12 Aralık 2009 Cumartesi

Duha; 1-11

1- Andolsun kuşluk vaktine

2- Andolsun sükûna erdiğinde geceye ki

3- Rabbin seni bırakmadı ve darılmadı.


Yani 3 gün vahiy kesilmiş ise, bu kesilme Allah'ın sana kızması veya Allah'ın seni terk etmesi anlamında değildir. Burası bize anlatılacak ama ondan önce; Allah (c.c) yeminle başlıyor.

Yemin için, Niye gecenin en sessiz ve karanlık zamanı "Kuşluk Vakti" seçilmiş? Zulmün de bir sınırı vardır. Yani aşağılara doğru indiği, karanlığının katılaştığı bir anı vardır. Aydınlığın da bir sınırı vardır. Gündüzün en parlak anı kuşluk vakti imiş. Geceyi karartan Allah (c.c), gündüzü aydınlatan Allah (c.c).

Peygamberimize de bir mesaj var burda. Bunların küfrü ne kadar ka­im ve kara olursa olsun, geceyi aydınlatan Allah, güneşle ısıtan ve ısı­tan Allah, senin getirdiğin bu nur ile onların karanlığını da aydınlatır.

Gecenin karanlığı bir müddet hakim olsa da, senin ardından getirdiğin güneşin gelişi gibi toplumu aydınlatacaktır. Biz de günümüzde bütün dünyadaki özellikle bilgili siyaset yapan batı da ve doğudaki insanların birleşmiş Milletlerde, Natoda ve diğer kuruluşlarda bütün güçlerini İslâm'a karşı yöneltmesi müslümanlarm zafere doğru yürümelerinin alametidir. Neden? Eğer bizde bir bereket bir hareket görmemiş olsa­lardı, ellerindeki bu kadar askeri ve siyasi güce rağmen, bir devletin . gücü yetecek iken (bu kendilerinin ifadesidir) hepsinin birleşmesi Kork­malarının ifadesidir. Öyle olunca, karanlık gece gibi hepsi küfrünü bir 'araya getirseler Allah (c.c) bir güneşi doğdurmakla onların karanlıklarını boğuverir.

Biz Allah'a yöneleceğiz, biz imansızların bizden alakayı kesmesine değil, Allah'ın bizden alakayı kesmesine üzüleceğiz. Allah bizi terk et­mesin yeter. Biz de o rahmet peygamberinin izinden gidecek olursak, ahlakımız O'nun ahlakı gibi olacak olursa, Kur'ân'la alakamızı 3 günlü­ğüne dahi kesmeyecek olursak, Allah (c.c) bu ümmeti de bırakmaya­caktır. Allah bu ümmete de kızmayacaktır. Allah'ın rahmetini çekmenin en kestirme yolu da O'nun kitabını çokça okumaktan geçiyor.

Peygamber Efendimize sorulmuş; "Ya Rasulallah! En efdal ibadet hangisidir?" Peygamberimiz cevap veriyor; "Namaz içerisinde Kur'ân okumaktır." Namaz içerisinde Kur'ân okumak, namazın dışında Kur'ân okumaktan efdaldir. Namazın dışında Kur'ân okumak, teşbih ve tekbir getirmekten efdaldir.Bu teşbih çekilmeyecek anlamında değildir. Namazlarımızdan sonra teşbih­lerimize devam edeceğiz.


4- Son (ahiret) senin için önden (dünyadan) daha hayırlıdır.

Rabbim Peygamberimize müjde veriyor; yarının bu gününden daha hayırlı olacak. Sonun evvelinden hayırlı olacak. Yani, "Ya Muhammed! (s.a.v); sıkıntılı günler geçiriyorsun, arkadaşlarına zulmediliyor, sana hakaret ediliyor, hafife alınıyorsun deli diye arkandan bağırıyorlar. Seni ekonomik baskı altında tutuyorlar, psikolojik baskı altında tutuyorlar, if­tiralar atıyorlar, ama iyi bilki sonun önünden daha hayırlı olacak. Allah (c.c.) sana ileri de çok güzel günler gösterecek, çok hayırlı işler yapa­caksın. Bu topluma çok büyük hizmetler yapacaksın." diye müjdeler ver riyor Allah (c.c).

Ahiretin dünyadan hayırlı olacak. Dünyada peygamberlik risalet ve yönetim verilmiş Peygamber Efendimize (s.a.v). Ama O hep vefatı anında bile Allah'ın kendisine hazırladığı O yüce makamı istiyor. Dünyada yaşıyor ama hep Refiku'l-A'layı istiyor.


5- Yakında Rabbîn sana verecek ve sen razi olacaksın.

Bu ayetler iki şekilde anlaşılabilir. Bu dünyada öyle şeyler verecek ki, sen bunlara sevineceksin, hoşnut olacaksın, gönlün hoş olacak.

Allah'ın o sevgili Rasulü bakmış Mekke'de en etkili iki insan var. Birisi Ebu Cehil, birisi Ömer. Efendimiz dua ediyor; "Allah'ım Ömer veya Ebu Cehille müslümanlan kuvvetlendir." buyurmuş. Arkasından bir çok istekleri var. Ya Rabbi, fi­lanı da, filanı da İslam'a kazandır diye istekte bulunuyor. Allah (c.c) da; "Mutlaka, yakında Allah (c.c) sana verecek verdiğinden de sen razı ola­caksın." diyor.

Allah (cc), vermiş de, Mekkeyi vermiş, Medineyi vermiş ve Arab Yarımadasının tamamını vermiş. Peygamberimizin bir duası var; "Ya Rabbi! Cehennemde bir mü'min kaldığı sürece razı olmayacağım" diyor. Rabbîm bu aye­tinde açık çek veriyor; "Muhakkak Rabbin sana verecek ve seni razı edecek."

Hz. Ali Irak'taki müslümanlara sormuş. "Kur'ân-ı Kerim'de insana en çok ümit veren ayet hangisidir?" Ben de bu ayetin tefsirini okuyuncaya kadar diğer ayeti biliyordum: O ayette şu: "Ey kendi nefislerine canla­rına yazık eden kullarım. Allah'ın rahmetinden ümidinizi kesmeyiniz." Iraklılar da bu ayet diye cevap vermişler. Hz. Ali (r.a) de-mişki, doğru, O da ümit veren bir ayettir ama; Duha Suresinin bu beşinci ayeti ondan daha fazla ümit verir." O Allah'ın Rasulü isteyecek ve Allah (c.c) da O'nun istediğini verecek.

Peygamber (s.a.v)'de; -bu ayetin tefsirinde rivayet edilmiş- "Ya Rabbi ümmetimden bir tek kişi cehennemde kaldığı sürece ben razı ol­mam, gönlüm rahat etmez." diyecektir. Ve Rabbim de ona verecektir. Cennete gitmenin kestirme yolu Allah'a kul, Resulüne ümmet olmaktan geçiyor. Eğer Peygamberimize (s.a.v) ümmet olmayı başarabilirsek, Cenneti de başarmışız demektir.

Bu sureden itibaren, sure okunup diğer sureye geçmeden tekbir ge­tirilir. Neden? Peygamberimiz, Duha Suresi kendisine nazil olunca se-vinivermiş. Rabbinden 3 gün ayet gelmeyince daralmış Peygamber Efendimiz. Sure Cebrail tarafından kendisine okunup kendiside bu su­reyi okuyup bitirdiğinde sevincinden Allah'u Ekber demiştir. Hafızlarımızın bu sureleri okurken tekbir getirmeleri, Peygamberimizin sevinci bize nakletmeleridir. Biz de sevineceğiz. Çünkü bu. sûre, sevinç dolu, ümit doludur.


6- Seni yetim olarak bulup barındırmadı mı?

Allah (c.c.) bu ayette Peygamberine verdiklerini hatırlatıyor. Onu hiç yahnız bırakmadığını hatırlatıyor. Annesinin karnında 6 aylık iken ba­bası vefat ediyor Peygamber Efendimizin, Annesinin kucağında büyü­yor. 6 yaşma geldiğinde annesi de vefat ediyor. Dedesi Abdulmuttalibin yanında kalıyor. 8 yaşma geldiğinde dedesi de vefat ediyor, çok sevdiği amcası Ebu Talib O'nu himayesine alıyor. Baba şefkatiyle Peygamberimizi seviyor, okşuyor, bağrına basıyor, diğer çocuklarından hiç ayırt etmediği gibi hatta biraz daha fazla seviyor. Bu sevgiyi veren Allah (c.c)'dır.


7- Seni kaybolmuş bulup yol göstermedi mi?


Ta İbrahim (a.s)'dan beri yanlış da olsa Mekke müşrik Arap toplu­munda bir Allah inancı var. Peygamber Efendimiz de Allah O'nu korudu­ğundan dolayı fıtraten putlardan nefret ediyor. Kötülükleri sevmiyor, Peygamber olmadan önce haram işlememiş, zina etmemiş, içki içmemiş. Allah O'nu korumuş. Bir ay toplumdan uzaklaşıyor ve orada kendine göre tefekküre dalıyor. Böyle bir ortamda Peygamber Efendimiz bir çıkış yolu arıyor. Ama yok. "Seni ne yapacağını bilmez bir halde iken Rabbin buldu ve sana yol gösterdi." diyor Allah (c.c). Yani bu insan­ların yaptıkları kötü. Peki ama bu kötülüğü önlemenin yolu ne? Yolun en doğrusu ne? İşte sen böyle bir şaşkınlık içerisinde iken, Rabbin seni aldı ve en doğruya götürdü yani İslâm hidayetini verdi.

Ayrıca "Daallen" kelimesi arabın dilinde çölün ortasında yeşermiş ve yapa yalnız kalmış bir ağaç için de kullanılırmış. Sonu gelmez bir çöl var ve çölün ortasında yemyeşil bir ağaç. Bir su birikintisi ve onun yanında bir ağaç. O ağaç bir ağaç büyüklüğündeki altundan değerlidir çöldeki adam için. Yapayalnızdır ağaç. Yalnızlığın verdiği bir vahşette vardır.

İşte Peygamber Efendimiz (s.a.v) böyle tertemiz düşünürken ve bu insanları kurtarmak için çareler ararken, o toplumun içerisinde yalnız kalmış bir ağaç gibidir. Ancak O'nun yanına, yemyeşil bir ağaç gibi iman etmiş Hz. Hatice (r.anha), sonra Hz. Ali (r.a), Hz. Zeyd, Hz. Ebu Bekir ve diğerleri gelmiş. Böylece bir arslanlar ormanı oluşmuştur. Onlar çölü yeşertmişlerdir.


8- Seni fakir bulup zengin etmedi mi?

Peygamber Efendimiz yetim olarak büyüdü. Hz. Hatice validemizle iş ortaklığı kurdu. Sonra onunla evlendi. Beraber kazandıkları ve bir de Hz. Hatice validemizin sahip olduğu malla maddi olarak zengin oldu. Ama kendisine Peygamberlik verildiği andan itibaren cömertliğine bir kat daha cömertlik katıyor ve Hz. Hatice validemizle mallarını Allah yo­lunda harcayıvermişler.

Bu ayet iki türlü anlaşılabilir. İslama girmekle gönül zenginliğinde de bir artma meydana geldi. Peygamber Efendimizin hadislerinden ifade edildiği gibi zaten en büyük zenginlik gönül zenginliğidir. Eğer bir insan gönül zenginliğine ermemişse dünyanın bü­tün serveti kendisinin olsa, diğer bir dünyayı ister. Ayakkabı dar olunca, ovanın genişliğinin ayağa faydası yoktur.


9- Öyle ise sakın yetime zulmetme

10- İsteyeni sakın azarlama


İsteyenden kasıt, maddi olarak bir şeyler isteyen, para isteyen, giye­cek, içecek isteyeni de geri çevirme azarlama ilim isteyeni de azarlama.

Adam sabah namazında çıkıp gelir, "hocam bu kitabı bana okut" diye. Öyleyse hocalarımız bu istekde bulunanları geri çevirmiyecekler. 1981 yılından beri İstanbul'dayım o yıldan beri üniversite gençliğinin hizme­tine "hayır" dememeye riayet ettim. Ama o kadar çok istek oldu ki, ye­tişemediğimde mazeretimi mutlaka ifade ettim.

Peygamberimizin torununu överken bir şair öyle diyor; "hayatında başka'hiç birşeye "Hayır" demedi." Biz de istenenlere hayır dememeye, hizmet istendiğinde hayır dememeye kendimizi alıştıralım.

11- Amma Rabbinin nimetini daima anlat.

1- Allah'ın bize verdiği ilim nimetini anlatacağız.
2- Allah'ın bize ver­diği mal nimetini dağıtacağız. .

Peygamberimiz (s.a.v) "Allah'ın verdiği zenginlik üzerinde görülsün," diyov.(Ebu Davut Libasl4) Yani giyiminde, içiminde ve etrafına yaptığın cömertliğinde görülsün, zaten "tahdis" başkasına bildirmek demektir. Bildirmenin yoluda;

1- Vermekle olur, söylemekle olur.

2- Nimet aynı zamanda Kur'ân için de kullanılmıştır. ".... Bu gün nimetimi tamamla­dım." buyuruyor Allah (c.c). Yani Kur'ân-ı Kerimi'ni tamamla­mış.

En büyük nimetimiz Kur'ân-ı Kerimimiz'dir bizim. Yani insanlara Allah'ın kitabı Kur'ân-ı Kerim'i anlat, konuşurken Kur'andan konuş, bu nimetten onlar da faydalansınlar. Nasıl ki, soframıza diğer insanları ça­ğırıyoruz, İslâm sofrasına da insanları çağıralım. Gıdalarımızı alıp nasıl ki dostlarımızla beraber bedenlerimizi besliyoruz, Allah'ın bütün insan­lığa açmış bu Kur'ân sofrasından da bütün insanların yararlanması için onları da davet edelim, Allah'dan gelen canlarına Allah'tan gelen bu Kur'ân ayetlerini anlatıverelim.

Ayrılıktan değil, birlikten dem'vuralım. Zarardan değil, varlıktan anla­talım. Yıkmaktan değil, yapmaktan konuşalım. Hastalıklardan değil, sıhhatten afiyetten bahsedelim. Ve Allah'a çokça şükredelim.

1 yorum:

  1. Resulullah (sav) "Allah`tan hakkıyla haya edin!" buyurdular. Biz: "Ey Allah`ın Resulü, elhamdülillah, biz Allah`tan haya ediyoruz" dedik. Ancak O, şu açıklamayı yaptı: "Söylemek istediğim bu (sizin anladığınız haya) değil. Allah`tan hakkıyla haya etmek, başı ve onun taşıdıklarını, batni ve onun ihtiva ettiklerini muhafaza etmen, ölümü ve toprakta çürümeyi hatırlamandır. Kim ahireti dilerse dünya hayatının zinetini terketmeli, ahireti bu hayata tercih etmelidir. Kim bu söylenenleri yerine getirirse, Allah`tan hakkıyla haya etmiş olur."

    YanıtlaSil