14 Temmuz 2009 Salı

Bakara; 264

(264) Ey iman edenler, başa kakma ve eziyet verme ile sadakala­rınızı boşa çıkarmayın. Allah'a ve ahirete inanmayan, malını insan­lara gösteriş olsun için veren kimse gibi (malınızı, heder etmeyin). Söyleşinin hali, üzerinde toprak bulunan kayanın haline benzer. Ona bol yağmur yağar da onu (topraksız) kaskatı bırakıverir. Kazandık­larından hiçbir şeye (sevabını almaya) kudretleri yetmez. Allah ka­firler topluluğunu hidayete eriştirmez.

Kur'an-ı Kerimde bazı konular önemine binaen uzunca anlatılıyor. Bakara suresinden şunu gördüm. Daha çok Beni İsrail ve onların peygamberlerine olan hıyanetleri döneklikleri. İnsanları güçlü görünce büzülüp, zaif gördükçe saldırdıkları ve bu sebebden de tarih boyunca bir çok cezalara çarptırıldıkları yani dünyada bile cezaya çarptırıldıklarını Allah (c.c.) uzun uzun anlattığı gibi, diğer surelerdede yer yer değiniyor. Niye? Siz de ayni yahudilerin yaptığını yaparsanız aynı belaya siz de uğrarsınız. Yani zulümle adaleti bir arada tutmak mümkün değil. Zulüm üzerine Abad olmak mümkün değil, berbat olmak vardır, diye Allah (c.c.) bizi uyarır, ve bu 261 nci Ayeti kerimesinden itibaren infak etme­nin faziletine dikkatimizi çekiyor. 260 ncı Ayeti kerimede İbrahim (a. s.) Allah (c.c.) un nasıl öldürüp nasıl dirilttiğini Allah (c.c.) ten sorduğunu, Allah (c.c.) de ona kuşları al öldür sonra onları dağların üzerine koy, son­rada çağır bak nasıl diriltiyorum gör, dediğini naklettikten sonra Allah (c.c.) bir verenin sadaka olarak infak olarak bir verenin 700 katına kadar Allah tarafından çoğaltılacağına dikkatimizi çekiyor, yani vermekten korkmamamız gerektiği anlatılırken bir verilenin 700 kat olacağını, ya­ni bir dane ölüyor, 700 tane diriliyor;Yani ölmek, çürümek, yok olmak demek değil, arınmak tekrar çoğalmak manasına geldiğini Allah (c.c.) bu Ayeti kerimesiyle bize gösteriveriyor, ve bu 264 ncü Ayeti kerimesinde Ey iman edenler Sadakalarınızı, başa kakmakla ve sadaka verdiğiniz kişi­ye eziyet vermekle boşa çıkarmayın yani kişi sadaka veriyor iyilik yapı­yor ama arkasından onu minnet altında tutuyor başına kakıyor veya onu üzecek hareketlerde bulunuyor. Bunları yapmayınız, eğer yaparsanız ver­miş olduğunuz sadakalar boşa gider ahirette bunun karşılığını veremezsiniz bu dünyada da mutlu olamazsınız.

Şimdi Allah (c.c.) bunu kime benzetiyor. Allah'a ve ahirete iman et­mediği halde sırf gösteriş olsun için sadaka veren dağıtan kişinin duru­muna benzer. Hani daha Önceki Ayeti kerimelerde geçmişti imansız in­sanların da sadaka verebileceğini Allah (c.c.) bize Ayetikerimeleriyle ha­ber veriyor. Onlarda veriyorlar ama insanlar desinler diye veriyorlar. Mü'min ise verilen verdiğini unutuyor hatta hadisi şerifte bildirildiğine göre sağ eliyle verdiğini sol elinden gizliyor. Yani bu gizlemek burada böyle gizli olarak vermek değil yani haberdar etmemek kendi nefsinin bir parçasına bile haberdar etmeyen gizleyen insan hanımına çocuğuna baba­sına arkadaşlarına hiç haberdar etmez. Etmememiz gerekiyor. Ama duyuruyorsak işte filan geldi de bir borç para verdim, olsun helal olsun çalış­kan çocuktur. Yardım etmek lazım desteklemek lazım, veya karşılıksız veriverdiydim diyerek herkese duyurma tarafına giden adam niye bu ihti­yacı hissediyor? Verdiğinin karşılığını almak istiyor. Herkeste vardır bu. Yani müslümanda da vardır müslüman olmayanda da, verdiğinin karşılığı­nı almak yaratılan herkeste vardır. Verdiğinin karşılığını almak yalnız Allah'ta yoktur. O karşılık istemeden veriyor. "Ama hocam bazı emirler veriyor namazınızı kılın, orucunuzu tutun, zekatınızı verin bu tür emirler var yani verdiği nimetler karşılığında bize bunları emrediyor." denirse bizim bu kıldıklarımızda bizim bu kendimizedir. Yani bu dünyada mutlu bir aile, mutlu bir mahalle, mutlu bir şehir, mutlu bir devlet kurmak isti­yorsanız bu kurallara riayet edin buna riayet edenler mükafatı kendileri göreceklerdir. Yoksa Allah (c.c.) yaptığımız namazlar, oruçlar, haclar, zekatlar, iyilikler bütün bu sadakaları karşılık olarak beklemiyor bunu da Ayeti kerimelerde ifade ediyor. «Allah sizin yaptıklarmıza da verdiklerinize de ihtiyacı yok, yaptıklarınız sizin kendiniz içindir» diyor ama insan olarak biz yaptığımızın karşılığını mutlaka bekliyoruz. Öyleyse dinim diyor ki bunu Allah'tan bekleyin insanlardan beklemeyin diyor. Biraz sonra gelecek Ayeti kerimeler onu yine açıklayacak bu sadakanın önemine bi­naen burada üç sahife ardarda sırf infakı anlatıyor. Üç sahife namazı an­latmamıştır. Yani ardarda gelen üç sahife ile namazı anlatmamıştır. Orucu da üç sahife anlatmamıştır. Oruç'a Bakara suresi 183. ayetinden itiba­ren bir sahife değiniliyor ve böylece bitiyor.

Ama sadakanın nasıl verileceği neye verileceği niçin verileceği veri­len insana eziyet edilmemesi rencide edilmemesi gerektiği, ne kadar veri­leceği kimlere verileceği, ne gaye ile verileceğini de Allah (c.c.)açıklıyor. Müminler Allah'ın rızası için verirler ama kafir olduğu halde veren insan­lar da vardır. Onlarda insanların rızası için verirler. Mümin Allah rızası için kafir de insanların rızası için verir ve kafirler mükafatlarını bu dünyada alırlar. Filanın yaptırmış olduğu yurt, filanın yaptırmış olduğu köşk, filanın yaptırmış olduğu köprü veya filanın yaptırmış olduğu hastahane denilsin için veriliyorsa o da deniliyor ve o da karşılığını bu dünyada almış oluyor. Öbür dünyada almaz zaten Rabbim Ayeti kerimesinde «yap­tığı iyiliği başa kakan kişi Allah'a ahirete inanmadığı halde sırf gösteriş olsun için veren adama benzer» diyor. Öbür dünyada adam bütün mal varlığını milyonlarca milyarlarca parasını hayır müesseselerine vakfet­miş gitmiş bir adam öbür dünyada hesabı kitabı yapılırken diyebilir «ya rabbi bu adam 5 lira harcamış Allah yolunda cennetine gönderiyorsun, ben 5 trilyon harcadım, insanların sıhhati için hastahane kurdum veya başka hayır müesseseleri kurdum, bana mükafat vermiyorsun.»

Rabbim derki bu verirken O insanların rızası için vermemişti, Rabbin rızasını kazanmak için vermişti. Yarabbi bu senin yarattığındır. Bu senin yarattığın düşmüş bunu kaldırmam gerekiyor dedi ve yardım etti. Gücü de o kadardı ve onu verdi. Sen de verdin. Onun verdiğinin kat kat fazlasını verdin. Fakat sen o adam yanında ve insanlar gözünde itibar ka­zanmak için verdin ve o itibarı da kazandın yani karşılığını aldın. Sen ve­rirken bana inanmıyordun bana inanmadığın halde niye gelip benden isti­yorsun? Hani dükkan komşunuzun yanında çalışan işçi ay başı gelince size geliyor maaşımı verir misin diyor; verir misiniz? Kime çalıştın, yanı başınızdaki komşuya, git kardeşim yanı başımızdaki komşudan al. Yani kime çalışmışsanız ordan al. Allah (c.c.) de «Kime çalışmışsanız ondan alacak­sınız ama orada herkes birbirinden çaresiz ve orada yalnız ve yalnız Al­lah (c.c.)ün hükmü geçer» ki Onu hergün beş vakit namazımızda "Maliki yevmiddin" kıyamet gününün, din gününün, ceza gününün yegane sahibi hakimi Allah (c.c.) dür diye 40 defa tekrar edip duruyoruz.

Verdiği malı başa kakan veya verdiğini Allah için vermeyip, gösteriş için veren insanların durumu; sert bir kayanın üzerinde biraz toprak var, o toprağın üzerine yağan yağmur gibidir. Şiddetli bir yağmur yağar o topra­ğı alıp gidiverir. Yağmur toprağı götürünce o taşın üzerinde bir nebatın bitmesi, bir çiçeğin açması, bir kuşun ötmesi mümkün değil. Yani orada bir mahsûlün alınması mümkün değil. Hani bir sadaka verince Allah (c.c.) en azından 700 kat daha fazlasını vereceğini vadediyor 261 nci Ayeti kerimede. Burada sadaka yağmura benzetilmiş. İmansızın, riyakârın verdiği sadaka yine yağmur gibidir. Ama kayanın üzerindeki toprağa yağan yağmur gibidir götürüverdi gitti ve ordan çiçeğin bitmesi­ne mahsulün bitmesine imkan yok. Karşılığını almak mümkün değil. O kazandıklarından hiçbir şeye güçleri yetmez karşılığını alamazlar yok olur gider. «Allah kafir toplumlara yol göstermez onlara hidayet vermez» diyor.

2 yorum:

  1. Resûlullâh salla`llâhu aleyhi ve sellem buyurdu ki: Namaza nidâ edildiği vakit şeytan ezânı işitmemek için (yâhud ezan sesini duymıyacak yere kadar, yâhud duymıyayım diye) yüz-geri edip (kemâl-i telâş ile) yellene yellene kaçar. Nidâ bitince yine (vesvese etmek üzere döner) gelir. Namaz için tesvîb (yâni ikâmet) edilince yine (evvelki gibi) yüz-geri edip kaçar. Tesvîb de bitince yine (vesvese için) gelip insan ile nefsi arasına sokulur. Falan şeyi hatırla, falan şeyi hatırla diyerek (namazdan evvel insanın) hiç de aklında olmayan şeyleri yâdettirir (durur). Tâ (insan) kaç rek`at kıldığını bilmez oluncaya kadar (kendisiyle uğraşır)

    YanıtlaSil