22 Kasım 2009 Pazar

A'la; 1-19

1- Yüce Rabbinin adını teşbih et.

Sen "O yüce Rabbinin ismini tenzih et, teşbih et" diyor Allah (c.c). Bize de bu sure-i celile, günümüzde insanlara İslâmı anlatırken, nasıl hareket edeceğimizi güzelce öğretiyor. Kafirin gücüyle, kafirin plan ve programlarını büyüterek ömrümüzü geçirmiyeceğiz. Hangi kafir nerede ne iş yapıyor bunları bileceğiz. Ama bütün gücümüzü de onların yaptıklarını anlatmaya, ona buna duyurmaya, o konuda yazılar yaz­maya konferanslar vermeye, açık oturumlar yapmaya yöneltmeyeceğiz. Yani gündemimizde kafirler olmayacak, gündemimiz de hep Allah (c.c) ve Allah'ın ayetleri olacaktır.

Dikkat edin, Mekke sokaklarında, Mekke evlerinde, Mekkenin iş­yerlerinde ve Mekke'de kurulan fuarlarda hep Peygamber Efendimiz'in mesajı konuşulurdu. O kendisine inen ayet-i kerimeleri hemen insan­lara duyurur, inananları hemen onu yaymaya geçerler, böylece her gün bir mesaj sunulur.

Mekke sokaklarında, Mekke evlerinde kafirler kudururlar ve içle­rinde biraz haşyet olan, biraz ürperme olan, biraz kendine saygısı olan, kendine saygısı olması nedeniyle de eşyaya saygısı olan insanlar ku­lak verirler, o ayetlere tereddütle bakarlar ama şöyle insaf gözüyle ve insaf gönlüyle de kulak verirler.

Neticede kendisine İslâm nasib olanlar, müslüman olurlar, müslüman olmayanlar küfürlerine devam ederler, bir kısımda müslüman ola­cağı zamana kadar yine küfründe devam edip gider.

Ama hergün gündemde olan Peygamber Efendimiz ve O'nun Rabbinden getirdiği ayet-i kerimelerdir. Rabbim bizi bu ayette de uya­rıyor; Kafirler plan ve tuzaklarını kuradursun, sen yüce olan Rabbini teşbih et. Bu ayet nazil olduktan sonra Peygamber Efendimiz (s.a.v) namazlarının secdelerinde hep "Sübhane Rabbiyel A'la" demiş. Bizde O peygamberin sünnetine uyarak secdede, Allah'ın emrine uyarak da her yerde "sübhane Rabbiyel A'la" demeye devam ediyoruz. "En yüce olan Rabbı tenzih ve teşbih edeceğiz".

Teşbih; Allah(c.c)'ı noksan sıfatlardan tenzih etmektir. Biz görme ve duymada sınırsız değiliz. Bu uzuvlarımızın sınırları var. Allah (c.c) böyle yarattığı için bu bir eksiklik değildir. İşte Allah (c.c) böyle değil­dir. O yaratılmışlara benzemez, yaratılmışlardan hiçbiri de O'na benzemez. Çünkü yaratılanlar ölümlüdür. Yaratan ise ölümsüzdür. Çünkü O en güzel ve en mükemmeldir. İşte biz "Subhane Rabbiye'1-A'la" der­ken "en yüce olan Allah(c.c)'ı teşbih ediyoruz."

Burada "Allah" ismi değil de "Rab" ismi verilmiştir. Yani insanları yaratan, onları koyduğu kanunlarla bir düzene koyan, terbiye eden an­lamında Allah (c.c)'ın Rabb ismi verilmiştir.

Kafirlerde Rab'lık iddiasında bulunuyorlar. Firavun "En Yüce Rabbiniz benim" diyor. Firavun insanlara; "benim gösterdi­ğim yolda yürüyeceksiniz ve ben sizi en doğru yola çıkarırım." diyor. Yani "benim kanunlarım en güzel kanundur, benim kanunla­rıma göre hareket edeceksiniz" diyor. İşte bu Rab'lık iddiasında bulun­maktır. Bunu uygulamayanlara karşı planlar, programlar, tuzaklar kur­muşlar ama kendi tuzaklarına kendileri düşmüşler. Firavunun yok olu­şunu Kur'ân-ı Kerim'de Allah (c.c) bize teferruatıyla anlatıveriyor.



2- Ki O yaratıp düzenledi.

O herşeyi yaratan ve kıvama getirendir.

Tin Suresinde de "İnsanı en güzel kıvamda yarattığını" Allah (c.c) bize ifade ediyor. Yalnızca insan mı kıvamda yaratılmıştır? Hayır! Yaratılan her şeyde bir kıvam vardır. Yeter ki görecek göze sahip ola­lım.

Huzurunda eğildiğimiz, adını zevkle zikrettiğimiz Allah (c.c) her şeyi yaratandır. Hiçbir şey yaratmayan, hiçbir şeyi de düzeltemeyen, düzenleyemeyen birilerinin adını devamlı anmak, o dile hakarettir, o gönüle hakarettir. Kendisi gibi bir başka dili anması, kendisi gibi bir gönüle sahip, kendisi gibi bir göze sahip bir insana böyle bakıp durmak, O'na tapınmak o gözlere hakarettir.

Biz, gözlerimizi yaratan, gönlümüzü yaratan, zikreden dilimizi yara­tan Allah'a itaat ediyor ibadet ediyor, O'nun huzurunda eğiliyor, sec­deye kapanıyor ve O'nun gücü karşısında, güçsüzlüğümüzü, topraktan gelip toprağa döndüğümüzü, secdede alnımızı yere koymak suretiyle ifade ediyoruz.

Ya Rabb! bu baş senin yarattığın baştır. Sen bunu topraktan yarat­tın. Sana baş kaldırmamalı bu baş. Bu baş sana itaat etmelidir. Sana itaatte hürriyeti bulmalıdır. Eğer sana itaat edecek olursa, huzurunda "Sübhane Rabbiyel Â'la" diyecek olursa o zaman başkalarını "A'la" sıfatıyla sıfatlandırmaz. Başkalarının huzurunda eğilmez.

Alnını secdeye koyamayan, Sübhane Rabbiye'l a'la deyip Allah'ı en yüce kabul edemeyenler kendisi gibi insanların huzurunda eğiliyor.



3- O (Rabbin) ki, ölçülü yarattı ve yol gösterdi.

Allah (c.c) yine kendisini tanıtmaya devam ediyor. O herşeyi ölçen biçen ve her şeyi bir hesap üzere yaratandır. Her şeyi nereden getirdi­ğini biliyor, ne olacağını biliyor, her anını biliyor. Rahman Suresinde Allah (c.c) kendisinin eşya üzerindeki hakimiyetinin her an devam et­tiğini ifade ediyor.

Eşyayı yaratan Allah (c.c), onlara yol gösteriyor. Biliyoruz ki, bir ör­değin yavrusu yumurtadan çıkar çıkmaz suda yüzüyor. Buna kim öğre­tiyor yüzmeyi ki? Allah (c.c) bu özelliği fıtratına veriyor.

İşte Allah (c.c) tabiatta sayılarını tespit edemediğimiz bu kadar canlı hayvanın yeme, içme yaşama ve düşmanını tanıma ve ona karşı savunma ve dostlarını sevme ve onlarla birlikte olma özelliğini bilgisa­yara bilgi yerleştirir gibi onların iç dünyalarına yerleştirivermiştir.

Buna ilim adamlarımız refleks demişler. Doğrudur. Refleks bir ka­nuna tabi mi? Evet. Öyleyse bu refleks kanununu koyan kim? İşte O Allah (c.c)'dür.

İşte biz bu kanunu koyana iman ettiğimizi A'la suresinde ilan ediyo­ruz ve herkese de duyuruyoruz. Diyoruz ki; yeryüzünde tesadüf yoktur.



4- O (Rabbin) ki, otlakları çıkardı.

Mer'aları yaratan Allah(c.c)'dır. Yani otlakları yaratan Allah'tır. Bu kadar canlıyı yaratan Allali(c.c) onların besleneceği çayırları da yara­tan Allah'tır. Yarattığı bu çayırları da hayvanların her birinin beğenisine göre yaratmıştır.

İnsanlara yiyecekleri rızıkları yarattığı gibi hayvanların da yiyeceği azıklarını veren O'dur.



5- Sonra onları simsiyah çerçöp haline çevirdi.

Yaratılanları daha sonra kararmış çer çöp haline getiriveren de O'dur. Birde bakmışsınız O yeşil meraları güz mevsiminde sararıp soldurur.

Mesela filan ressam sonbahar manzarasını kayda geçirivermiş. Hafife almak istemiyorum. O da fevkalade güzeldir ama o mevsimleri yaratan, bahar mevsiminde orayı yeşerten, güz mevsiminde yine sarar­tan Allah(c.c)'dür.

Ressam veya fotoğrafçı manzaranın bir anını resmediyor o kadar. Allah (c.c) ise 24 saatimizdeki bütün anlarınızı yaşatıyor. Her an gı­dasını veriyor, havasını veriyor. Yani takdir eden O'dur.

Burada ahireti inkâr edenlere de bir işaret vardır. Bahar bir diriliştir, güz mevsimi ise ölümdür. İşte insanında yarın ahirette nasıl dirilece­ğini bize bu dünyada gösteriveriyor.



6- Sana (Kur'ân'ı) okutacağız, sen unutmayacaksın.

Peygamber Efendimiz'in Kur'ân'a ve Rabbine olan bağlılığı o kadar fazla idi ki! Cebrail kendisine Kur'ân ayetlerini getirdiğinde onu dinler­ken, "bir kelime kaçırmayayım, bir harfini unutmayayım" diye endişe ediyor süratle dinlediklerini okumaya çalışıyor. Allah (c.c) ise "sana okutacak olan biziz ve sen unutmayacaksın" diyor.



7- Allah'ın dilediği müstesna. Şüphesiz O açığı da gizliyi de bilir.

Yani tamamıyla unutmamak yalnızca Allah'a mahsustur. Burada Allah (c.c) kendisine ortaklık şüphesi verecek ifadeyi dahi kullanmıyor. Unutmama özelliği tamamıyla Peygamberimize ölümüne kadar ve­rilmiş mi? Rabbim o olmaz diyor. "Allah'ın diledikleri müstesna" diyor. Yani madem ki insandır, nisyan da beraberindedir. Ama Kur'ân konu­sunda unutmayacaktır diyor Allah. (c.c).

Burada, Peygamber Efendimizin de bazı şeyleri unutabileceğine dikkatimizi çekiyor Allah (c.c). Unutmayan yalnız ve yalnız Allah'tır. Buhari ve Müslim gibi hadis kitaplarını okuduğunuzda Peygamberimiz'in de bazı şeyleri unuttuğunu göreceksiniz.

Sahabe anlatıyor, "Peygamberimiz (s.a.v) şunu şöyle unutmuştu da biz Ona hatırlatmıştık." diyorlar. İnsandır, unutacaktır. Ancak arapca bir şiir vardır, tercümesi şöyle;

-Muhammed de beşerdir ama bizim gibi değil. -Taşlar arasındaki yakut taşı gibidir. Peygamberimizin de bizim aramızdaki durumu aynıdır. Allah (c.c) gizliyi de bilir, açıkta olanı da bilir. Mekke'de inen bu ilk ayetler, iman edenlerin hallerini düzeltiyor.

Burada kafirlere de bir korku veriyor. Bakın iman etmezseniz bile yaptıklarınız bilinmektedir. Ebu Cehil'in evinde gizlice toplanıp planlar kuracak olursanız, Allah onları görmektedir. Allah (c.c) kendi Rasulüne de bazı olayları bildirmektedir. Yani gizli bir şeyiniz yok.

Günümüzde de kafirler bir kapının değil, on kapının arkasında dün­yanın bütün sırlarını topluyorlar. Tehdid ederler, bütün plan ve prog­ramlar ordadır derler. Desinler. Allah (c.c) her şeyi bilir. Yeterki Allah (c.c)'a yürekten bağlı ve bütün hal ve hareketlerim Allah'ın koyduğu kurallara göre ayarlayan ve bunu meleke haline getiren mü'minler ol­sun.

Günümüzde de Allah (c.c) bir çok kullarının gönlüne bazı şeyleri il­ham ediverir. Bir insan dostça gelirken, yani sizin dininize kast eden insan dostça gelirken, bazı kullarına Allah öyle bir özellik verir ki, adamın yüzüne baktığında onun iç dünyasındaki bütün pislikleri hisse­debilir. Biz binlerce plan ve program peşinde koşsak yetişemeyiz.

Öyleyse bütün kafirlerin plan ve programlarım bilen Allah'a olan bağlılığımızı kuvvetlendirelim. Bu yanlış anlaşılmasın. Dünyadaki kafir­lerin plan ve programları takip edilmesin anlamında değil. Peygamber Efendimiz kul olarak tedbirini almıştır. Bu tedbirin alınması da Allah'a bağlılıktır.

Fert olarak anlayacak olursak, O Allah (c.c), karanlık gecede, hiç kimsenin görmediği yerde işlenen suçları da, yaptığımız iyilikleri de bilmektedir.



8- En kolay olanı sana kolaylaştıracağız.


Bir kere İslâmın bize emrettikleri zor değil kolaydır. Kur'ân-ı Kerim'de başarılması mümkün olmayan bir tek emir veya yasak yoktur. Allah (c.c), kolaya giden yolu kolaylaştıracağız diyor.



9- Eğer öğüt fayda verirse öğüt ver.

İnsanlara Allah'ı hatırlat, Allah'ın kelamını hatırlat ki, insanlara fayda versin. Kimlere fayda verip kimlere vermeyeceğini biz bilemiyoruz.

Onun için biz her insana Allah'ı ve Allah'ın kelamını hatırlatmakla gö­revliyiz. "Nasihat et, Allah'ı hatırlat. Çünkü hatırlatma ve zikir mü'minlere fayda verir." diyor. Allah (c.c). Biz hatırlatmakla görevliyiz.



10- (Allah'dan) korkan öğüt alacaktır.

Haşyet; ürperme halidir. Yani Allah'a olan sevgisini yitirmekten sa­kınmaktır. İbadetini onun için yapar. Rabbin rızasını kazanmak için do­laşır durur. Bu Rabbin rızası namazdadır, namazı kılar, oruçtadır, orucu tutar, dinin bütün emirlerini yaşamaktadır, onları yerine getirir. Allah'ın rızasını kaybettirecek her türlü davranıştan da kaçınır. İşte haşyet bu­dur.



11- Şaki olan ondan(öğütten) kaçınacaktır.


"Eşkah " eşkıyanın en kötüsü demektir. Eşkıya denilince hatırınıza ne geliyor? Genellikle dağlarda yol kesen eşkıya geliyor. Halbuki asıl eşkıya Allah'ın mülküne sahip olmaya kalkıp, "senin burada müdahelen yok." diyendir. Allah'a diyor ki; "sen kulları yaratmışsın, insanları da yaratmışsın ama müdahale etme. Bu mülk benimdir, burada hakimiyet benimdir." diyor. Asıl eşkıya budur.

