29 Kasım 2009 Pazar

Leyl; 1-21

1- Andolsun! bürüdüğü zaman geceye,

2- Açıldığı zaman gündüze,

3- Erkeği ve dişiyi yaratana (yemin olsun ki)

4- Şüphesiz sizin çalışmalarınız dağınıktır.


Mekke'de nazil olan ayetler ve cümleler kısa kısadır. Yani anlamı insanların gönüllerine yerleştirebilmek için cümleler kısa tutulmuştur. Mekke insanı ilk defa Kur'ân'la muhatap oluyor. Allah (c.c) de, karşı tarafa mesajını yanlışsız, eksiksiz ulaşması için cümleleri kısa tutmuş­tur.

Bu ayetlerde, bir mâna güzelliği var, bir de lafız güzelliği var. Lafızla mana güzelliğinin birbirine uyumu, çiçeğin yapraklarıyla birbirine uyumu gibidir. Çekirdek de kabukla içindekinin birbirine uyumu gibidir.

İman edenler bir çok zorluğa katlanarak iman ediyorlar. Candan ol­mak, maldan olmak, makam ve mevkiden olmak var işin ucunda. İşte Hz. Ebu Bekir, işte Bilal Habeşi ve diğerleri

Karanlık devam etmez. Her gecenin bir sabahı vardır. Allah (c.c) inşirah suresinde; "Her zorluğun bir kolayı var" buyurmuştur.

Hiçbir zaman önünüze çıkan engelleri gözünüzde büyütmeyiniz. Bilinizki, her zehirin olduğu yerde panzehiri de vardır. Yılanlı vadilere girecek olsanız bile o vadide yılanların zehirini yok edecek kadar pan­zehiri Allah (c.c) orada yaratmıştır. Bunu kesinlikle bilelim.

Her karanlık gecenin mutlaka bir sabahının olduğunu gözlerimizle görüp durduğumuz gibi, kafirlerin de her zulmününde mutlak surette birgün sona ereceğini, hatta o sona erişle beraber büyük bir ferahlığın ve mutluluğun da olacağına işaret eder Rabbim.

Gecenin karanlığına yemin ettikten sonra gündüzün aydınlığına ye­min ediyor Allah (c.c). Küfrün karabulutları güneşin ışığıyla aydınlığa dönüşüveriyor. Gecenin karanlığı gidip gündüzün aydınlığının geldiği gibi küfrün de karanlığı gidecek imanın aydınlığı gelecektir.

Biz ışığımızı güçlendirmeye, İslama yönelmeye, Kur'ân ayetlerinden güç almaya, ışığımızı kuvvetlendirmeye, fitilimizi yalnız Kur'ân ve sün­netten ateşlemeye gayret edeceğiz. Başkalarının küfründen ışık al­maya çalışmayacağız. Peygamberimiz şöyle buyurmuştur: "Müşriklerin ışığıyla ışıklanmayınız." Yani onların görüşleriyle yolunuzu aydınlatmaya kalkmayınız, onların fikirleriyle dünyanızı yönlendirmeye çalışmayınız diyor Peygamberimiz.

Biz, Allah (c.c)'ın bize bildirdikleriyle dünyamızı algılamaya, dün­yamızı Kur'ân ayetleriyle yorumlamaya, gayret edeceğiz.

İnsan olarak erkeği de, dişiyi de yaratan O'dur. Erkeğe ve kadına uygun gelecek ve onların hayatını düzeltecek ve onların ruhi yapılarıyla uyum sağlayacak ayetleri de indiren Allah (c.c)'dir.

"Herkesin işinin ayrı ayrı olduğunu" da ifade ediyor Allah (c.c). Erkeğin kendi bünyesine uygun işleri, kadının kendi bünyesine uygun işleri vardır. Allah (c.c) şunu istemektedir. Gerek erkek ve gerekse kadın herkes, yaratılışı doğrultusunda Allah'ın kendilerine verdiği emir ve yasakları yerine getirsin.

Fıtratlarımızın farklı oluşları gibi amellerimiz de, işlerimiz de birbirin­den farklıdır. Bu farklılık dünyayı güzelleştirmektedir.



5- Amma kim verir ve sakınırsa,

"Veren" derken herşeyimizi anlıyacağız. Cebimizdekini, kasamızdakini verirken gönlümüzde olanı da vereceğiz. Gönlümüzdeki, dün­yada bitmeyen, yetişmeyen Allah kelamını insanlara vereceğiz.

Nasıl ki, bedenimiz topraktan geldiği için gıdasıda topraktan geliyor. Ama ruhumuz topraktan gelmemiş, Rabbimizden gelmiş, onun gıdası da Rabbimizden geliyor.

O, gıda olarak bir zamanlar Tevrat'ı indirmiş, Zebur'u indirmiş, İncil'i indirmiş ve kıyamete kadar gelecek olan insanlar da ruhi gıdalarını alsınlar diye Kur'ân-ı Kerim'i indirmiştir.



6- Güzeli (sözü) tasdik ederse,

7- Biz en kolay olanı ona kolaylaştıracağız.


Müslümanlar daha ilk yıllarda en güzel kelimelerle eğitiliyorlar. Mü'min güzel olan herşeyi tasdik eder ve doğrular. Yürekten o güzele destek verir. Neyin güzeli? Sözün güzeli, özün güzeli, eşyanın güzel taraflarını görmek ve onu tasdik etmek, her şeyin güzel olmasını iste­mek.

En güzel söz, bütün sözleri yaratan Allah'ın sözüdür. Bir başka su­rede mü'min anlatılırken; "müslümanlar her sözü duyarlar en güzeline uyarlar." diyor Allah (c.c). En güzel söz de, Allah'ın sözü­dür. Biz en güzel söze kulak vereceğiz.



8- Amma kim cimrilik yapar (kendini) yeterli bulursa,

9- Güzeli (sözü) yalanlarsa,

10- Biz ona zora düşmesini kolaylaştıracağız.


Mü'minin üç özelliğine karşı, kafirin de üç özelliği veriliyor bu üç ayet-i kerimede.

-Mü'min verendir, kafir vermeyendir.

-Mü'min Allah'tan sakınandır, kendisini her an Allah'a muhtaç kabul eden ve O'ndan hep yardım isteyendir, kafir ise Allah'a başkaldıran, "benim Allah'a ihtiyacım yok" diyendir.

-Mü'min başta Allah'ın kitabı olmak üzere güzel olan her şeyi tasdik edendir, kafir de güzel olan her şeyi inkar edendir.



11- Yuvarlandığında malı onu kurtaramaz.

O ancak mal bekçiliği yapar. Mal bekçiliği ile ömrünü geçirir, dışa­rıya da hava atar zenginim diye. Bir gün ölüverdiğinde ve çukura düşüverdiğinde malı da ona hiçbir fayda vermez.

Trilyonlar kazanıyor ama dışarıya hiçbir faydası olmuyor, ömrü ma­lını beklemekle geçiyor ve bir gün kefensiz de bu dünyadan gidiveriyor. Şansı olan bir kefenle gidiyor.



12- Şüphesiz bize düşen doğru yolu göstermektir.

13- Şüphesiz son da (ahiret) ön de (dünya) bize aittir.


Her şeyin evveli Allah, ahiri Allah, zahiri Allah, batını Allah. Ahiret de, dünya da Allah'a aittir.



14- Ben sizi alevlenen ateşle uyardım.

15- Oraya ancak şaki olan yaslanacak.


Allah (c.c) bir uyarıcı ile ahirette ateşin olduğunu ve yakıcı bulundu­ğunu Rabbim bize bildiriyor.

Eşkıyaların, eşkiyası oraya girecektir. Kimdir bu eşkiya? Allah'a başkaldıran adamdır.

Yani dağların tepesindeki eşkıyalar akla gelmesin. Kur'ân'ın ifade­siyle eşkiya; Allah'a iman etmeyen kişidir.



16- O ki yalanladı ve yüz çevirdi.

17- Muttaki olan o ateşden uzak tutulacak


Biz eşkiyanın karşısında olacağız. Allah'a inkara kalkışan, Peygamberi ve Kur'ân'ı yalanlayan ve insanların ona sırt dönmesine sebeb olan insanlar asıl eşkiyadır ve biz bunlara karşı olacağız.

Biz de bunun karşısında "etka" olacağız. Yani üzerimize düşeni ya­pacağız.



18- O ki malını verir temizlenir.

Malımızı temizlemek için vereceğiz, kendimizi temizlemek için de malımızı dağıtacağız ve vereceğiz.

19- Hiçbir kimsenin, onun yanında karşılığı verilecek bir ni'meti yoktur.

Yaptığınız her işi yalnız ve yalınız Allah rızası için yapacaksınız. Filanın filanın gönlünü kazanıp gözüne gireyim diye iş yapmıyacaksınız. Yapılan bir iş hak için yapılacaktır. Zaten yapılandan, halk yarar­lanıyor.



20- Ancak yüce Rabbinin rızasını aramak için (verir).

21- Ve o yakında, muhakkak razı olacaktır.


Hz. Ebubekir (r.a.) müşriklerden Ümeyye b. Halefin kölesi olan, Bilali Habeşi'yi (r.a.) satın alıp hürriyetine kavuşturmuştu. Karşılıksız vermenin ne olduğunu bilmeyen o günün müşriğine de, bu günün müşriğine de anlatmak mümkin değil. Günümüzde bazı semtlerde, selam verdiğin bir adam, hayretle bakıp "nereden tanışıyoruz" diyecek kadar yabani, vahşi ve bedevi olmuştur.

Kan bağışı yaptıktan sonra hasta sahibinin verdiği parayı almayan mü'mini görünce hastanın sahibi soruyor; "öyle ise niçin verdin" diyor. Biz yakında Rabbimin rızasına kavuşacağımızı ümit ederek veriyoruz. Onlar ise haram yollardan geçinmeye çalışıyorlar.

2 yorum:

  1. "Allah celle şânühü mahlukâtın olmasına hükmettiği zaman -Müslim'in rivâyetinde: "Allah mahlükâtı yarattığı zaman"- yanında bulunan, Arş'ın gerisindeki bir kitaba şunu yazdı: "Muhakkak ki rahmetim gazabıma galebe çalmıştır."

    YanıtlaSil