42-
Ey Muhammed de ki; “Eğer müşriklerin dedikleri gibi evrende Allah'ın yanı sıra
başka ilahlar olsaydı, bu ilahlar Arş'ın ve kesin egemenliğin sahibi olan Allah
ile boy ölçüşmenin yolunu ararlardı.”
Ayeti kerimede
geçen "lev" edatı
Arap dili gramerinin uzmanları tarafından belirtildiği gibi bir şeyin asla
olmayacağını belirtmek için kullanılan bir olumsuzluk edatıdır. Çünkü mesele bütünüyle imkânsızdır.
Onların iddia ettiklerinin aksine, Allah ile birlikte başka ilahlar yoktur.
Onların çağırdığı ilahlar sadece Allah'ın yaratıklarından birer yaratıktır.
İsterse bu bir yıldız ve gezegen olsun, ister bir insan veya bir hayvan olsun,
isterse bitki veya cansız varlık olsun fark etmez. Bütün bu yaratıklar evrene hükmeden fıtrat gereği, yüce yaratıcı olan
Allah'a yönelmiş bulunmaktadır. Kendisine hükmeden ve ona göre
tasarruflarda bulunan ilahi iradeye boyun eğmektedir. Allah'ın kesin yasalarına boyun eğmek ve iradesinin gereğini yerine
getirmek suretiyle Allah'a giden yolunu bulmaktadır.
Burada Arş'tan söz
edilmesi, yüce Allah'ın, müşriklerin Allah ile beraber ilah olduklarına inanıp,
çağırdıkları bu yaratıklardan tamamen yüce ve yüksek olduğunu ifade etmektedir.
Zira bu yaratıkların hepsi O'nun Arş'ı altındadır, O'nunla birlikte değil...
Bundan sonra O yüceliğiyle
beraber Allah'ın noksan sıfatlardan tenzih edilmesi yer alıyor:
43-
Haşa, O, onların saçma yakıştırmalarından uzaktır, yücedir, büyüktür.
Daha sonra surenin akışı
içinde evrende bulunan bütün varlıkları ve canlıları içeren eşsiz bir sahne
çizilmektedir. Her şey Allah'ın Arş'ı altındadır. Hepsi Allah'a yönelmektedir.
Hepsi O'nu noksan sıfatlardan tenzih etmekte ve O'na varmak için bir vasıta
bulmaktadır.
44-
Yedi kat gök, yer ve buralardaki varlıkların tümü O'nu tenzih ederler,
noksanlıklardan uzak olduğunu dile getirirler. Evrendeki her varlık, O'nu
överek tesbih eder, fakat siz bu varlıkların tesbihlerini anlayamazsınız. Hiç
kuşkusuz O, kullarına karşı yumuşaktır, affedicidir.
Bu
ifade bu koca evrende bütün atomların bir kalp gibi attığını göstermektedir.
Allah'ı noksan sıfatlardan uzaklaştıran ifadelerle coşkun bir ruh halinde O'na
doğru harekete geçmektedir. Bir de bakmışsın ki, bütün bir evren hareket ve
hayat içindedir. Yine bir de bakmışsın ki, varlığın tamamı sevinç ve mutluluk
içinde tek ses olarak O'nun adını yüceltmekte, yüce ulu ve bir olan yaratıcıya
doğru bir saygı içinde yükselmektedir.
Kalp
bu olayı zihninde, içinde canlandırdığında, onun eşsiz bir kâinat tablosu
olduğunu görecektir. Bütün taşlar ve bütün çakıllar, bütün
tohumlar ve bütün yapraklar, bütün çiçekler ve bütün meyveler… Bütün bitkiler
ve bütün ağaçlar. Bütün böcekler ve bütün sürüngenler. Bütün insanlar ve bütün
hayvanlar. Yeryüzünde bulunan bütün canlılar. Suda yüzen bütün canlılar, havada
uçan bütün canlılar. Bunun yanında göğün sakinleri... Evet, bütün bu varlıklar,
Allah'ı noksan sıfatlardan uzak görmekte ve yüceliği için de O'na
yönelmektedirler.
Ruh arınıp,
temizlendiğinde hareket halinde bulunan veya yerinde duran varlıklara kulak
verdiğinde, onların bir ruh ile canlandıklarını ve Allah'ı tesbihe
yöneldiklerini görecektir. Bu da ruhları yüceler âlemi ile iletişime geçmeye
hazırlar. Bu varlığın sırlarından gafil insanların kavrayamadıkları gerçekleri
kavrarlar. Balçığın katılığının, kalpleriyle vicdanı arasına girdiği
gafiller bu evrendeki hareketli ve hareketsiz her şeyde rahat gözlenen bu
coşkulu hayatı göremezler.
"O kullarına karşı
yumuşaktır, affedicidir."
Burada yumuşaklığın ve
bağışlanmanın söz konusu edilmesi Allah'a övgü ile tesbihte bulunan bir kâinat
kervanı içinde insanın birtakım yanlışlıklar ve kusurlar yapabileceğini ortaya
koymaktadır. Evren böyle bir ruh ile donanmışken, insanlar inkâr içindedir,
onların içinden bazıları Allah'a ortak koşmakta, O'na kızlar izafe etmektedir.
Bazıları O'na övgüde bulunmak ve O'nu noksan sıfatlardan arındırmaktan
habersizdir. Hâlbuki insan bu evren
içinde her şeyden daha çok Allah'ı noksan sıfatlardan tenzih etme, O'na övgüde
bulunma, O'nu tanıma ve birleme konumundadır. Eğer Allah'ın yumuşaklığı ve
bağışlayıcılığı olmasaydı, bütün insanlar üstün ve iktidar sahibi birinin
kıskıvrak yakalanışı gibi yakalanırlardı. Fakat O, insanlara zaman tanımakta,
hatırlatmakta, öğüt vermekte ve onları sakındırmaktadır.
Kureyş'in ileri gelenleri
Kur'an'ı dinliyorlardı. Fakat yumuşamamaları için kalpleriyle mücadele
ediyorlardı, etkilenmemesi için fıtratlarını serbest bırakmıyor,
dizginliyorlardı. Bunun üzerine yüce Allah onlarla peygamber arasına
bir perde koydu. Gizli bir perde, onların kalpleri üzerine bir örtü gerdi.
Artık Kur'an'ı anlayamazlardı. Kulaklarını da sağır gibi yaptı. Bundan sonra
onlar Kur'an'daki direktifleri anlamıyorlardı…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder