4 Haziran 2012 Pazartesi

Furkân Suresi M. Esed Meali (1-34)


1. BÜTÜN İNSANLIĞA bir uyarı olsun diye kuluna hakkı bâtıldan ayırıcı bir ölçü indiren (Allah) ne yüce, ne cömerttir!

2. O ki, göklerin ve yerin egemenliği O'na aittir; soy-sop edinmemiştir; egemenliğinde herhangi bir ortağı yoktur; çünkü her şeyi yaratan ve her şeyi belli bir yasalar örgüsüne göre düzene koyan O'dur.

3. Hal böyleyken, yine de O'nu bırakıp, hiçbir şey yaratmayan, tersine kendileri yaratılmış bulunan;  ne kendilerinden bir darlığı uzaklaştıracak ne de kendilerine bir yarar sağlayacak güce sahip olmayan; ne ölüm üzerinde, ne hayat üzerinde, ne de ölümden sonra kalkış üzerinde herhangi bir etkisi bulunmayan birtakım düzmece tanrılara kulluk ediyorlar.

4. Üstelik hakkı inkâra şartlanmış olanlar: “Bu [Kur’an] doğruyu çarpıtıp yalanı ve sahteyi ortaya çıkaran başka bir topluluğun yardımıyla  o'nun [kendisinden] uydurduğu bir yalandan başka bir şey değildir” deyip duruyorlar.

5. Ayrıca, “Onun, sabah akşam kendisine okunsunlar diye yazdırdığı  eskilerin masalları, efsaneleridir bu!” diyorlar.

6. De ki: “Göklerin ve yerin bütün sırlarını bilen (Allah) indirdi onu! Doğrusu O, çok acıyıp esirgeyen gerçek bağışlayıcıdır!”

7. Ama onlar yine de şöyle diyorlar: “Bu nasıl peygamber ki [diğer ölümlüler gibi] yiyip içiyor, çarşı-pazar dolaşıyor? Onunla beraber bir uyarıcı olarak [görünür] bir melek gönderilseydi ya!

8. Yahut kendisine [Allah tarafından] bir hazine verilseydi, yahut [zahmetsiz] yiyip içtiği (tılsımlı) bir bahçesi olsaydı ya!”  Ve bu zalimler [birbirlerine]: “Eğer [Muhammed'e] uyacak olsaydınız, büyülenmiş bir adamdan başkasına [uymuş, olmazdınız]!” diyorlar.

9. [Ey Rasûl,] seni benzettikleri şeye bak! Zaten onlar bir kere yoldan çıkmış bulunuyorlar, bir daha da [doğru] yolu bulamayacaklar!

10. Dilerse sana, [onların dile getirdiği] bu şeylerden daha hayırlısını -içlerinde derelerin, ırmakların çağıldadığı has bahçeler- verebilecek ve senin için köşkler, konaklar yapabilecek olan (Allah) ne yüce, ne cömerttir!

11. (O inkârcılara gelince;) onlar asıl Son Saat'in [geleceğini] yalanladılar! Oysa, Biz Son Saat gerçeğini yalanlayanlar için harlı bir ateş hazırlamışızdır:

12-13. O ateş uzaktan karşılarına çıkınca onun öfkeli kükremesini ve uğultusunu işitecekler ve birbirlerine bağlı olarak daracık bir yerden onun içine atıldıkları zaman, orada o an yok olup gitmek için yakaracaklar!

14. [Ama o zaman onlara denecek ki:] “Bugün bir defada yok olup gitmek için değil, defalarca yok olup gitmek için yakarın, bakalım!”

15. De ki: “(Şimdi söyleyin,) bu mu daha hayırlı, yoksa Allah'a karşı sorumluluk bilinci taşıyanlara bir mükâfat ve yerleşme yeri olarak vaad edilen ebedî cennet mi?

16. O cennet ki, orada istedikleri her şeye ulaşırlar ve orada sonsuza kadar yaşayıp giderler; bu, Rabbinin [insan için her zaman] istenmeye değer bir vaadidir”.

17. FAKAT [Rabbinin birliğini unutan kimselere gelince,]  o Gün (Rabbin) onları ve onların Allah yerine kul-köle oldukları varlıkları bir araya toplayacak ve [kendilerine tanrısal nitelikler yakıştırılan bu varlıklara]:  “Bu kullarımı siz mi yoldan çıkardınız, yoksa onların kendileri mi doğru yoldan ayrıldılar?” diye soracak.

18. Onlar: “Sınırsız kudret ve yüceliğinle Seni tenzîh ederiz!” diye cevap verecekler, “Senden başka dostlar, efendiler edinmek bize yakışmazdı! Fakat, [bunlara gelince-] Sen bunlara ve babalarına dünya hayatının tadını çıkarmaları için fırsat verdin; öyle ki, onlar da sonunda [Seni] anmayı büsbütün unuttular; çünkü bunlar her türlü iyilikten yoksun kimselerdi”.

19. [Bunun üzerine, Allah da, müşriklere]: “İşte [sizin tanrı yerine koyduğunuz kimseler, geçmişte] ileri sürdüğünüz iddiaların yalan olduğunu ortaya koydular” diyecek, “artık ne [hak ettiğiniz azabı] savuşturabilirsiniz, ne de kendinize bir destek bulabilirsiniz! Çünkü içinizden her kim [böyle bir] kötülük işlemişse, ona büyük bir azap tattıracağız!”

20. [EY MUHAMMED,] Biz senden önce de yiyip içen, çarşıda pazarda dolaşan [ölümlü] insanların dışında kimseyi elçi olarak göndermedik. [Böyle yaparak, ey insanlar,] kiminizi kiminiz için bir imtihan vesilesi kıldık [ki,] sabredecek misiniz, (bunu kendiniz de göresiniz; yoksa,) Allah zaten her şeyi olduğu gibi görmektedir!

21. Fakat Bizim huzurumuza çıkarılacaklarını hiç beklemeyen kimseler: “Bize niçin melekler gönderilmedi?”, yahut “Neden Rabbimizi görmüyoruz?” diye sorup duruyorlar. Gerçek şu ki, onlar büyük bir küstahlıkla [Allah'ın mesajına karşı böylece] burunlarını dikerek kendilerini onulmaz bir büyüklük duygusuna kaptırmış bulunuyorlar!

22. [Oysa,] melekleri görecekleri Gün (gelip çatınca), o Gün, günaha gömülüp gitmiş olanlar için asla iyi haberler olmayacak; ve (o Gün böyleleri:) “(Vah bize, meğer) dönüşü olmamacasına [Allah'ın rahmetinden] kovulmuşuz!” diyecekler.

23-24. Çünkü, Biz (o Gün) bütün o edip-eyledikleri işlerin üzerine varacak ve onları toza toprağa çevireceğiz; [ama] o Gün, cennetliklere kalınacak yerlerin en iyisi, dinlenilecek yerlerin en güzeli, en rahatı bahşedilecektir.

25. O Gün ki, gök bulutlarla birlikte, bütün yüküyle parçalanacak ve birbiri ardından melekler indirilecektir;

26. o Gün ki, gerçek egemenliğin [yalnızca] Rahmân'a ait olduğu [bütün açıklığıyla ortaya çıkacaktır]; ve bunun içindir ki, (o Gün) hakkı inkâra şartlanmış olanlar için çok zor bir Gün olacaktır;

27-28. o Gün ki, (vaktiyle) haksızlığı kendisine yol edinmiş olan kişi ellerini kemirip, “Ah, n'olurdu, Rasûl'ün gösterdiği yolu tutmuş olsaydım!” diyecek, “Vah bana, n'olurdu, falancayı kendime dost edinmemiş olsaydım!

29. Gerçekte, bana uyarıcı, hatırlatıcı mesaj geldikten sonra, beni [Allah'ı] hatırlamaktan o uzaklaştırdı!” Zaten, Şeytan [işte böyle] yalnız ve çaresiz bırakır insanı.

30. VE [O GÜN] Rasûl: “Ey Rabbim!” diyecek, “Kavmimden [bazıları] bu Kur’an'ı gözden çıkarılacak bir şey olarak gördü!”

31. İşte bu (senin çağında olduğu) gibi, biz her nebiye günaha gömülüp gitmiş kimseler içinden düşmanlar çıkardık; bununla birlikte, sana yol gösterici ve yardımcı olarak Rabbin yeter.

32. İmdi, hakkı inkâra şartlanmış olan kimseler: “Kur’an ona bir bütün olarak bir kerede indirilseydi ya!” diyorlar. Oysa, Biz onu [sana] böyle tutarlı bir bütün oluşturacak şekilde belli bir düzen içinde ağır ağır vahyediyoruz ki onunla senin kalbini pekiştirelim.

33. Bunun içindir ki, hangi soruyla karşına çıkarlarsa çıksınlar, Biz sana mutlaka asıl doğru olan neyse onu ve en güzel açıklamayı getirmekteyiz.

34. [Öyleyse, hakkı inkâra kalkışan o kimselere söyle ki] yüzleri üstüne sürüler halinde cehenneme tıkılacak olanlar (var ya); [öte dünyadaki] yerleri en kötü olanlar ve halen [doğru] yoldan en fazla sapmış bulunanlar işte böyleleridir! 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder