52-
Arkasından Musa'ya "Bana inanan kullarımı geceleyin yola çıkar; sizi takip
edecekler" diye vahyettik.
53-
Firavun asker toplamakla görevli adamlarını şehirlere saldı.
54-
Toplanan askerlerine dedi ki, “Bu adamlar, bir avuçluk, az sayıda bir
toplulukturlar.
55-
Fakat bizi öfkelendiriyorlar.
56-
Biz ihtiyatlı bir toplumuz.”
Olaylar ve zaman açısından
bir boşluk var burada. Bunlar bu sırada ele alınmıyor. Bu yarıştan sonra Hz.
Musa ve İsrailoğulları Mısır'da bir süre yaşadılar. Yüce Allah Hz. Musa'ya
milletinin göçmesini bildirmeden önce A'raf suresinde anlatılan diğer mucizeler
de bu süre içinde meydana gelmişti. Fakat
buradaki ayetler onlara değinmiyor ki, surenin konusuna ve asıl yönelişine
uygun düşen sonuca ulaşsın.
Bu sırada yüce Allah Hz.
Musa'ya Allah'ın kullarını geceden yola koymasını, planlamasını ve
düzenlemesini tamamladıktan sonra onların geceden göç etmelerini sağlamasını
bildirmiştir. Firavun'un kendilerini izleyeceğini haber vermiş ve milletini
deniz kenarına doğru harekete geçirmesini emretmiştir. (Herhalde bu deniz
kenarı Süveyş körfezinin göller bölgesi ile buluştuğu yerdir.)
Firavun İsrailoğullarının
aniden kaçtıklarını öğrenmişti. "Genel Seferberlik" diye adlandırılabilecek
bir hal ilan etti. Şehirlere elçiler gönderdi. Kendisine ordular toplamalarını
istiyordu. Hz. Musa ve milletini yakalamak onların planlarını başlarına
geçirmek istiyordu, fakat o bu planın,
plan sahibi olan yüce Allah tarafından planlandığını bilmiyordu!
Firavun'un kuklaları ona asker
toplamaya koyulmuşlardı! Yalnız böyle bir toplama hareketi Firavun'un
korktuğunu, Hz. Musa ve onunla birlikte olanların güçlülüğünü ve büyük bir
tehlike olduklarını, bu nedenle sözde ilah bir kralın böyle bir genel
seferberliğe girişmeye gereksinim duyduğu imajını verebilir. Öyleyse
mü'minlerin halini basite indirgemek gerekmektedir.
"Bu adamlar, bir
avuçluk, az sayıda bir toplulukturlar"
Öyleyse onların işleriyle
bu kadar ilgilenilmesinin, onlar için bu kadar kalabalık güçlerin toplanmasının
ne anlamı var. Hâlbuki onlar bir avuç kadar insandır!
"Fakat bizi
öfkelendiriyorlar"
Onları öfkelendiren,
harekete geçiren ve kin beslemeye neden olan sözlere ve eylemlere
girişmektedirler.
Öyleyse
her halde onların bir önemi vardır ve onlar bir tehlikedir!
İşbirlikçiler istedikleri kadar "bu önemli değil" desinler. Biz yine
de onları gözetlemeliyiz. "Biz ihtiyatlı bir toplumuz."
Onların tuzaklarına karşı
uyanık, çalışmalarına karşı ihtiyatlı olmalıyız. İşlerin dizginlerini sıkı
tutmalıyız!
Bu
inanç sahibi mü'minler karşısında zorbalığa başvuran batılın değişmeyen,
sürekli şaşkınlığıdır!
Son sahneye geçmeden önce,
Firavun ve kurmaylarının içinde yüzdükleri bol nimetlerin arasından
çıkarılmalarını ne gibi bir sonucun izlediği öncelikle belirtiliyor. Ezilmiş
olan İsrailoğullarının onlara varis oldukları haber veriliyor:
57-
Böylece biz, Firavun ve soydaşlarını bahçelerden ve pınar başlarından çıkardık.
58-
Hazinelerden ve konforlu köşklerden de.
59-
Böylece bunlara, İsrailoğullarını mirasçı kıldık.
Onlar Hz. Musa ve
milletinin peşine düşmüşlerdi. Onların izlerini sürmüşlerdi. İşte bu onların
son çıkışları oldu. İçinde yaşadıkları bağlardan-bahçelerden, ırmakların, yer
altı zenginlik kaynaklarından ve güzel yerleşim bölgelerinden bu şekilde
çıkarılmışlardı. Bundan sonra o nimetlere tekrar dönemediler! Bu nedenle
onların mü'minlerin izlerini sürerek peşlerine düşmelerinin sonu öncelikle
belirtiliyor. Zulmün, şımarmanın ve temelli
azgınlığın cezası anında belirtilmiş oluyor böylece.
"Böylece bunlara,
İsrailoğullarını mirasçı kıldık."
İsrailoğullarının kutsal
topraklara göç ettikten sonra tekrar Mısır'a, Mısır'ın yönetimine ve Firavun
ile milletinin hazinelerine varis oldukları bilinmiyor. Bu nedenle Kur'an'ı
yorumlayan bilginler: Onlar Firavun ve kurmaylarının sahip olduklarının bir
benzerine varis oldular. Yani onlar bunların sahip oldukları bahçeler,
ırmaklar, hazineler ve güzel yerleşim bölgeleri türünden nimetlere sahip
oldular demişlerdir,
Arada verilen bu
açıklamadan sonra kesinlik ifade eden son sahne geliyor.
60-
Firavun ile soydaşları gün doğar-doğmaz İsrailoğullarının ardına düştüler.
61-
İki topluluk birbirlerini gördüklerinde Musa'nın taraftarları "Eyvah,
yakalandık" dediler.
62- Musa: “Hayır endişelenmeyin,
Rabb'im benimle birliktedir, O bana bir çıkış yolu gösterecektir” dedi.
63-
O sırada Musa'ya; "Değneğinle denize vur" diye vahyettik. Bunun
üzerine deniz yarılarak içinde on iki yol açıldı. Denizin her parçası yüce bir
dağ gibi oldu.
64-
Arkadan gelenleri oraya yaklaştırdık.
65-
Musa ile yanındakilerin tümü ile kurtardık.
66-
Arkasından öbürlerini suda boğduk.
Hz. Musa, yüce Allah'ın
bildirmesi ve planlaması ile onun kullarını geceden yola koymuştu. Firavun'un
oyunu ve şımarıklığı nedeniyle Firavun'un askerleri sabahleyin onların peşine
düştüler. İşte şimdi sahne sonuna doğru
yaklaşıyor. Savaş hazırlığı zirvesine ulaşıyor. Hz. Musa ve milleti denizin önünde, yanlarında gemileri yok. Oraya
dalma imkânları da yok. Silahlı da değiller. Firavun'un kendilerini arayan,
acımasız tepeden silahlı askerleri de bulundukları yere yaklaşmış durumdalar!
İçinde bulundukları durumun
bütün şartları gösteriyor ki: Önlerinde deniz arkalarında düşman olduğu halde
artık kurtuluşları imkânsız.
“İki
topluluk birbirlerini gördüklerinde Musa'nın taraftarları "Eyvah
yakalandık" dediler.”
Artık felaket zamanı,
gelip çattı. Birkaç dakika daha geçer geçmez, ölüm üzerlerine saldıracak, artık
ne kurtarıcı ne de yardımcı bulma imkânı var! Fakat Rabbinden vahiy alan Hz. Musa, bir an dahi şüpheye düşmüyor.
Bütün kalbi ile Rabbine güveniyor. Yardım
edeceğine kesin inanıyor. Kurtuluşa kesin gözü ile bakıyor. Nasıl meydana
geleceğini bilmese de kendisini yönlendiren ve koruyan Allah olduktan sonra
bunun gerçekleşmesi gerekir.
Musa,
“Hayır endişelenmeyin, Rabb'im benimle birliktedir. O bana bir çıkış yolu
gösterecektir!” dedi.
Hayır. Sert bir biçim ve kesinlikle.
Hayır, bize yetişemeyecekler. Hayır, biz yok edilmeyeceğiz. Hayır, biz tuzağa
düşmeyeceğiz. Hayır, biz ezilmeyeceğiz: "Hayır,
Rabb'im benimle birliktedir, O bana bir çıkış yolu gösterecektir" Bu
kesinlik, azim ve inançla.
Son anda umutsuzluk ve felaket
gecesinde aydınlatıcı ışıklar yayılıyor. Hiç umulmadık bir biçimde kurtuluş
yolu açılıyor.
"O sırada Musa'ya ‘Değneğinle
denize vur’ diye vahyettik".
Anlatımın içinde Hz. Musa
Asa'sı ile denize vurdu denecek kadar bile bir zaman dilimi ayrılmıyor. Zaten
vurduğu anlaşılıyor. Hemen sonuç veriliyor. "Bunun üzerine deniz
yarılarak içinde on iki yol açıldı. Denizin her parçası yüce bir dağ gibi
oldu."
Mucize meydana geldi.
İnsanların imkânsız dediği şey, gerçekleşti. İnsanlar bunu söylerken, Allah'ın
yasasını sürekli tekrar olunan ve alışageldikleri şeylere göre
değerlendirmektedirler. Yasaları yaratan yüce Allah, dilediğinde iradesine
uygun olarak onları işletme gücüne sahiptir.
Mucize meydana geldi.
Suyun iki dalgası arasında bir yol açıldı. Su, yolun her iki tarafında büyük
dağ gibi durdu. Ve İsrailoğulları yola girdiler. Firavun ve askerleri, bu
harika sahne ve hayret verici olay karşısında apışıp kaldılar. Şaşkın halde
durup izlediler.
Orada şaşkın halde uzun
boylu durmuş olması gerekir ki, askerlerine bu açılan hayret verici yoldan
İsrailoğullarını izlemeye-koyulmalarını emretmeden Hz. Musa ve milletinin
denize açılan yoldan tamamen karşıya geçtiğini görebilsin. Allah'ın planı
tamamlandı. İsrailoğulları karşı sahile çıktılar. Bu arada Firavun ve askerleri
bütünü ile suyun dalgaları arasında kaldı. Zaten yüce Allah bu sırada onları
kesinleşmiş akıbetlerine yaklaştırmıştı.
"Arkadan
gelenleri, oraya yaklaştırdık."
"Musa
ile yanındakileri tümü ile kurtardık."
"Arkasından
öbürlerini suda boğduk."
Zaman içinde bu bir ibret
oldu. Asırlarca kendisinden söz edildi. Peki, buna çok insan iman etti mi?
67
Kuşku yok ki, bu olaydan alınacak dersler vardır. Fakat insanların çoğu buna
inanmadı.
Harika olaylar, mucizeler
insanların zorunlu olarak boyun eğmelerini sağlasalar da hemen kesin biçimde
iman etmelerini sağlamazlar. Çünkü iman
ancak kalblerin doğruya ulaşması ile mümkündür.
68-
Ve yine kuşku yok ki, senin Rabb'in üstün iradeli ve merhametlidir.
Bu, surede ayetlerin ve
yalanlamanın sergilenmesinden sonra yapılan alışılagelen yorumdur...
Hz. Musa'nın -selam
üzerine olsun- Firavun ve hanedanı ile ilgili kıssası böylece anlatılıp bu son
ile neticelendi. Bu kıssada ezilen,
sıkıntılarla boğuşan mü'minlere müjde veriliyordu. Nitekim o sırada
Mekke'de yaşayan mü'min azınlık da bu durumdaydı. Yine bu kıssada müşriklerin,
tutumları Mekke'li müşriklerin tutumlarına benzeyen, zalimlerin-zorbaların yok
edilişi de işleniyordu.
Şimdi bu kıssayı Hz.
İbrahim -selam üzerine olsun- ve milletinin kıssası izliyor. Peygamberimize -salât
ve selam üzerine olsun- bu kıssayı müşriklere anlatması emrediliyor. Çünkü
onlar Hz. İbrahim'in varisleri, izcileri ve O'nun ezeli dini üzerinde
olduklarını ileri sürüyorlardı. Hâlbuki onlar Allah'a ortak koşuyorlardı.
Yüce Allah'ın kutsal
Evinde, Beytu'l-Haram'da, tapmak amacıyla putlar heykeller dikiyorlardı. Hâlbuki
bu evi Hz. İbrahim sırf Allah'a kulluğun simgesi olarak yapmıştı... Onlara Hz.
İbrahim'in haberini anlat ki, buradan kendi düşüncelerinin gerçek yüzü ortaya
çıksın.
Bu suredeki kıssalar,
tarihsel çizgiyi izlemiyor. Çünkü burada özellikle onların ders alınacak
yönlerine dikkat çekiliyor. A'raf suresi gibi yerlerde ise tarihsel çizgi esas
alınmıştı. Çünkü orada yeryüzünün mirasının sıra ile kimlere geçtiği
sergileniyor. Hz. Âdem -selam üzerine olsun- döneminden bu yana peygamberlerin
birbirini izlediği belirtiliyordu. Onun için A'raf suresinde geçen kıssalar,
cennetten atılış döneminden ve beşeriyet hayatının başlangıcından bu yana geçen
tarihsel çizgiyi izliyorlardı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder