmasının
doğru olmadığını kabul etmiş birinin yaklaşımı olabilir.
Hz. Musa -selam üzerine
olsun- ona cevap veriyor. Allah'ın görülen bütün evrenin ve içindekilerin Rabbi
olduğunu, Rabblık sıfatının her şeyi kuşattığını dile getiriyor:
24-
Musa "Eğer kesin gerçeği öğrenmek istiyorsanız, O göklerin, yerin ve bu
ikisi arasındaki bütün varlıkların Rabbidir" dedi.
Bu cevap Firavunun
bilmezlikten gelişini karşılayan ve ağzını kapatan bir cevaptır. Ey Firavun,
yüce Allah senin gücünün ve ilminin ulaşamayacağı bu dehşet verici evrenin Rabbidir,
sahibidir. Firavun'un iddiası bu milletin ve Nil vadisinin bu bölümünün tanrısı
olduğuna ilişkindi. Bu ise, göklerin, yerin ve ikisi arasındaki varlıkların
içinde toz tanesi veya zerre kadar küçük ve sözü bile edilmeye değmez bir mülk
demekti. Aynı şekilde Hz. Musa'nın -selam üzerine olsun- cevabı da Firavun'un
iddiasını küçümsüyor, asılsız olduğunu ortaya koyuyor, dikkatlerini bu korkunç
evrene yöneltiyor ve bunun Rabbinin kim olabileceği üzerinde düşünmesini
sağlamaya çalışıyordu… İşte Alemlerin Rabbi O'dur.. Bu yönlendirmeden sonra Hz.
Musa'nın sözü şöyle hikaye ediliyor . "Eğer kesin gerçeği öğrenmek
istiyorsanız" İşte sadece bu kesin anılmaya ve tasdik edilmeye
layıktır, uygundur.
Firavun etrafındakilere
dönüyor, onların bu söze hayretlerini izhar etmelerini istiyor. Veya apaçık,
rahat anlaşılabilen gerçek sözlerin kalblere ulaşmasından endişe eden,
zalimlerin, zorbaların geleneğine uygun olarak Hz. Musa'nın sözlerinden
etkilenmemelerini sağlamaya çalışıyor.
25-
Firavun çevresindekilere "dediklerini duyuyor musunuz?" dedi.
Şimdiye kadar duymadığımız
ve tanımadığımız hiç kimsenin söylemediği bu ilginç ve hayret verici söze kulak
veriyor musunuz?
Bu sırada Hz. Musa zaman
kaybetmeden ona ve etrafındakilere tekrar saldırarak âlemlerin Rabb'inin başka
bir sıfatından söz ediyor.
26-
Musa: "O hem sizin hem de sizden önceki atalarınızın Rabbidir" dedi.
Bu sıfat Firavun'a
iddiasına ve konumuna yönelik daha büyük bir darbe indirmektedir. Açık açık
belirtiyor ki, Âlemlerin Rabbi, firavunun da Rabbidir. Firavun onun kullarından
biridir. Yoksa kendisi milletine karşı iddia ettiği gibi bir ilah falan
değildir. Onun milletinin rabbi de O'dur. Firavun iddia ettiği gibi onların
ilahı değildir. Önceki atalarının Rabbi de Allah'tır. Firavunun ilahlığına
gerekçe yapmaya kalkıştığı veraset sistemi kuru bir iddiadır. Öteden beri Âlemlerin
Rabbi Allah'tan başkası değildi!
Açıklama Firavun için
öldürücü bir darbe oldu. Etrafında bulunan kabinesiyle bunu sessiz biçimde
dinlemesi mümkün olmamıştır. Hemen böyle bir sözle ortaya çıkan adamı delilikle
itham etmeye kalkmıştır:
27-
Firavun çevresindekilere: "Size peygamber olarak gönderilen bu adam
kesinlikle bir delidir" dedi.
Size peygamber olarak
gönderilen bu adam elçinizim diyerek bizzat peygamberlik meselesini hafife
almak ve bu aşağılama ile kalbleri onu tasdik etmekten uzaklaştırmak
istemektedir. Onu kabul etmek ve olabileceğini itiraf etmek için böyle demiyor.
Hz. Musa'yı -selam üzerine olsun- delilikle itham ediyor ki, Firavunun dinini
ve siyasal konumunu kökten tehdit eden, eleştiren, insanları kendi Rabbleri ve
önceki atalarının Rabbi olan Allah'a çağıran sözlerinin etkisini yok etsin.
Yalnız, bu aşağılama ve bu
iftira Hz. Musa'nın azmini kesmiyor. Yoluna devam ediyor. Azgınların ve
zorbaların tahtını sarsan gerçek sözlerini haykırmaya devam ediyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder