5 Kasım 2013 Salı

İsrâ Sûresi ve 1-8 Ayetlerinin S. Kutub Tefsiri


2- Musa ya Tevrat'ı verdik ve "Bundan başkasını dayanak edinmeyiniz" diyerek bu Kitabı Yahudilere doğru yol kılavuzu yaptık.

3- "Ey Nuh ile beraber gemiye bindirdiklerimizin soyundan gelenler! Hiç şüphesiz Nuh, şükür görevini yerine getiren bir kuldu.”

4- Tevrat'ta Yahudiler hakkında "Yeryüzünde iki kez kargaşa çıkaracaksınız ve bu arada parlak bir yükseliş dönemi yaşayacaksınız" diye hüküm verdik.

5- Birinci kargaşaya ilişkin ilahi cezanın vadesi gelince üzerinize son derece atılgan ve acımasız kullarımızı saldık. Bunlar evlerinizin köşe bucaklarını arayarak sizi yakalamaya giriştiler. Bu, Allah'ın yerine gelmesi kaçınılmaz bir sözü idi.

6- Sonra eski iktidarınızı size geri vererek bu düşmanlarınıza karşı üstün konuma gelmenizi sağladık. Sizi mal ve evlat artışı ile destekledik ve sizi güçlü orduya sahip kıldık.

7- Eğer, iyilik ederseniz, kendiniz için iyilik edersiniz; eğer kötülük ederseniz, o da kendiniz içindir. Çıkaracağınız ikinci kargaşaya ilişkin cezanın vadesi gelince üzerinize salacağımız başka saldırganlar acınızın yüzlerinize yansımasına yol açarlar. İlk seferinde gelenlerin yaptıkları gibi Mescid-ı Aksa'ya girerler ve yükselttiğiniz her şeyi yerle bir ederler.

8- Bundan sonra Rabbiniz size merhametli davranır. Fakat eğer kargaşaya dönerseniz, Biz de sizi tekrar cezalandırırız. Biz cehennemi kâfirler için içinden çıkılmaz bir kale yaptık.


İsrailoğulları'nın hayatı ile ilgili olarak bu surede yer alan bölüm Kur'an'ın sadece bu suresinde geçmektedir.

Burada İsrailoğulları'nın akıbetleri ve devletlerinin başlarına geçirilişi ele alınmakta, uluslarda bozgunculuğun yayılması ile bu ulusların Allah'ın yasasına (Sünnetullah'a) uygun biçimde yok edilişleri ortaya konmaktadır. Nitekim ilerde yine bu surede onların akıbetlerinden söz edilmektedir. Çünkü yüce Allah bir kasabayı yok etmeyi takdir ettiğinde şımaran zenginlerini, oranın yıkılışı ve yok edilişi için neden olarak gösterir.

Bu bölüm, Hz. Musa'nın kitabı Tevrat'tan, Tevrat'ta İsrailoğulları'nın uyarılmasından, Rabbine şükreden büyük ataları Hz. Nuh'tan ve onunla gemiye binen atalarından -zaten iman edenlerden başkası gemiye alınmamıştır- söz ederek başlıyor.

“Ey Nuh ile beraber gemiye bindirdiklerimizin soyundan gelenler. Hiç şüphesiz Nuh, şükür görevini yerine getiren bir kuldu.”

Bu uyarı ve bu hatırlatma az sonra surenin akışı içinde yer alan Allah'ın vaadini doğrulamaktadır. Zira yüce Allah bir milleti, kendisini uyaracak ve ona hatırlatmalarda bulunacak bir peygamber göndermeden cezalandırmaz.

Ayette Hz. Musa'ya kitap verilişinin birinci amacı da açıklanmaktadır.

"Ben’den başkasını dayanak edinmeyiniz diyerek bu kitabı Yahudilere doğru yol kılavuzu yaptık.”

Yani Allah'tan başka kimseye dayanmasınlar, Allah'tan başka kimseye yönelmesinler diye. İşte doğru yol budur. İşte iman budur. Allah'tan başkasına dayanan ne iman etmiş, ne de doğru yolu bulmuş olur.

Ayeti kerimede yüce Allah İsrailoğulları'na Hz. Nuh ile birlikte gemiye aldırdığı atalarının adıyla onlara hitap ediyor. Gemiye alınan bu insanlar yeryüzünün ilk Resulü Hz. Nuh döneminde insanlığın özünü oluşturuyorlardı. Onlara bu soy bağı ile hitap edilerek önceki atalarından şükreden bir kul olan Hz. Nuh ile birlikte Allah tarafından kurtarıldıkları hatırlatılmakta ve asil-imanlı köke dönmeleri telkin edilmektedir.

Hz. Nuh'un kulluk sıfatının burada özellikle vurgulanmasının bir anlamı ve nedeni budur. Bir diğer anlamı ise Allah tarafından seçilen peygamberlerin sıfatlarının uyumunu göstermek ve belirginleştirmektir. Nitekim daha önce Hz. Muhammed -salât ve selâm üzerine olsun- de Kur'an'ın, havasını ve akışını gözeten uyum metoduna uygun olarak kulluk sıfatı ile anılmıştı.

Yüce Allah'ın İsrailoğulları'na doğru yol kılavuzu olsun diye Hz. Musa'ya gönderdiği bu kitapta yeryüzünde bozgunculuk yapacakları için yıkılacaklarına ve bu yıkılışlarının işledikleri bozgunculuğun tekrarlanacağı için bir kere daha gerçekleşeceğine dair hüküm haber veriliyor ve yüce Allah, yürürlükteki değişmez yasasının gereği olarak yeryüzünde bozgunculuk yaptıkça tekrar yıkılacakları uyarısında bulunuyor.

Bu haber ve hüküm, yüce Allah'ın ilahi ilmine dayanarak onların geleceğini, akıbetlerini daha önceden haber vermesidir. Yoksa bu hüküm onların fiillerinin kendisinden kaynaklanacağı onları mecbur kılan bir hüküm değildir. Çünkü yüce Allah hiç kimsenin bozguncu olmasına karar vermez. "Allah kötülük işlemeyi emretmez." Yalnız, yüce Allah olup-biteni bildiği gibi meydana gelecek olan şeyleri de bilir. Meydana gelmemiş olan şeyler, insanların bilgisine göre olmamış ve perdeleri henüz kalkmamış da olsa, Allah'ın ilmine göre olmuş-bitmiş şeyler gibidir.

Yüce Allah Hz. Musa'ya gönderdiği kitapta İsrailoğulları'nın yeryüzünde iki kere bozgunculuk yapacaklarını, kutsal yurdu ele geçireceklerini ve ona egemen olacaklarını ve haber vererek yükselişlerini bozgunculuk yolunda kullandıklarında onları perişan edecek, onların kutsal değerlerini ayakları altına alacak ve onları yerle bir edecek kullarını başlarına musallat edeceğini hükmetmiştir.

"Birinci kargaşaya ilişkin ilahi cezanın vadesi gelince üzerinize son derece saldırgan ve acımasız kullarımızı saldık. Bunlar evlerinizin köşe-bucaklarım arayarak sizi yakalamaya giriştiler. Bu, Allah'ın yerine gelmesi kaçınılmaz bir sözü idi."

İşte bu birincisidir. Kutsal yurda hâkim olurlar. Orada bir güç ve iktidar elde ederler. Ve orada bozgunculuğa başlarlar. Yüce Allah da çetin, savaşçı ve tuttuğunu koparan pek güçlü kullarından bir kısmını onların üzerine gönderir. Ocaklarını darmadağın ederler. Sabah-akşam onları yıldırtıcı bir otoriteyle yüz yüze getirirler. Orada bulunan her şeyi ve herkesi korkusuzca ezer geçerler:

"Bu Allah'ın yerine gelmesi kaçınılmaz bir sözü idi."

Bu söz değiştirilemez. Yalanlanamaz.

İsrailoğulları mağlûbiyetin, baskının ve aşağılanmanın acısını çektikten sonra Rabbleri olan Allah'a dönerler. Hallerini düzeltirler. Başlarına gelen belâdan ders alırlar. Fetihlerle üstünlüğü ellerine geçirip güçleri kendilerini aldatıncaya, onlar da azgınlığa başlayıp yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya başlayıncaya kadar... Bundan sonra yüce Allah mağlûp olanlara galiplerin imkânlarını verir mustaza'fları müstekbirlerin yerine geçirir.

"Sonra eski iktidarınızı size geri vererek bu düşmanlarınıza karşı üstün konuma gelmenizi sağladık. Sizi mal ve evlât artışı ile destekledik ve sizi güçlü orduya sahip kıldık."

Sonra kıssa yeniden tekrar ediliyor!

Surenin akışı içinde geri kalan doğru haberlere ve eksiksiz gerçekleşen sözlere geçilmeden önce çalışmanın karşılığını almanın ilkesi yerleştiriliyor:

"Eğer iyilik ederseniz, kendiniz için iyilik edersiniz. Eğer kötülük ederseniz o da kendiniz içindir."

Ne dünyada ne de ahirette değişir bu ilke. Bu ilkeye göre insanın tüm çalışması, bütün ürünleri ve bütün sonuçları ile kendisinindir. Verilen karşılık çalışmanın doğal sonucudur. Ondan elde edilir ve onunla şekillenir. Artık her insan kendisinden sorumludur. Dilerse kendisine iyilik yapar, dilerse kötülük... Cezaya çarptırıldığında artık kendisinden başkasını suçlamaya hakkı yoktur.

Bu ilkeyi güzelce yerleştirdikten sonra surenin akışı devam ediyor ve tarihi hakikatler tamamlanıyor.

"Çıkaracağınız ikinci kargaşaya ilişkin cezanın vadesi gelince üzerinize salacağımız başka saldırganlar acınızın yüzlerinize yansımasına yol açarlar. İlk seferinde gelenlerin yaptıkları gibi Mescid-i Aksa'ya girerler ve yükselttiğiniz her şeyi yerle bir ederler."

Burada İsrailoğulları'nın yeryüzünde ikinci kez nasıl bir bozgunculuk yaptıkları belirtilmiyor. Daha önceki açıklama ile yetiniliyor.

Daha sonra Allah'ın başlarına neyi musallat edeceği belirtiliyor:

Başlarına musallat olanlar kendilerine o kadar katı cezalar veriyorlar ki, bu yüzden içlerini kaplayan kötülük yüzlerine kadar yansıyor. Yahut da karşılaştıkları kötülük ve aşağılanma yüzlerinde ifadesini buluyor. Bütün kutsal değerleri ayakaltına alınıp çiğneniyor:

Bu her şeyi darmadağın eden ve taş üstüne taş bırakmayan kapsamlı, büyük bir yıkılışın çizilen tablosudur.

Verilen haberler doğru çıkmış ve vaad yerini bulmuştur. Yüce Allah birinci seferinde İsrailoğulları'na zorla kendilerine egemen olacak bir millet göndermiştir. Sonra onları yurtlarından sürecek ve oradaki mallarını ve mülklerini yerle bir edecek bir millet başlarına musallat etmiştir.

Kur'an, İsrailoğulları'nın başlarına musallat edilen bu milletin hangi millet olduğunu belirtmiyor. Zira bu milletin adını vermek ondan alınacak derse bir katkıda bulunmuyor. Burada önemli olan ibret alınmasıdır. Amaç, yüce Allah'ın tüm insanlar için belirlediği yasanın açıklanmasıdır.

Surenin akışı içinde bu doğru haberden ve gerçekleşen sözden sonra bu yıkılışın bir rahmet kapısına yol açabileceği belirtiliyor:

"Bundan sonra belki Rabbiniz size merhametli davranır." Eğer olup-bitenlerden ibret alabilirseniz...

Ama İsrailoğulları, tekrar yeryüzünde bozgunculuğa kalkışacak olurlarsa, ceza yine hazırdır ve yasa yine yürürlüktedir:

"Fakat, eğer kargaşaya dönerseniz, biz de tekrar cezalandırırız."

Nitekim İsrailoğulları tekrar bozgunculuğa başlamışlardı. Yüce Allah da ceza olarak Müslümanları onların başlarına musallat etti. Onları bütün Arap Yarımadası'nın dışına sürdüler. Bundan sonra yine bozgunculuk yaptılar. Bu sefer de başka kulları başlarına musallat etti. Böylece günümüze kadar geldiler. Bu asırda ise "Hitler" başlarına musallat oldu. Bugün de "İsrail" olarak tekrar bozgunculuğa başladılar. İsrail, oranın sahibi olan Araplara işkencenin bin bir çeşidini tattırdı. Yüce Allah kesin olan vaadini doğrulamak ve değişmeyen yasasını yürürlüğe koymak için onlara azabın en acısını tattıracak bir milleti gönderecektir. Hiç şüphesiz yarın, bekleyeni için çok yakındır!..

Surenin akışı, ayeti kerimeyi kâfirlerin ahiretteki akıbetlerini bildirerek tamamlıyor. Zira kâfirlerin sonu ile bozguncuların sonu arasında bir benzerlik bulunuyor:

"Biz cehennemi kâfirler için içinden çıkılmaz bir kale yaptık."

Kendilerini kuşatır, artık ondan kurtulamazlar. Hepsine yetecek genişliktedir. Hiç kimse dışarıda kalmaz.


İsrailoğulları'nın yaşantısından doğru yola gelsinler diye yüce Allah'ın Hz. Musa'ya gönderdiği kitaptan, onların doğru yola gelmeyip aksine sapıtarak yok edilişlerinden söz eden bu bölümden sonra, insanları en doğru yola iletsin diye gönderilen Kur'an-ı Kerim'den bahsediliyor:

Hiç kuşkusuz bu Kur'an insanları en doğru yola iletir ve iyi ameller işleyen mü'minlere, kendilerini büyük bir ödülün beklediği müjdesini verir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder