28 Kasım 2012 Çarşamba

Şu’arâ Suresi 141-159 Ayetleri S. Kutub Tefsiri


141- Semudoğulları da peygamberlerini yalanladılar.

142- Hani kardeşleri Salih onlara dedi ki, “siz hiç Allah'tan korkmaz mısınız?”

143- "Ben size gönderilmiş güvenilir bir Allah elçisiyim."

144- "Öyleyse Allah'tan korkunuz da çağrıma uyunuz."

145- "Ben bu çağrı hizmetime karşılık sizden herhangi bir ücret istemiyorum; benim çabalarımın karşılığını verecek olan, âlemlerin Rabb'idir. "


Bu bütün peygamberlerin sürekli tekrarladıkları çağrının kendisidir. Kur'an-ı Kerim kasıtlı olarak, her peygamberin toplumuna söylediği sözün ifadesini aktarırken hep bir sözü kullanmaktadır. Böylece peygamberliğin öz ve metot (yol) olarak bir olduğunu, üzerinde bina edildiği ana ilkenin temelde bir olduğunu ifade etmek istiyor. Bütün peygamberlerin ana mesajı: Allah'a iman, Allah'tan korkma, Allah tarafından görevlendirilen peygambere itaat etmektir.

Sonra Semud kavminin özel şartlarına değinilip, şartlarının ve konumlarının gereği olan meseleler ele alınmaktadır. Semud kavmi Şam ile Hicaz arasında yer alan Hicr bölgesinde yaşıyorlardı. Peygamberimiz -salat ve selam üzerine olsun- Tebuk savaşında Ashabı ile birlikte onların harap edilen yurtlarından geçmiştir. Hz. Salih, onların bu nimetlerden yararlandıktan sonra uygulamalarına, tutumlarına göre sonuçta hesaba çekileceklerini belirtiyordu:


146- "Siz bu dünyada hep güven içinde yaşatılacağınızı mı sanıyorsunuz?"

147- "Bahçeler ve pınarlar arasında"

148- "Ekinler ve olgun tomurcuklar hurmalar arasında"

149- "Dağları maharetle oyup alımlı köşkler yapıyorsunuz?"


Onlar kardeşleri Salih'in tasvir ettiği güzel hayat şartları içinde yaşıyorlar. Yalnız bu güzel hayatın farkında değiller. Bu nimetleri kimin kendilerine bağışladığını düşünmüyorlar! Kaynağını ve geliş yerini araştırmıyorlar. Bu nimetleri kendilerine veren nimet sahibine şükretmiyorlar. Allah'ın peygamberi bu güzel nimetleri onların gözleri önüne geliyor ki, üzerinde düşünsünler, değerlerini anlasınlar, onların yitirilmesinden endişe etsinler.

Hz. Salih'in onlara ilettiği mesajda, gaflet içindeki kalpleri uyandıran, arzularını ve korkularını uyaran dokunuşlar yer almaktadır: Siz bu dünyada hep güven içinde yaşatılacağınızı mı sanıyorsunuz? Yani siz zannediyor musunuz ki, şu içinde bulunduğunuz nimet, bolluk, rahat, sükûnet ve huzur içinde sürekli bırakılacaksınız? Bu kısa ve özlü ifadenin içerdiği mesaj: kapsamlılığı ve genişliğiyle bütün bu güzel şartlarda güven içinde yaşayacağınızı, yitirme korkusu, soyulma endişesi ve değişiklik ürperişi ile karşılaşmadan, her şeyin böyle devam edip gideceğini mi sanıyorsunuz!?

Bütün bu bağların-bahçelerin, kaynakların-ırmakların, çeşit çeşit ekinlerin, güzel salkımlı kolay hazmedilen ürünlerin, sanki hazmedilmiş, midelerde, ayrıca hazmedilmesine ihtiyaç kalmamış hurmaların içinde böylece bırakılacağınızı mı sanıyorsunuz? Büyük bir ustalık ve üstün bir sanatla kayalarda yonttuğunuz evlerde, mutluluk ve sevinç içinde kendi halinize bırakılacağınızı mı zannediyorsunuz?

Onların kalplerine bu uyarıcı dokunuşlarla dokunduktan sonra Hz. Salih onları takvaya, itaate hak ve doğruluktan uzak, bozgunculuk ve kötülüğe eğilimli zalim iktidar sahiplerine karşı çıkmaya çağırıyor.


150- "Allah'tan korkunuz da çağrıma uyunuz."

151- "Aranızdaki azıtmışların emirlerine uymayınız."

152- "Onlar yeryüzünde kargaşa çıkarırlar, hiçbir bozukluğu düzeltmezler.”


Ne var ki, bu dokunuşlar ve çağrılar koflaşmış, katılaşmış olan bu kalplere ulaşıp, tesir etmiyor. Onlara kulak vermiyorlar. Ve yumuşamıyorlar.


153- Semudoğulları dediler ki; "Sen büyüye çarpılmış birisin."

154- "Sen sadece bizler gibi bir insansın. Eğer doğru söylüyorsan bize bir mucize göster."


Sen ancak bilmedikleri şeyleri saçmalayıp duran akılları büyülenmiş (beyinleri yıkanmış)lerden birisin. Sanki Allah yoluna çağırmak sırf delilerin yapabileceği bir çağrıdır!

"Sen sadece bizler gibi insansın." İşte ne zaman bir peygamber gelirse insanlığın aklına takılan şüphelerden biri de budur. İnsanlığın peygambere ilişkin düşüncesi sürekli olarak böyle sakat olmuştur. Peygamberin neden bir insan olarak gönderildiğini hikmetini, sırrını bir türlü kavramamıştır. Bunun insanlık için büyük bir şeref olduğunu anlamamıştır. İçlerinden peygamberlerin seçilmesiyle bu peygamberlerin insanlığı hidayet ve aydınlık kaynağına ulaştırmada öncülük ve önderlik yapacaklarını bilememişlerdir.

Peygamber gökten haber getirdiği, insanlara kapalı olan dünyadan gaybi haberler getirdiği için insan onun diğer insanlardan başka, farklı bir varlık olarak düşünmüş veya öyle olmaları gerektiği kanısına varmıştır. Çünkü insanlık tarih boyunca yüce Allah'ın bu peygamberlikle insana ne büyük bir değer verdiğini anlamamıştır. Ve yine insan anlamamıştır ki, yeryüzünde yaşadığı halde, yediği, içtiği, uyuduğu, evlendiği, çarşıda-pazarda dolaştığı, diğer insanların taşıdığı ve yaşadığı bütün diğer duyguları ve zaafları bünyesinde barındırdığı halde yüceler âlemi ile sıkı ilişki içinde bulunabilir. Dünyada normal bir insan olarak yaşarken bu büyük sır ile irtibatını sürdürebilir.

İnsanlık nesil nesil, kuşak kuşak, peygamberden, onun gerçekten Allah tarafından gönderilen bir elçi olduğunu gösteren harika bir mucize istemiştir. Eğer doğru söylüyorsan bize bir mucize göster. İşte aynı bu anlayıştan kalkarak Semud toplumu da bu mucizeyi istemiştir. Yüce Allah da kulu Salih'in bu isteğini kabul etmiş ve O'na dişi bir deve şeklinde bu mucizeyi vermiştir. Biz bu dişi deveyi önceki tefsir yazarlarının yaptığı gibi tanıtmaya dalmayacağız. Zira onu nitelemede kendisine dayanacağımız sağlıklı bir bilgi kaynağı yoktur elimizde. Bu nedenle onun Semud toplumunun istediği biçimde bir harika olduğunu söylemekte yetiniyoruz.


155- "İstediğiniz mucize işte şu dişi devedir. Su içme sırası bir gün onun ve belli bir günde sizindir."

156- “Ona bir kötülük dokundurmayınız. Yoksa Büyük Gün'ün azabına çarpılırsınız.”


Hz. Salih onlara dişi deveyi getirdi. İçtikleri suyun bir gün kendilerine bir gün de dişi deveye ait olması şartı ile. Ne onlar dişi devenin gününü zorla elinden alacaklar. Ne de dişi deve onların gününü ellerinden alacaktı. Ne günleri birbirine karışacak ne de içtikleri. Hz. Salih bu deveye hiç bir şekilde kötülük yapmamaları uyarısında bulunmuştu. Yoksa dehşet verici bir günün azabı kendilerini yakalayacaktı.

Peki, harika bir mucize inatçı bir kavme ne gibi bir yarar sağlamıştı. Kof kalplere iman doldurmamış, karanlık ruhları aydınlığa çıkarmamıştı. Kendilerini mağlup etmesine ve kendilerine meydan okumasına rağmen, onlar verdikleri sözde durmamışlar ve şartlarını yerine getirmemişlerdi.


157- Buna rağmen devenin ayaklarını keserek onu cansız yere devirdiler. Fakat hemen pişman oldular.


Ayet-i kerimede geçen “Akr” Boğazlamak demektir. Semud milletinden bu deveyi boğazlayanlar yeryüzünde bozgunculuk yapan, onun düzelmesini istemeyenlerdi. Daha önce Hz. Salih kendilerini böyle bir işten sakındırmış ve uyarmıştı. Fakat onlar uyarıdan korkmadılar. Bu nedenle suçları herkese genelleştirildi. Bu büyük günah yüzünden hepsi cezalandırıldılar.

Millet bu işi yaptığına pişman oldu. Fakat iş işten geçtikten ve uyarı gerçekleştikten sonra:

"Arkasından azab, yakalarına yapıştı."

Burada atmosferin hız ve aceleyi gerektirmesinden dolayı bu azabın türü bile belirtilmemiştir.


158- Arkasından azab, yakalarına yapıştı. Kuşku yok ki, bu olaydan alınacak dersler vardır. Onların çoğunluğu inanmamış kimselerdi.

159- Ve yine kuşku yok ki, senin Rabb'in üstün iradeli ve merhametlidir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder