4 Kasım 2012 Pazar

Şu’arâ Suresi 1-6 Ayetleri S. Kutub Tefsiri


1- Ta, sin, mim.

2- Bu ayetler, açık anlamlı Kitabın ayetleridir.


Burada verilen kopuk harfler, bu surenin de bir bölümünü oluşturduğu apaçık Kitabın ayetlerine dikkat çekmek içindir. Bu harfler, vahyi yalanlayanların elleri altında olmalarına rağmen onlar bu harflerden bu apaçık Kitabın bir benzerini yapamamaktadırlar. Surede, bu Kitaptan yoğun biçimde söz edilmektedir. Girişinde, sonucunda, bu kitaptan bahsedilmektedir. Zaten Kur'an'da bu kopuk harfler ile başlayan bütün surelerin özelliği budur.

Bu uyarıdan sonra müşriklerin tutumlarına üzülen, kendisini ve Kur'an-ı Kerim'i yalanlamalarına içerleyen Allah'ın elçisi Hz. Muhammed'e -salat ve selam üzerine olsun- hitap ediliyor. Kendisi teselli ediliyor, yüklendiği işi kolaylaştırılıyor. Onlar için üzülmemesi gerektiği belirtiliyor. Çünkü yüce Allah dileseydi, zorla iman etmelerini, zorla imana boyun eğmelerini sağlayabilir, kaba kuvvetle iman etmelerini garanti edecek bir ayet (mucize) gönderebilirdi.


3- Ey Muhammed, onlar mü'min olmuyorlar diye neredeyse canına kıyacaksın.

4- Eğer dilesek onlara gökten bir mucize indiririz de karşısında boyunları eğik kalır.


Ayetlerin ifade üslubunda Hz. Peygamber -salat ve selam üzerine olsun- onların iman etmemelerine sıkıldığından ve üzüldüğünden azarlanıyor gibidir. İfade de bu özellik vardır.

"Ey Muhammed, onlar mü'min olmuyorlar diye neredeyse canına kıyacaksın."

Ayeti kerimede geçen "Bahi'un-nefs" kavramı kendisini öldürmek demektir. Bu ifade Resulullah'ın -salat ve selam üzerine olsun- onların ilahi mesaj yalanlamalarına ne kadar üzüldüğünü tasvir etmektedir. Zira o bu yalanlamadan sonra onların başına gelecekleri kesin biçimde bilmektedir. Bu nedenle onlar adına içi yanmaktadır. Çünkü onları kendisinin ailesi, aşireti ve milletidir. İçi daralmaktadır. Bu durumda Rabbi ona acımakta, öldürücü üzüntüsünü hafifletmektedir. İşini kolaylaştırmakta ve ona demektedir ki: Onları imana getirmek senin görevin ve yükümlülüğün değildir. Eğer onları imana zorlamak isteseydik, biz zorlayabilirdik. Onun karşısında imandan başka bir çareye başvuramayacakları mağlup edici bir ayet indirirdik. Böyle bir durumda onların boyun eğiş halleri, somut bir tablo halinde ayette ifadesini bulmaktadır. "Eğer dilesek onlara gökten bir mucize indiririz de karşısında boyunları eğik kalır." Boyunları bükülmüş, eğilmiş vaziyettedir. Sanki bu onların kendilerinden ayrılmayan halleridir. Hep böyle kalıp duracaklardır!

Fakat yüce Allah, bu son peygamberliğin yanında bir de mağlup edici bir ayetin (mucizenin) olmasını dilememiştir. Yüce Allah bu son risaletin mucizesi olarak Kur'an'ı vermiştir. Eksiksiz bir hayat programı olarak Kur'an'ı, her yönden mucize olan Kur'anı…

Kur'an, ifade yapısı ve edebi ahengi ile bir mucizedir. Çünkü pek çok özellikleri, değişmeyen ve farklılık göstermeyen bir düzeyde ve bir noktada bütünleştirmeye dayanmaktadır. İnsanın işleri ve eylemlerinde ise durum değişiklik ve farklılık göstermektedir. Bir tek insanın işinde yükselme, alçalma, güçlenme, zayıflama rahat biçimde gözlemlenmekte, durum değişmektedir. Hâlbuki bu Kur'an'ın ifadeye ilişkin özellikleri tek bir uyuma ve tek bir düzeye dayanmaktadır. Üstelik bu uyum ve düzey hiç değişmeyen bir sabitliğe sahiptir. Bu da halleri değişikliğe uğramayan kaynağının değişmezliğini ortaya koymaktadır.

Kur'an, düşünce yapısı, bölümlerinin ahengi ve mükemmelliği ile de mucizedir. Orada ne bir eksikliğe ne de bir tesadüfe yer yoktur. Bütün buyrukları ve yasamaları aynı noktada buluşmakta, uyum içine girmekte ve birbirini tamamlamaktadır. İnsan hayatını bütün olarak ele almakta, kuşatmakta, ihtiyaçlarına cevap vermekte ve yönlendirmektedir. Bu kuşatıcı, kapsamlı programın en ufak bir bölümü diğer bölümü ile çelişmemekte ve insanın fıtratına herhangi bir noktada aykırı düşmemektedir. Onun ihtiyaçlarına cevap vermekten aciz kalmamaktadır. Bütün direktifleri ve yasamaları tek bir eksene, tek bir kulpa bağlanmaktadır. Bunlar arasında öyle bir uyum var ki, insanın sınırlı deneyiminin bu noktaya ulaşması mümkün değildir. Bunu ortaya koymak için sınırsız yer ve zamanın sınırları ile sınırlandırılmamış bir bilgi ve deneyime ihtiyaç vardır. İşte ancak böyle bir bilgi ve deneyimle mesele bu ölçüde kuşatılabilir ve ancak onunla bunun gibi bir düzenleme yapılabilir.

Kalpler ve ruhlara rahatlıkla ulaşması, alıcı cihazlarına dokunması, kapalı olan cihazlarına, etkilenme ve sinyallere karşılık verme hassasiyetini kazandırması, ruhların ve kalplerin açmazlarını ve problemlerini hayret verici bir kolaylık ve çabuklukla çözmesi, onları kendi metoduna uygun biçimde, karmaşıklığa, dolaylı anlatıma ve demagojiye başvurmadan, basit dokunuşlarla eğitmesi ve yönlendirmesi ile de Kur'an bir mucizedir.

Yüce Allah Kur'an-ı Kerim'i bu son risaletin mucizesi kılmayı dilemiştir. İnsanların boyunlarını büken, baş eğmelerini sağlayan ve onları teslim olmaya zorlayan, maddi güce dayalı bir mucize ile bu son dini desteklemeyi dilememiştir. Çünkü bu son din, bütün milletlere, bütün kuşaklara açıktı. Herhangi bir yerde ve zaman diliminde yaşayan kapalı bir risalet değildir. Bu nedenle son dinin mucizesinin de yakın-uzak bütün ümmetlere ve kuşaklara açık olması uygun düşüyordu. Maddi olan harikalar ise, ancak kendisini görenlerin boyunlarını bükmelerini sağlamaktadır. Bundan sonra ise dilden dile dolaşan bir hikâye olmakta, gözle görülen bir gerçek olmaktan çıkmaktadır. Kur'an ise, işte şimdi üzerinden tam on üç asırdan fazla bir zaman geçmesine rağmen bütün insanlığa açık bir kitaptır. Belirlenmiş bir hayat programıdır. Bugün yaşayan insanlar eğer O’nu kendilerine rehber seçerlerse, hayatlarını onun ilkeleri üzerinde kurabilirler. Bu durumda Kur'an onların bütün ihtiyaçlarına cevap verebilecektir. Onları daha güzel bir dünyaya, daha yüce ufuklara, daha örnek bir sonuca götürecektir. Bizden sonraki insanlar da onda bizim görmediğimiz pek çok şeyi göreceklerdir. Zira Kur'an'ın metodu, her isteyene ihtiyacı kadar vermektir. Doğal olarak onun kaynağı kurumaz. Sürekli yenilenir. Ne yazık ki, insanlar bu yüce ve büyük hikmeti yeterince anlayamamışlardır. Bu nedenle kendilerine gönderilen bu yüce Kur'an'dan zaman zaman yüz çevirmişlerdir:


5- Onlar son derece merhametli olan Allah'ın kendilerine gönderdiği her yeni uyarıya burun kıvırarak set çevirirler.


Burada Yüce Allah'ın "Rahman" ismi anılarak bu Kur'an'ı onlara göndermekle insanlara ne denli büyük rahmet ve lütufta bulunduğuna işaret edilmektedir. Onların bu rahmet kaynağından yüz çevirişleri ise, bütün çirkinliği. İle ortaya çıkmaktadır. Çünkü onlar, bu rahmet kaynağına aşırı derece muhtaç oldukları halde kendilerine gönderilen rahmetten yüz çeviriyor, onu reddediyor ve kendilerini ondan mahrum ediyorlar!

Allah'ın kitabından ve rahmetinden böylece yüz çevirişleri verildikten sonra Allah'ın azabı ve cezasına ilişkin bir tehdit yer alıyor:


6- Onlar yalanladılar. Fakat alay konusu ettikleri gerçeklerin somut olayları ile yakında yüz yüze geleceklerdir.


Bu, öz biçimde ifade edilen kapalı ve korkunç bir tehdittir. Ayetin ifade tarzında onların kendilerine yöneltilen tehditlerle alay etmelerine uygun düşen alaylı bir ifade yer almaktadır. Alay konusu ettikleri gerçeklerin somut olayları ile yakında yüz yüze geleceklerdir.

Kendisi ile alay ettikleri azabın haberleri kendilerine gelecektir! Aslında onlar asla bu konuya ilişkin haberler alamayacaklardır. Sadece azabın kendisini tadacaklardır. Bu haberleri, onların kendileri oluşturacaklar. İnsanlar onların başına gelenleri birbirlerine aktaracaklardır. Onlar tehditleri alay aldıkları için, bu korkunç tehdit ile birlikte kendileri ile alay edilmektedir!

Onlar olağanüstü bir mucize istiyorlar. Ama etraflarını kuşatan, Allah'ın çarpıcı ayetlerinden habersiz duruyorlar. Hâlbuki bunlar açık bir kalb, görebilen bir duygu için yeterlidir. Bu hayret verici evrenin her sayfası, her tablosu, kalbleri yatıştıran, huzura kavuşturan bir mucizedir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder