24 Temmuz 2009 Cuma

Bakara; 283-286

(283) Eğer yolculuk halinde olur, katip de bulamazsanız o zaman rehin almanız yeterlidir. Eğer birbirinize güvenirseniz (rehine gerek yok), güvenilen kişi Allah'tan sakınsın emanetini versin. Şahitliği giz­lemeyiniz. Kim şahitliği gizlerse kalbi günahkar olur. Allah yaptıkla­rınızı bilmektedir.



(284) Göklerde ve yerdekiler Allah'a aittir. Siz nefislerinizdekini açıklasaniz da gizleseniz de Allah sizi onunla hesaba çeker. Dilediğini afveder, dilediğine azap eder. Allah herşeye gücü yetendir.

Bir önceki ayette yapılan borçlanmaların yazılmasına dikkatimizi çe­kerken bu ayette ise yazacak bir durum olmazsa, yazışmanın fayda ver­meyeceği durumlarda alacaklara karşılık rehin alınması tavsiye edilmek­tedir.

Rehin: Bir hak karşılığında, kendisinden o hakkın alınması mümkün olan bir malı tutmaktır.

Rehin verene "Rahin" denir. Rehin alana "Mürtehin" denir. Tarafla­rın rızasıyla rehin akdi gerçekleşir. Rehni teslim almasıyla tamamlanır. Borçlara karşılık rehin alma emir değil tavsiyedir. Taraflar birbirlerine güvenleri tam ise rehin almayabilirler. Borç emanettir. Emanete hıyanet edenin önce kalbi; günahla kirlenir. Günümüzde Özellikle devletten borç alarak köşeyi dönenlerin kalplerinin kirini gazete sahifelerine sıçrayan pisliklerinden anlıyoruz.

Bildiğiniz bir konuda şahitliğinize müracaat edildiğinde sakın şahitli­ği gizlemeyin, "paran çoksa borç ver işin yoksa kefil ol veya şahitlik yap" gibi sözler islami değildir. Biz insanların haklarıyla ilgili konularda şa­hitlikten kaçınmadığımız gibi üniversite kürsisinde, parlamentoda, kışla­da, karakolda, bakanlıklarda insanın olduğu her yerde "Eşhedü enla ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden Abdühü ve Rasulüh" diyerek Hakkın hakimiyetine şahitlik yapacağız. Yapmazsak kalp kararır. Hem içimizdeki doğruları söylemeyi bastırırsak islami şahsiyetimizi yiti­rir silik bir insan olur çıkarız.

Yer ve gökler onun olunca ondan gizli bir şey yapmamız mümkün değil. Toprak onun. Ayakları elleri O yarattı. Gözü gönlü o donattı. On­dan habersiz bir şey yapmak veya düşünmek mümkün değil. Öyle ise içimizi de güzelleştirip güzel planlar, güzel hayaller, iyi niyetler kuralım, içimizde ne varsa dışımıza o sızar.



(285) Peygamber ve mü'minler Rabbinden ona indirilene iman ettiler. Hepsi Allah'a, meleklerine, kitaplarına ve rasullerine iman et­ti. Allah'ın rasulieri arasında ayırım yapmayız. "Ey Rabbimiz, işittik ve itaat ettik, afvını isteriz, dönüş sanadır" dediler.



(286) Allah kişiye ancak gücünün yeteceği kadarını teklif eder. Kişinin yaptığı iyilik kendinedir, isteyerek yaptığı kötülükte kendi aleyhinedir. Rabbimiz eğer biz unutur veya yanılırsak bizi cezalan­dırma. Ey Rabbimiz, bizden öncekilere yüklediğin gibi bizede ağır yük yükleme. Rabbimiz, gücümüzün yetmeyeceği şeyi bize yükleme. Afvet bizi günahlarımızı gizle. Bize merhamet et. Sensin bizim mevlamiz. Kafirlere karşı bize yardım et.

Müslümanların yüzde doksanının ezbere okuyabildiği bu iki ayeti kerime imanın altı esasını kendinde toplamaktadır. İman ve dua bir arada. Allah'a İman, meleklere, kitaplara, peygamberlere var. "Dönüş sanadır" cümlesiyle ahirete iman vardır bu ayette. Kadere iman ise Allah'a imanın içindedir. Çünkü Allah olmuş ve olacak her şeyi bilmektedir. Müslüman­ların peygamber efendimizin "Kim Bakara suresinin sonundan iki ayeti, gece okursa o ikisi ona yeter," hadisine uyarak bu iki ayeti okuyarak uyuması imanla yatmasını sağlar

Sabahleyin kalkınca Peygamber efendimize uyarak:

"Lailahe illallahü vahdehü la şerike leh. Lehül mülkü ve lehül hamdü ve hüve ala külli şey'in Kadir"

"Allah'tan başka yaratan, yaşatan ve yöneten yoktur. Mülk onundur, ortağı yoktur, övgü de ona aittir. O herşeye gücü yetendir" diyerek uyanan , müslüman her sabah kendisini hayata karşı bileyerek uyanır. Mülkün ona ait olduğunu eldeki tapuların bir zamanlar başkalarına ait olduğunu ölün­ce başkalarına geçeceğini, inanır ve söyler. İslami çizgide yürürken karşı­sına zorba zalimler çıksa bile birşeyin değişmeyeceğini, çünkü Allah'ın herşeye gücü yettiğini söyleyerek hayata atılır. Akşama kadar islami çizgide helal ve temiz rızık kazanır ve yatsı namazından sonra bu iki ayeti okuyarak imanın altı şartına iman ettiğini ikrar eder ve duayla uykuya da­lar.

"Peygamberler arasında ayrım yapmayız" çünkü hepsi Allah tara­fından gönderilmişler. Aynı kaynağın suları gibidirler. Farklı büyüklükte­ki sürahilere konulan aynı kaynağın suları gibidirler. Birine inanıp da di­ğerlerini inkar etmeyiz. Günümüz yahudi ve hristiyanlar gibi değiliz el­hamdülillah. Biz hepsine iman etmişiz. Ancak kendilerine kitap verilme­si, Allah'la konuşması, gösterdikleri mucizelerle birbirlerine üstün kılmış­tır Allah (c.c.)

işittik ve itaat ettik" derken imanımızı dille ikrar ederken bedenle de tatbikatını yaparak amele dönüştürdüğümüzü söylüyoruz. Gönüldeki iman amel suyuyla sulanmazsa kuruma tehlikesiyle karşı karşıya kalır.

Amele dönüşmeyen imanın altı şartı altı mermili tabancaya benzer. Şeytanı korkutabilir. Ama şeytan saldırıya geçerse tabanca durduğu yer­den iş yapmadığı gibi amele dönüşmeyen müminin imanına şeytan zarar verebilir. Rabbimin Kur'anında ehli kitap bilginlerini sırtında kitaplar ta­şıyan eşşeğe benzetir,, sırtında silah taşıyan eşşeği kurtlar yer de silahın ona bir faydası olmaz. Biz iman ettiğimiz Kur'anın emir ve yasaklarını hayatımızda yaşayarak canlılık kazanacağız.

Bu emir ve yasaklardan hiçbiri bizim yapamayacağımız şeyler değil. Allah kişilerin gücü oranında teklifte bulunur. Halter sporunda sporcula­rın kilosuna göre ağırlık kaldırmaları istendiği gibi kişiye Alîah tarafın­dan verilen akıl, bedeni kabiliyet, mali güç, makam, mevki, diploma gibi nimetler oranında dine hizmet beklenir.

Mesela iki dirhemi olan kişi birini sadaka olarak vermiş. Onu gören bir zengin yüzbin dirhem sadaka vermiş. Bu olayı gören Peygamberimiz "Bir dirhem yüzbin dirhemi geçti" buyurdu.

Nesei kitabü-z zekatın yetmiş dördüncü sahifesinde tek hurmasının yarısını vererek cennetin kazanılabileceğini Efendimizin dilinden haber vermektedir. Mealde "Kişinin yaptığı iyilik kendisinedir. İsteyerek yaptı­ğı kötülük de kendi aleyhinedir." diye terceme ettiğimiz ayette geçen Kesb ve iktisap kelimelerinin tercemesinde Türkçe meal yazan bir çok insanımız dikkat etmemiş ikisine de aynı manayı vermişler. Halbuki "İktisab" Mutavaat içindir. Kötülüğü isteyerek yaparsa günaha girer. Yoksa tabancayı şakağına dayasalar bir müslümanın ve şarap içmesini isteseler, O müslüman da kurşunu yememek için şarabı içse günaha girmez: İnsan iyiliği isteyerek veya istemeyerek yapsa iki haldede az veya çok sevap alır. Ama kötülüğü isteyerek yaparsa günaha girer. Arapçanın incelikleri­ni bilmeden mealle hareket eden kardeşlerimiz o meali yazan muhtere­min anlayışı doğrultusunda hareket etmiş sayılırlar.

Akşama kadar islami mücadelesini veren mümin yatmadan önce bu iki ayeti okuyarak önce imanını tazeliyor. Sonrada dua ediyor. Yarabbi akşama kadar yapmamız gerekenlerden unuttuklarımız varsa afvet. Yap­tıklarımızda hata etmişsek afvet. Geçmiş ümmetlerin hataları yüzünden düştükleri zorluklara bizi düşürme. Gücümüzün üstünde yük yükleme. Bize güç ver. Afvet, Günahlarımızı ört. Bize merhamet et. Sensin bizim dostumuz. Kafirlere karşı bize yardım et. AMİN......

5 yorum:

  1. İlim öğretin; fakat uns ve şiddet göstermeyin! Zira güler yüzlü muallim sert olandan hayırlıdır.

    YanıtlaSil
  2. Kim bilgisizliğine, ehliyetsizliğine rağmen fetvâ verirse gökteki ve yerdeki melekler ona lanet eder.

    YanıtlaSil
  3. Dünya, mü'minin zindanı, kafirin de Cennetidir.

    YanıtlaSil
  4. İslam garib olarak başladı, tekrar başladığı gibi garib hale dönecektir. Gariblere ne mutlu!

    YanıtlaSil