2-
Musa ya Tevrat'ı verdik ve "Bundan başkasını dayanak edinmeyiniz"
diyerek bu Kitabı Yahudilere doğru yol kılavuzu yaptık.
3-
"Ey Nuh ile beraber gemiye bindirdiklerimizin soyundan gelenler! Hiç
şüphesiz Nuh, şükür görevini yerine getiren bir kuldu.”
4-
Tevrat'ta Yahudiler hakkında "Yeryüzünde iki kez kargaşa çıkaracaksınız ve
bu arada parlak bir yükseliş dönemi yaşayacaksınız" diye hüküm verdik.
5-
Birinci kargaşaya ilişkin ilahi cezanın vadesi gelince üzerinize son derece
atılgan ve acımasız kullarımızı saldık. Bunlar evlerinizin köşe bucaklarını
arayarak sizi yakalamaya giriştiler. Bu, Allah'ın yerine gelmesi kaçınılmaz bir
sözü idi.
6-
Sonra eski iktidarınızı size geri vererek bu düşmanlarınıza karşı üstün konuma
gelmenizi sağladık. Sizi mal ve evlat artışı ile destekledik ve sizi güçlü
orduya sahip kıldık.
7-
Eğer, iyilik ederseniz, kendiniz için iyilik edersiniz; eğer kötülük ederseniz,
o da kendiniz içindir. Çıkaracağınız ikinci kargaşaya ilişkin cezanın vadesi
gelince üzerinize salacağımız başka saldırganlar acınızın yüzlerinize
yansımasına yol açarlar. İlk seferinde gelenlerin yaptıkları gibi Mescid-ı
Aksa'ya girerler ve yükselttiğiniz her şeyi yerle bir ederler.
8-
Bundan sonra Rabbiniz size merhametli davranır. Fakat eğer kargaşaya dönerseniz,
Biz de sizi tekrar cezalandırırız. Biz cehennemi kâfirler için içinden çıkılmaz
bir kale yaptık.
İsrailoğulları'nın hayatı
ile ilgili olarak bu surede yer alan bölüm Kur'an'ın sadece bu suresinde
geçmektedir.
Burada İsrailoğulları'nın
akıbetleri ve devletlerinin başlarına geçirilişi ele alınmakta, uluslarda
bozgunculuğun yayılması ile bu ulusların Allah'ın yasasına (Sünnetullah'a)
uygun biçimde yok edilişleri ortaya konmaktadır. Nitekim ilerde yine bu surede
onların akıbetlerinden söz edilmektedir. Çünkü yüce Allah bir kasabayı yok etmeyi
takdir ettiğinde şımaran zenginlerini, oranın yıkılışı ve yok edilişi için
neden olarak gösterir.
Bu bölüm, Hz. Musa'nın
kitabı Tevrat'tan, Tevrat'ta İsrailoğulları'nın uyarılmasından, Rabbine
şükreden büyük ataları Hz. Nuh'tan ve onunla gemiye binen atalarından -zaten
iman edenlerden başkası gemiye alınmamıştır- söz ederek başlıyor.
“Ey
Nuh ile beraber gemiye bindirdiklerimizin soyundan gelenler. Hiç şüphesiz Nuh,
şükür görevini yerine getiren bir kuldu.”
Bu uyarı ve bu hatırlatma
az sonra surenin akışı içinde yer alan Allah'ın vaadini doğrulamaktadır. Zira
yüce Allah bir milleti, kendisini uyaracak ve ona hatırlatmalarda bulunacak bir
peygamber göndermeden cezalandırmaz.
Ayette Hz. Musa'ya kitap
verilişinin birinci amacı da açıklanmaktadır.
"Ben’den
başkasını dayanak edinmeyiniz diyerek bu kitabı Yahudilere doğru yol kılavuzu
yaptık.”
Yani Allah'tan başka kimseye
dayanmasınlar, Allah'tan başka kimseye yönelmesinler diye. İşte doğru yol
budur. İşte iman budur. Allah'tan
başkasına dayanan ne iman etmiş, ne de doğru yolu bulmuş olur.
Ayeti kerimede yüce Allah
İsrailoğulları'na Hz. Nuh ile birlikte gemiye aldırdığı atalarının adıyla
onlara hitap ediyor. Gemiye alınan bu insanlar yeryüzünün ilk Resulü Hz. Nuh
döneminde insanlığın özünü oluşturuyorlardı. Onlara bu soy bağı ile hitap
edilerek önceki atalarından şükreden bir kul olan Hz. Nuh ile birlikte Allah
tarafından kurtarıldıkları hatırlatılmakta ve asil-imanlı köke dönmeleri telkin
edilmektedir.
