13 Kasım 2012 Salı

Şu’arâ Suresi 52-68 Ayetleri S. Kutub Tefsiri


52- Arkasından Musa'ya "Bana inanan kullarımı geceleyin yola çıkar; sizi takip edecekler" diye vahyettik.

53- Firavun asker toplamakla görevli adamlarını şehirlere saldı.

54- Toplanan askerlerine dedi ki, “Bu adamlar, bir avuçluk, az sayıda bir toplulukturlar.

55- Fakat bizi öfkelendiriyorlar.

56- Biz ihtiyatlı bir toplumuz.”


Olaylar ve zaman açısından bir boşluk var burada. Bunlar bu sırada ele alınmıyor. Bu yarıştan sonra Hz. Musa ve İsrailoğulları Mısır'da bir süre yaşadılar. Yüce Allah Hz. Musa'ya milletinin göçmesini bildirmeden önce A'raf suresinde anlatılan diğer mucizeler de bu süre içinde meydana gelmişti. Fakat buradaki ayetler onlara değinmiyor ki, surenin konusuna ve asıl yönelişine uygun düşen sonuca ulaşsın.

Bu sırada yüce Allah Hz. Musa'ya Allah'ın kullarını geceden yola koymasını, planlamasını ve düzenlemesini tamamladıktan sonra onların geceden göç etmelerini sağlamasını bildirmiştir. Firavun'un kendilerini izleyeceğini haber vermiş ve milletini deniz kenarına doğru harekete geçirmesini emretmiştir. (Herhalde bu deniz kenarı Süveyş körfezinin göller bölgesi ile buluştuğu yerdir.)

Firavun İsrailoğullarının aniden kaçtıklarını öğrenmişti. "Genel Seferberlik" diye adlandırılabilecek bir hal ilan etti. Şehirlere elçiler gönderdi. Kendisine ordular toplamalarını istiyordu. Hz. Musa ve milletini yakalamak onların planlarını başlarına geçirmek istiyordu, fakat o bu planın, plan sahibi olan yüce Allah tarafından planlandığını bilmiyordu!

Firavun'un kuklaları ona asker toplamaya koyulmuşlardı! Yalnız böyle bir toplama hareketi Firavun'un korktuğunu, Hz. Musa ve onunla birlikte olanların güçlülüğünü ve büyük bir tehlike olduklarını, bu nedenle sözde ilah bir kralın böyle bir genel seferberliğe girişmeye gereksinim duyduğu imajını verebilir. Öyleyse mü'minlerin halini basite indirgemek gerekmektedir.

"Bu adamlar, bir avuçluk, az sayıda bir toplulukturlar"

Öyleyse onların işleriyle bu kadar ilgilenilmesinin, onlar için bu kadar kalabalık güçlerin toplanmasının ne anlamı var. Hâlbuki onlar bir avuç kadar insandır!

"Fakat bizi öfkelendiriyorlar"

Onları öfkelendiren, harekete geçiren ve kin beslemeye neden olan sözlere ve eylemlere girişmektedirler.

Öyleyse her halde onların bir önemi vardır ve onlar bir tehlikedir! İşbirlikçiler istedikleri kadar "bu önemli değil" desinler. Biz yine de onları gözetlemeliyiz. "Biz ihtiyatlı bir toplumuz."

Onların tuzaklarına karşı uyanık, çalışmalarına karşı ihtiyatlı olmalıyız. İşlerin dizginlerini sıkı tutmalıyız!

Bu inanç sahibi mü'minler karşısında zorbalığa başvuran batılın değişmeyen, sürekli şaşkınlığıdır!

Son sahneye geçmeden önce, Firavun ve kurmaylarının içinde yüzdükleri bol nimetlerin arasından çıkarılmalarını ne gibi bir sonucun izlediği öncelikle belirtiliyor. Ezilmiş olan İsrailoğullarının onlara varis oldukları haber veriliyor:


57- Böylece biz, Firavun ve soydaşlarını bahçelerden ve pınar başlarından çıkardık.

58- Hazinelerden ve konforlu köşklerden de.

59- Böylece bunlara, İsrailoğullarını mirasçı kıldık.


Onlar Hz. Musa ve milletinin peşine düşmüşlerdi. Onların izlerini sürmüşlerdi. İşte bu onların son çıkışları oldu. İçinde yaşadıkları bağlardan-bahçelerden, ırmakların, yer altı zenginlik kaynaklarından ve güzel yerleşim bölgelerinden bu şekilde çıkarılmışlardı. Bundan sonra o nimetlere tekrar dönemediler! Bu nedenle onların mü'minlerin izlerini sürerek peşlerine düşmelerinin sonu öncelikle belirtiliyor. Zulmün, şımarmanın ve temelli azgınlığın cezası anında belirtilmiş oluyor böylece.

"Böylece bunlara, İsrailoğullarını mirasçı kıldık."

İsrailoğullarının kutsal topraklara göç ettikten sonra tekrar Mısır'a, Mısır'ın yönetimine ve Firavun ile milletinin hazinelerine varis oldukları bilinmiyor. Bu nedenle Kur'an'ı yorumlayan bilginler: Onlar Firavun ve kurmaylarının sahip olduklarının bir benzerine varis oldular. Yani onlar bunların sahip oldukları bahçeler, ırmaklar, hazineler ve güzel yerleşim bölgeleri türünden nimetlere sahip oldular demişlerdir,

Arada verilen bu açıklamadan sonra kesinlik ifade eden son sahne geliyor.


60- Firavun ile soydaşları gün doğar-doğmaz İsrailoğullarının ardına düştüler.

61- İki topluluk birbirlerini gördüklerinde Musa'nın taraftarları "Eyvah, yakalandık" dediler.

62- Musa: “Hayır endişelenmeyin, Rabb'im benimle birliktedir, O bana bir çıkış yolu gösterecektir” dedi.

63- O sırada Musa'ya; "Değneğinle denize vur" diye vahyettik. Bunun üzerine deniz yarılarak içinde on iki yol açıldı. Denizin her parçası yüce bir dağ gibi oldu.

64- Arkadan gelenleri oraya yaklaştırdık.

65- Musa ile yanındakilerin tümü ile kurtardık.

66- Arkasından öbürlerini suda boğduk.


Hz. Musa, yüce Allah'ın bildirmesi ve planlaması ile onun kullarını geceden yola koymuştu. Firavun'un oyunu ve şımarıklığı nedeniyle Firavun'un askerleri sabahleyin onların peşine düştüler. İşte şimdi sahne sonuna doğru yaklaşıyor. Savaş hazırlığı zirvesine ulaşıyor. Hz. Musa ve milleti denizin önünde, yanlarında gemileri yok. Oraya dalma imkânları da yok. Silahlı da değiller. Firavun'un kendilerini arayan, acımasız tepeden silahlı askerleri de bulundukları yere yaklaşmış durumdalar!

İçinde bulundukları durumun bütün şartları gösteriyor ki: Önlerinde deniz arkalarında düşman olduğu halde artık kurtuluşları imkânsız.

“İki topluluk birbirlerini gördüklerinde Musa'nın taraftarları "Eyvah yakalandık" dediler.”

Artık felaket zamanı, gelip çattı. Birkaç dakika daha geçer geçmez, ölüm üzerlerine saldıracak, artık ne kurtarıcı ne de yardımcı bulma imkânı var! Fakat Rabbinden vahiy alan Hz. Musa, bir an dahi şüpheye düşmüyor. Bütün kalbi ile Rabbine güveniyor. Yardım edeceğine kesin inanıyor. Kurtuluşa kesin gözü ile bakıyor. Nasıl meydana geleceğini bilmese de kendisini yönlendiren ve koruyan Allah olduktan sonra bunun gerçekleşmesi gerekir.

Musa, “Hayır endişelenmeyin, Rabb'im benimle birliktedir. O bana bir çıkış yolu gösterecektir!” dedi.

Hayır. Sert bir biçim ve kesinlikle. Hayır, bize yetişemeyecekler. Hayır, biz yok edilmeyeceğiz. Hayır, biz tuzağa düşmeyeceğiz. Hayır, biz ezilmeyeceğiz: "Hayır, Rabb'im benimle birliktedir, O bana bir çıkış yolu gösterecektir" Bu kesinlik, azim ve inançla.

Son anda umutsuzluk ve felaket gecesinde aydınlatıcı ışıklar yayılıyor. Hiç umulmadık bir biçimde kurtuluş yolu açılıyor.

"O sırada Musa'ya ‘Değneğinle denize vur’ diye vahyettik".

Anlatımın içinde Hz. Musa Asa'sı ile denize vurdu denecek kadar bile bir zaman dilimi ayrılmıyor. Zaten vurduğu anlaşılıyor. Hemen sonuç veriliyor. "Bunun üzerine deniz yarılarak içinde on iki yol açıldı. Denizin her parçası yüce bir dağ gibi oldu."

Mucize meydana geldi. İnsanların imkânsız dediği şey, gerçekleşti. İnsanlar bunu söylerken, Allah'ın yasasını sürekli tekrar olunan ve alışageldikleri şeylere göre değerlendirmektedirler. Yasaları yaratan yüce Allah, dilediğinde iradesine uygun olarak onları işletme gücüne sahiptir.

Mucize meydana geldi. Suyun iki dalgası arasında bir yol açıldı. Su, yolun her iki tarafında büyük dağ gibi durdu. Ve İsrailoğulları yola girdiler. Firavun ve askerleri, bu harika sahne ve hayret verici olay karşısında apışıp kaldılar. Şaşkın halde durup izlediler.

Orada şaşkın halde uzun boylu durmuş olması gerekir ki, askerlerine bu açılan hayret verici yoldan İsrailoğullarını izlemeye-koyulmalarını emretmeden Hz. Musa ve milletinin denize açılan yoldan tamamen karşıya geçtiğini görebilsin. Allah'ın planı tamamlandı. İsrailoğulları karşı sahile çıktılar. Bu arada Firavun ve askerleri bütünü ile suyun dalgaları arasında kaldı. Zaten yüce Allah bu sırada onları kesinleşmiş akıbetlerine yaklaştırmıştı.

"Arkadan gelenleri, oraya yaklaştırdık."

"Musa ile yanındakileri tümü ile kurtardık."

"Arkasından öbürlerini suda boğduk."

Zaman içinde bu bir ibret oldu. Asırlarca kendisinden söz edildi. Peki, buna çok insan iman etti mi?


67 Kuşku yok ki, bu olaydan alınacak dersler vardır. Fakat insanların çoğu buna inanmadı.


Harika olaylar, mucizeler insanların zorunlu olarak boyun eğmelerini sağlasalar da hemen kesin biçimde iman etmelerini sağlamazlar. Çünkü iman ancak kalblerin doğruya ulaşması ile mümkündür.


68- Ve yine kuşku yok ki, senin Rabb'in üstün iradeli ve merhametlidir.


Bu, surede ayetlerin ve yalanlamanın sergilenmesinden sonra yapılan alışılagelen yorumdur...

Hz. Musa'nın -selam üzerine olsun- Firavun ve hanedanı ile ilgili kıssası böylece anlatılıp bu son ile neticelendi. Bu kıssada ezilen, sıkıntılarla boğuşan mü'minlere müjde veriliyordu. Nitekim o sırada Mekke'de yaşayan mü'min azınlık da bu durumdaydı. Yine bu kıssada müşriklerin, tutumları Mekke'li müşriklerin tutumlarına benzeyen, zalimlerin-zorbaların yok edilişi de işleniyordu.

Şimdi bu kıssayı Hz. İbrahim -selam üzerine olsun- ve milletinin kıssası izliyor. Peygamberimize -salât ve selam üzerine olsun- bu kıssayı müşriklere anlatması emrediliyor. Çünkü onlar Hz. İbrahim'in varisleri, izcileri ve O'nun ezeli dini üzerinde olduklarını ileri sürüyorlardı. Hâlbuki onlar Allah'a ortak koşuyorlardı.

Yüce Allah'ın kutsal Evinde, Beytu'l-Haram'da, tapmak amacıyla putlar heykeller dikiyorlardı. Hâlbuki bu evi Hz. İbrahim sırf Allah'a kulluğun simgesi olarak yapmıştı... Onlara Hz. İbrahim'in haberini anlat ki, buradan kendi düşüncelerinin gerçek yüzü ortaya çıksın.

Bu suredeki kıssalar, tarihsel çizgiyi izlemiyor. Çünkü burada özellikle onların ders alınacak yönlerine dikkat çekiliyor. A'raf suresi gibi yerlerde ise tarihsel çizgi esas alınmıştı. Çünkü orada yeryüzünün mirasının sıra ile kimlere geçtiği sergileniyor. Hz. Âdem -selam üzerine olsun- döneminden bu yana peygamberlerin birbirini izlediği belirtiliyordu. Onun için A'raf suresinde geçen kıssalar, cennetten atılış döneminden ve beşeriyet hayatının başlangıcından bu yana geçen tarihsel çizgiyi izliyorlardı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder