3 Haziran 2012 Pazar

Yâsîn Suresi 65-83 Ayetleri Tefsiri - Mevdudi


65- Bugün biz onların ağızlarını mühürleriz; (günahtan ve sevaptan yana) kazanmakta olduklarını da elleri bize söylemekte, ayakları da şahitlik etmektedir.

Bu emir, Kıyamet gününde bile suçlarını reddeden, şahitlik yapanları yalanlayan ve amel defterlerinin sıhhatini inkâr eden, suçlu kimseler hakkında verilecektir. Allah Teâla, "ağızlarınızı kapatın" diye emrettiğinde, onların uzuvları konuşmaya başlayacak, ne yaptıklarını tek tek anlatacaklardır. Bu esnada sadece eller ve ayaklar değil, diğer yerlerde ifade edildiği gibi, gözleri, kulakları, dilleri ve hatta derileri bile, nasıl kullanıldıkları hakkında şahitlikte bulunacaklardır.

"O gün, dilleri, elleri ve ayakları, yaptıklarına şahitlik edeceklerdir." (Nur: 24) 

Burada şöyle bir soru akla gelebilir. Bir ayette Allah'ın onların ağızlarını mühürleyeceği (kapatacağı) ifade edilirken, diğer bir ayette (Nur:24) onların dillerinin şahitlik yapacağı söyleniyor. Bu iki ayet, birliktelik içinde nasıl anlaşılır? Bu sorunun cevabı şu şekildedir: Ağızların kapatılması ile onların kendiliğinden konuşma haklarının ellerinden alınacağı kastolunuyor. Yani, bundan sonra dilleri onların iradeleriyle konuşamayacaktır. Dillerin şahitlik etmesi ise, dillerin kendiliğinden; "Bu zalim beni şöyle kullandı, şu küfürleri ettirdi, şu fitnelere aracı etti, şurada ve şu şekilde beni, senin kullarına karşı konuşturdu" biçiminde konuşmasıdır.


66- Eğer dilemiş olsaydık, gözlerinin üstüne bastırır-kör ederdik, böylece yola dökülüp-koşuşurlardı. Fakat nasıl göreceklerdi ki?

67- Eğer dilemiş olsaydık, oldukları yerde (en görkemli çağlarında) onları bir başka kalıba sokardık; böylece ne ileri gitmeye, ne de geri dönmeye güç yetirebilirlerdi.


Kıyamet manzarası gözler önüne serildikten sonra şöyle deniliyor: Sizlere kıyamet oldukça uzak gözükmekte, fakat hiç değilse şimdiden ciddi bir şekilde düşünün ve şöyle bir çevrenize bakın. Sizler nesiniz ki dünyada böbürleniyorsunuz? Herşeyiniz Allah'ın elindedir ve sizler O'nun karşısında aciz varlıklarsınız. Düşünün bir kere gözleriniz sayesinde çevrenizi görebiliyor ve böylelikle işlerinizi yürütebiliyorsunuz. Oysa Allah, bir emri ile sizleri gözlerinizden mahrum ederek, karanlıklar içinde bırakabilir. Yine bacaklarınız üzerinde koşuyorsunuz. Fakat Allah bir emri ile sizi felç edebilir. Halbuki sizler Allah'ın belli bir süre için verdiği bu kuvvetler dolayısıyla kendinizi birşey zannedip, şımarıyorsunuz. Ancak bu kuvvetler elinizden alındığında, kendinizin birşey olmadığını anlarsınız.


68- Kime uzun ömür verirsek, yaratılışta onu tersine çeviririz. Yine de akıllarını kullanmayacaklar mı?


İnsanın yaratılışının tersine dönmesi ile, insanın yaşlanması kastolunuyor. Kişi yaşlandıkça çocuklaşır, tıpkı çocuklar gibi yürüyemez, dolaşamaz. Dolaşmak, kalkmak ve oturmak artık kendisine zor gelir ve bir şeye dayanmadan hareket edemediği gibi yemek yemesi, içmesi, başkalarının yardımı sayesinde mümkün olur. Hatta insan yaşlanınca elbisesini giyemez ve yatağını ıslatır. Konuşurken başkalarını kendisine güldürür. Kısaca dünyaya ilk geldiğinde nasıl çaresizse yaşlılığında da aynı çaresizliğine geri döner.


69- Biz ona (Peygambere) şiir öğretmedik; (bu,) ona yakışmaz da. O (kendisine indirilen Kitap) , yalnızca bir öğüt ve apaçık olan bir Kur'an'dır.


Bu kafirlerin, Hz. Peygamber'in (s.a.) tevhid, ahiret, cennet ve cehennem hakkındaki sözlerini şiir sanıp, önemsemeyişlerine verilmiş bir cevaptır.


70- (Kur'an,) Diri olanları uyarıp-korkutmak ve küfre sapanları üzerine sözün hak olması için (indirilmiştir) .

"Hayy" (diri) kelimesi ile, düşünen ve tefekkür edebilen insan kastolunmaktadır. Ancak bu tip bir insan, kendisine makul bir şey de söylense kabul etmeyen Hak ve Bâtıl'ı ayıramayan, iyilik tavsiye edildiğinde onu dinlemekten ve anlamaktan aciz olan, kendisine hiçbir şey tesir etmeyen kimse değildir.


71- Ellerimizin yaptıklarından kendileri için nice hayvanları yarattığımızı görmüyorlar mı? Böylece onlar, bunlara malik oluyorlar.


"El" kelimesi Allah'a atfen ve mecazen kullanılmıştır. Neuzubillah "Allah'ın cismen bir eli vardır ve onu insanlar gibi kullanmaktadır" anlamına gelmez." Bu ifade ile sadece Allah'ın herşeyi yarattığı ve hiç bir ortağı olmadığı kastolunmuştur.


72- Biz onlara kendileri için boyun eğdirdik; işte bir kısmı binekleridir, bir kısmını(n da etini) yiyorlar.


73- Onlarda kendileri için daha nice yararlar ve içecekler vardır. Yine de şükretmeyecekler mi?


Bir nimeti onu verenden başkasına atfetmek nankörlük olacağı gibi, Allah'dan başka birinden nimet beklemek de, nimeti inkar etmektir. Ayrıca verilen nimeti onu verenin rızası dışında kullanmak da nimet-i küfran olur. Bunun için, müşrik, kafir, münafık ve fasık insanların, sadece dilleri ile şükretmeleri yeterli değildir. Sözgelimi Mekkeli müşrikler, hayvanları Allah'ın yarattığında kendi ilahlarının bir katkısı olduğunu da iddia etmiyorlardı. Ancak tüm bunlara rağmen, Allah'ın verdiği nimetleri, kendi ilahlarına adıyorlar ve ayrıca daha fazla nimet elde edebilmek için o ilahlara yalvarıyorlardı. Nitekim onlar için kurban keserlerken Allah'a sadece dilleriyle şükrediyorlardı. Bu yüzden Allah, onların nimeti inkar ettiklerini ve nankör olduklarını söylemektedir.


74- Yardım görürler umuduyla, onlar Allah'tan başka ilahlar edindiler.


75- Onların (o ilahların) kendilerine yardım etmeye güçleri yetmez; oysa kendileri onlar için hazır bulundurulmuş askerlerdir.


Yani, bu sahte ilahlar aciz ve zavallıdırlar. Varolabilmeleri için, kendilerine tapan kimselere muhtaçtırlar. Şayet o tapan kimseler, bu çaresiz zavallılara yardım etmezse, bunlar hiçbir şey yapamazlar. Kendilerine tapan kimseler, onlara kulluk ediyorlar, yardımda bulunuyorlar ve propaganda yoluyla halkı onlara inanmaya davet ederek kandırıyorlar. Kendi gafletleri sebebiyle bu sahte ilahlar için savaşan kimseler olduğu için, bu sahte ilahlar hükümranlıklarını devam ettirebiliyorlar. Şayet bağlıları böyle çalışmasalar, hiçkimse bu zavallıların peşinden gitmez. Çünkü bunlar sahte ilahlardır ve ancak gerçek ilah Allah'dır. O kendi gücüyle tüm kâinata hakimdir. Ve O'nun ilahlığı başkalarının kendisine inanıp inanmamasına bağlı değildir.


76- Öyleyse onların sözleri seni hüzne kaptırmasın. Gerçekten biz, onların saklamakta olduklarını da, açığa vurduklarını da biliyoruz.


Burada muhatab Hz. Peygamber'dir: "Açık ve gizli sözler" ifadesi ile Hz. Peygamber'e (s.a) Mekke'nin ileri gelen müşriklerinin atfettikleri yalan ve iftiralar kastedilmektedir. Halbuki onlar Rasûlullah'a (s.a) iftira ettikleri yalanların asılsız olduğunu biliyorlardı. Müşrikler meclislerinde başkalarına karşı, Hz. Peygamber'e (s.a) sövebilmek için şair, kahin, sihirbaz, mecnun v.s. gibi lakablar takıyorlardı. Fakat hepsinin yalan olduğunu ve Rasûlullah'ın (s.a) davetini engelleyebilmek için, hile maksadıyla böyle davrandıklarını vicdanlarında biliyor ve aralarında da açıkça konuşuyorlardı. Bu yüzden Allah, elçisine şöyle buyuruyor: "Bu yalan, hile ve iftiradan dolayı üzülme. Doğruya, yalan ile karşı koyanlar, bu dünyada da ahirette de kaybedecek ve yaptıklarının karşılığını göreceklerdir."


77- İnsan, bizim kendisini bir damla sudan yarattığımızı görmüyor mu? Şimdi o, apaçık bir düşman kesilmiştir.

Kafirlerin sorusuna, delil ile karşılık veriliyor. Bu hususu 48. ayette nakletmiştik. Onlar, "Kendisiyle tehdit ettiğiniz kıyamet ne zaman gelecek?" diye soruyorlardı, ama asıl gayeleri kıyametin vaktini öğrenmek değildi. Bilakis ölümden sonra insanın diriltilmesinin mümkün olmadığını ve bunun akla aykırı düştüğünü kabul ediyorlardı. Bu nedenden ötürü sözkonusu soruya ahiret hakkında deliller serdedilerek cevap verilmiştir.

İbn Abbas, Katade ve Said bin Cübeyr'den rivayet edildiğine göre, Mekke'nin ileri gelenlerinden bir şahıs çürümüş bir kemik getirerek, onu Rasûlullah'ın (s.a.) karşısında ufalamış ve havaya savurduktan sonra, "Ey Muhammed" demiş. Bu ölüyü kim diriltecek ve bu çürümüş kemiklere kim can verecek? Bu soruya cevap olarak, sözkonusu ayeti kerime nazil olmuştur.


"İnsan başlangıçta bir hücreydi. Daha sonra biz onun bedensel özelliklerini, tıpkı diğer hayvanlar gibi geliştirdik. İnsanlarda hayvanlar gibi yerler, içerler ama onlardan farklı olarak insanlara akıl, şuur ve düşünme, hitab etme v.s. yetenekleri verilmiştir. Tüm bunlara rağmen insanoğlu yine de yaratıcısına karşı gelmekte, nankörlük etmektedir."



78- Kendi yaratılışını unutarak bize bir örnek verdi; dedi ki: "Çürümüş-bozulmuşken, bu kemikleri kim diriltecekmiş?"


"Yani, bizi de diğer mahlukat gibi aciz sanmaktadırlar. Bir insan bir ölüyü nasıl diriltemezse, bizim de diriltemeyeceğimizi sanmayın. İnsan kendisine cansız bir maddeden, bir hücreden hayat verdiğimizi unutmakta ve bu hücreden geliştirdiğimiz insanoğlu bize karşı gelmektedir."

79- De ki: "Onları, ilk defa yaratıp-inşa eden diriltecek. O, her yaratmayı bilir."


80- Ki O, size yeşil ağaçtan bir ateş kılandır; siz de ondan yakıyorsunuz.


Bu ayetin diğer bir anlamı da şöyledir: "Biz bu yeşil ağaçlara, kendilerinden ateş elde edebilme özelliği verdik. Böylece siz bu ağaçlardan odun keserek ateş elde ediyorsunuz. 

Veya, bu ağaçlar, "Marh ve Afar" isimli iki ağaçtır. Onların yeşil dallarını birbirine sürterek ateş elde edersiniz." şeklinde de anlaşılabilir. Nitekim Araplar bu ağaçlardan ateş elde ediyorlardı. Arapların bugün de muhtemelen kullandıkları bu ağaçlar çakmak vazifesi görüyorlardı.


81- Gökleri ve yeri yaratan, onların bir benzerini de yaratmaya kadir değil mi? Hiç tartışmasız (öyledir) ; O, yaratandır, bilendir.


82- Bir şeyi dilediği zaman, O'nun emri, ona yalnızca: "Ol" demesidir; o da hemen oluverir.


83- Her şeyin melekûtu (hükümranlık ve mülkü) elinde bulunan (Allah) ne yücedir. Ve siz O'na döndürüleceksiniz.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder