12 Kasım 2009 Perşembe

Tebbet Suresi

Mekke devrinde nazil olmuştur, beş ayetten müteşekkildir. ."Mesed veya Leheb Suresi" de denilmektedir.

Bir bayan, öğretmenlikten emekli olduktan sonra "başımı kapattım, namazlarımı kılmaya başladım, Kur'ân-ı Kerim'i de mealinden okudum. Ancak çocukluğumuzda ezberlediğimiz Tebbet suresinde önemli bir şey görmedim. Manasını bilmeden okurken daha fazla etkileniyordum. Ama manasım öğrendikten sonra fazla etkilenmedim," diyor. Niye? diye sordum.

Dedi ki; "orada biz, Ebu Leheb ve hanımına lanet okuyormuşuz. Olur mu? İnsan Allah'ın huzuruna varınca namazında geçmişte bir insana -ki o aynı zaman da Peygamberimizin amcası- suçundan dolayı kıyamete kadar gelecek insanların lanet okuması doğru mu?" dedi.

Bu tür insanların Kur'anı Tefsirden okumadığı surece yalnız ayet-i kerimenin mealini -ki meal, terceme yapanın o ayetin kelimelerinden anladığı manayı Türkçeye aktarmasıdır- okuduğu sürece bu kanaate varması normal.

Meal yazanlar da, Kur'ân'ı anlamanın yalnız meal okumakla müm­kün olamıyacağını sözlerinde belirtirler. Hatta. 10, 20, 30 ciltlik tefsir yapan alimler de "benim anlayabildiğim bu kadar" derler.

Hani güneş yedi rengiyle tabiatta milyonlarca renk üretiyor. Güneşe, menekşe bakıyor, mor alıyor, karanfil bakıyor kırmızı alıyor.

İşte biz de öyleyiz. Allah'ın kelamından bir şeyler alırken, bizim ön hazırlığımız da bizi yönlendirmektedir aslında.

Onun için ön hazırlıklarımızı atarak, Allah kelamına gönlümüzü bembeyaz bir kağıt gibi açarak okuyacak olursak ve bu konuda da değerli ilim adamlarımızın eserlerinden yararlanacak olursak, yanlış anlamalardan kurtulmuş oluruz. Tefsirler bu yanlışları gideren değerli eserierimizdir.

Ben de, O soruyu soran hanım efendiye dedim ki; "Ben de bu gün-' lerde daha çok okuyorum." Niye?

"Çünkü Ebu Leheb bir semboldür. Kıyamete kadar gelecek olan imansızların sembolü Ebu Leheb'dir. Geçmiştekilerin sembolü Firavun'dur, Nemrud'dur, Karun'dur, Haman'dır. Diğer peygamberlerin düşmanları olduğu gibi, bu ümmetin düşman sembolü ise, Peygamber Efendimizin karşısına dikilen; "sana bu fırsatı vermem bu peygamber­liğini yaydırmam, insanların tek Allah'a itaat ettirmene müsade et­mem, bu Mekke parlementosunun otoritesini zedeletmem." deyip, o günkü ordularıyla Efendimize karşı çıkan Ebu Leheb anlatılıyor.

"İşte kıyamete kadar gelecek olan, devletlerin, şahısların, kuruluş­ların, kurumların vakıfların her türlü faaliyetlerini temsilen Ebu Leheb zikredilmiştir." Ben de bu günlerde bu sureyi daha çok okuyorum.

Günümüzde ben de, İslâm dinini yok etmek, müslümanları zayıf­latmak, hizmette büyük merhaleler kaydetmiş müslümanları çeşitli daleverelerle kendilerine katmak için faaliyet gösteren, bunda başarılı olamadığı takdirde, Birleşmiş Milletlerin ve NATO'nun askerleriyle müslümanların üzerine yürüyenleri duyduğumda, televizyonda gördü­ğümde, gazeteler de haber olarak okuduğum da; namazda tekrar Fil Sûresi ile Tebbet Sûresini biraz daha fazla okur ve Allah'm(cc) bu sû­relerinden moral bulurum.

Her dönemin gücü, kendi gücüyle orantılıdır. Peygamber Efendimize en yakın insan, Efendimizin en zayıf ve tek başına olduğu. bir dönemde kendisini destekleyen, yalnız Hz. Hatice validemiz.

Bu dönemde Mekke parlementosunun da gücünü arkasına alarak Peygamberimizin hareketini durdurmak, daha doğmadan, boğmak üzere faaliyete geçen insanların karşı saldırıları var.

Böyle bir durumda Allah'ın nurunu yaymak isteyenlere karşı gelen­lerin sonunda hüsrana uğrayacaklarını, ona malının, mülkünün, evladı­nın, hanımının kendisine fayda vermediğini, tek basmada olsa, inanan­ların zafere ulaşacağını Allah (c.c) bu sure-i celileyle bize haber verir. 20. Asırda da eğer biz Peygamberimizin gösterdiği cesareti, gay­reti, cihadı yapacak olursak, Ebu Leheb'in yolunda yürüyen devletler, şahıslar, kurumlar veya kuruluşların da aynı şekilde dayandıkları güç ve otoritenin kendilerine fayda vermiyeceğini tekrarlamış oluyoruz biz bu sureyle.

(Mahmut Toptaş)


Meal:

1. Kahrolsun (o parlak yüzlünün) Ebu Leheb'in çifte gücü, ve kahrolsun kendisi!

2. Ne faydası olacak servetinin ve kazancının?

3. Zamanı gelince şiddetle parlayan bir ateşe atılacak,

4. Karısı da (onun ateşine) odun hamallığı yapacak,

5. gerdanında (takı yerine sanki) çelikten bir halat (bulunacak).



Tefsir (Muhammed Eset)

Hz. Peygamberin amcasının gerçek adı, Abdül‘uzzâ idi. Ama halk arasında, daha çok parlak yüzünde ifadesini bulan güzelliğinden dolayı Ebû Leheb (lafzen, “Alev sahibi”) lakabı ile tanınıyordu (Beğavî, Mukâtil'den rivayeten. Zemahşerî ve Râzî, yukarıdaki ayet ile ilgili yorumlarında aynı rivayete dayanırlar: Fethu'l-Bârî, VIII, 599). Bu lakab, yahut künye, İslam'ın doğuşundan önce de kullanıldığından ona olumsuz bir anlam yüklemenin geçerli bir dayanağı yoktur. Yukarıdaki cümledeki “iki el” ifadesi, klasik Arapça'daki kullanıma göre, Ebû Leheb'in sahip olduğu büyük etkiyi yansıtan “güc”ün bir simgesidir.

Lafzen, “odun hammalı”, insanlar arasında “nefret ateşini tutuşturmak için” gizliden gizliye gerçek dışı söylentiler yayan ve iftiralar atan kişiyi anlatan meşhur bir deyim (Zemahşerî; bkz. ayrıca Taberî'nin nakliyle ‘İkrime, Mücâhid ve Katâde). Kadının adı Ervâ Ummu Cemîl binti Harb b. Umeyye idi: Ebû Süfyân'ın kardeşi ve dolayısıyla Umeyye saltanatının kurucusu Muâviye'nin halası idi. Onun Muhammed (s)'e ve O'na tâbi olanlara karşı nefreti o kadar şiddetliydi ki, sık sık, karanlıkta Hz. Peygamber'in evinin önüne O'nu yaralamak için dikenli çalılar serperdi; ve bu büyük öfkesini sürekli olarak Hz. Peygamber'i ve O'nun mesajını zedeleyici iftiralar atmak suretiyle gösterirdi.

Mesed terimi, maddesi ne olursa olsun, bükülmüş iplerden yapılan her türlü şeyi gösterir (Kâmûs, Muğnî, Lisânu'l-‘Arab). Burada soyut anlamdaki kullanılışı ise ikili bir muhteva taşımaktadır: hem bu kadının kötülüğe meyilli, bozuk ve eğri tabiatını, hem de “her insanın kaderi boynuna bağlanmıştır” manevî gerçeğini anlatır -ki 2. ayetle birlikte bu surenin genel, zamanlar üstü muhtevasını ortaya koyar.

3 yorum:

  1. Nüzul sırasını:

    http://www.kuranmeali.com/siralama.asp?sira=NuzulSirasi

    sitesinde bulabiliriz. Belli bir sıra izlenmesi açısından önemli.

    YanıtlaSil
  2. Bir rivayette şu ziyade mevcuttur: "Bir kul, Allah rızası için mütevazi olur, alçalırsa Allah onu mutlaka yüceltir. Size bir hadis söyleyeceğim, onu iyi belleyin: "Dünya dört kişi içindir:

    "Bir kul vardır, Allah kendisine mal ve ilim vermiştir de kul, malı hususunda Allah'tan korkmakta, (mal ve ilmi kullanarak) sıla-ı rahm yapmakta, (mal ve ilimde) Allah'ın hakkı olduğunu bilmektedir; işte bu kimse en faziletli bir makamdadır.

    "Bir kul vardır. Allah ona ilim vermiştir, mal vermemiştir, ama iyi niyetlidir ve "Malım olsaydı onu falan kişi gibi (hayırda) harcardım" der. İşte bu kimse niyetindekini yapmış gibi sevaba nâil olur, ikisi de eşit şekilde ücrete konar.

    "Bir kul vardır Allah ona mal vermiştir, fakat ilim vermemiştir. Malını cahilane harcar. Malı hususunda Rabbinden korkmaz. (Cimriliği, cahilliği sebebiyle) malıyla sıla-ı rahim yapmaz; malında Allah'ın da hakkı olduğunu hiç düşünmez. İşte bu kimse, mertebelerin en düşüğündedir.

    "Bir kul vardır, Allah ona ne ilim ne de mal vermiştir ama: "Eğer malım olsaydı onunla falan kimsenin yaptıklarını ben de yapardım" der. Bu da niyetiyle muamele görür. Niyet ettiği kimsenin vebalini aynen eIde eder."

    Tirmizî, Zühd 17, (2326); İbnu Mâce, Zühd 21, (4228).

    YanıtlaSil