Bu sûre Mekke'de nazil olmuştur. Medine'de nazil olduğunu söyleyen sahabe de' var. Onbir ayettir. Mekke'de nazil olan surelerin kendine has özelliklen vardır. Cümleler kısa, manalar özlü daha çok ahiretin dehşeti ifade edilir. Akaid üzerinde durulur.
Çünkü ahirete inanmayan, Kur'ân'ın ifadesiyle "Mele1" tabir edilen ve Türkçe karşılığını Elmalılı Hamdi Yazır'ın; "Kodaman" diye ifade ettiği, dünyevi nimetlerle şımarmış insanlar, cennet tasvirleri karşısında fazla ilgilerini çekmiyor. Çünkü zaten kendileri dünyada bir cennet hayatı yaşıyorlar. O yüzden Mekki surelerde cehennem sahneleri biraz daha fazla anlatılıveriyorki, adamda bir ürperme meydana gelsin.
Allah(c.c) bu sûrenin okunuşunda dahi insanın iç dünyasında bir hareketlenme, meydana getiriyor. Şair şöyle demiş; "söylediğin nedir bilmiyorum ama anlar gibiyim."
Arapçayi bilmeyen insanlarımız dahi Kur'ân-ı Kerim okunurken anlar gibidirler. İnsan bu sûrenin ilk dört ayetini okurken; sanki bir bölüğün, bir alayın cenge giderken çıkardığı, at kişnemeleri veya at nallarının sesini duyuyormuş gibi, sanki bin atlı akıncıların dünyayı aydınlatmak üzere vadilerde, ovalarda, dağ başlarında at koşturma seslerini duyuyormuş gibi bir his veriyor.[1]
1- Harıl harıl koşanlara,
2- Çarparak ateş saçanlara,
3- Sabahleyin baskın yapanlara,
4- Orada tozu dumana katanlara,
5- Orada (düşman) topluluğun ortasına dalanlara yemin olsunki
Daha henüz cihad emri verilmemiş. Daha ziyade insanların gönüllerine İslâmın ulaştırılması esas alınmıştır. Onlar vurmaya kalkarlarsa, müslümanların el kaldırmaması, şeklinde bir cihad faaliyeti var.
Yani harbe izin verilmediği bir dönemde nazil olan bu sure-i celilede, müslümanlara bir hazırlık emri var gibidir.
Atlar övülmüştürki böylelikle ayetin işaretiyle ashaba ata bakmaları, at beslemeleri, at taşımaları ata binmeleri, at yarışları yapmaları, kısaca atlı bir eğitimden geçmelerine işaret vardır.
İleri de harb izni verildiğinde hazırlıklı olmalarına bir işarettir bu sure-i celile. Atla ilgili Peygamberimizin bir çok hadis-i şerifi vardır. İmam Buhari'nin Kitabu'l-Cihad da rivayet ettiği bir hadis-i şerifte; "at taşıyan insan; atını bir çayıra bağlasa, çayırda bağlandığı ipinin boyu oranında ne kadar yeri gelebiliyorsa, o kadar sevab, attığı adım kadar sevap, yediği ot kadar sevab, içtiği su kadar sevap vardır sahibine. Sulanmak için bir suya doğru koşsa gittiği yer kadar sevap vardır." Tabiki at beslemekte hedef o gün için Allah yolunda koşturmaktır.
Ata önem verilmesi konusunda da Allah (c.c) "......Güç ve kuvvet hazırlanmasını ve atlar bağlanmasını" emrediyor.Ayette "at" kelimesini de zikretmiştir. "Güç ve kuvvet" derken de, her çağın kendine has gücünün hazırlanmasına da işaret vardır. Zaten "veladiyat" derken bizzat atın ismi zikredilmeden ifade edilmiş. "Süratle koşan, giden, atlayan, sıçrayan" kelimeleriyle at ifade edilmiştir.
"At" kelimesi bizzat ayette zikredilmemiştir. Bundan dolayı Hz. Ali (r.a); bundan kasıt devedir demiştir. Abdullah ibn Abbas; bundan kasıt "at"dır demiştir. Öyle olunca "sesler çıkartarak koşanlara" derken buna uçak da diyebiliriz, tren de, vapur da diyebiliriz. Yani insanları bir yerden, diğer bir yere süratle taşıyan vasıtaların hepsine "veladiyat" denilebilir.
"Kıvılcımlar saçarak yürüyen." zaten her şey kıvılcım saçarak yürüyor. At yürürken ayaklarından kıvılcımlar çıkarıyor. Arabalar da yürürken kıvılcımla harekete geçiyor ve kıvılcımla devam ediyor. Bu ayetten anladığımız kadarıyla, günümüzde de her müslümanımız gücü oranında çağının vasıtalarından edinmeye ve bunları da Allah rızası için almaya dikkat etmelidir.
Peygamber Efendimiz, at alan insanları sınıflandırıyor : "Biri kendi işlerini görmek için at bağlar. Birisi etrafa hava atmak için at alır. Birisi de var ki, Allah yolunda o atı cihad aleti olarak kullanmak üzere atı alır ve bağlar. İşte bu insanın aldığı o attan dolayı büyük sevaba ulaşacağını" ifade ediyor.
Onun için müslüman bisiklet aldığında bile niyeti "bu bisikletle Allah'ın dinine nasıl hizmet edebilirim?" Filan yerdeki sohbete bu bisikletle giderim, filan yerdeki insana İslâm'ı anlatmaya bu bisikletle giderim diyerek alırsa sevab kazanır.
Ayrıca bu ayetten, müfessirler şunu da anlamışlardır; Ayeti insanlara yöneltmişler. "Fikir kıvılcımları saçan ve insanların yüreklerinden aydınlanmalar meydana getiren, bunu meydana getirebilmek için sesler çıkararak koşan, yani gittiği yerlerde İslâm'ın tebliğini yapan, bunu yaparken de acele davranan insanlar" olarak ayeti yorumlamışlar.
İnsanlara aydınlığı verebilmek için, önce küfrün kenetlenmesine engel olunmalıdır. Kafir kafire baka baka kararıyor. Önce bir kere birbirlerinden ayrılmaları lazım. Müslüman bunların arasına girmek suretiyle, kafirin böylece kapkara olmasını engeller. Sonra yüreklerine İslâm'ın kıvılcımı atılmak suretiyle orada bir nur harmanı meydana getirilmelidir.
6- Şüphesiz insan Rabbine karşı nankördür.
Genelde bu ayet "cimridir, nankördür" diye terceme edilmiş. Ancak pek ifade etmiyor bu kelimeler. Arap "Kenûd" kelimesini "Cahûd" "inkarcı" kelimesiyle de terceme etmiş, cimri kelimesiyle de ifade etmiş. Ama Arap bunu kullanırken; "yeryüzü mahsul vermedi." demek için bunu ifade edermiş. Yani yeryüzüne siz tohumu atıyorsunuz, çiftinizi sürüyorsunuz, sulamanızı yapıyorsunuz ama toprak mahsûl vermiyor.
İşte o zaman Arap bunu ifade etmek için "kenede" kelimesini kullanırmış. Yine nankörlük manası var bunun içerisinde. Allah (c.c) insanlara kendisine ibadet yapacak itaat edecek özellikleri ve güzellikleri vermiştir. Zikretsin diye dil vermiş.
Ama kafir, o zikretsin diye verilen dili, Allah'ı inkarda kullanıyor. Peki bu insanın ıslahı mümkün değil mi? Mümkündür, Allah (c.c), her insana has özellik vermiştir. Her İnsan kendisine verilen bu Özelliği keşfetmelidir. Ondan sonra da kendisine bu özelliği veren Allah'a ibadet etmeli ve "kenûd" olmamalıdır.
7- Muhakkak O'da buna şahittir.
Buradaki "Hu" zamiri Allah manasına da gelir ki, o zaman mana şöyle olur; "O Allah (c.c), insanın bu nankörlüğüne, bu cimriliğine bizzat kendisi şahittir. Veya "hu" zamiri insan manasına da gelir ki, o zaman mana şöyle olur; "O insan kendi nankörlüğüne kendisi de şahittir." Öyle ya inkarcı bu işin farkında. Şu anda ben ataistim, koministim, bilmem ne istim!!? diyen insanlar işin farkındalar.
Çünkü peşinden gittikleri o put adam bunların dilini yaratamazki. Adamın kendisi Ölmüş. Marks'ın peşinden binlerce adam gitmişti bu memlekette. Ama o da ölmüş. Onun peşinden giden bu insanlar, Marks'ı da getiren ve götüren birisinin olduğunun farkındalar...
Bu dilleri Allah yaratıyor. Ancak bu nankör insanlar, bu dil ile Allah'a harb ilan ediyorlar. Bunun da farkındalar. Bir çıkmazın içerisindeler. Bunları uyarmakta fayda vardır.
8- Şüphesiz O, mal sevgisinde çok katıdır.
Yani çok fazla mal toplama meyli vardır bu insanlarda. Hatta Peygamberimiz (s.a.v)bunu ifade etmiş; "Bir vadi dolusu altını olsa, ikinci bir vadiyi ister insan." Peygamberimiz burada öyle bir söz kullanmış ki, kıyamete kadar gelecek olan insanların hayalinin dahi erişemiyeceğı bir ifadeyi kullanmış. Yani insanın Marmara denizi dolusu altım olsa," ona gözü alıştıktan sonra, "Ege Denizindeki niye benim olmasın?" der. Bunu Yavuz Sultan Selim çok güzel ifade etmiş; "Dünya bir kişiye bol, iki kişiye dar." demiş.
Müslüman toprak için, altın için, zevklerini tatmin için cihad etmez. Müslüman dünya üzerinde en değerli şeyin insan olduğunu ve bu insanın imansız giderse, ahirette yanacağını bildiğinden, onu kurtarmak için cihad eder. Cihad, insanla islam arasındaki engeli kaldırmaktadır. Bunun için at koşturur, kıvılcım çıkarır, tozu dumana katar, cemaatleri yarar, koşturur ve gittiği yerleri ısıtır.
9- O bilmiyormu ki, kabirlerdeki çıkartıldığında,
10- Göğüslerdeki toplandığında
Kıyamet gününde kabirlerden cesetler çıkar ama cesedlerden de insanoğlunun yaptıkları çıkar. Kıyamette hiçbir şey gizli kalmayacaktır. Büyük küçük her şey orada ortaya konulacaktır. Çünkü her şeyimiz melekler tarafından kaydedilmektedir. Onun için gönül defterlerimizi temiz tutmaya gayret edelim. Çirkin, hoşa gitmez kelime ve davranışları oraya kaydettirmemeye gayret edelim. Fotoğraf çektirir gibi yaşamaya gayret edelim.
11- Şüphesiz o gün Rableri onlardan haberdardır.
Allah (c.c) her şeyden haberdardır. Bir ismi de "Habîr"dir. Onun için her şeyden haberdar olan Allah'ın hoşuna gitmeyecek şeyleri yapmaktan kaçınalım.
Ravi: Zübeyr
YanıtlaSilTanım: Resulullah (sav) buyurdular ki: "Size ümem-i kadime hastalığı sirayet etti: Bu, hased ve buğzdur. Bu kazıyıcıdır. Bilesiniz; kazıyıcı derken saçı kazır demiyorum. O dini kazıyıcıdır. Nefsimi kudret elinde tutan Zat-ı Zülcelal'e yemin ederim, sizler iman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız. Birbirinizi sevmeye yardımcı olacak şeyi haber vereyim mi: Aranızda selamı yaygınlaştırın."
Kaynak: Tirmizi, Sıfatu'l-Kıyame 57, (2512)