Eşkıyanın tarifi basının ve yetkililerin tarif ettiği gibi değildir. Kur'ân'ın asıl eşkıya tarifi, "dünya benimdir, bu dünyada senin Kur'ân'ının hükmü geçmez, senin adın geçmez, senin hükmün geçmez" diyen adamdır. İşte o eşkıya Allah'ın kelamından yüz çevirir. Allah'ı hatırlattığınızda yüzünü dönüverir. Allah'ın indirdiği ile hükmet dedi­ğinizde de, Onu duymamazlıktan gelir. Duyar ve de gücü yetecek olursa, Allah'ın kanunlarına karşı harb bile ilan eder.



12- O ki,en büyük ateşe girecektir.

13- Sonra orada ölmeyecek ve dirilmeyecek.

Cehennemde Ölmek de yok. Derileri yanıp yanıp dökülüyor, yeniden azab duyması için tekrar yenileniyor. Dökülenler irin halinde kaynıyor ve kendilerine içiriliyor. Cehennemde yaşamak da yok.



14- Temizlenen mutlaka kurtuluşa erdi.

15- Rabbinin adını zikredip, namaz kılan (kurtuluşa erdi)


Dışını halk için temizleyen, içini de Hakk için temizleyenler kurtu­luşa ermişlerdir.



16- Ama sizler dünya hayatını tercih ediyorsunuz.

17- Halbuki ahiret daha hayırlı ve bakidir.

18- Şüphesiz bunlar önceki sahifelerde vardır.

19- İbrahimin ve Musa'nın sahifelerinde (de vardır).


Yani bizim çizgimiz Peygamberler çizgisidir. Şu anda tüm insanlığa mesaj sunabilecek tek toplum biziz. Çünkü biz yahudilerin inandık dediği Musa (a.s)'a ve Tevrat'a gerçek olarak iman ediyoruz, İsa (a.s)'a ve încile gerçek olarak iman ediyoruz.

Dünyadaki bütün devletlerin bir apartmanda oturduğunu düşünün.

Bu apartmanın yönetimi hangi devletin veya sistemin kurallarına göre yönetilecek.

İşte burada İslam, belirli bir ırkın dini olmadığından, hepsinin inan­dıklarının doğru' taraflarını kabul ettiğinden, dünya genelinde düşünen beyinlerin tercih ettiği din olmakta ve bu dünya apartmanını yönetmeye en layık olduğunu isbat etmektedir.

4 yorum:

  1. Allah bir idarecinin iyiliğini murad ettiği zaman, ona dürüst bir yardımcı verir. O, onun unuttuğu şeyleri hatırlatır ve hatırlattığı işlerde de yardım eder.

    YanıtlaSil
  2. Şüphesiz bu Kur'an tesirli olarak nazil olmuştur. Öyle ise onu okuduğunuz zaman ağlayınız.
    Ağlamasanız da ağlamaklı okuyunuz.
    Kur'an okurken makamla okumaya çalışınız.
    Kim Kur'an'ı makamla ve güzel sesle okumaya çalışmazsa bizden değildir.

    YanıtlaSil
  3. son hadis hakkında sahih mi diye baktım, sahihmiş, şöylede bir yorum var. Umarım hadisi anlamamız kolaylaşır.

    Buradaki hadis sahih hadis, dolayısıyla rivayette sorun değil anlayışımızda problem olabilir. Burada kişinin zaten kendi kendine Kuranı Kerim okuması değil başkalarına sesli olarak okuması ifade ediliyor.
    Yani özen göstermeden kötü sesle okunan ezan tepki çektiği gibi, aynı şekilde Kuranı Kerim de insanları rahatsız edecek şekilde çirkin ve özensiz olarak okunur ise bundaki sakıncaya dikkat çekilmiş hadisi şerifte.
    yoksa insan kendi başına sesli yada sessiz istediği gibi Kuranı Kerim okuyabilir. Bir de herkesin sesi güzel olmak zorunda değil, zaten hadisi şerifin ifadesinde "güzel sesle okumaya çalışmazsa" diyor yani güzel sesle okumazsa demiyor. Dolayısıyla elimizden geldiğince güzelleştirmeye çalışmamız gerekiyor Kuranı Kerim okuyuşumuzu.


    mesut.

    YanıtlaSil