141-
Semudoğulları da peygamberlerini yalanladılar.
142-
Hani kardeşleri Salih onlara dedi ki, “siz hiç Allah'tan korkmaz mısınız?”
143-
"Ben size gönderilmiş güvenilir bir Allah elçisiyim."
144-
"Öyleyse Allah'tan korkunuz da çağrıma uyunuz."
145-
"Ben bu çağrı hizmetime karşılık sizden herhangi bir ücret istemiyorum;
benim çabalarımın karşılığını verecek olan, âlemlerin Rabb'idir. "
Bu bütün peygamberlerin
sürekli tekrarladıkları çağrının kendisidir. Kur'an-ı Kerim kasıtlı olarak, her
peygamberin toplumuna söylediği sözün ifadesini aktarırken hep bir sözü
kullanmaktadır. Böylece peygamberliğin öz ve metot (yol) olarak bir olduğunu,
üzerinde bina edildiği ana ilkenin temelde bir olduğunu ifade etmek istiyor.
Bütün peygamberlerin ana mesajı: Allah'a iman, Allah'tan korkma, Allah
tarafından görevlendirilen peygambere itaat etmektir.
Sonra Semud kavminin özel
şartlarına değinilip, şartlarının ve konumlarının gereği olan meseleler ele
alınmaktadır. Semud kavmi Şam ile Hicaz arasında yer alan Hicr bölgesinde
yaşıyorlardı. Peygamberimiz -salat ve selam üzerine olsun- Tebuk savaşında
Ashabı ile birlikte onların harap edilen yurtlarından geçmiştir. Hz. Salih,
onların bu nimetlerden yararlandıktan sonra uygulamalarına, tutumlarına göre
sonuçta hesaba çekileceklerini belirtiyordu:
146-
"Siz bu dünyada hep güven içinde yaşatılacağınızı mı sanıyorsunuz?"
147-
"Bahçeler ve pınarlar arasında"
148-
"Ekinler ve olgun tomurcuklar hurmalar arasında"
149-
"Dağları maharetle oyup alımlı köşkler yapıyorsunuz?"
Onlar kardeşleri Salih'in
tasvir ettiği güzel hayat şartları içinde yaşıyorlar. Yalnız bu güzel hayatın
farkında değiller. Bu nimetleri kimin
kendilerine bağışladığını düşünmüyorlar! Kaynağını ve geliş yerini araştırmıyorlar.
Bu nimetleri kendilerine veren nimet sahibine şükretmiyorlar. Allah'ın
peygamberi bu güzel nimetleri onların gözleri önüne geliyor ki, üzerinde
düşünsünler, değerlerini anlasınlar, onların yitirilmesinden endişe etsinler.
Hz. Salih'in onlara
ilettiği mesajda, gaflet içindeki kalpleri uyandıran, arzularını ve korkularını
uyaran dokunuşlar yer almaktadır: Siz bu dünyada hep güven içinde
yaşatılacağınızı mı sanıyorsunuz? Yani
siz zannediyor musunuz ki, şu içinde bulunduğunuz nimet, bolluk, rahat, sükûnet
ve huzur içinde sürekli bırakılacaksınız? Bu kısa ve özlü ifadenin içerdiği
mesaj: kapsamlılığı ve genişliğiyle bütün bu güzel şartlarda güven içinde
yaşayacağınızı, yitirme korkusu, soyulma endişesi ve değişiklik ürperişi ile
karşılaşmadan, her şeyin böyle devam edip gideceğini mi sanıyorsunuz!?
Bütün bu
bağların-bahçelerin, kaynakların-ırmakların, çeşit çeşit ekinlerin, güzel
salkımlı kolay hazmedilen ürünlerin, sanki hazmedilmiş, midelerde, ayrıca
hazmedilmesine ihtiyaç kalmamış hurmaların içinde böylece bırakılacağınızı mı
sanıyorsunuz? Büyük bir ustalık ve üstün bir sanatla kayalarda yonttuğunuz
evlerde, mutluluk ve sevinç içinde kendi halinize bırakılacağınızı mı
zannediyorsunuz?
Onların kalplerine bu
uyarıcı dokunuşlarla dokunduktan sonra Hz. Salih onları takvaya, itaate hak ve
doğruluktan uzak, bozgunculuk ve kötülüğe eğilimli zalim iktidar sahiplerine
karşı çıkmaya çağırıyor.
150-
"Allah'tan korkunuz da çağrıma uyunuz."
151-
"Aranızdaki azıtmışların emirlerine uymayınız."
152-
"Onlar yeryüzünde kargaşa çıkarırlar, hiçbir bozukluğu düzeltmezler.”
Ne var ki, bu dokunuşlar
ve çağrılar koflaşmış, katılaşmış olan bu kalplere ulaşıp, tesir etmiyor.
Onlara kulak vermiyorlar. Ve yumuşamıyorlar.
153-
Semudoğulları dediler ki; "Sen büyüye çarpılmış birisin."
154-
"Sen sadece bizler gibi bir insansın. Eğer doğru söylüyorsan bize bir
mucize göster."
Sen ancak bilmedikleri
şeyleri saçmalayıp duran akılları büyülenmiş (beyinleri yıkanmış)lerden
birisin. Sanki Allah yoluna çağırmak sırf delilerin yapabileceği bir çağrıdır!
"Sen sadece bizler
gibi insansın." İşte ne zaman bir peygamber gelirse insanlığın aklına
takılan şüphelerden biri de budur. İnsanlığın peygambere ilişkin düşüncesi
sürekli olarak böyle sakat olmuştur. Peygamberin neden bir insan olarak gönderildiğini
hikmetini, sırrını bir türlü kavramamıştır. Bunun insanlık için büyük bir şeref
olduğunu anlamamıştır. İçlerinden peygamberlerin seçilmesiyle bu peygamberlerin
insanlığı hidayet ve aydınlık kaynağına ulaştırmada öncülük ve önderlik yapacaklarını
bilememişlerdir.
Peygamber gökten haber
getirdiği, insanlara kapalı olan dünyadan gaybi haberler getirdiği için insan
onun diğer insanlardan başka, farklı bir varlık olarak düşünmüş veya öyle
olmaları gerektiği kanısına varmıştır. Çünkü insanlık tarih boyunca yüce
Allah'ın bu peygamberlikle insana ne büyük bir değer verdiğini anlamamıştır. Ve
yine insan anlamamıştır ki, yeryüzünde yaşadığı halde, yediği, içtiği, uyuduğu,
evlendiği, çarşıda-pazarda dolaştığı, diğer insanların taşıdığı ve yaşadığı
bütün diğer duyguları ve zaafları bünyesinde barındırdığı halde yüceler âlemi
ile sıkı ilişki içinde bulunabilir. Dünyada normal bir insan olarak yaşarken bu
büyük sır ile irtibatını sürdürebilir.
İnsanlık nesil nesil,
kuşak kuşak, peygamberden, onun gerçekten Allah tarafından gönderilen bir elçi
olduğunu gösteren harika bir mucize istemiştir. Eğer doğru
söylüyorsan bize bir mucize göster. İşte aynı bu anlayıştan kalkarak Semud
toplumu da bu mucizeyi istemiştir. Yüce Allah da kulu Salih'in bu isteğini
kabul etmiş ve O'na dişi bir deve şeklinde bu mucizeyi vermiştir. Biz bu dişi
deveyi önceki tefsir yazarlarının yaptığı gibi tanıtmaya dalmayacağız. Zira onu
nitelemede kendisine dayanacağımız sağlıklı bir bilgi kaynağı yoktur elimizde.
Bu nedenle onun Semud toplumunun istediği biçimde bir harika olduğunu
söylemekte yetiniyoruz.
155-
"İstediğiniz mucize işte şu dişi devedir. Su içme sırası bir gün onun ve
belli bir günde sizindir."
156-
“Ona bir kötülük dokundurmayınız. Yoksa Büyük Gün'ün azabına
çarpılırsınız.”
Hz. Salih onlara dişi
deveyi getirdi. İçtikleri suyun bir gün kendilerine bir gün de dişi deveye ait
olması şartı ile. Ne onlar dişi devenin gününü zorla elinden alacaklar. Ne de
dişi deve onların gününü ellerinden alacaktı. Ne günleri birbirine karışacak ne
de içtikleri. Hz. Salih bu deveye hiç bir şekilde kötülük yapmamaları
uyarısında bulunmuştu. Yoksa dehşet verici bir günün azabı kendilerini
yakalayacaktı.
Peki, harika bir mucize
inatçı bir kavme ne gibi bir yarar sağlamıştı. Kof kalplere iman doldurmamış,
karanlık ruhları aydınlığa çıkarmamıştı. Kendilerini mağlup etmesine ve
kendilerine meydan okumasına rağmen, onlar verdikleri sözde durmamışlar ve
şartlarını yerine getirmemişlerdi.
157-
Buna rağmen devenin ayaklarını keserek onu cansız yere devirdiler. Fakat hemen
pişman oldular.
Ayet-i kerimede geçen “Akr” Boğazlamak demektir. Semud
milletinden bu deveyi boğazlayanlar yeryüzünde bozgunculuk yapan, onun
düzelmesini istemeyenlerdi. Daha önce Hz. Salih kendilerini böyle bir işten
sakındırmış ve uyarmıştı. Fakat onlar uyarıdan korkmadılar. Bu nedenle suçları
herkese genelleştirildi. Bu büyük günah yüzünden hepsi cezalandırıldılar.
Millet bu işi yaptığına
pişman oldu. Fakat iş işten geçtikten ve uyarı gerçekleştikten sonra:
"Arkasından azab,
yakalarına yapıştı."
Burada atmosferin hız ve
aceleyi gerektirmesinden dolayı bu azabın türü bile belirtilmemiştir.
158-
Arkasından azab, yakalarına yapıştı. Kuşku yok ki, bu olaydan alınacak dersler
vardır. Onların çoğunluğu inanmamış kimselerdi.
159-
Ve yine kuşku yok ki, senin Rabb'in üstün iradeli ve merhametlidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder