45-
Rabbini görmedin mi, gölgeyi nasıl uzatıvermiştir? Eğer dilemiş olsaydı onu
durgun kılardı. Sonra biz güneşi ona bir delil kılmışızdır.
Burada delil kelimesi, gemileri limandan salimen
çıkaran veya limana getiren ve suda götüren kişi, yani "kaptan"
anlamınadır. Güneş gölgenin kaptanıdır. Çünkü gölgenin uzaması ve dürülmesi
güneşin doğuş, yükseliş, batmaya meylediş ve batışına bağlıdır.
46-
Sonra da onu tutup kendimize ağır ağır çekmişizdir.
"Onu kendimize dürdük": Onu yok eder veya
görünmez kılarız. Çünkü, yok olan her şey Allah'a döner. Her şey Allah'tandır
ve Allah'a dönmektedir.
Kur'an, güneşin yol açtığı gölge olgusunu iki amaç için
anmaktadır: "Günlük hayatınızda gölgenin yararlarına dikkat etmiş
olsaydınız, tevhid doktrinini tereddütsüz kabul ederdiniz. Gölge, böyle devamlı
uzayıp kısalmamış olsaydı, hayat, güneşin ışık ve ısısına bağlı olduğundan,
yeryüzünde hayat olmazdı. Öte yandan, hiç gölge olmasaydı, güneşin kesintisiz
ısı ve ışığı hayatı imkansızlaştırırdı. Bunun yanısıra, güneş ve gölgede ani
değişimler olsaydı, buna uzun süre katlanılamazdı. O halde, bu olgu üzerinde
düşünmeli ve Hakim ve Kadir Yaratıcı'nın böyle yaptığını, sabit tabii kanunlara
göre gölgenin uzayıp kısaldığını anlamalısınız. Bunun kendiliğinden böyle
olmayacağı, ya da kör bir mekanizmanın bunu meydana getiremeyeceği veya pek çok
bağımsız ilâhın kontrolü altında böylesine düzenli bir biçimde işlemeyeceği
açıktır" denilerek, kâfirler bu olgudan bir ders alma ve hayvanlar gibi
davranmama konusunda uyarılmaktadır.
İkinci olarak, mecazi anlamda bir gerçek ifade
edilmektedir: Nasıl gölge hep aynı durumda kalmıyorsa, aynı şekilde, enine
boyuna yayılmış görünen küfür ve şirk gölgesi de hidayet güneşi yükseldikçe
dürülecek ve kısalacaktır. Fakat, Allah, her şeyi belli bir sebebe bağlayıp ani
değişimler meydana getirmediğinden, bu da sabır ve katlanma istemektedir.
47- O, geceyi sizin için bir elbise,
uykuyu bir dinlenme ve gündüzü de yayılıp-çalışma (zamanı) kılandır.
Gece, "eşyayı örtüp gizlemesi" anlamında bir
"elbise"dir.
Bu ayet üç hedefe yöneliktir:
1) Tevhid'e bir delildir.
2) Günlük hayattan, ölümden sonraki hayata delil
çıkarmaktadır.
3) Cahiliyye gecesinin sona ermekte olduğunu ve parlak
ilim ve hidayet gündüzünün şafağının attığını müjdelemektedir.
Dolayısıyla, cahiliyye uykusunda uyuyanların eninde
sonunda uyanacakları, fakat ölüm uykusuna dalmış olanların uyanmayıp
kendilerini hayattan yoksun bırakacakları ve gündüzün işlerinin onlarsız da
devam edip gideceği kaçınılmazdır.
48- Ve kendi rahmetinin önünde
rüzgârları müjdeciler olarak gönderen de O'dur. Biz, gökten tertemiz su
indirmiş bulunmaktayız.
49-
Onunla ölü bir beldeyi (toprağı) canlandırmak ve yarattığımız hayvanlardan ve
insanlardan birçoğunu onunla sulamak için.
Bu ayette de tevhid doktrini ve ahirete deliller
vardır. Bunun yanısıra, cahiliyye "kuraklığı" döneminin yerini,
Allah'ın rahmetiyle kendisinden herkesin değilse de, Allah'ın pek çok
kullarının faydalanacağı hayat bahşedici Vahiy ilmi sağanağı halinde gelen
"kutlu nübüvvet yağmuru"nun aldığı ima edilmektedir.
50- Andolsun bunu, onların arasında öğüt
alıp-düşünsünler diye çeşitli biçimlerde açıkladık. Ama insanların çoğu
nankörlük edip ayak direttiler.
"Aralarında döndürdük durduk" ifadesi üç
anlama gelebilir:
1) "Yağmur olgusunu, gerçeği kendilerine açıklamak
için Kur'an'da defalarca tekrarladık."
2) "Kendilerine, yeri geldikçe sıcaklık ve
kuraklık, mevsim rüzgarları ve bulutları, yağmur ve hayat verici etkileri,
olguları gösterip duruyoruz."
3) "Her zaman aynı yer, aynı miktar yağmuru
almasın, bazen bir yerde kuraklık olurken, başka yerde normalden fazla veya az
yağmur yağsın, ya da bir başka yer yağmur sularıyla dolsun taşsın diye, yağış
miktarını, yıl ve yıl dünyanın her tarafında değiştiriyoruz. Onlar da, günlük
hayatlarında sayısız derecede farklı sonuçlarıyla tüm bu değişik olguları görüp
duruyorlar."
Bu ayete, bizzat harika yağış sisteminin bile Allah'ın
varlığının, kâinatın tek bir Rabbi olduğunun ve sıfatlarının delili olduğunu
vurgulamaktadır. Yağışın, yıl boyu, yeryüzünün değişik yörelerine harika bir
biçimde dağılımı, tek bir hakim düzenleyicinin varlığını ispatlamaktadır. Ne
ki, inatçı kafirler bundan bir ders almazlar da, küfürlerinde diretir dururlar.
Oysa, bu gerçek, Kur'an'da bu amaçla tekrar tekrar ifade edilmektedir.
Ayette ahirete de delil vardır. Çünkü, bizzat kafirler,
yağmurların yıl be yıl ölü toprağa hayat verdiğini görmektedirler. Bu da,
Allah'ın ölülere yeniden hayat vermeye kadir olduğunun açık bir delilidir. Ama
kafirler bundan da ders almazlar ve sorumsuzca yollarına devam ederler.
Eğer 48. ayet mecazi anlamda alınırsa, "tertemiz
su" Nübüvvet nimeti demek olacaktır. İnsanlık tarihi göstermektedir ki, ne
zaman bu nimet gönderilmişse, cehaletin yerini ilim, zulmün yerini adalet ve
kötülüğün yerini takva ve iyilik almıştır. Peygamberlerin gelişi, her zaman
kesinlikle ahlâkî-manevî devrimin bir müjdecisi olmuştur. Fakat ondan
yararlananlar, yalnızca peygamberlerin hidayetini kabul edenlerdir. Tarihin
verdiği derstir bu, yine de kafirler inat ve nankörlükleri nedeniyle onu
reddederler.
51- Eğer dilemiş olsaydık, her kasabaya
da bir uyarıcı-korkutucu gönderirdik.
Yani, "Eğer dilemiş olsaydık, her memlekete ayrı
bir peygamber gönderirdik. Fakat böyle yapmadık. Çünkü, son nebimiz tıpkı güneş
gibi bütün dünyayı aydınlatmaya yeterlidir."
52-
Öyleyse kâfirlere itaat etme ve onlara (Kur'an'la) büyük bir cihad ver.
"Cihad-ı Kebir" üç anlam ifade eder:
1) İslâm davası yolunda elden geleni yapmak.
2) Bu dava için tüm imkan ve kaynakları seferber etmek.
3) "Allah'ın Kelimesi"ni yükseltmek için tüm kaynakları harekete
geçirip mümkün olan her cephede İslâm'ın düşmanlarıyla savaşmak. Bu da, dille,
kalemle, malla, hayatla ve diğer bütün silahlarla yapılan "Cihad"ı
içine alır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder