22- Allah'a yanı sıra başka bir ilaha
tapma. Yoksa horlanmış ve koruyucusuz bırakılmış olarak otura kalırsın.
Bu şirkin yasaklanması ve
akıbetinden sakındırılmasıdır. Aslında emir geneldir. Yalnız burada birey tek
başına muhatap alınıyor ki, herkes bu emrin kendisine yöneltilen bir emir
olduğunun, kendi şahsına yöneltildiğinin bilincine varsın. İnanç kişisel bir
sorundur. Herkes bizzat kendisi ondan sorumludur. Tevhid inancından sapar
herkesi bekleyen akıbeti ise, daha önce işlediği kötü fiillerden
dolayı "oturması" ve "kınanması"dır. Kınanmış
durumda otura kalmasıdır. Yardımcısız bırakılmasıdır. Allah'ın yardım etmediği
kimsenin çok yardımcısı olsa da yalnız kalmış demektir. "Otura
kalırsın" sözcüğü, kınanan ve yalnız bırakılan adamın halini tasvir
ediyor. Yalnızlık kendisini kuşattığı için oturmuştur. Bu ifade aynı zamanda
acizliğini zayıflığını da ortaya koymaktadır. Çünkü bu şekildeki bir hal,
insanın en zayıf halidir. Acizlik ve yerine çakılıp kalmanın en güzel
tasviridir. Bu aynı zamanda onların bu yalnızlık ve itilmişlik hallerinin
sürekliliğine işaret etmektedir. Zira oturuş; hareket ve durum değişikliğini
çağrıştırmaz. Öyleyse bu söz, özellikle burası için seçilmiş bir sözdür.
23-
Allah yalnız kendisine kulluk sunmanı ve ana-babana karşı nazik davranmanı
kesin hükme bağladı. Eğer ana-babadan biri ya da her ikisi yanında yaşlılık
çağına ererlerse, sakın onlara "öf be, bıktım senden" deme, onları
azarlama; onlara tatlı ve saygılı sözler söyle."
Bu, şirkin
yasaklanmasından sonra gelen ve yalnız Allah'a kul olmayı gerektiren bir
emirdir. Yargı, hüküm biçiminde verilmiş bir emirdir. Bu, kesin bir hüküm kadar
kesinlik ifade eden bir emirdir. "Hükme bağladı" sözcüğü bu emre
bir pekiştirme anlamı katmaktadır, olumsuzluk ve istisna ifade
eden "ancak" diye ifadesini bulan sınırlamayı da buna ilave
etmeliyiz. "Yalnız kendisine kulluk yapın, başkasına
değil." Böylece görülüyor ki, ifadenin tüm atmosferi pekiştirme ve
sağlamlaştırma ile kuşatılmıştır.
Böylece ilke
belirlendikten ve temel atıldıktan sonra bireysel ve toplumsal yükümlülükler
geliyor. Artık bu yükümlülüklerin Allah'ın birliği, inancından kaynaklanan
sağlam bir temelleri vardır. Bu da yükümlülüklerin ve çalışmaların etkenlerini
ve hedeflerini birleştirir.
İnanç bağından sonra gelen
ilk bağ aile bağıdır. İşte bu nedenle surenin akışı içinde anne-babaya iyilik,
Allah'a kulluğa bağlanmaktadır. Bu da söz konusu iyiliğin Allah katındaki
değerini ortaya koymaktadır.
Eğer ana-babadan biri ya
da her ikisi yanında yaşlılık çağına ererlerse, sakın onlara "öf be,
bıktım senden" deme. Onları azarlama. Onlara tatlı ve saygılı sözler
söyle.
24-
Onlara karşı besleyeceğin acıma duygusunun etkisi ile önlerinde alçak
gönüllülük kanatlarını indir ve de ki; "Ey Rabbim onlar küçükten beni
nasıl büyüttüler ise, Sen de öyle merhamet et. "
İşte Kur'an-ı Kerim
gönülleri rahatlatan ifadelerle ve yüklü tablolarla çocukların kalplerinde
iyilik ve merhamet duygularını coşturmaya çalıştırmaktadır. Çünkü hayat, kendi yolunda harekete iter.
Herkesi hayattan daha fazla pay almaya sürükler. Onların en güçlü arzularını
hep ileriye, çocuklarına, yeni yetişen kuşağa doğru yöneltir. Onlar çok az
arzularını, geriye anne-babaya, geçmiş hayata, geçip-giden kuşağa yöneltirler.
İşte bu nedenle çocukların geriye doğru duygulanmaları için, onların
vicdanlarının güçlü bir şekilde coşturulması, annelere ve babalara yöneltilmesi
gerekir.
Anne ve baba doğuştan
gelen duygularla, çocuklarını korumaya yöneltilmiş bulunmaktadırlar. Onlar her
şeylerini, hatta hayatlarını çocukları yolunda feda etmeye yatkın biçimde
yaratılmışlardır. Tohumdan çıkan fidanın
tohum tanesindeki bütün gıda maddelerini emerek onu kapak haline getirdiği, bir
civcivin yumurtanın içindeki bütün gıdaları yiyerek onu bir kabuktan ibaret
bıraktığı gibi çocuklar da anne-babalarının güzel nimetlerini, çabalarını,
sağlıklarını ve bütün enerjilerini emerek onları -eğer ömürleri vefa ederse-
düşkün ihtiyarlar haline getirirler. Buna rağmen yine de anne ve baba hallerinden
mutludurlar.
Çocuklar ise, bunların
hepsini çok çabuk unuturlar, ileriye dönük rollerini yerine getirmeye koşarlar.
Eşlerine ve çocuklarına yönelirler. Böylece hayatın akışı devam eder.
İşte bu nedenle
anne-babaların çocuklarına iyi davranmaları için özel bir övgüye ihtiyaçları
yoktur. Bu konuda vicdanları sağlam bir şekilde coşturulması gerekenler
çocuklardır. Onlara hatırlatılmalıdır ki, kuru bir ceset haline dönene kadar
bütün enerjilerini ve imkânlarını, onlar için harcayan kuşağa karşı görevlerini
hatırlasınlar!
Burada anne-babaya iyilik
emri, pekiştirilmiş bir emir anlamı taşıyan, Allah tarafından belirlenmiş bir
hüküm şeklinde veriliyor. Bundan daha önce ise, Allah'a kulluk yapılması
pekiştirilmiş bir biçimde verilmişti.
Surenin akışı, havayı en
ince gölgelerle gölgelendirmeyi, vicdanı; çocukluk hatıraları, sevgi, merhamet
ve acıma duyguları ile coşturmaya başlıyor. Büyüklüğün kendisine özgü bir
saygınlığı vardır. Büyüklüğün zayıflığı ise çok anlamlı bir
olgudur. "Yanında" sözcüğü
yaşlılık ve zayıflık dönemindeki sığınmayı ve himayesine girmeyi dile
getirmektedir.
"Sakın onlara
"öf be, bıktım senden" deme, onları azarlama."
İşte, bu, korumanın ve
onlara karşı edebini takınmanın ilk şartıdır. Böylece evlâdın sıkıcı ve üzücü
hareketlerden sakınması, aşağılama ve edepsizlik olarak değerlendirilebilecek
tutumlardan uzaklaşması sağlanmış olmaktadır.
"Onlara tatlı ve
saygılı sözler söyle."
Bu ise yapıcılığı
açısından daha etkili bir tavırdır. Onlara karşı konuşması, saygı ve hürmeti
çağrıştırmaktadır.
“Onlara
karşı besleyeceğin acıma duygusunun etkisi ve önlerinde alçak gönüllülük
kanatlarını indir."
Burada ifade daha
berraklaşıyor. Ve daha yumuşuyor. Kalbin ortasına ve vicdanın her tarafına
ulaşıyor. Bu, gözlerini dahi kaldırıp bakmayan ve hiçbir dediğini iki yapmayan
bağlılığı andıran merhametin incelen ve yumuşayan şeklidir. Burada sanki, boyun
eğmenin kanadı vardır. Onu geriyor. Barışı, huzuru ve teslimiyeti simgeliyor bu
kanat geriş…
"Ey
Rabbim, onlar küçükken beni nasıl büyüttüler ise, sen de öyle merhamet
et" de.
Bu evlâdın, annesi ve
babası tarafından korunduğu güçsüz çocukluk günlerini hatırlamasıdır. Şimdi
anne-baba aynı kendisinin çocukluk günleri gibi zayıf, korunmaya ve şefkate
muhtaç durumdadır. Burada çocuk durup onlara merhamet etmesi için Allah'a
yöneliyor. Çünkü Allah'ın rahmeti geniştir, koruması daha kapsamlıdır, Allah'ın
himayesi daha boldur. Onlar kanlarını ve yüreklerini bu yolda harcadıkları için
yüce Allah onlara, evlâdın gücünün yetmediği şeylerle ödüllendirebilir.
Hafız Ebu Bekir Bezzar
kendi -rivayet zinciri ile- Bureyde'den o da babasından rivayet ediyor
ki, "Bir adam Hac'da annesini sırtına almış Kâbe'yi tavaf
ettiriyordu. " Bu arada Peygamberimiz -salât ve selâm üzerine
olsun- "Onun hakkını ödeyebildin mi?" diye sordu.
Peygamberimize "Hayır hamileyken aldığı bir nefesin hakkını daha
ödeyemedin" buyurdu.
Surenin akışı içindeki
bütün tepkiler ve hareketler inanç sistemine bağlandığından, bu noktadan hemen
sonra her şeyin, niyetlerdekini, sözlerin ve işlerin perde arkasını bilen
Allah'a döneceği belirtiliyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder