4 Temmuz 2012 Çarşamba

Fâtır Suresi 1-3 Ayetleri Tefsiri - Mevdudi


Adı: İlk kelimesi, sureye ad olarak verilmiştir. Bu surenin ikinci adı birinci ayette geçen el-melaike'dir.

Nüzul Zamanı: Surenin ne zaman nazil olduğu ancak muhtevasından tahmin edilebilmektedir. Bu sure, muhtemelen Mekkeli müşriklerin şiddete başvurdukları, aynı zamanda İslam davetini önlemek ve Allah'ın Rasûl'ünü (s.a) mağlub edebilmek için, hiçbir hileden geri kalmadıkları dönemde, yani Mekke döneminin ortalarında nazil olmuştur.

Konu: Bu sure şöyle özetlenebilir: Allah, Mekke toplumunun ileri gelenlerini davete karşı olan tutumlarından dolayı ikaz etmekte ve onlara bir nasihatçı, bir öğretmen gibi hitab etmektedir; "Ey akılsızlar! Bu peygamber iyiliğiniz için sizlere İslam'ı anlatmaya çalışırken siz ona kızıyor ve onu çeşitli hilelerle yalanlamaya kalkışıyorsunuz. Bu davetin size bir zararı mı var? Oysa siz ona zarar veremezsiniz. Peygamber'in (s.a) size ne anlatmaya çalıştığını hiç düşündünüz mü? O halde bunda tuhaf olan nedir? O size şirkten kaçınmanızı söylemektedir. Biraz düşünün, bu kâinat nizamında şirke yer var mıdır? Fakat sizler Allah'a şirk koşuyorsunuz. Peygamber (s.a) size Allah'ın birliğini tebliğ ediyor, biraz düşünün, yeri ve göğü yaratan Allah'tan başkası bu sıfatları taşıyabilir mi? O, size bu dünyada başıboş bırakılmadığınızı, sonunda Allah'a döneceğinizi ve yaptıklarınızdan hesaba çekilerek, hesabın sonunda ceza ve mükâfat göreceğinizi söylemektedir. Bunda şaşıracak ne var? Kâinatta herşeyin aslına rücu ettiğini görmüyor musunuz? O halde sizin dönüşünüz niçin mümkün olmasın? Allah sizi bir damla sudan, nutfeden meydana getiriyorken, sizi ölümünüzden sonra diriltmesi niye zor olsun? İyilik ve kötülüğün bir olmaması gerektiği, akla daha yatkın değil midir? Düşünün bir kere; iyi bir kimseye mükâfat, kötü bir kimseye ise ceza vermek mi daha makuldur, yoksa ölümden sonra toz olarak hiçbir karşılık görmemek mi? İşte size bu gerçekleri anlatan Peygamber'i (s.a) reddetmekte ısrar eder, sahte tanrılara tapmakta ve sorumsuzca hayat sürmekte devam ederseniz, zararlı çıkacak olan yine sizler olursunuz. Peygamber (s.a) için hiçbir zarar söz konusu değildir. Çünkü onun vazifesi sadece tebliğ etmektir ve o da bu görevini yapmıştır."

Burada Allah, Rasûlüne (s.a) "üzülme senin görevin sadece tebliğ ve nasihat etmektir" diye hatırlatmaktadır. "Sen inkarında ısrar eden kimseleri düzeltmekle mükellef değilsin. Sen üzülmeden tebliğine devam et, hidayeti kabul eden ve tebliğe kulak verenlere yönel."

Bu surede müminlere, "İmanları artsın ve böylece Allah'ın vaadettiklerine olan güvenleri daha da sağlamlaşsın" diye, hakikatler tekrar tekrar bildirilmektedir.



1- Hamd, gökleri ve yeri yaratan, ikişer üçer ve dörder kanatlı melekleri elçiler kılan Allah'ındır; O, yaratmada dilediğini arttırır. Şüphesiz Allah, her şeye güç yetirendir.

Buradaki "Rasûl" (elçi) ifadesi, Allah'dan Hz. Peygamber'e (s.a) mesaj getiren melekler anlamına gelmekle birlikte, tüm kâinattta Allah'dan aldıkları emirleri yerine getiren ve uygulayan melekler anlamında da kullanılmış olabilir. Bu açıklamaların gayesi şudur: Mekkeli müşrikler "melekleri" Allah'ın kızları olarak kabul ediyorlardı.

Oysa bunlar sadece Allah'ın hizmetkarları ve emir kullarıdır. Bir hükümdarın hizmetkarları onun emirlerini yerine getirmek için nasıl koşuşup dururlarsa, aynı şekilde melekler de kâinatın gerçek hükümdarı olan Allah'ın emirlerini yerine getirmek için uçuşup dururlar. Kısaca meleklerin Allah'ın hükümranlığında söz hakkı yoktur ve onlar sadece memurdurlar.

Bizlerin meleklerin kanatlarının niteliği hakkında bir bilgi sahibi olmamız mümkün değildir. Ancak Allah, meleklerin kanatları hakkında insanların kuşlar için kullandıkları bir kavramı seçmiştir... Dolayısıyla bu kanatların kuşların kanatları gibi olması en muhtemel görüştür. Ayrıca "ikişer, üçer, dörder kanatları" oldukları zikrediliyor. Bundan da meleklerin sınıf sınıf oldukları, kendilerine görevlerine göre kanat ve kuvvet verilmiş olduğu anlaşılıyor.

Bu ifadeden meleklerin dörtten fazla kanatlı olanlarının da bulunduğu anlaşılmaktadır. Abdullah bin Mes'ud'dan (r.a) rivayet edilen bir hadiste, Rasûlullah'ın (s.a) Cibril'i 600 kanatlı olarak gördüğünü söylemiştir. (Buhari, Müslim, Tirmizi) Yine Hz. Aişe'den mervidir ki, Rasûlullah (s.a) Cibril-İ Emin'i iki kez asıl şeklinde görmüştür. Cibril'in 600 kanadı varmış ve bütün ufku kaplıyormuş. (Tirmizi) 


2- Allah, insanlar için rahmetinden her neyi açacak olsa, artık onu kısıp-tutacak olan yoktur; her neyi de kısar-tutarsa, artık onu da ondan sonra salıverecek olan yoktur. O, üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.

Bu ifade ile müşriklere şu anlatılmak isteniyor: Sizlere Allah'tan başka hiç kimse rızık veremez, evlat veremez ve hastalıktan sonra şifa da veremez. Allah'ın ortağı olduğu şeklindeki tüm düşünceler asılsızdır. Bu, yalnız Allah'ın lütfudur ve bağışladığı nimetler sadece O'ndandır. Bu husus Kur'an-ı Kerim ve Hadislerde çeşitli şekillerde açıklanmıştır. İnsanlar kendilerine fayda ve zarar verebilecek tek kudretin sadece Allah olduğunu anlasınlar ve böylece çeşitli yerlerde Allah'tan başkasını çağırmasınlar ve ortak koşmasınlar.

"Aziz" ifadesi ile herşey üzerinde galip ve iktidar sahibi olan Allah kastolunmaktadır. O'nun emirlerinin uygulanmasına hiç kimse engel olamaz. O Hakîm'dir ve O'nun tüm emirleri bir hikmete mebnidir. Bir kimseye bir şey bağışlasa da, bağışlamasa da bunun mutlak bir hikmeti vardır. O'nun hiçbir işi hikmetsiz değildir.


3- Ey insanlar, Allah'ın sizin üzerinizdeki nimetini anın. Gökten ve yerden sizi rızıklandıran Allah'ın dışında da bir başka yaratıcı var mı? O'ndan başka ilah yoktur. Öyleyse nasıl olur da çevriliyorsunuz?

Yani, nankörlük etmeyin ve elinizde ne varsa onun Allah'ın bir lütfu olduğunu unutmayın. Ayrıca bir kimse herhangi bir nimet için Allah'tan başkasına yalvarırsa veya "bir başkası verdi" diye Allah'a şükrettiği gibi ona da şükrederse, o en büyük nankördür, şeklinde de anlaşılabilir.

Burada birinci ile ikinci cümle arasında latif bir boşluk bırakılarak, böyle bir manzaranın okuyucunun kafasında oluşması istenmiştir. Yerden ve gökten kimin rızık verdiği soruluyor ve ortalığı bir sessizlik kaplıyor. Mecliste herkes susunca, bu sefer cevabı hatibin kendisi veriyor: "Allah'tan başka ilah yoktur ve O'ndan başka hiçkimse size rızık veremez. Bunu bildiğiniz halde niçin kandırılıyor ve başkalarına kulluk yapıyorsunuz? Yaratan ve rızık veren sadece Allah ise, itaate ve ibadete layık olan da sadece O'dur."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder