20 Temmuz 2009 Pazartesi

Bakara; 267-268-269

(267) Ey iman edenler, Kazandıklarınızın en güzellerinden ve si­zin için yerden çıkardıklarımızdan (Allah için) harcayın. Kendinizin göz yumma (tiksinme)dan alamayacağınız pis şeyleri yermeye kal­kışmayın. İyi bilin ki şüphesiz Allah Gani (muhtaç değil) dir, övülme­ye layıktır.

Kazandığınız malların en temizini veriniz. Sizin için yeryüzünden çı­kardıklarımızın ve kendi kazandıklarımızın en güzelinden veriniz diyor. Bir hayır etmek istiyorsunuz, elbise vermek istiyorsunuz, fakire hangisini verelim? Geçen sene değilde evvelki sene aldığımız vardı, birazda yıp­ranmıştı onu verelim diyoruz. Yemekten verelim diyoruz dünden kalanı verelim. Hemen aklımıza o geliverir, hatta bazı arkadaşlar hani zekat ve­relim diyor. Hani yatmış derler dükkanda dura dura eskimiş olanını fare­nin ucundan kestiklerini yediklerini toplayıp verelim gibi bir kanaat var, bir kısım insanlarda, Allah (c.c.) kazandıklarınızın ve Allah'ın size yeryü­zünden çıkardıklarını en hayırlılarından veriniz yani yeryüzünden çıkarı­lan sebzeler, meyveler vardır ama yeryüzünden çıkan altın gümüş de var­dır. Yani bizim sahip olduğumuz dünyevi nimetlerin en güzelinden ver­memizi emrediyor. Peki en güzelinin ölçüsü ne Öyleyse? Onu da veriyor "Rabbim kötüyü kastetmeyin, yani verirken kötü şeyleri vermeyin. Siz kendinizin almayacağınız şeyleri vermeyin. Kötü şeyleri, gözünüzü yum­madan alamayacağınız şeyleri siz kendiniz vermeyin" diyor. Yani bir şey var onu vereceksiniz; Şunu düşünün, bu bana verilseydi alır mıydım almaz mıydım. Alacak olsaydınız zaten vermezdiniz. Siz bunu niye çıkarı­yorsunuz? Bunu beğenmediniz yani mallarınız içerisinde bunu beğenme­diniz veriyorsunuz, onu geriye size iade etmiş olsalar veya bunun gibi bi­rini verseler siz almazsınız. Hocam alınabilir. Alınabilirliğini de Cenabı Allah kabul ediyor. Gözünüzü yumarak alabileceğiniz şeyler vardır. Hani adam size bir şey veriyor fakat siz de mecbursunuz öyle bir durumdasınız ki beğenmiyorsunuz ama onu almaya da mecbursunuz. Hani çöp bi­donlarının başında ekmek toplayan bazı insanları görüyoruz bakmaya bi­le dayanamıyoruz. Bakmaya dayanamıyoruz zannetmeyin ki o adam ona dayanıyor. Yani o da Allah bilir ya evvela görüyor sonra alıp da ağzına ko­yarken gözü o anda kapanıyor. Ama mecburdur onu almaya yani gözünü kapatarak alabileceğiniz o kötü mallan kendinizin almak istemediği alır­sanız bile gözünüzü kapatarak aldığınız o malları başka insanlara sadaka olarak vermeyin diyor. Yani eskimiş elbiseler, kokmuş yemekler, geçmez paralar bunlar sadaka olarak verilmemelidir. Allah her şeyden müstağni­dir.

Yani sizin bu verdiklerinizin iyi verseniz de kötü verseniz de Allah için önemi yok, onun gücüne güç katmıyorsunuz, mülkünden hiç bir şey eksiltmiyorsunuz. Allah sizin verdiklerinize de muhtaç değildir. Onun için verdiğinizi Allah'ın başına kakacak durumda değilsiniz. Allah her şeyden müstağnidir. Allah zatı ile övülmüştür, Hamid'dir ona hamdeden nice ya­rattıkları vardır. "Ama oğlum büyüyor evlendireceğim. Kızım bü­yüyor onu da evlendireceğim. Evlendirdik ev bark sahibi yapacağız, ona iş kurmak istiyoruz." Peki onlara iş, ev, bark, kurdunuz evlendirdiniz, iyi­lik yapın denince "Hocam elinizi öper kerata çok sevimli, torunumuz dünyaya geldi. Onun için de bir şeyler hazırlamak lazım öyle değil mi hocam. Torunlar elin eline avucuna bakarsa olur mu?" diyor. Adam bu­nun sonu gelmez. "Hocam torun çocuk gibi de değil, kendi çocuğun gibi değil torun daha çok seviliyor, torunun torunu daha çok seviliyor" diyor. Ama onu göremiyor. Genelde bütün bu vesveseler insanın kendi nefsi emmaresinden kaynaklandığı gibi Allah c.c. 268 nci Ayeti kerimesinde



(268) Şeytan sizi (verirseniz) fakir olursunuz diye korkutur ve si­ze fuhşiyati cimriliği emreder. Allah ise size kendisinden bağışlama ve bolluk vadeder. Allah vasi dir (Lutfu ihsanı boldur) bilendir.

Şeytan sizi hep fakirlikle korkutur verme fakir oluverirsin elaleme muhtaç olursun, el açarsın da kimse senin yardımına koşmaz diyor ve şey­tan size fuhşu emreder diyor, kötülükleri yapmayı emreder ve fakirlikten korkutur size fakirlik vadeder diyor.

Allah ise afvı vadediyor ve bol nimetler vadediyor, verin vereyim diyor. Verin kat kat vereyim diyor. Anadoluda bir tabirdir "misafir 10 rızıkla gelir ve birini yer dokuzunu bırakır gider derler. Anadolunun misafir perverliğini böylelikle harekete geçirir bu sözler. Vaiz olarak çalıştığım bir kazada bir adam yahu hocam olur mu öyle şey? Adam geliyor iki ta­ne ekmeğin birini o yiyor birini ben yiyorum bana evde ekmek kalmıyor" diyor . Bu iş nasıl oluyor diyor. Dedim ki vermenin geliş şekli ayrıdır. Sen zannediyorsunki 10 tane ekmek onunla beraber kapıdan giriyor, biri­ni o adam yiyor, dokuzunu koyup gidiyor. Eğer böyle olmuş olsa idi memlekette cimri adam kalmaz hepsi bizden önce köyün ve şehrin dışında dururlar misafirleri onlar da evlerine getirirler. Allah rızası için değil, do­kuz ekmek kalacak diye yaparlar bunu. Allah nasıl geldiğini göstermiyor. Ben misali kendi hayatımdan vereyim. Benim evim misafire açıktır bili­yorsunuz. Adam geliyor benimle birlikte yiyor. Ben ona ayrı yemek çıkarmam yani kendi adetimdir genelde ayrı yemek çıkartmam misafire ne varsa onu yer. Şu anda hepimiz evime gitseniz var olanı yeriz bitince de kalırız o kadar. Bunun için de eve sıkıntı olmaz. Şimdi bir kısım ailelere misafir geliyor dedin mi 15 gün evvelden haber verilecek. Evin hanımı bir hafta yorulacak ve akşam yemeği verecek misafire. Misafir gittikten son­ra bir haftada temizleyecek, siz o anda hanıma "ikinci misafir geliyor" derseniz razı olmaz. Ama yük olmazsanız hiç bir şey olmaz, Hanım misa­firimiz var iki kaşık fazla koyacaksın dediniz mi sorun çikmaz.Hanım için hiç bir yük yok: Yalınız bir kaşık fazlalığı, bir tabak fazlalığı o kadar. Ama bunun faydası bana dokuz ekmek kalıyor. Ankaraya geliyorum az önce ekmeğimi yiyen adam garajda karşılıyor evine götürüyor. İki gün kalıyorum, arabasıyla da beni istediğim yere götürüyor 9 ekmeklik mas­raf yapıyor bana. Karşılıklar böyle alınır ama o da bunu zevkle yapıyor. Onun için karşılığını nereden nasıl geleceğini biz bilemiyoruz. Yapacak­larımızı böyle bir şey olsun diye yaparsanız öbür dünyada sevabı yok. Yani ben bu adamın ilerde Ankara'da, Erzurum'da, İstanbul'da filan işimi görür diye iyilik yaparsanız sevabını alamazsınız. Dünyada belki karşılık alırsınız ama ahirette sevap almanız mümkün değildir. Vermekten hayat­ta hiç korkmamaya gayret edeceğiz.

"Şeytan sizi fakirlikle korkutur ve kötülüğü emreder " diyor. Yani çocuğumu evlendireceğim. Kızımı çıkarayım. Mal mülk sahibi edeyim ve bir de bir dükkan açıvereyim. Bütün bu düşünceler nefsinizin ve şeyta­nınızın size söyledikleridir. Onları düşünmeyelim mi? Onları düşünece­ğiz ümmeti muhammedin çocukları ile beraber düşüneceğiz onları. Onla­rı düşünür de ümmeti muhammedin çocuklarını düşünmezseniz evinizin her tarafını yangın alsa da sizin evinize henüz gelmese acaba çocukları­nızla rahat yemek yemeniz mümkünmü? Mümkün değildir. Bütün mahallenizdeki çevrenizdeki insanlar açlıktan inleseler ve sizin evinizde bol ni­met olsa yemeniz, rahat etmeniz mümkün değil Rahat etmek belki müm­kün olur ama insanlığınızı yîtirirseniz mümkün olur. Yani bütün memle­kette bu kadar aç insanın iniltisine rağmen rahat yemeğini yiyen insanlar hayvanlık derekesinin altına düşmüş insanlardır. Hani ineğin önüne otu koyuverseniz öbür taraftan da bir adam açlıktan inlese ineği hiç etkilemez.



(269) Hikmeti dilediğine verir. Kime de hikmet verilmişse mu­hakkak ona çok hayır verilmiştir. Akıl sahiplerinden başkası ibret alıp düşünmez.

Hikmet, Kur'an-ı Kerimde bir çok manalarda kullanılmış. Hikmet peygamberlik manasına gelir. Allah dilediğine hikmeti verir" derken bir Ayeti kerimede peygamberliği verir, "Allah ona kitabı ve hikmeti verdi" Ayeti kerimesinde Peygamberliği verdi manasınadır. Burada ise iyi ile kötülüğü birbirinden ayırt etme melekesidir.

Kime de o verilirse ona en büyük hayır verilmiş demektir. En büyük hayır en fazla mala sahip olmak değildir. Akla ve o aklı kullanabilecek fevkalade kabiliyete sahip olmak en büyük hayırdır. Yani birinci derece­de Allah (c.c.) ten isteyeceğimiz şey, iyi ile kötüyü bir birinden ayırt et­mek kabiliyeti ve melekesi, ve aklını istememiz, verileni de işletmemiz gerekiyor.

3 yorum:

  1. Bizimle münafıklar arasında yatsı ve sabah namazlarında hazır bulunma farkı vardır. Onlar bu iki namaza muktedir olamazlar.

    YanıtlaSil
  2. - Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalatu vesselâm şu duayı çok yapardı:

    "Ey kalbleri çeviren Allahım! Kalbimi dinin üzerine sâbit kıl!" Ben (bir gün kendisine):

    "Ey Allah'ın resûlü! Biz sana ve senin getirdiklerine inandık. Sen bizim hakkımızda korkuyor musun?" dedim. Bana şöyle cevap verdi: "Evet! Kalpler, Rahmân'ın iki parmağı arasındadır. Onları istediği gibi çevirir."

    YanıtlaSil
  3. Bir meclise oturup hikmetli söz dinleyip, sonra bu meclisten bahsederken işittiği şeylerin sadece kötü kısımlarını anlatan bir kimsenin misali, bir çobana gelip: "Ey çoban, süründen bana bir koyun kes!" deyince, çobandan: "Git en iyisinin kulağından tut al" iznine rağmen gidip sürünün köpeğinin kulağından tutan adamın misalidir.

    YanıtlaSil