21 Temmuz 2009 Salı

Bakara; 270-271-272

(270) Nafakadan neyi harcadınız, adaktan neyi adadinizsa şüp­hesiz onu Allah bilir. Zalimlerin yardımcıları yoktur.

Hani " iyilik yap denize at. Balık bilmezse halik bilir." sözümüz bu Ayeti kerimeden alınmış gibi siz iyilik yapın. Kime? Allah'ın yarattığı her canlıya yapın. Hani bir başka Ayeti kerimede "yeryüzün­deki kıpırdayan her canlı gökyüzünde uçan her kuş da sizin gibi ümmet­tir" diyor. Canları var, acı duyarlar, sevildiklerini bilirler, yalnız kuşlar değil çiçekler bile sevildiklerini bilirler diyor bugünkü ilim. Peygamberi­miz (a.s.v.) ise Uhut dağı için söylemiş. " Bu bir dağdır, biz bu dağı se­veriz , bu dağ bizi sever" diyor. Siz kime ne kadar iyilik yaparsanız Allah onu bilmektedir. İnsanlar bilmesin balık bilmesin varsın. Halik biliyorya o yeter. Nasıl verelim hocam, gizli mi verelim, açıktan mı verelim? Rabbimiz muhayyer bırakmış.




(271) Eğer sadakaları açıkdan verirseniz o ne güzel. Eğer sada­kaları gizler ve fakirlere verirseniz bu sizin için daha hayırlıdır. Gü­nahlarınızdan bir kısmını bağışlar. Allah yaptıklarınızdan haberdar­dır.

Açıktan vermeyi gizli ver­meyi, gece vermeyi, gündüz vermeyi, tavsiye eden bir Ayeti kerime ile devam ediyoruz.

Bu Ayeti kerimeyi tefsir ederken alimlerimiz şöyle güzel bir noktaya dikkat çekmişler. Farz olanı açıktan veriniz. Nedir o? Farz olan zekatı­nız, zekatınızı açıktan verin. Farz olan namazınızı da açıktan kılınız. Farz olan namazın riyası olmaz. Yani sabah namazı, öğle namazı, ikindi namazı, akşam ve yatsı namazını herkesin göreceği yer camidir, herkesin göreceği yerde kılınız. Tabii ki bu Allah rızası için kılınacak. Hani bizim ordan bir arkadaş anlatır. "İzmir'de askerim, namaz da kıldığımız yok, su­suzluk var. İzmir Bornova'da su yok susuzluktan içerim kavruldu. Bir yerde su var. İki tane asker bekliyor başında . Damla vermiyorlar, suyun yanında dolandım, yalvardım olmadı. Derken nöbetçi değişti. Kollarımı sıvadım vardım çeşmeyi açtım. Abdest almaya başladım, askerin biri ne yapıyorsun dedi. "Hemşerim iki gündür namaz kılamadım, vallahi adam­lıktan çıktım müsade et de abdest alayım dedim müsade etti. Ağzıma ve­rirken üç, on, otuz, elli defa aldım. Asker dediki "yahu benim bildiğim üç defa alınır ağıza" Ben şafîiyim dedim ve abdestimi aldım, suyumu da iç­tim. Madem Allah'ın bir emri beni susuzluktan kurtardı, bir de namaz kıl dedim. Herkesin görebileceği bir yerde bir namaz kıldım. Hocam ama hiç Allah'ın rızasını düşünemedim. Gelip geçenler "vay be ne adam be " di­yorlar".

Böyle değil verdiğimiz yaptığımız şeyler böyle olmamalıdır. farz olanları açıktan vereceğiz ve böylece hem görevimizi yerine getireceğiz, hem de başkasına teşvik mahiyetinde olacak. Bir tane emniyet müdürü olan arkadaşla şimdi emniyet müdürü o zaman yardımcıydı, Karamanda bir araya geldik. "Hocam siz va'zu nasihat ederek dinimize hizmet edi­yorsunuz. Biz ne yapalım" demişti. Dedim ki, resmi üniformanla öğle na­mazını şehrin merkezindeki Ulu camide kıl. Her şehrin Ulu camisi vardır, dediğimde o günlerde yüzbaşı idi, şimdi binbaşı olan bir arkadaş " doğru söylüyorsun" dedi. "Ben bulunduğum kazada cumartesi günü caddede gi­diyorum. Arkamdan bir bakkal bağırdı, yüzbaşı, yüzbaşı dedi. Döndüm baktım bir gelir misin dedi. Vardım bir çay iç dedi, içelim dedik oturduk. Allah razı olsun benim oğlanı namaza başlatmışsın dedi. Amca ben seni de tanımam oğlunu da tanımam dedim, dedi ki yahu benim oğlan da seni tanımaz dedi. Seni camide namaz kılarken görmüş vergi dairesinde me­mur. Yahu bu adam tehlikeyi göze alarak namaz kılıyor, biz burda keres­te gibi oturuyoruz, demiş. O günden bugüne namaz kılar, Allah razı olsun dedi. Ben o çocuğu hala görmedim." Yani üniforma ile yetkili bîr insanın belirli bir yerde farz namazını kılması diğer insanlara hem ce­saret veriyor, hem de teşvik ediyor. Onun için farz namazlar aleni olmalıdır. Efendim " Kendinizi gizleyin müslümanlığı çaktırmayın" demekle hayatta bir yere varılamaz. Zaten çaktırmaya, çaktırmaya çakıldık kaldık.

Kafirin kaçması ve gizlenmesi gerekirken, mümin saman altından su yürüterek hedefine varacağını zannediyor. Samanı sarartmaktan başka bir işe yaramaz. Allah (c.c.) gizli vermeyi tavsiye ediyor. Bu iki manayı bir­leştiren alimlerimiz, farz olanları açıktan, sadakalarımızı gizliden verelim diyorlar. Sadakayı gizliden vermek efdaldir. Ama bir yerde rağbet olsun, teşvik olsun için sadakayı da açıkdan vermenin de caiz olduğunu Bakara 274 ncü Ayeti kerimesinde Allah (c.c.) onu da bize bildiriyor, biraz sonra o da gelecek. Allah bu sadakalarınızı gizlide ve açıkta verdiğiniz takdirde sizin kötülüklerinizi örter, kötülüklerinize karşılık kılar. "Allah yapmakta olduklarınızdan haberdardır" diyor. Yani gizli versem acaba Allah'ın ha­beri olmaz mı ki açıktan vereyim? Allah değil öyle "gönülden geçeni bilir" Elimizin hareket etmesini, dilimizden çıkan kelimeleri veya fısıltı­nızı gönlünüzden geçeni bilir. Onun için gizlilik ve aşikarlık yok.

Hocam verelim verelim de, bizim mahallede biri var imansızın teki fakir tabii. Buna da verelim mi? Veya ben islamı seçtim babam ise benim müslümanlığımdan memnun değil. Eski halimden memnun şimdi bakıma da muhtaç ona bakayım mı? Baba olabilir, ana olabilir. yakın komşu olabilir, uzak komşu olabilir, hiç ilgisi olmaz ama Hz. Adem'den kardeş olabilir. Yani peygamber çocuğu bunlar bütün yeryüzündeki insanlar peygamber çocuğudurlar. Bunlar küfre girdiğinden dolayı yüreğimiz sızlamalıdır. Aman yarabbi peygamberlerin çocukları bu hale gelmiş ben bunu nasıl kurtarırım diye çirpınmalı. Peygamber efendimiz diyor ki, «Hani ateş yakan insan yaz gününde kelebekler gelir, o kelebekler yan­masın diye nasıl uğraşıyorsa sizi cehenneme düşmeyesiniz diye de ben koşturuyorum ve kemerlerinizden tutuyorum gitmeyesiniz diye.» Yani kılıç çekmişse peygamberim Ebu cehilin önüne, gitme ateş vardır diye çekmiştir. Öldürmek için değil, gitme ateş var. Yani cehennem var bu küfrün yolu cehenneme doğru gider, oraya gitme diye kılıç çekmiştir Peygamberim.


(272) Onların doğru yola gelmeleri sana borç değildir. Ancak Al­lah dilediğine hidayet verir. (Allah için) verdiğiniz hayır (mal) kendi­niz içindir. Siz ancak Allah rızasını aramak için verirsiniz. (Allah için) verdiğiniz hayrın karşılığı verilecektir ve siz haksızlığa uğratıl­mayacaksınız.


Peygamber efendimize (a.s.) gelmişler "Ya Rasulellah imansız adamların içinde fakirler var, onlara da verelim mi yoksa müslüman ol­sun da Öyle mi verelim" diye sormuşlar. "Onların hidayete gelmeleri sana ait değildir, onların müslüman olmaları senin elinde değil Allah dilediği­ne hidayet verir" Burada şu anlaşılmasın. "Allah (c.c.) dilediğine hidayet verir, dilediğini sapıtır." "Öyleyse Allah ayırmış zaten, sen gavursun, sen müslümansın demiş. Yani dilediğini müslüman etmiş, dilediğini gavur et­miş. Öyleyse bizim suçumuz ne? deyip bu Ayeti kerimeye itiraz edebilir­ler. Kuranın tamamını okuyacak olursa Allah (c.c.) «Yaptıkları kötülük­ler nedeniyle kalplerine küf bağladı» diyor. (Mudaffıfin 14) Yani küfrü kendileri tercih ettiler ve küfre giden yolda kendileri yürüdüler ve Allah onlara dalâleti verdi. Müminler de İslama gönüllerini açtılar Allah da onla­ra hidayeti verdi. Peki burada "Allah dilediğine hidayeti dilediğine dalâleti verir" "Hayrı da veren Allah (c.c.) şerri de veren Allah (c.c.) tür" diyoruz. Eskiden Yunan filozoflarından bir kısmı çok iyi niyetlerle şunu demişler "Allah yücelerden yücedir, iyi şeyleri yaratır, güzel şeyleri yara­tır. Kötülükleri, şerri yaratmak Allah'ın şanına yaraşmaz" demişler. Güya Allah'ı temize çıkaracaklar ama şirke girmişler. Niye ortada kötülükler var. O zaman kötülüğü de yaratan birini bulmak lazım. Bunun üzerine "Hayır tanrısı ayrıdır, Şer tanrısı ayrıdır" demişler. Zaten iyi niyetlerle kötülüğe gidilmiştir. Bir kısım insanlar iyi niyetlerle kötülüğe gider mi, gi­dilebilir. işte onun için biz iyi niyetler doğrultusunda hareketler değil Al­lah (c.c.) çizdiği ve tarif ettiği şekilde anlayacağiz. Kendi hayalimize göre din anlayışı, kendi hayalimize göre peygamber anlayışı geliştirmeyece­ğiz.

İnsanların hidayeti size ait değil. Peki hocam tebliğ duracak mı? Tebliğ devam edecek. Niye devam edecek? Biz mesuliyetten kurtulmak için devam edeceğiz. Rabbim bu dinin bütün insanlara bildirilmesini is­ter. Biz görevimizi yerine getireceğiz. "Adam müslüman olsun öyle yar­dım edeyim" deme sadakalar yaratılanlara verilir. Zekat ise müslüman in­sana verilecektir. Ayeti kerimede " siz hayırdan verdiğinizi kendiniz için veriyorsunuz" buyurur. Yani verdiğin adam müslüman olsa da sevabını sen alacaksın, kafir olsa da sen alacaksın. Sen verdiğini kendine veriyor­sun diyor. Çok önemli bir Ayeti kerime benim bir müşkilimi çözüyor. Hani batıda şöhretini yitirmiş sinir krizleri geçiren artistler Doktoruna' "Efendim şöhretimi kaybettim, sinemadan teklif gelmiyor. Eskisi gibi al­kışlar olmuyor. Sinir krizleri geçiriyorum, güzelliğim bozulmasın diye de doğum yapmamıştım" diyor o da diyorki Ayı besle, kedi besle, köpek bes­le diyor. Bir şey besle diyor.

Doğru söylüyor doktor. Bir canlıya karşı kişinin meşguliyeti ve ona hizmeti onu rahatlatır. Yani canlı bir varlığa birşey vermeniz sizin siniri­nizi alır aslında. Doktor isabetli bir karar veriyor. Ancak müslüman bir doktor olmuş olsaydı yaratıkları da sıraya koyarsak birinci derecede insa­na hizmet etmeyi önerirdi. Batıya göre birinci derecede köpektir. Hani ekonomik nedenlerden Fransızlar yıllarca doğum yapmamışlar, başarılı da olmuşlar. Ama şu anda köpek için yapılan masraf Afrikadaki bir devletin yıllık bütçesini geçiyormuş. Fransanın ekonomik nedenlerden dolayı ço­cuk doğurmasını engelleyenler yanlış ediyorlar. Yarın her eve bir köpek girecek. Çocuğun giremediği, çocuğun atıldığı evlere köpekler girecek. Her pazar günü köpekli bir film de onun için oynatılır, alıştırılıyor çocuk­larımız. Evvela birinci derecede insana hizmet edeceğiz. Bu sadakalarda mümini birinci dereceye alacağız. Ama ardından kafire de yardım elini uzatacağız.

Sultan Ahmette bir tane Ermeni fakiri vardı öldü geçen sene, yıllarca Sultan Ahmet camisinden beslendi. Gönenli Mehmet efendi besledi onu ve geçen sene öldü. Ermeniler kendi aralarında yardım edemediler, yine ermeninin cenazesi de Ömür boyu karnının doyması da bir müslüman tara­fından temin edilmiştir. Şu memlekette hatta dünya genelinde şu anda gönlünde merhamet kırıntısı olanlar varsa onlar da müslümanlardır. Bu­nun da en iyi ölçüsü Fahişe bir kadın bir çocuk doğursa gizlice camiye getirip koyup kaçıyor. Niye camiye koyuyor? O biliyor ki, meyhanede, sinemada, tiyatroda, kahvehanedekiler de merhamet kalmamış. Merhamet kalan bir kaç tane insan varsa onlar da merhamet kırıntısı kalan insanlar­dır. Merhamet kırıntısı olan bir kaç insan varsa onlarda camii etrafında dolaşıyor. Dilenciler de deneme yanılma usulü ile kahvede gezmiş yok si­nemanın önünde durmuş ordan da yok, Tiyatronun önünde durmuş ordan da vermiyorlar. Nerde çok veriyorsa oraya gidiyor. Orası da camiidir. Bu memlekette açlık sorunu halledeceğiz diyorsa siyasiler müslümanların eline teslim etsinler. Gasp ettiklerini geriye versinler "Hayırdan infakınız kendi nefsiniz içindir." diyor Rabbim. Müslüman sadakayı verince önce fakire yardım etmiyor aslında. Önce kendine yardım ediyor. Bu bir eczahaneye varıp ilacını aldıktan sonra para veren adam gibidir. Parayı verdi ilacı aldı. Sonra o eczacıyı gördüğünda "geçen sana yüz bin lira vermiş­tim hayrıma" der mi? demez. Çünki para verdi karşılığında ilaç aldı. Te­davisini yapıyor. Mümin insan da tedavisini yapıyor. Kendi kendinin te­davisini yapıyor. Efendimize gelmiş bir tanesi "Ya Rasulellah kalbimin katılığından şikayetçiyim" demiş. Efendimizde "Öyleyse fakirin karnını doyur, yetimin başını okşa" demiş. Kalbin ka­tılığı gider. Efendimizin tavsiyesi bu. Fransız bir doktor da "Ayı besle" di­yor. İki tavsiyede bir isabet var ama Peygamber efendimizinkinde tam isabet var. Fakir ve yetim söz konusudur burada. "Siz verdiklerinizi an­cak Allah rızası için verirsiniz" Rabbim bize konuşmanın da üslubunu ve­riyor. Konuşma adabı öğretiyor. Rabbim "Allah rızası için verin" demi­yor "sizler Allah rızası için verirsiniz" diyor yani emretmiyor, sizin ma­yanız o kadar güzel ki Allah rızası için verirsiniz diyor. Yani siz de insan­lara "oğlum, yap et, dur, bilmem ne demek" yerine "benim oğlum şu işle­ri güzel yapar amcası, benim kızım şöyle şöyle iyi yapar amcası" gibicesine iyi yapar, iyi eder, üslubunu kullanmak yap, et, kıl, deme üslubun­dan daha etkin bir üslup olduğuna işaret etmiş oluyor.

"Hayır" kelimesi Kuranı Kerimde bir kaç yerde mal olarak geçmiş ama genel ifade olarak da kullanılmış. "Hayırdan neyi verirseniz onun kar­şılığı mutlak size verilecektir. Zulme uğramayacaksınız" yani verdiğini­zin karşılığı, eksik değil mutlak surette fazlasıyla verilecek o da iki katın­dan, on katından, yedi yüz katından Allah'ın dilediği rakama kadar de­vam eder. Vereceğimiz hayrın yeryüzünde dolaşmaya, çalışmaya gücü yetme­yen Allah yolunda mahsur kalan insanlara verilmesini istiyor. Sırf Al­lah'ın dininin öğretilmesi, Allah'ın dininin yayılması, Allah'ın dininin ha­kim olması için hayatını bu yola vakfeden insanlara da veriniz. Hani Pey­gamber efendimizin döneminde Ashab-ı suffe, onlar mescidin bitişiğinde efendimizin bugünki ifadeyle üniversitesinde Kur'an ve hadisi ezberle­mek, elçi olarak, (bugünki ifadeyle Kültür ateşesi olarak) kültür elçisi olarak gönderilmesi gerektiğinde, gönderilmek üzere bekleyen insanlar. Sayıları 400 e kadar çıkar. Hem ilim öğretme, hem de harbetme özelliğine sahipler çalışmıyor onlar, onlar sırf bunun için duruyorlar. Bu insanlara infak ediniz. Günümüzde "İslami ilimler dalında çalışanlar demiyelim" çünkü laik sistem koymuş bu adı. Laiklik gereği ayırmış. İslami ilimler dalı ne demektir? Allah'ın tabii ayetleri ile teşrii ayetleri doğrultusunda çalışmalar islami ilimlerdir. Bu uğurda çalışma yapan ve bütün çalışma­larını Allah'ın dininin hakimiyeti için yapan fiziğini, tıbbini, matematiği­ni, kimyasını, tefsirini, hadis şerhlerini her sahada ne yapılıyorsa terzili­ğinden, marangozundan, lokantacılığından, askerliğine kadar her şeyi Al­lah'ın dininin hakimiyeti için çalışıyorsa bu adamların geçiminin müslümanlara ait olması gerektiğini ve onlara müslümanların vermesi gerekti­ğine işaret ediyor. Peki kime verelim? sorusuna cevap olarak da hemen gelen ayette cevap verilmiş.

(273) Sadakalarınızı Allah yolunda hizmet eden (hizmeti nede­niyle) yeryüzünde dolaşamayan iffetinden cahil kişinin zengin zan­nettiği fakirlere veriniz. Sen onları simalarından tanırsın. Israrla in­sanlardan bir şey istemezler. Siz hayırdan neyi verirseniz, Muhak­kak Allah onu bilir.

2 yorum:

  1. Kıyamet Günü insanlar arasında en şiddetli azaba uğrayacaklar, ilmi kendisine ve başkalarına fayda vermeyen alimlerdir.

    YanıtlaSil