Hz. Nuh'un kulluk
sıfatının burada özellikle vurgulanmasının bir anlamı ve nedeni budur. Bir
diğer anlamı ise Allah tarafından seçilen peygamberlerin sıfatlarının uyumunu
göstermek ve belirginleştirmektir. Nitekim daha önce Hz. Muhammed -salât ve
selâm üzerine olsun- de Kur'an'ın, havasını ve akışını gözeten uyum metoduna
uygun olarak kulluk sıfatı ile anılmıştı.
Yüce Allah'ın
İsrailoğulları'na doğru yol kılavuzu olsun diye Hz. Musa'ya gönderdiği bu
kitapta yeryüzünde bozgunculuk yapacakları için yıkılacaklarına ve bu
yıkılışlarının işledikleri bozgunculuğun tekrarlanacağı için bir kere daha
gerçekleşeceğine dair hüküm haber veriliyor ve yüce Allah, yürürlükteki değişmez
yasasının gereği olarak yeryüzünde bozgunculuk yaptıkça tekrar yıkılacakları
uyarısında bulunuyor.
Bu haber ve hüküm, yüce
Allah'ın ilahi ilmine dayanarak onların geleceğini, akıbetlerini daha önceden
haber vermesidir. Yoksa bu hüküm onların fiillerinin kendisinden kaynaklanacağı
onları mecbur kılan bir hüküm değildir. Çünkü yüce Allah hiç kimsenin bozguncu
olmasına karar vermez. "Allah
kötülük işlemeyi emretmez." Yalnız, yüce Allah olup-biteni
bildiği gibi meydana gelecek olan şeyleri de bilir. Meydana gelmemiş olan
şeyler, insanların bilgisine göre olmamış ve perdeleri henüz kalkmamış da olsa,
Allah'ın ilmine göre olmuş-bitmiş şeyler gibidir.
Yüce Allah Hz. Musa'ya
gönderdiği kitapta İsrailoğulları'nın yeryüzünde iki kere bozgunculuk
yapacaklarını, kutsal yurdu ele geçireceklerini ve ona egemen olacaklarını ve
haber vererek yükselişlerini bozgunculuk yolunda kullandıklarında onları
perişan edecek, onların kutsal değerlerini ayakları altına alacak ve onları
yerle bir edecek kullarını başlarına musallat edeceğini hükmetmiştir.
"Birinci kargaşaya
ilişkin ilahi cezanın vadesi gelince üzerinize son derece saldırgan ve acımasız
kullarımızı saldık. Bunlar evlerinizin köşe-bucaklarım arayarak sizi yakalamaya
giriştiler. Bu, Allah'ın yerine gelmesi kaçınılmaz bir sözü idi."
İşte bu birincisidir.
Kutsal yurda hâkim olurlar. Orada bir güç ve iktidar elde ederler. Ve orada bozgunculuğa
başlarlar. Yüce Allah da çetin, savaşçı ve tuttuğunu koparan pek güçlü
kullarından bir kısmını onların üzerine gönderir. Ocaklarını darmadağın
ederler. Sabah-akşam onları yıldırtıcı bir otoriteyle yüz yüze getirirler.
Orada bulunan her şeyi ve herkesi korkusuzca ezer geçerler:
"Bu
Allah'ın yerine gelmesi kaçınılmaz bir sözü idi."
Bu söz değiştirilemez.
Yalanlanamaz.
İsrailoğulları
mağlûbiyetin, baskının ve aşağılanmanın acısını çektikten sonra Rabbleri olan
Allah'a dönerler. Hallerini düzeltirler. Başlarına gelen belâdan ders alırlar.
Fetihlerle üstünlüğü ellerine geçirip güçleri kendilerini aldatıncaya, onlar da
azgınlığa başlayıp yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya başlayıncaya kadar...
Bundan sonra yüce Allah mağlûp olanlara galiplerin imkânlarını verir
mustaza'fları müstekbirlerin yerine geçirir.
"Sonra
eski iktidarınızı size geri vererek bu düşmanlarınıza karşı üstün konuma
gelmenizi sağladık. Sizi mal ve evlât artışı ile destekledik ve sizi güçlü
orduya sahip kıldık."
Sonra kıssa yeniden tekrar
ediliyor!
Surenin akışı içinde geri
kalan doğru haberlere ve eksiksiz gerçekleşen sözlere geçilmeden önce
çalışmanın karşılığını almanın ilkesi yerleştiriliyor:
"Eğer
iyilik ederseniz, kendiniz için iyilik edersiniz. Eğer kötülük ederseniz o da
kendiniz içindir."
Ne dünyada ne de ahirette
değişir bu ilke. Bu ilkeye göre insanın tüm çalışması, bütün ürünleri ve bütün
sonuçları ile kendisinindir. Verilen karşılık çalışmanın doğal sonucudur. Ondan
elde edilir ve onunla şekillenir. Artık her insan kendisinden sorumludur.
Dilerse kendisine iyilik yapar, dilerse kötülük... Cezaya çarptırıldığında
artık kendisinden başkasını suçlamaya hakkı yoktur.
Bu ilkeyi güzelce
yerleştirdikten sonra surenin akışı devam ediyor ve tarihi hakikatler
tamamlanıyor.
"Çıkaracağınız ikinci
kargaşaya ilişkin cezanın vadesi gelince üzerinize salacağımız başka
saldırganlar acınızın yüzlerinize
yansımasına yol açarlar. İlk seferinde gelenlerin yaptıkları gibi Mescid-i
Aksa'ya girerler ve yükselttiğiniz her şeyi yerle bir ederler."
Burada İsrailoğulları'nın
yeryüzünde ikinci kez nasıl bir bozgunculuk yaptıkları belirtilmiyor. Daha
önceki açıklama ile yetiniliyor.
Daha sonra Allah'ın
başlarına neyi musallat edeceği belirtiliyor:
Başlarına musallat olanlar
kendilerine o kadar katı cezalar veriyorlar ki, bu yüzden içlerini kaplayan
kötülük yüzlerine kadar yansıyor. Yahut da karşılaştıkları kötülük ve
aşağılanma yüzlerinde ifadesini buluyor. Bütün kutsal değerleri ayakaltına
alınıp çiğneniyor:
Bu her şeyi darmadağın
eden ve taş üstüne taş bırakmayan kapsamlı, büyük bir yıkılışın çizilen
tablosudur.
Verilen haberler doğru
çıkmış ve vaad yerini bulmuştur. Yüce Allah birinci seferinde İsrailoğulları'na
zorla kendilerine egemen olacak bir millet göndermiştir. Sonra onları
yurtlarından sürecek ve oradaki mallarını ve mülklerini yerle bir edecek bir
millet başlarına musallat etmiştir.
Kur'an, İsrailoğulları'nın
başlarına musallat edilen bu milletin hangi millet olduğunu belirtmiyor. Zira
bu milletin adını vermek ondan alınacak derse bir katkıda bulunmuyor. Burada önemli olan ibret alınmasıdır.
Amaç, yüce Allah'ın tüm insanlar için belirlediği yasanın açıklanmasıdır.
Surenin akışı içinde bu
doğru haberden ve gerçekleşen sözden sonra bu yıkılışın bir rahmet kapısına yol
açabileceği belirtiliyor:
"Bundan
sonra belki Rabbiniz size merhametli davranır." Eğer
olup-bitenlerden ibret alabilirseniz...
Ama İsrailoğulları, tekrar
yeryüzünde bozgunculuğa kalkışacak olurlarsa, ceza yine hazırdır ve yasa yine
yürürlüktedir:
"Fakat,
eğer kargaşaya dönerseniz, biz de tekrar cezalandırırız."
Nitekim İsrailoğulları
tekrar bozgunculuğa başlamışlardı. Yüce Allah da ceza olarak Müslümanları
onların başlarına musallat etti. Onları bütün Arap Yarımadası'nın dışına
sürdüler. Bundan sonra yine bozgunculuk yaptılar. Bu sefer de başka kulları
başlarına musallat etti. Böylece günümüze kadar geldiler. Bu asırda ise
"Hitler" başlarına musallat oldu. Bugün de "İsrail" olarak
tekrar bozgunculuğa başladılar. İsrail, oranın sahibi olan Araplara işkencenin bin
bir çeşidini tattırdı. Yüce Allah kesin
olan vaadini doğrulamak ve değişmeyen yasasını yürürlüğe koymak için onlara
azabın en acısını tattıracak bir milleti gönderecektir. Hiç şüphesiz yarın, bekleyeni için çok
yakındır!..
Surenin akışı, ayeti
kerimeyi kâfirlerin ahiretteki akıbetlerini bildirerek tamamlıyor. Zira
kâfirlerin sonu ile bozguncuların sonu arasında bir benzerlik bulunuyor:
"Biz cehennemi kâfirler
için içinden çıkılmaz bir kale yaptık."
Kendilerini kuşatır, artık
ondan kurtulamazlar. Hepsine yetecek genişliktedir. Hiç kimse dışarıda kalmaz.
İsrailoğulları'nın
yaşantısından doğru yola gelsinler diye yüce Allah'ın Hz. Musa'ya gönderdiği
kitaptan, onların doğru yola gelmeyip aksine sapıtarak yok edilişlerinden söz
eden bu bölümden sonra, insanları en doğru yola iletsin diye gönderilen
Kur'an-ı Kerim'den bahsediliyor:
Hiç kuşkusuz bu Kur'an insanları en doğru yola iletir ve iyi ameller işleyen
mü'minlere, kendilerini büyük bir ödülün beklediği müjdesini verir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder