22-
Melekleri görecekleri gün, suçlu-günahkârlara bir müjde yoktur. Ve o gün
(melekler onlara) derler ki: "(Size sevinçli haber) Yasaktır, yasak."
23-
Onların yapmakta oldukları her işin önüne geçtik, böylece onu savurulmuş toz
zerreleri kılıverdik.
Bu ayetin tefsiri
niteliğinde ilgili ayet: İbrahim 18-19: Rablerine küfredenlerin
durumu şudur: Onların yaptıkları, fırtınalı bir günde rüzgârın şiddetle
savurduğu bir kül gibidir. Kazandıklarından hiç bir şeye güç yetiremezler. İşte
uzak bir sapıklık (içinde olmak) budur. Allah'ın gökleri ve yeri hak ile
yarattığını görmüyor musunuz? Dilerse sizi giderir-yok eder ve yeni bir halk
getirir.
Yani, İlahi davete karşı
sadakatsız, inançsız ve isyankar olanlar ve peygamberlerin davet ettikleri yola
uymayı kabul etmeyenler, sonunda hayatları boyunca kazandıklarının ve
yaptıkları işlerin bir yığın kül kadar değersiz olduğunu göreceklerdir. Uzun
yıllar boyunca biriken büyük bir kül tepeciği nasıl fırtınalı bir günde rüzgar
tarafından darmadağın ediliyorsa, aynı şekilde onların bütün büyük işlerinin o
fırtınalı kıyamet gününde bir yığın külden başka bir şey olmadığı görülecektir.
Onların göz kamaştırıcı kültürleri, büyük medeniyetleri, muhteşem krallık ve
devletleri, büyük üniversiteleri, bilimleri, edebiyatları ve ikiyüzlüce yapılan
ibadetleri, fazilet dedikleri davranışları, dünya hayatında övündükleri yararlı
ve ıslah edici hareketleri, o gün bir yığın kül kadar değersiz olacak ve
kıyamet gününün "fırtınası" tarafından etrafa saçılacak. O denli ki o
gün ilahi teraziye koymaya değecek en ufak bir yararlı iş bile bulamayacaklar.
Bu, kafirlerin işlerinin
kül kadar değersiz olduğunu söyleyen bir önceki cümleyi ispatlamaktadır. Soru
şunları ifade etmektedir: "Neden bundan şüphe duyuyorsunuz? Yerlerin ve
göklerin büyük sisteminin, batılın değil, Hakk'ın sürekliliğine bağlı olduğunu
görmüyor musunuz? Hak ve gerçekliğe değil, gerçek dışı spekülasyon ve
tahminlere dayanan herşeyin uzun süre yaşamayacağı gerçeğine herşey şahittir. O
halde işlerini batıla dayandıran bir kimsenin düzenleri mutlaka boşa
çıkacaktır.
Çünkü böyle bir kimsenin işlerini kum üzerine bina ettiği ve onların uzun sürmesini bekleyemeyeceği açıktır. Aynı şekilde hakkı ve gerçeği bir yana bırakıp, hayatlarını yanlış teori ve fikirlere dayandıranlar da sürekli bir değere sahip olabileceklerini beklememelidirler, çünkü onların tüm kazandıkları değersiz kül yığınları gibi dağılmaya mahkumdur. Bu apaçık bir gerçektir, buna rağmen neden hayat sistemini Allah'tan bağımsız bir şekilde kuran veya (başka tanrı olmadığı halde) bir başkasının ilahlığına dayandıran bir kimsenin bütün kazandıklarının eninde sonunda boşa çıkacağından şüphe duyuyorsunuz? İnsan bu dünyada ne bağımsızdır, ne de Allah'tan başkasının kuludur. Bu gerçeğe rağmen, neden hayatlarını batıla dayandıran bir kimsenin bütün yaptıklarının rüzgar tarafından darmadağın edilmiş kül yığınları gibi değersiz olduğunu anlayacağını düşünemiyor musunuz?"
Çünkü böyle bir kimsenin işlerini kum üzerine bina ettiği ve onların uzun sürmesini bekleyemeyeceği açıktır. Aynı şekilde hakkı ve gerçeği bir yana bırakıp, hayatlarını yanlış teori ve fikirlere dayandıranlar da sürekli bir değere sahip olabileceklerini beklememelidirler, çünkü onların tüm kazandıkları değersiz kül yığınları gibi dağılmaya mahkumdur. Bu apaçık bir gerçektir, buna rağmen neden hayat sistemini Allah'tan bağımsız bir şekilde kuran veya (başka tanrı olmadığı halde) bir başkasının ilahlığına dayandıran bir kimsenin bütün kazandıklarının eninde sonunda boşa çıkacağından şüphe duyuyorsunuz? İnsan bu dünyada ne bağımsızdır, ne de Allah'tan başkasının kuludur. Bu gerçeğe rağmen, neden hayatlarını batıla dayandıran bir kimsenin bütün yaptıklarının rüzgar tarafından darmadağın edilmiş kül yığınları gibi değersiz olduğunu anlayacağını düşünemiyor musunuz?"
24- O gün, cennet halkının kalacakları yer daha hayırlı, dinlenecekleri yer çok daha güzeldir.
Yeniden Dirilme günü,
kâfirlerin hallerinin aksine, müminler her türlü güçlükten korunacak ve
kendilerine büyük bir itibar gösterilip dinlenmeleri için asude yerlere
konulacaklardır. Bir hadis-i şerifte şöyle buyurulmuştur: "Hayatımı elinde
tutan Allah'a yemin olsun ki, uzun ve dehşetli Mahşer Günü, bir mümin için bir
farz namaz vaktinin kısalığı ve hafifliği kadar kısa ve hafif olacaktır."
(Müsned-i Ahmed) .
25- Göğün bulutlarla parçalanacağı ve meleklerin bir indirilme ile indirileceği gün;
26-
İşte o gün, gerçek mülk, Rahman (olan Allah) ındır. Küfredenler için de oldukça
zorlu bir gündür.
Yani, "O gün, dünyada
insanları kandıran tüm diğer mülk ve hakimiyetler yok olup yalnızca kainatın
gerçek hakimi olan Allah'ın mülk ve hakimiyeti geçerli olacaktır. Mümin Suresi,
ayet 16'da aynı gerçek şöyle ifade edilir: "O gün onlar ortaya çıkarlar,
kendilerinden hiç bir şey Allah'a gizli kalmaz. "Bu gün mülk
kimindir?", "Vahid ve Kahhar olan Allah'ındır."
Hz. Peygamber de (s.a) bu konuda şöyle buyururlar: "Allah bir eline gökleri, diğerine de yeri alarak ilân edecek: "Hakim olan benim. Hükümdar benim. Nerde yerin diğer hükümdarları? Nerde o gaddar zalimler? Nerde o müstekbirler?" (Müsned-i Ahmed, Buhari, Müslim ve Ebu Davud, küçük farklılıklarla)
27- O gün, zulme sapan, ellerini (hınçla) ısırarak (şöyle) der: "Ah keşke, peygamberle birlikte bir yol edinmiş olsaydım,"
28- "Vah yazıklar bana, ne olurdu da filanı dost edinmeseydim."
29- "Çünkü o, gerçekten bana gelmiş bulunduktan sonra beni zikirden (Kur'an'dan) saptırmış oldu. Şeytan da insanı 'yapayalnız ve yardımsız' bırakandır."
"Şeytan da insanı
yapayalnız ve yardımsız bırakandır." Bu kâfirlerin hayıflanmasının bir
bölümü olabileceği gibi, Allah'ın ihtarı da olabilir. Bu durumda anlam şöyle
olacaktır: "Şüphesiz şeytan, insanı her zaman aldatan biridir."
30- Ve peygmber dedi ki: "Rabbim gerçekten benim kavmim, bu Kur'an'ı terkedilmiş (bir kitap) olarak bıraktılar."
Arapça "mehcur" kelimesi çok çeşitli
anlamlara gelebilir. Bunlara göre ayetin anlamı şöyledir: "Kavmim Kur'an'ı
dikkate değer görmedi. Kabul etmedikleri gibi, ardından da gitmedi. Onu
anlamsız ve deli saçması bir şey yerine koydular. Onu eğlenme ve alay konusu
haline getirdiler."
31- İşte böyle; biz, her peygambere suçlu-günahkârlardan biri düşman kıldık. Yol gösterici ve yardımcı olarak Rabbin yeter.
Yani, "Kâfirlerin
düşmanınız olması yeni bir şey değildir. Tüm önceki peygamberler ve rasûller
için de durum böyle olmuştur. (Ayrıca
bkz. En'am: 112: Böylece her peygambere, insan ve cin şeytanlarından bir
düşman kıldık.) Bu, kaçınılmazdır. Çünkü, suçluların Hakk'a karşı çıkmaları
benim sünnetimdir. Sabretmelisiniz. Zira tebliği yapar yapmaz herkesin hemen
sizi kabul edip, size tabi olacağını ümid etmeyin. O halde, hemen sonucunu
beklemeden tam bir güven ve kararlılıkla görevinize devam edin."
Hidayet, yalnızca gerçeğin bilgisini verme anlamında değil, İslâmî hareketin doğru çizgide sürmesi ve İslâm'ın düşmanlarının strateji ve planlarının akamete uğraması için, gereken vakitte, gereken yol göstericilikte bulunmak anlamına da gelir. "Yardım", bâtıla karşı savaşanların Hakk'ın bağlılarına yapılan her türlü ahlâkî, maddî ve manevî yardımı içine alır. Dolayısıyla, takva sahipleri için Allah kafidir ve Allah'a tam bir imanla bağlandıkları ve bütün güç ve enerjileri ile bâtıla karşı savaştıkları sürece, başka hiç bir desteğe ihtiyaç duymazlar.
Burada Hz. Peygamber (s.a) cesaretlendirilmektedir. Aksi halde, önceki vurgu, bu olmadan cesaret kırıcı olurdu. Yani, burada şöyle denmektedir: "Kafirler sana düşman da kesilseler, görevine devam etmelisin. Çünkü her durum ve aşamada seni yönlendirecek ve onlara karşı sana yardım edecek olan biziz. Düşmanlarının bütün planlarını boşa çıkaracak ve bâtılla savaşında her yönden sana yardım edeceğiz. Seni maddi araçlarla da donatacağız. Yeter ki sen bize güven ve bâtıl karşısında elinden geleni yap."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder