27 Şubat 2012 Pazartesi

Kamer Suresi - Tefsir 18-36 (Mevdudi)

بِسْــــــــــــــــــمِ اﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم


18- Ad (kavmi) de yalanladı. Şu halde benim azabım ve uyarıp-korkutmam nasılmış?
19- Biz, o uğursuz (felâket yüklü ve) sürekli bir günde üzerlerine 'kulakları patlatan bir kasırga' gönderdik.

Yani, uğursuzluk bir kaç gün devam etmiştir. Fussilet: 16'da "uğursuz günler" tabiri kullanılırken (‘Âd [kavmine] gelince, onlar, doğru olan her şeye karşı [çıkarak] yeryüzünde küstahça dolaştılar ve “Bizden daha güçlü kim varmış?” diye böbürlendiler. Hayret! Onları yaratan Allah'ın kendilerinden daha güçlü olduğunu görmediler mi? Ama onlar mesajlarımızı reddetmeye devam ettiler; bunun üzerine, bu dünya hayatında aşağılanmanın azabını tattırmak için o bahtsız günlerde üzerlerine dondurucu bir rüzgar gönderdik: onların öteki dünyadaki azap[lar]ı ise daha da aşağılayıcı olacak ve bir yardımcı da bulamayacaklar.), Hakka: 7'de; "Tufan'ı 7 gece 8 gün ardı ardına onların üzerine musallat etti" şeklinde bir ifade kullanılmaktadır (‘Âd ise öfkeli bir kasırga ile yok olup gitti,Allah, onların [kökünü kurutmak üzre,] üzerlerinde o kasırgayı yedi gece sekiz gün estirdi; öyle ki insanların [kökünden çıkarılmış] hurma kütükleri gibi yere yıkıldıklarını gözünde canlandırabilirsin.). Bu tufanın Çarşamba günü başladığı şeklindeki görüş oldukça meşhurdur.

Araştırmacı olan Munavi, "Çarşamba gününün uğursuzluğuna inanmak suretiyle, bir işi yapmayı terketmek ve falcıların inançlarına kapılmak haramdır, zira tüm günler Allah'ındır. Ve O'nun dışında hiç kimse fayda ve zarar vermeye muktedir değildir" demektedir. Allame Alusi ise, "Tüm günler Allah'ındır ve dolayısıyla çarşamba gününün bir özelliği yoktur. Gece veya gündüzün herhangi bir saati bir kimse için muvafık olabilirken, bir başkası için olamayabilir. Bunların hepsi de Allah'tandır ve saat ve günlerin uğursuzluk ile bir ilgisi yoktur." demektedir.


20- İnsanları söküp atıyordu; sanki onlar, kökünden sökülüp-kopmuş hurma kütükleriymiş gibi.
21- Şu halde benim azabım ve uyarıp-korkutmam nasılmış?

22- Andolsun biz Kur'an'ı zikr (ile öğüt alıp düşünmek) için kolaylaştırdık. Fakat öğüt alıp-düşünen var mı?

23- Semud (kavmi) de uyarıları yalanladı.
24- Dediler ki: "Bizden biri olan bir beşere mi uyacağız? Bu durumda gerçekten biz bir şaşkınlık (sapıklık) ve çılgınlık içinde kalmış oluruz."
25- "Zikr (vahy) içimizden ona mı bırakıldı? Hayır, o, çok yalan söyleyen kendini beğenmiş bir şımarıktır."

Başka bir ifadeyle onlar, Hz. Salih'e (a.s) inanmamak için üç neden ileri sürüyorlardı.

a) Hz. Salih bir insandır ve insanlardan üstün bir varlık değildir.
b) Kavminin içinden çıkmış bir şahıstır ve dolayısıyla kendilerinden üstün değildir.
c) O, sıradan bir şahıstır. Ne bir kabilenin reisi, ne bir grubun lideri ne de bir gücün sahibidir. Buna rağmen Hz. Salih'in üstünlüğü neden kabul edilsin?

Onlar, Hz. Salih'in ya insanüstü bir varlık olması gerektiğine veya insanüstü bir varlık olmasa da kendi içlerinden olmayıp mucizevi bir yolla gelmesi gerektiğine ya da gücü ve şöhreti olan bir kabile reisi olması gerektiğine inanıyorlardı. Çünkü Allah'ın ancak bu şekilde birini peygamberlik görevi için seçebileceğini düşünüyorlardı. Nitekim Mekkeli müşrikler de aynı cehalet içindeydiler. Zira onlar da Hz. Muhammed'in (s.a) peygamberliğini reddedebilmek için aynı gerekçeleri öne sürüyorlardı. Yani Hz. Muhammed (s.a) de sıradan insanlar gibi alış veriş yaptığı halde ve içimizde doğmuş ve büyümüşken, şimdi kalkmış Allah'ın kendisine peygamberlik verdiğini iddia etmektedir" diyorlardı.


26- Onlar yarın, kimin çok yalan söyleyen kendini beğenmiş bir şımarık olduğunu bilip-öğreneceklerdir.
27- Gerçek şu ki biz, bir fitne (imtihan ve deneme konusu) olarak o dişi deveyi kendilerine gönderenleriz. Şu halde sen onları gözleyip-bekle ve sabret.
28- "Ve onlara, suyun kendi aralarında kesin olarak pay edildiğini haber ver. Her su alış sırası (kiminse, o) hazır bulunsun.

Bu, "Biz onları sınamak için, dişi bir deve göndereceğiz" ayetinin açıklamasıdır. Yani karşılarında birden bire bir deve halkolunmuş ve onlara "bir gün bu deve, bir gün sizler kuyu ve çeşmelerden içeceksiniz. Devenin su içtiği gün kimse çeşme ve kuyulardan su içmediği gibi, hayvanlarına da su almayacak" denilmiştir. Bu emir Allah'ın Peygamberi tarafından verilmiştir. Kafirler, O Peygamber (Hz. Salih) için "Bu adam yalnızdır, O'nun arkasında bir cemaat ve güç yoktur" diyorlardı.


29- Derken arkadaşlarını çağırdılar, o da bıçağını kapıp 'hayvanı ayağından biçip yere devirdi.'

Bu ifadelerden, bu devenin bir süre aralarında serbest bir şekilde dolaştığı ve onun su içtiği gün kimsenin su almaya cesaret edemediği anlaşılmaktadır. Ancak bir süre sonra kavmin ileri gelenleri, bir adamı kışkırtmış ve deveyi öldürmesi için onu teşvik etmişlerdi. O adam da kışkırtmalar sonunda, cesaretini göstermek için deveyi öldürmüştür. Bundan anlaşıldığına göre, onlar bu deveden çekiniyor ve arkasında büyük bir güç olduğuna inandıkları için, ona el kaldırmaya cesaret edemiyorlardı. Bununla beraber Peygamberin hiçbir gücü olmamasına karşın, yine de bu deveyi öldürmekten çekiniyorlardı. Bkz. A'raf : 73-78 (VE SEMÛD [toplumuna da] kardeşleri Salih'i [gönderdik]. “Ey kavmim!” dedi, “Yalnızca Allah'a kulluk edin; O'ndan başka tanrınız yok. Rabbinizden işte apaçık bir kanıt geldi size: “Allah'a ait olan bu dişi deve bir nişanedir sizin için: öyleyse bırakın onu Allah'ın arzında otlasın ve sakın dokunmayın ona; yoksa çok can yakan bir azap yakalar sizi. “Ve hatırlayın, sizi nasıl ‘Âd [toplumunun] yerine getirdi O; ve ovalarında kendinize konaklar yükseltip dağlarını yontarak evler yapabilesiniz diye yeryüzünde sizi nasıl sağlamca yerleştirdi. Öyleyse, anın Allah'ın nimetini de yeryüzünde bozgunculuk yapıp karışıklığa yol açmayın.” Güçsüz görülenlere karşı küstahça büyüklük taslayan toplumun ileri gelenleri inananlara: “Siz Salih'in [gerçekten] Rabbinin katından gönderildiğinden emin misiniz?” dediler. Onlar da: “Elbette inanıyoruz o'nun getirdiği habere” diye cevap verdiler. Büyüklük peşinde olanlarsa: “Bakın” dediler, “sizin o kadar emin olduğunuz şeyi biz asla doğru bulmuyoruz!” Ve böyle (diyerek) dişi deveyi yatırıp hunharca kestiler, Rablerinin buyruğuna burun kıvırıp sırt çevirdiler. Ve (bununla da kalmayıp): “Ey Salih,” dediler, “eğer gerçekten Allah'ın elçilerinden biriysen, haydi getir şu bizi korkutup durduğun azabı!” Derken bir deprem ansızın yakalayıverdi onları ve kendi evlerinde cansız seriliverdiler.), Şuara : 141-159 ([VE] SEMÛD toplumu (da) gönderilen elçilerden [birini] yalanladı. Hani, onlara (da) kardeşleri Salih, “Artık Allah'a karşı sorumluluk bilinci taşımayacak mısınız?” demişti. “Bakın ben [O'nun tarafından] size gönderilen güvenilir bir elçiyim; öyleyse, artık Allah'a karşı sorumluluk bilinci taşıyın ve bana itaat edin! Üstelik, ben sizden herhangi bir karşılık da istiyor değilim; benim hak ettiğim karşılığı vermek âlemlerin Rabbinden başkasına düşmez.Bu bulunduğunuz hal üzere hep böyle güvenlik içinde bırakılacağınızı mı sanıyorsunuz? Bu bahçeler içre ve bu pınar başlarında; bu ekinler, bu zarif görünüşlü ince sürgünlü hurmalıklar arasında...Ve dağlarda hep böyle ustalıkla evler yontabileceğinizi [mi sanıyorsunuz]? Öyleyse, artık Allah'tan yana bilinç ve duyarlık gösterin ve bana itaat edin; ölçüyü aşanların sözüne uymayın; o ölçüyü aşanlar ki, yeryüzünde düzen ve uyum sağlayacaklarına bozgunculuk yaparlar!” [Salih'in kavmi:] “Sen mutlaka büyülenmiş birisin!” dediler. “Bizim gibi ölümlü bir insandan başka bir şey değilsin! Eğer doğru sözlü biriysen, bize bir alamet getir (de görelim)!” [Salih:] “(İşte) şu dişi deve; su içme hakkı (belirli bir gün) onun, belirli günlerde de sizindir; öyleyse, sakın ona bir kötülük yapmayın, yoksa büyük-çetin bir günün azabı gelip sizi bulur!” dedi. Bütün bu uyarılara rağmen onlar yine de o deveyi hoyratça boğazladılar; ama bunu yaptıklarına (çok geçmeden) pişman oldular; çünkü [Salih'in önceden haber verdiği] azap onları kıskıvrak yakaladı. Şüphesiz bu [kıssada da insanlar için] bir ders vardır; onlardan çoğu [buna] inanmasalar da… Ve şüphesiz senin Rabbin çok acıyıp esirgeyen O yüceler yücesidir!)


30- Şu halde benim azabım ve uyarıp-korkutmam nasılmış?
31- Çünkü biz onların üzerine bir tek çığlık gönderiverdik. Böylece onlar, ağıldaki çalı çırpı olan kuru ot gibi oluverdiler.

Yani, onların hayvanları için yaptıkları ahırların kazıkları zamanla çürür ve ahır çökerek, harabe haline gelir. Semud kavminin hali de tıpkı bu şekilde çürümüş kazıklara benziyordu.


32- Andolsun biz Kur'an'ı zikr (ile öğüt alıp-düşünmek) için kolaylaştırdık. Fakat öğüt alıp-düşünen var mı?

33- Lût kavmi de uyarıları yalanladı.
34- Biz de onların üzerine taş yağdıran bir kasırga gönderdik. Yalnız Lût ailesini (bu azabtan ayrı tuttuk;) onları seher vakti kurtardık;
35- Tarafımızdan bir nimet olarak. İşte biz, şükredenleri böyle ödüllendiririz.

36- Oysa andolsun, zorlu yakalamamıza karşı onları uyarmıştı. Fakat onlar, bu uyarıları kuşkuyla karşılayıp-yalanlamakta direttiler.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder