65-
Bugün biz onların ağızlarını mühürleriz; (günahtan ve sevaptan yana) kazanmakta
olduklarını da elleri bize söylemekte, ayakları da şahitlik etmektedir.
Bu emir, Kıyamet gününde bile suçlarını reddeden,
şahitlik yapanları yalanlayan ve amel defterlerinin sıhhatini inkâr eden, suçlu
kimseler hakkında verilecektir. Allah Teâla, "ağızlarınızı kapatın"
diye emrettiğinde, onların uzuvları konuşmaya başlayacak, ne yaptıklarını tek
tek anlatacaklardır. Bu esnada sadece eller ve ayaklar değil, diğer yerlerde
ifade edildiği gibi, gözleri, kulakları, dilleri ve hatta derileri bile, nasıl
kullanıldıkları hakkında şahitlikte bulunacaklardır.
"O
gün, dilleri, elleri ve ayakları, yaptıklarına şahitlik edeceklerdir."
(Nur: 24)
Burada şöyle bir soru akla gelebilir. Bir ayette
Allah'ın onların ağızlarını mühürleyeceği (kapatacağı) ifade edilirken, diğer
bir ayette (Nur:24) onların dillerinin şahitlik yapacağı söyleniyor. Bu iki
ayet, birliktelik içinde nasıl anlaşılır? Bu sorunun cevabı şu şekildedir:
Ağızların kapatılması ile onların kendiliğinden konuşma haklarının ellerinden
alınacağı kastolunuyor. Yani, bundan sonra dilleri onların iradeleriyle
konuşamayacaktır. Dillerin şahitlik etmesi ise, dillerin kendiliğinden;
"Bu zalim beni şöyle kullandı, şu küfürleri ettirdi, şu fitnelere aracı
etti, şurada ve şu şekilde beni, senin kullarına karşı konuşturdu"
biçiminde konuşmasıdır.
66-
Eğer dilemiş olsaydık, gözlerinin üstüne bastırır-kör ederdik, böylece yola
dökülüp-koşuşurlardı. Fakat nasıl göreceklerdi ki?
67- Eğer dilemiş olsaydık, oldukları yerde (en görkemli çağlarında) onları bir
başka kalıba sokardık; böylece ne ileri gitmeye, ne de geri dönmeye güç
yetirebilirlerdi.
Kıyamet manzarası gözler önüne serildikten sonra şöyle
deniliyor: Sizlere kıyamet oldukça uzak gözükmekte, fakat hiç değilse şimdiden
ciddi bir şekilde düşünün ve şöyle bir çevrenize bakın. Sizler nesiniz ki
dünyada böbürleniyorsunuz? Herşeyiniz Allah'ın elindedir ve sizler O'nun
karşısında aciz varlıklarsınız. Düşünün bir kere gözleriniz sayesinde çevrenizi
görebiliyor ve böylelikle işlerinizi yürütebiliyorsunuz. Oysa Allah, bir emri
ile sizleri gözlerinizden mahrum ederek, karanlıklar içinde bırakabilir. Yine
bacaklarınız üzerinde koşuyorsunuz. Fakat Allah bir emri ile sizi felç
edebilir. Halbuki sizler Allah'ın belli bir süre için verdiği bu kuvvetler
dolayısıyla kendinizi birşey zannedip, şımarıyorsunuz. Ancak bu kuvvetler
elinizden alındığında, kendinizin birşey olmadığını anlarsınız.
68- Kime uzun ömür verirsek, yaratılışta
onu tersine çeviririz. Yine de akıllarını kullanmayacaklar mı?
İnsanın yaratılışının tersine dönmesi ile, insanın
yaşlanması kastolunuyor. Kişi yaşlandıkça çocuklaşır, tıpkı çocuklar gibi
yürüyemez, dolaşamaz. Dolaşmak, kalkmak ve oturmak artık kendisine zor gelir ve
bir şeye dayanmadan hareket edemediği gibi yemek yemesi, içmesi, başkalarının
yardımı sayesinde mümkün olur. Hatta insan yaşlanınca elbisesini giyemez ve yatağını
ıslatır. Konuşurken başkalarını kendisine güldürür. Kısaca dünyaya ilk
geldiğinde nasıl çaresizse yaşlılığında da aynı çaresizliğine geri döner.
69- Biz ona (Peygambere) şiir
öğretmedik; (bu,) ona yakışmaz da. O (kendisine indirilen Kitap) , yalnızca bir
öğüt ve apaçık olan bir Kur'an'dır.
Bu kafirlerin, Hz. Peygamber'in (s.a.) tevhid, ahiret,
cennet ve cehennem hakkındaki sözlerini şiir sanıp, önemsemeyişlerine verilmiş
bir cevaptır.
70-
(Kur'an,) Diri olanları uyarıp-korkutmak ve küfre sapanları üzerine sözün hak
olması için (indirilmiştir) .
"Hayy" (diri) kelimesi ile, düşünen ve
tefekkür edebilen insan kastolunmaktadır. Ancak bu tip bir insan, kendisine
makul bir şey de söylense kabul etmeyen Hak ve Bâtıl'ı ayıramayan, iyilik
tavsiye edildiğinde onu dinlemekten ve anlamaktan aciz olan, kendisine hiçbir
şey tesir etmeyen kimse değildir.
71- Ellerimizin yaptıklarından kendileri
için nice hayvanları yarattığımızı görmüyorlar mı? Böylece onlar, bunlara malik
oluyorlar.
"El" kelimesi Allah'a atfen ve mecazen
kullanılmıştır. Neuzubillah "Allah'ın cismen bir eli vardır ve onu
insanlar gibi kullanmaktadır" anlamına gelmez." Bu ifade ile sadece
Allah'ın herşeyi yarattığı ve hiç bir ortağı olmadığı kastolunmuştur.
72- Biz onlara kendileri için boyun
eğdirdik; işte bir kısmı binekleridir, bir kısmını(n da etini) yiyorlar.
73- Onlarda kendileri için daha nice yararlar ve içecekler vardır. Yine de
şükretmeyecekler mi?
Bir nimeti onu verenden başkasına atfetmek nankörlük
olacağı gibi, Allah'dan başka birinden nimet beklemek de, nimeti inkar
etmektir. Ayrıca verilen nimeti onu verenin rızası dışında kullanmak da nimet-i
küfran olur. Bunun için, müşrik, kafir, münafık ve fasık insanların, sadece
dilleri ile şükretmeleri yeterli değildir. Sözgelimi Mekkeli müşrikler,
hayvanları Allah'ın yarattığında kendi ilahlarının bir katkısı olduğunu da
iddia etmiyorlardı. Ancak tüm bunlara rağmen, Allah'ın verdiği nimetleri, kendi
ilahlarına adıyorlar ve ayrıca daha fazla nimet elde edebilmek için o ilahlara
yalvarıyorlardı. Nitekim onlar için kurban keserlerken Allah'a sadece
dilleriyle şükrediyorlardı. Bu yüzden Allah, onların nimeti inkar ettiklerini
ve nankör olduklarını söylemektedir.
74- Yardım görürler umuduyla, onlar Allah'tan başka ilahlar edindiler.
75- Onların (o ilahların) kendilerine yardım etmeye güçleri yetmez; oysa
kendileri onlar için hazır bulundurulmuş askerlerdir.
Yani, bu sahte ilahlar aciz ve zavallıdırlar.
Varolabilmeleri için, kendilerine tapan kimselere muhtaçtırlar. Şayet o tapan
kimseler, bu çaresiz zavallılara yardım etmezse, bunlar hiçbir şey yapamazlar.
Kendilerine tapan kimseler, onlara kulluk ediyorlar, yardımda bulunuyorlar ve
propaganda yoluyla halkı onlara inanmaya davet ederek kandırıyorlar. Kendi gafletleri
sebebiyle bu sahte ilahlar için savaşan kimseler olduğu için, bu sahte ilahlar
hükümranlıklarını devam ettirebiliyorlar. Şayet bağlıları böyle çalışmasalar,
hiçkimse bu zavallıların peşinden gitmez. Çünkü bunlar sahte ilahlardır ve
ancak gerçek ilah Allah'dır. O kendi gücüyle tüm kâinata hakimdir. Ve O'nun
ilahlığı başkalarının kendisine inanıp inanmamasına bağlı değildir.
76- Öyleyse onların sözleri seni hüzne
kaptırmasın. Gerçekten biz, onların saklamakta olduklarını da, açığa
vurduklarını da biliyoruz.
Burada muhatab Hz. Peygamber'dir: "Açık ve gizli
sözler" ifadesi ile Hz. Peygamber'e (s.a) Mekke'nin ileri gelen
müşriklerinin atfettikleri yalan ve iftiralar kastedilmektedir. Halbuki onlar
Rasûlullah'a (s.a) iftira ettikleri yalanların asılsız olduğunu biliyorlardı.
Müşrikler meclislerinde başkalarına karşı, Hz. Peygamber'e (s.a) sövebilmek
için şair, kahin, sihirbaz, mecnun v.s. gibi lakablar takıyorlardı. Fakat
hepsinin yalan olduğunu ve Rasûlullah'ın (s.a) davetini engelleyebilmek için,
hile maksadıyla böyle davrandıklarını vicdanlarında biliyor ve aralarında da
açıkça konuşuyorlardı. Bu yüzden Allah, elçisine şöyle buyuruyor: "Bu
yalan, hile ve iftiradan dolayı üzülme. Doğruya, yalan ile karşı koyanlar, bu
dünyada da ahirette de kaybedecek ve yaptıklarının karşılığını
göreceklerdir."
77-
İnsan, bizim kendisini bir damla sudan yarattığımızı görmüyor mu? Şimdi o,
apaçık bir düşman kesilmiştir.
Kafirlerin sorusuna, delil ile karşılık veriliyor. Bu
hususu 48. ayette nakletmiştik. Onlar, "Kendisiyle tehdit ettiğiniz
kıyamet ne zaman gelecek?" diye soruyorlardı, ama asıl gayeleri kıyametin
vaktini öğrenmek değildi. Bilakis ölümden sonra insanın diriltilmesinin mümkün
olmadığını ve bunun akla aykırı düştüğünü kabul ediyorlardı. Bu nedenden ötürü sözkonusu
soruya ahiret hakkında deliller serdedilerek cevap verilmiştir.
İbn Abbas, Katade ve Said bin Cübeyr'den rivayet edildiğine göre, Mekke'nin
ileri gelenlerinden bir şahıs çürümüş bir kemik getirerek, onu Rasûlullah'ın
(s.a.) karşısında ufalamış ve havaya savurduktan sonra, "Ey Muhammed"
demiş. Bu ölüyü kim diriltecek ve bu çürümüş kemiklere kim can verecek? Bu
soruya cevap olarak, sözkonusu ayeti kerime nazil olmuştur.
"İnsan başlangıçta bir hücreydi. Daha sonra biz onun bedensel
özelliklerini, tıpkı diğer hayvanlar gibi geliştirdik. İnsanlarda hayvanlar
gibi yerler, içerler ama onlardan farklı olarak insanlara akıl, şuur ve
düşünme, hitab etme v.s. yetenekleri verilmiştir. Tüm bunlara rağmen insanoğlu
yine de yaratıcısına karşı gelmekte, nankörlük etmektedir."
78- Kendi yaratılışını unutarak bize bir
örnek verdi; dedi ki: "Çürümüş-bozulmuşken, bu kemikleri kim
diriltecekmiş?"
"Yani, bizi de diğer mahlukat gibi aciz
sanmaktadırlar. Bir insan bir ölüyü nasıl diriltemezse, bizim de diriltemeyeceğimizi
sanmayın. İnsan kendisine cansız bir maddeden, bir hücreden hayat verdiğimizi
unutmakta ve bu hücreden geliştirdiğimiz insanoğlu bize karşı
gelmektedir."
79- De ki: "Onları, ilk defa
yaratıp-inşa eden diriltecek. O, her yaratmayı bilir."
80- Ki O, size yeşil ağaçtan bir ateş kılandır; siz de ondan yakıyorsunuz.
Bu ayetin diğer bir anlamı da şöyledir: "Biz bu
yeşil ağaçlara, kendilerinden ateş elde edebilme özelliği verdik. Böylece siz
bu ağaçlardan odun keserek ateş elde ediyorsunuz.
Veya, bu ağaçlar, "Marh ve Afar" isimli iki
ağaçtır. Onların yeşil dallarını birbirine sürterek ateş elde edersiniz."
şeklinde de anlaşılabilir. Nitekim Araplar bu ağaçlardan ateş elde ediyorlardı.
Arapların bugün de muhtemelen kullandıkları bu ağaçlar çakmak vazifesi
görüyorlardı.
81- Gökleri ve yeri yaratan, onların bir
benzerini de yaratmaya kadir değil mi? Hiç tartışmasız (öyledir) ; O,
yaratandır, bilendir.
82- Bir şeyi dilediği zaman, O'nun emri,
ona yalnızca: "Ol" demesidir; o da hemen oluverir.
83- Her şeyin melekûtu (hükümranlık ve mülkü) elinde bulunan (Allah) ne
yücedir. Ve siz O'na döndürüleceksiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder