23-
Sen, yalnızca bir uyarıcı-korkutucusun.
Yani, senin vazifen sadece
tebliğ etmek ve onları gerçeklerden haberdar etmektir. Daha fazlası değil.
Şayet bir kimse, hidayeti kabul etmez ve dalâlet üzerinde bulunmakta ısrar
ederse senin böyle kimseler karşısında bir sorumluluğun yoktur. Sen kör ve sağırlara
anlatamazsın.
24- Hiç şüphesiz biz seni, Hak ile bir müjde verici bir uyarıcı-korkutucu olarak gönderdik. Hiç bir ümmet yoktur ki, içinde bir uyarıcı-korkutucu gelip-geçmiş olmasın.
"Her topluma mutlaka
bir uyarıcı gelmiştir." Bu husus Kur'an'ın çeşitli yerlerinde beyan
edilmiştir; "Her toplumun bir uyarıcısı vardır." (Rad:7)
"Andolsun senden önce de, daha evvelki toplumların herbirine uyarıcı
gönderdik." (Hicr: 10) , "Biz her ümmet içinden bir uyarıcı
çıkardık." (Nahl: 36) , "Biz uyarıcı göndermediğimiz hiçbir kasabayı
mahvetmedik." (Şuara: 208) .
Yanlış bir anlamaya yol
açmaması için burada iki noktaya dikkat etmek gerekir: Birincisi, bir nebinin
tebliğinin ulaştığı yerlerde, başka bir nebiye ihtiyaç yoktur. Ayrıca bu ayet,
her topluma ayrı ayrı nebilerin de gönderileceği anlamına gelmez. İkincisi
nebinin yol göstericiliğinin devam ettiği ve korunduğu zamana kadar, yeni bir
nebi göndermeye ihtiyaç olmadığı gibi, ayrıca her asır için ayrı bir Nebi
göndermeye de gerek yoktur.
25- Eğer seni yalanlıyorlarsa, senden öncekiler de yalanlandı; peygamberleri ise, kendilerine apaçık olan ayetler, sahifeler ve aydınlatıcı kitaplar getirmişlerdi.
Sayfalar (Suhuf) ile
kitablar (Kütüb) arasında, sanıyorum şöyle bir fark vardır; sayfalar ahlâki
kaideler ve nasihatler ihtiva ederken, kitablar bütün bir şeriat vaaz ederler.
26- Sonra Ben de o küfre sapanları yakalayıverdim. Beni inkârları nasıl oldu (onlar gördüler)!
27- Allah'ın gökyüzünden su indirdiğini görmedin mi? Böylece biz onunla, renkleri değişik olan meyveler çıkardık. Dağlardan da beyaz, kırmızı, renkleri değişik ve siyah yollar (kıldık).
28- İnsanlardan, hayvanlardan ve davarlardan da renkleri böyle değişik olanlar vardır. Kulları içinde ise, Allah'tan ancak alim olanlar 'içleri titreyerek-korkar'. Hiç şüphe yok ki Allah, üstün ve güçlü olandır, bağışlayandır.
Burada, Allah'ın kâinat
içerisinde ne kadar muhtelif ve çeşitli varlıklar yarattığına işaret
olunmaktadır. Aynı toprak ve sudan, farklı vasıflarda bitkiler yaratılırken,
aynı tip ağaçlardan farklı tad ve büyüklükte meyveler meydana getirilmiştir.
Şayet bir dağa bakarsanız, onun değişik renklerde bezenmiş olduğunu ve değişik
kısımlarında birbirinden çok farklı özelliklere sahip madenler bulunduğunu
görürsünüz.
Mizaç, tabiat ve zihniyetlerin bu kadar farklı olmasını (bu konuya 19. ayetten 22. ayete kadar olan bölümlerde işaret edilmiştir) insanın havsalasının alması mümkün değildir. Çünkü tüm insanların huyları, istekleri, duyguları, zihniyetleri, düşünce biçimleri aynı olsaydı eğer, yeni bir mahluk yaratmak gerekmezdi. Hâlik olan Allah, yeryüzünde sorumluluk taşıyacak olan varlığın irade sahibi olması gerektiğinden, onu farklı özelliklerde ve zihniyetlerde yaratmıştır. Tüm bunlar, bu hikmetin arkasında Hakîm ve Azim bir planlayıcının olduğunu göstermektedir. Bu muazzam nizamın ardında, bir planlayıcının olduğunu ancak bir akılsız düşünemez.
İnsan Allah'ın sıfatlarını yeterince kavrayamadığı zaman Allah'dan korkmaz, fakat Allah'ın gücüne, O'nun İlim, Hikmet, Kahhar, Cabbar gibi sıfatlarına ne kadar vakıfsa Allah'dan o derece korkar. Dolayısıyla burada ilimden, matematik, felsefe, tarih ve diğer pozitif bilimler kastolunmuyor, buradaki söz konusu ilim, Allah'ın sıfatlarını bilmektir. Bir kimse tahsil görmüş olsa da, olmasa da Allah'ın sıfatlarından habersizse eğer, o kimse cahildir. Öyleki pozitif bilimlerde "allame-i cihan" olsa bile bu böyledir. Fakat bir kimse hiçbir tahsil görmemiş olduğu halde Allah'ın sıfatlarını biliyor ve O'nun içinde Allah korkusu bulunuyor ise, o kimse ilim ehlidir. Bu ayetteki "alim" ifadesi ile, Kur'an, Hadis, Kelam ilimlerini bilenler kastedilmektedir. Ancak bir şahıs dini bilgiye sahip olduğu ölçüde, içinde Allah korkusu taşıyorsa, o zaman ayetin bahsettiği "alim" sınıfına girer. Nitekim Abdullah bin Mes'ud'dan (r.a) nakledilen bir söz bu hususu doğrulamaktadır. "İlim sadece çok sayıda hadis bilmek değildir. İlim Allah'dan çok korkmaktır." Hasan Basri (r.a) , "alim, Allah'ı görmediği halde korkan, Allah'ın sevdiğini seven ve Allah'ın sevmediğinden uzak kalan kimsedir" diye buyurmuştur. Bu ayet böyle kimselere işaret etmektedir.
O kuvvet sahibidir, dilediği zaman mücrimleri yakalar ve hiçkimse O'ndan kaçamaz. Fakat O, aynı zamanda affedicidir. Bu yüzden, zalimlere fırsat tanıyarak onları hemen yakalamaz.
29- Gerçekten Allah'ın Kitabını okuyanlar, dosdoğru namazı kılanlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden gizli ve açık infak edenler; kesin olarak zarara uğramayacak bir ticareti umabilirler.
30- Çünkü (Allah,) onların ecirlerini noksansız olarak öder ve kendi fazlından onlara arttırır. Hiç şüphe yok O, bağışlayandır, şükrü kabul edendir.
Burada müminlerin amelleri
"Ticaret" ile ifade
edilmiştir. Yani insan kendi sermayesini ticarete yatırarak ümitle çalışır ve
sermayesi ile çalışmasının karşılığında daha fazla kazanırsa, aynı şekilde bir
mümin de mal, vakit ve meşakkat sarfederek Allah katında daha fazlasını alır.
Fakat bu iki ticaret arasında fark vardır. Şöyle ki, dünyada ticaret ehli için,
kazancın yanında zarar ve iflas söz konusu iken bir müminin Allah ile yaptığı
ticarette zarar etme ihtimali söz konusu bile değildir.
Yani, Allah'ın salih
kullarına karşı muamelesi, küçük hatalar yaptığında kölesine kızan ve
kızdığında, onun tüm fedakârlıklarını, sadakatini unutan hasis bir kimse gibi
değildir. Allah, Kerim ve Feyyaz'dır. Salih kullarının hatalarına göz yumarak,
onların yaptıkları hizmetlere değer verir.
31-
Kendinden öncekini doğrulayıcı olarak sana Kitap'tan vahyettiğimiz gerçeğin ta
kendisidir. Şüphesiz Allah, elbette haber alandır, görendir.
Bu Peygamber (s.a) sizlere
şaşılacak bir mesaj getirmemiştir. Sadece daha önce gelen peygamberlerin
taşıdıkları mesajı teyid etmektedir ki, bu zaten ezelî ve ebedî hakikattir.
Allah'ın sıfatlarını beyan etmekle insanların hayrına ve hidayetine delâlet eden hakikate işaret olunmaktadır. Hidayet insanın yararınadır, çünkü Allah insan için neyin yararlı olduğunu bilir. Allah Hâlık olduğu için insanın fıtratını en iyi bilen ve ona en doğru yolu gösterendir.
32- Sonra Kitabı kullarımızdan seçtiklerimize miras kıldık. Artık onlardan kimi kendi nefsine zulmeder, kimi kendi orta yoldadır, kimi de Allah'ın izniyle hayırlarda yarışır-öne geçer. İşte bu, büyük fazlın kendisidir.
Burada, Allah'ın Hz.
Peygamber'den (s.a) sonra Kitab'ı ulaştırmaları için, kendilerini Kitab'a varis
kıldığı Müslümanlara işaret olunmaktadır. Allah'ın son kitabı Kur'an-ı Kerim,
tüm insanlığa gönderilmiştir. Fakat ona ve Rasülullah'ın (s.a) getirdiği
talimatlara sadece bu yüce kitabı okuyan ve onunla amel eden kimseler varis
olurlar.
Müslümanların hepsi bir değildir. Bu yüzden onlar üç grupta değerlendirilmiştir:
a) "Allah'a ve Rasûlullah'a (s.a) iman ettiği halde talimatlara uymayanlar." Bunlar kendi nefislerine zulmetmektedirler. Mümindirler ama asi olmayıp, günahkardırlar. İmanları zayıftır, fakat kalben ve zihnen kafir olmadıkları gibi münafık da değildirler. Kendi nefislerine zulmettiklerinden ötürü suç işlemişlerdir, ama Allah'ın kitabına varis olanların dışında tutulmamışlardır. Ancak asiler, münafıklar, kalben ve zihnen kafir olanlar varis olamazlar. Çoğunluğu bu gruptakiler oluşturmaktadırlar.
b) "Orta yolu tutanlar." Bunlar varis olmanın şartlarını tam değil, yaklaşık olarak yerine getirenlerdir. Bu kimseler Allah'ın emirlerine riayet etmeye ve Rasûlullah'ın (s.a.) talimatlarına uymaya gayret göstermelerine rağmen, gevşek davranır ve günah işlerler. Onların hayatlarında iyilik de, kötülük de bulunmaktadır. Sayıları birinci gruptan az, üçüncü gruptan çoktur.
c) "İyilik için çalışan ve yine iyilik için birbirleriyle yarışanlar." Bu insanlar Kitab'a varis olanların başında gelirler. Çünkü varis olmanın tüm vecibelerini gereğince yerine getirirler. Kitab'a ve Sünnet'e uyar, insanlara tebliğ etmekte gayret gösterir ve din-i mübin için fedakarlık, hatta kendilerini kurban etmek için öne geçmeye çalışırlar. Böyle insanlar, bile bile günah işlemezler. Fakat günah işledikleri takdirde pişman olarak Allah'dan bağışlanma dilerler. Bunlar birinci ve ikinci gruptan az oldukları için en son zikredilmişlerdir. Aslında verasetin şartlarını hakkıyla yerine getiren bu insanlar, birinci sırayla şereflenmişlerdir. "İşte bu büyük bir fazilettir." cümlesi ile en yakın cümle arasında bir ilişki kurmaya çalışarak, bu cümle ümmetin iyiliği için yarışan ve ümmetin en makbul olan insanlarına işaret eder. Şayet yukarıdaki cümleyi tüm paragrafa dahil edersek, o zaman bu, Kur'an'ı ve Rasûlullah'ın (s.a) talimatlarını kabul eden herkes için fazilettir.
33- Adn cennetleri (onlarındır) ; oraya girerler; orada altından bileziklerle ve incirlerle süslenirler. Ve orada onların elbiseleri de ipektir.
Müfessirlerden bir grup,
mezkur cümlenin, en yakın cümleyle bir ilişkisi olduğunu söylemişlerdir. Yani,
iyilik için yarışanlar en faziletlidir ve sadece onlar cennete gireceklerdir.
Diğer iki grup hakkında ise, onların kendi hallerini düzeltmeleri ve iyilikte
yarışanlardan olmaları için susmuşlardır. Bu husus üzerinde Zemahşeri
ısrarla durmuş ve İmam Razi de kendisini onaylamıştır.
Müfessirlerin çoğu ise, mezkur cümlenin tüm paragrafa dahil edilmesi görüşündedirler. Yani, hesaba çekilmeden ve hesaba çekildikten ve cezalarını çektikten sonra bu üç grup da cennete girecektir. Ayetin siyak ve sibakından da böyle anlaşılıyor. Çünkü ilerideki ayetlerde Kitab'a varis olanların karşılığında, başka bir gruptan, yani cehenneme giren kafirlerden bahsedilmektedir.
Bu husus, Kur'an'a inanan bir kimsenin Cennete ve Kur'an'a inanmaktan imtina eden bir kimsenin de Cehenneme gireceğini gösteriyor. İmam Ahmet, İbn Cerir, İbn Ebi Hatim, Taberi, Beyhakî ve bazı muhaddislerin naklettiklerine göre, Hz. Ebu Derda (r.a) Rasûlullah'dan (s.a) şöyle bir rivayette bulunmuştur:
"Rasûlullah dedi ki: İyilikte ileri gidenler ve başarıya ulaşanlar, kendilerine hiç hesap sorulmadan Cennete gireceklerdir. Orta yolu tutanlar hesaba çekileceklerdir, ama hesapları kolay olacaktır. Diğerleri yani nefislerine zulmedenler ise hesabın sonuna kadar bekletilecekler ve daha sonra Allah onlara rahmet edecektir. Böylece bunlar da Cennete girecek ve "Bizi sıkıntı ve kederden kurtaran Allah'a hamdolsun" diyeceklerdir."
Bu hadisde, ehli imanın üç grubunun da ayrı ayrı sonlarını bildiren Hz. Peygamber (s.a) , bu ayeti izah etmiş olmaktadır. Kolay hesap; orta yolu tutanların toplu olarak hesaba çekilecekleri ve yaptıklarından tek tek sorgulanmayacakları anlamına gelmektedir. Fakat kafirler, bunların tam aksine yaptıklarından ayrı ayrı sorgulanacak ve ceza göreceklerdir. Bu ceza onların inkârlarına karşılıktır. Ayrıca işledikleri suçların cezasını da çekeceklerdir. Müminler ise, iyi ya da kötü yaptıkları amellerden topluca hesaba çekilecek ve her kötü amelinden ayrı ayrı cezalandırılmayacaklardır. Müminlerden nefislerine zulmeden kimseler hesap süresi bitene kadar mahşer meydanında bekleyeceklerdir. Yani cehenneme girmeyecek, sadece ceza gününün şiddeti içinde uzun bir süre (Kimbilir kaç asırlık bir uzunlukta olacaktır) bekletilerek cezalandırılacaklardır. Ancak, Allah, hesap süresi bitince onlara merhamet ederek "bu kullarımı da Cennete götürün" diyecektir. Bu konu hakkında muhaddisler sahabeden (Hz. Ömer, Hz. Osman, İbn Mes'ud, İbn Abbas, Hz. Aişe, Ebu Said b. Hudri, Berra b. Azib) birçok rivayetler nakletmişlerdir. Sahabe böylesine nazik konularda Rasûlullah'dan (s.a) işitmedikleri birşeyi söylemezlerdi.
Bundan kendi nefislerine zulmeden kimselerin, Cehenneme hiç gitmeyecekleri ve hesap bitene kadar bekleyecekleri anlaşılmamalıdır. Çünkü Kur'an-ı Kerim ve hadislerde ehl-i iman bile olsa bazı suçları işleyenlerin cehenneme gitmekten kurtulamayacakları beyan olunmuştur. Sözgelimi bir mümin başka bir mümini kasten öldürürse Cehenneme gider. Bunu Allah Teâla bildirmiştir. Yine örneğin Kur'an'da Allah'ın emrettiği veraset kanununa muhalefet edenler, faiz alanlar, "ateş ehli" denilerek cehenneme gönderilecektir. Bunların dışında hadislere göre büyük günahları işleyenler de aynı akıbete uğrayacaklardır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder