22 Şubat 2012 Çarşamba

Târık Suresi - Tefsir (Mevdudi)

Adı: Sure adını ilk ayetinde geçen Tarık kelimesinden almıştır.

Nüzul zamanı: Bu surenin uslûbu, Mekke'nin ilk dönemlerinde nazil olan surelere benzemektedir. O dönemde Mekkeli müşrikler, Allah Rasulü'nün (s.a) tebliğ ettiği mesajın yayılmasını engelleyebilmek için her türlü yola başvuruyorlardı.

Konu: Bu surede iki konu işlenmiştir. Birincisi insanın ölümden sonra Allah'ın huzurunda bulunacağı, ikincisi Kur'an'ın kesin bir söz olduğu ve kâfirlerin hilelerinin onu engelleyemeyeceği.

İlk önce gökyüzündeki yıldızlara yemin edilmektedir. Çünkü kainatta bulunan hiçbir şey O'nun izni olmaksızın varlığını devam ettiremez. Daha sonra insan, kendi yaratılışını düşünmeye davet ediliyor. Çünkü o bir su damlacağından meydana gelmiştir. İşte bu nedenden dolayı deniliyor ki: Onu bir su damlacağından yaratan Allah, onu tekrar diriltmeye de kâdirdir! İnsanın tekrardan yaratılışı ile birlikte, tüm sırlar ortaya çıkacak ve ona dünyada yaptıklarından hesap sorulacaktır. O gün hiç kimse insanoğluna yardım edemeyeceği gibi, onun için kaçış ta mümkün olmayacaktır.

Sure şu şekilde sona eriyor: Gökten yağmur yağdırmak ve yeryüzünde ağaçlar, bitkiler meydana getirmek nasıl bir eğlence olmayıp, ciddi bir iş ise, Kur'an'da zikredilen hiçbir şey de oyun ve eğlence değildir. Bilâkis O kesin bir sözdür. Şayet kâfirler Kur'an'ın davetini başarısızlığa uğratacaklarını sanmak gibi yanlış bir düşünceye saplanıyorlarsa bilsinler ki, onların bu konuda alacakları tüm tedbirler ve başvuracakları tüm hileler, Allah'ın karşısında hiçbir işe yaramayacaklardır. Çünkü Allah'ın tuzağı, kâfirlerin kuracakları tuzaklardan daha sağlamdır. Daha sonra da Rasulullah'a, müsterih olması söylenerek moral verilmekte ve dolaylı olarak kâfirler tehdit edilmektedir; "Kâfirler ne yapabilecekler ise, bırak yapsınlar. Sonunda Kur'an'ın onlara galebe çaldığını göreceksin."



بِسْــــــــــــــــــمِ اﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم


1- Göğe ve tarık'a andolsun,
2- Tarık'ın ne olduğunu sana bildiren nedir?
3- (Karanlığı) Delen yıldızdır.

4- Üzerinde gözetleyici-koruyucu bulunmayan hiç bir nefis (kimse) yoktur.

Koruyucu ifadesi ile Allah Teâlâ'nın zâtı kastedilmektedir. O Allah (c.c.) ki, küçük ve büyük yaratmış olduğu herşey, O'nun kontrolü altındadır ve tüm mahlukat O'nun lûtfu sayesinde hayatını sürdürmektedir. Bunun için gerekli olan her imkân sağlanmış ve insan belirli bir süreye mahsus olmak üzere, her afetten korunmuştur. Bu hususun teyidi için gökyüzüne ve akşam karanlığıyla birlikte ortaya çıkan yıldızlara yemin edilmektedir. Ennecmu-s-sakib, Arapça'da 'bir yıldız' anlamına gelmektedir. Ancak burada yıldızların cinsini belirtmek için kullanılmıştır. Böyle bir şey üzerine yemin edilmesinin nedeni, insanoğlunun dikkatini gökyüzüne çekmek içindir. Gökyüzünde asılı duran şu yıldızlara bakın, gecenin karanlığında nasıl da ışıldamakta ve her biri kendi yolu üzerinde hareket etmektedir. Birbirlerinin yollarına tecavüz etmezler ve birbirlerine çarpmazlar. Bütün bunları yaratan bir kudret sahibi olduğuna bizzat kendileri şehadet etmektedirler.


5- İnsan bir baksın, hangi şeyden yaratıldı?

Gökyüzüne dikkat çekildikten sonra, insanoğlu bizzat kendi varlığını tefekkür etmeye davet ediliyor. Nasıl meydana geldiğinizi bir düşünün! Bir babanın milyonlarca hücresinden sadece bir hücre, yine annenin sayısız yumurtalarından biri ile belli bir sürede birleşir ve insanın hayata gelmesi işte böyle başlar. Bunu yapan kimdir? Kimdir hamile kadının karnındaki bu embriyonu kademe kademe yetiştiren ve sonunda canlı bir insan haline getiren? Ve yine onun annesinin karnında zihinsel ve bedensel özelliklerini tayin eden? Onu doğumundan ölümüne kadar, hastalıklardan, kazalardan, belâlardan koruyan ve yaşaması için ona imkanlar sağlayan? Hayatını sürdürebilmesi için, o kadar çok imkan sağlanmıştır ki, insanoğlunun bizzat kendisi bile tüm bunların farkında değildir. Böylesine muazzam imkanları ancak Allah Teâlâ sağlayabilir. Şayet Allah Teâlâ bu imkanları sağlamamış olsaydı, insanoğlunun hayatta kalabilmesi mümkün müydü?


6- Dökülüp atılan bir sudan yaratıldı.
7- (Bu su,) Bel kemiği ile kaburgalar arasında(ki organlar) dan çıkar.

Ayetin orijinalinde sülb ve teraib kelimeleri kullanılmıştır. Sulb, bel kemiği, teraib ise, kaburga kemiği demektir. Çünkü erkek ve kadının üreme hücreleri bu bölgeden meydana geldiği için, insanın sulb ve teraib arasından gelen bir sudan yaratıldığı ifade edilmiştir. İnsanın el, kol ve ayakları kesilse bile, bu madde yine de insanda bulunabilir. Bu maddenin insanın vücudunun tamamından geldiği düşüncesi yanlıştır. Aslında bu maddenin kaynağı bedenin üst kısmında bulunan insanın göğüs kafesidir. Burada beyin ayrı olarak zikredilmemiştir. Çünkü beyin omurga kemiğinin bir kısmıdır.


8- Hiç şüphesiz (Allah,) onu yeniden döndürmeye güç yetirendir.

Allah'ın insanı, ana rahmine düşmesinden ölümüne kadar korumuş olması, onu ölümünden sonra tekrar diriltmeye de muktedir olduğunun apaçık bir delilidir. Şayet Allah (c.c.) ilk kez yaratmaya kâdir ise, ikinci kez yaratamayacağına dair, hiçbir makul delil öne sürülemez. Bu gerçeği inkâr edebilmek için, insanın kendisini yaratanın Allah (c.c.) olmadığını ta baştan kabul etmek zorundadır. Bu takdirde iddia sahipleri, 'Kitaplar, bir yazan ve basan olmadığı halde kendi kendilerine meydana gelmektedirler, dünyadaki tüm şehirler kendi kendilerine inşa olmuşlardır ve evren bir tesadüf eseri sonucunda yine kendi kendine oluşmuştur, diyebilmelidirler. Oysa insanın yaratılışı, bedensel yapısı, zihinsel özellikleri, âzâlarının işleyişleri o kadar komplikedir ki, insanın bizzat icad ettiği şeylerden kat kat üstündür ve bir hikmete mebnidir. Herşeye rağmen bir kimse, tüm bunlara hâlâ 'tesadüf' diyebiliyorsa akli dengesi yerinde değildir. Çünkü ancak akli dengesi yerinde olmayan bir kişi böyle şeyler iddia edebilir.


9- Sırların orta yere çıkarılacağı gün;
10- Artık onun ne gücü vardır, ne de bir yardımcısı.

Sırlar ifadesi ile, insanın dünyada gizli ameller, gizli niyetler ve başkalarından sakladığı hususlar kastedilmektedir. Fakat kıyamet günü tüm bunlar ortaya çıkacak ve o kimseden hesap sorulacaktır. İnsan dünyada bazı davranışlarının ne tesir icra ettiğinden bile habersizdir. Kıyamet günü ise, bunlar ortaya çıkacak, ekmiş olduğu tohumların meyvesi önüne gelecek ve insan buna karşılık ceza ya da mükafaat görecektir. Ayrıca insana sadece amellerinden değil, niyetlerinden de, gizli maksatlarından da hesap sorulacaktır.


11- Dönüşlü olan göğe andolsun.

Ayette "erraci" ifadesi geçmektedir. Lugatta 'geri dönmek' anlamına gelir. Fakat burada mecazi olarak yağmur anlamında kullanılmıştır. çünkü yağmur tekrar tekrar yağdığı gibi, bazen de mevsiminin dışında yağar. Ayrıca böyle bir ifade kullanılarak, suyun denizlerden buhar halinde yükselerek, tekrar yağmur halinde geri dönmesi anlatılmak isteniyor da olabilir.


12- Yarılan yere de.
13- Hiç şüphesiz o (Kur'an) , ayırdeden bir sözdür.
14- O, bir şaka değildir.

Yani yağmurun yağması ve bitkilerin yeryüzünü yararak çıkması nasıl bir oyun olmayıp, ciddi bir iş ise, Kur'an'daki haber (insanın Allah'a dönmesi) de bir oyun değildir. Bilâkis o kesin bir sözdür ve bu va'd yerine gelecektir.


15- Doğrusu onlar, hileli bir düzen planlayıp-kuruyorlar;

Yani, kâfirler Kur'an mesajını yenilgiye uğratabilmek için her türlü yola başvurmaktadırlar. Bu ışığı önleyebilmek ve insanları şüpheye düşürebilmek için, peygambere karşı iftira kampanyası açmışlardır. Ancak bu takdirde küfr ve cehalet devam edebilecektir. Allah'ın Elçisi ise, bu karanlığı aydınlığa dönüştürmeye çalışmaktadır.


16- Ben de bir düzen kurup-hazırlamaktayım.
17- Sen şimdi küfretmekte olanlara bir mühlet ver, kendilerine az bir süre tanı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder