17-
Onları ve Allah'tan başka taptıklarını bir araya getirip toplayacağı ve:
"Şu kullarımı siz mi saptırdınız, yoksa kendileri mi yolu sapıttılar"
diyeceği gün;
Burada kendilerine
tapınılanlardan kasıt putlar değil, çeşitli müşrik toplumların
tanrılaştırdıkları melekler, peygamberler, veliler, şehitler ve dindar
kişilerdir.
Allah ile kafirlerin tanrıları arasındaki bu tür diyaloglar, Kur'an'ın çeşitli yerlerinde söz konusu edilir. Sözgelimi Sebe Suresi'nde şöyle denmektedir: "Onların hepsini toplayacağı ve meleklere "bunlar mı size ibadet ediyorlardı?" diyeceği gün, "Seni tesbih ederiz." dediler, "onlar değil, Sen bizim velimizsin. Belki onlar cinlere ibadet ediyorlardı. Onların çoğu onlara mümindiler." (Ayet: 40-41)
Benzer şekilde Maide Suresi'nde de şöyle buyurulur: "O zaman Allah, "Ey Meryem oğlu İsa, sen mi insanlara Allah'tan başka beni ve annemi iki ilah edinin dedin?" der. (İsa) "Seni tesbih ederim" der, "benim için hak olmayan şeyi söylemem bana yaraşmaz. Ben onlara Senin bana emrettiğini söyledim. Rabbim ve Rabbiniz olan Allah'a ibadet edin diye..." (Ayet: 116-117) .
18- Derler ki: "Sen yücesin; senin dışında başka veliler edinmemiz bize yakışmaz, ancak onları ve atalarını sen meta verip-yararlandırdın, öyle ki (senin) zikri(ni) unuttular ve böylece yıkıma uğrayan bir kavim oldular."
Yani, "Onlar adi
kimselerdi; kendilerine sana şükretsinler diye her türlü geçim araçlarını
verdin; fakat onlar nankörlük ettiler ve rasûllerinin tüm uyarılarına da kulak
asmadılar."
19- "İşte (ilahlarınız) sizin söylemekte olduklarınızı yalanladılar; bundan böyle (azabı) ne geri çevirmeye gücünüz yetebilir, ne de bir yardıma. Sizden kim zulmederse, ona büyük bir azab taddırırız."
Yani, "O gün, şimdi
doğru olduğuna inandığınız dininizin sahteliği ortaya çıkacak ve kendi
ellerinizle yaptığınız tanrılarınız da bu dinin bâtıl olduğunu ilan edeceklerdir.
Onlardan hiç birisi sizden kendilerini tanrılaştırmanızı ve kendilerine
tapınmanızı istememişti. Dolayısıyla, sizin adınıza şefaatte bulunmak yerine,
aleyhinize de şahitlik edeceklerdir."
"...
Kim zulmederse...", "... Kim gerçek ve hak karşısında zalim kesilir,
küfür ve şirk suçunu işlerse..." ayetlerinin ifadesinden
Rasûl'ü reddedip Allah'tan başka tanrılar edinenler ve ahireti inkâr edenlerin
zalim oldukları anlaşılmaktadır.
20- Senden önce gönderdiklerimizden, gerçekten yemek yiyen ve pazarlarda gezen (peygamber)lerden başkasını göndermiş değiliz. Biz, sizin bir, kısmınızı bir kısmı için deneme (fitne konusu) yaptık. Sabredecek misiniz? Senin Rabbin görendir.
Bu, yemek yiyor ve
çarşılarda dolaşıyor diye Hz. Muhammed'in (s.a) Allah'ın Rasûlü olamayacağını
iddia eden Mekkelilere cevaptır. Onlara bildikleri ve peygamber olarak kabul
ettikleri Nuh, İbrahim, İsmail, Musa ve daha başkaları gibi Hz. Muhammed'den
(s.a) önce gelen tüm rasûllerin de yemek yiyip caddelerde dolaştıkları, hatta
Hıristiyanların Allah'ın oğlu kabul ettikleri (ve Mekke kâfirlerinin putunu
Kabe'ye koyduğu) Meryem oğlu İsa'nın (a.s) bile, bizzat İncillerde anlatıldığı
üzere, bütün insanlar gibi yemek yiyip caddelerde dolaştığı anlatılmaktadır.
Rasûl'ün ve müminlerin, İlâhî mesajı işittikten ve pâk karakterlerini gördükten sonra da inanıp inanmayacakları konusunda kâfirler için fitne (sınama) olduğu açıktır. Öte yandan, işkencelerle imanlarını deneme ve ispatlamada Rasûl ve izleyicileri için de kâfirler fitneydi. Çünkü yalnızca bu fitne (sınama-deneme)dir ki, gerçek müminlerin münafıklardan seçilmesini sağlar. Bu yüzden, başlangıçta yalnızca yoksul, biçare fakat samimi kişiler İslâm'a kucak açmışlardır. İşkence, zorluklar ve güçlükler yerine refah, servet ve ihtişam olmuş olsaydı, önce dünyaya tapanlar ve bencil kişiler İslâm'ı kabul ederlerdi.
Yani, "İşkenceyle fitneye uğratılmanın (denenmenin) hikmetini anladıktan sonra, hiç şikâyet etmeden her türlü zorluğa katlanacağınız ve kaçınılmaz olan işkencelere hiç bir üzüntü duymadan göğüs gereceğiniz ümit edilmektedir."
Burada, şu iki anlamın
ikisi de mümkündür:
1)
Rabbinizin işlerinizi idare etmesi, O'nun idaresi dâhilinde olup O'nun bilgisi
dışında hiçbir şey meydana gelmez.
2) Her türlü zorluğa
rağmen O'nun davası yolunda gösterdiğiniz samimiyet ve bağlılıktan O bütünüyle
haberdardır. Bu nedenle, tam bir mükâfatla mükâfatlandırılacağınızdan şüpheniz
olmasın. Kâfirlerin zulüm ve işkencelerini de görmektedir O. Öyleyse, onlar
yaptıklarının sonuçlarından kaçamayacaklardır.
21-
Bize kavuşmayı ummayanlar, dediler ki: "Bize meleklerin indirilmesi ya da
Rabbimizi görmemiz gerekmez miydi?" Andolsun, onlar kendi nefislerinde
büyüklüğe kapıldılar ve büyük bir azgınlıkla baş kaldırdılar.
Yani, "Eğer Allah
gerçekten Mesajını bize ulaştırmak isteseydi, bir peygamber seçerek ona bir
melek göndermez, bunun yerine her birimize ayrı ayrı melek gönderir, ya da
mesajını bir melekler heyetiyle gönderirdi."
Müşriklerin bu itirazı
En'am Suresi'nde de anılmaktadır: "Onlara bir ayet geldiği zaman, Allah'ın
rasullerine verilen bize de verilmedikçe asla inanmayacağız" dediler.
Allah risaletini nerede kılacağını daha iyi bilir..."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder