45-
Ey Muhammed, sen Kur'an okurken, seninle ahirete inanmayanlar arasına görünmez
bir perde gereriz.
46-
Kur'an'ı kavramasınlar diye kalplerini bir kılıfla kaplarız ve kulaklarının
işitme yeteneğini zayıflatırız. Allah'ın ortaksız birliğini dile getiren Kur'an
ayetlerini okuduğun zaman arkalarını dönüp kaçarlar.
47-
Onların seni dinlerken ne maksatla dinlediklerini, sonra aralarında neler fısıldaştıklarını
ve o zalimlerin Müslümanlara "Siz kesinlikle büyülenmiş bir adamın
peşinden gidiyorsunuz" dediklerini iyi biliyoruz.
48-
Senin hakkında nasıl benzetmeler, ne tür yakıştırmalar yaptıklarına baksana!
Sapıttılar, bir türlü doğru yolu bulamıyorlar.
İbn-i İshak
"Siret" adlı eserinde Muhammed İbn-i Müslim İbn-i Şıhab'tan o da
Zühri'den rivayet ederek diyor ki: Ebu Süfyan İbn-i Harb, Ebu Cehil İbn-i
Şiham, müttefiki Zühre oğullarının Ahnes İbn-i Şüreyk bin İmr İbn-i Vehbes
Sakafi bir gece Peygamberi -salât ve selâm üzerine olsun- dinlemek için
buluştular. Peygamber bu arada evinde namaz kılıyordu. Herkes okunan Kur'an'ı
dinlemek için kendisine bir yer seçip oturdu. Her birinin diğerinden haberi
yoktu. Şafak sökünceye kadar Kur'an'ı dinlediler. Ondan sonra dağılıp gittiler.
Yolda buluştular ve birbirlerini kınayarak "beyinsizin biri bizi bu halde
görürse bu halimiz onlar üzerinde çok tesirli olacaktır" deyip gittiler.
İkinci gece olunca her üçü de önceki gece oturdukları yerlerine gelip
oturdular. Bütün bir geceyi Kur'an dinlemekle geçirdiler. Şafak atınca
dağıldılar. Yine aynı yerde buluştular. Tekrar birbirlerine önceki gece
söylediklerini söylediler ve dağılıp gittiler. Üçüncü gece aynı şekilde gelip
yerlerine oturdular. Yine bir araya geldiler. Birbirlerine "Bir daha
gelmeyeceğimize söz vermedikçe buradan ayrılmayacağız" dediler ve bu
ilke üzerinde anlaşarak dağıldılar. Sabahleyin Ahnes İbn-i Şureyk bastonunu
alıp Ebu Süfyan İbn-i Harb'ın evine gitti. Ve "Ey Ebu Hanzale söyle
bakalım, Muhammed'den dinlediklerin hakkında fikrin nedir?” diye sordu. Ebu
Süfyan "Ya Ebu Salebe, Allah'a yemin ederim ki, ben bir kısmını bildiğim
ve manasını anladığım şeyler dinledim. Yine bazı şeyler dinledim ki: Onun
anlamını bilmiyor ve onunla ne kastedildiğini de anlamıyordum" dedi. Ahnes
ise; "Bende öyle, senin kendisine yemin ettiğin ilah aşkına.” Daha sonra
Ahnes, Ebu Süfyan'dan ayrılarak Ebu Cehil'e gitti. Onu evinde buldu. İçerde o'na
"Ey Ebul Hakem Muhammed'den duydukların hakkında görüşün nedir?" diye
sordu. Ebu Cehil "Ne dinlemişim?” dedikten sonra şöyle devam etti.
"Biz Abdilmenafoğulları'yla şeref konusunda mücadele içindeyiz. Onlar
yedirdiler, biz de yedirdik. Onlar fedakârlık yaptılar biz de fedakârlık
yaptık. Onlar verdiler. Biz de verdik. Bu yarışta dizler üzerine çökünceye
kadar devam ettik. Biz bu konuda yarışa çıkmış iki at gibiydik. Şimdi onlar
"bizden bir peygamber çıktı, kendisine gökten vahiy geliyor"
diyorlar. Peki, biz ne zaman buna ulaşacağız. Allah'a yemin ederim ki, asla
O'na inanmam, siz de asla ona inanmayın ve onu doğrulamayın.” Bunun üzerine
Ahnes kalktı ve onu kendi haline bırakıp gitti.
İşte müşriklerin fıtratları
Kur'an'dan bu derece etkilendiği halde, onlar buna engel oluyorlardı. Kalpleri
o tarafa doğru kendilerini çekerken onlar, kalplerine engel oluyorlardı. Bu
nedenle yüce Allah da onlarla peygamber arasına gizli bir perde gerdi. Bu perde
gözlere görünmese de kalpler onun varlığını hissederler. Bir de bakmışsın ki,
onlar artık Kur'an'dan yararlanamıyorlar. Okudukları Kur'an'dan kendilerine pay
çıkarıp, doğru yola gelmiyorlar. İşte bu şekilde gizlice Kur'an'ın kendi
kalpleri üzerindeki etkisini konuşuyorlardı. Sonra da buna kulak vermemek için
komplolar düzenliyorlardı. Sonra tekrar onun etkisinde kalıyor, dönüş
yapıyorlardı. Sonra tekrar, gizlice konuşuyorlardı. Nihayet bir daha dönmemek
üzere antlaşma yapmak zorunda kalıyorlardı. Amaç kendilerini kalpleri ve akılları
etkisi altına alan, gerçekliğiyle büyülenen kimseleri bu Kur'an'dan korumak ve
onun etkisinden kurtarmaktı! Çünkü bu Kur'an'ın ana eksenini oluşturan tevhid
inancı, onların makamlarını ayrıcalıklarını ve ululuklarını tehdit ediyordu. Bu
nedenle ondan uzak kaçıyorlardı.
Kendilerinin sosyal
konumlarını tehdit eden tevhid kelimesinden kaçıyorlardı. Zira onların bu
konumları putperestliğin kuruntularına ve cahiliyenin geleneklerine
dayanıyordu. Yoksa Kureyş'in ileri gelenleri inanç sistemlerindeki
tutarsızlıkları ve İslâm dinindeki bütünlüğü herkesten daha iyi biliyorlardı.
Kur'an'ın yüceliğini, farklılığını ve üstün değerini fark edemeyecek kadar geri
değillerdi. Aynı şeyleri yapan bu insanlar Kur'an'ı dinlemek ve onun huzuruna
ermek konusunda kendi içlerinden gelen duygularına engel olamıyorlardı.
Kalplerini ve duygularını şiddetle engellemeye çalışırken bile bu gerçekten
uzak kalmamışlardı!
Fıtrat onları dinlemeye ve
etkisinde kalmaya sevk ediyordu. Büyüklük ise, teslim olmayı ve boyun eğmeyi
engelliyordu. Bu nedenle Hz. Peygambere -salât ve selâm üzerine olsun- birtakım
ithamlarda bulunuyorlardı. Böylece büyüklük taslayışlarını ve inatlarını bir
mazerete dayandırmış oluyorlardı.
"O zalimler
Müslümanlara -Siz kesinlikle büyülenmiş bir adamın peşinden gidiyorsunuz-
diyorlardı."
Bu söz de tek başına
onların Kur'an'dan etkilendiklerini ortaya koymaktadır. Zira onda beşeri
olmayan birtakım özellikler hissediyorlardı. Onun kendi duygularına gizliden
etki ettiğini fark ediyorlar ve buna rağmen böyle diyeni büyücülük yapmakla
suçluyorlardı. Onun sözlerindeki bu hayret verici özelliği konuşmasındaki
farklılığı ve edebi ifadesindeki üstünlüğü büyüye bağlıyorlardı. Buna göre,
Muhammed kendiliğinden konuşmuyordu. Büyüden destek alarak beşer gücü olmayan
bir güçten yararlanıyordu. Eğer biraz insaf etselerdi, onun Allah katından
geldiğini söylerlerdi. Çünkü bu vahyi ne bir insan ne de Allah'ın yarattığı
başka bir varlık söyleyebilirdi.
Sen büyülenmediğin halde
ve sadece Allah'ın elçisi olduğunu bilmelerine rağmen seni bir büyücüye
benzetiyorlar. Böylece sapıtıyorlar ve doğruya gelmiyorlar. Şaşkınlık içine
düşüyorlar. İzleyecekleri bir yol bulamıyorlar. Ne hidayete ulaştıracak bir yol
ne de içinde bulundukları kuşkulu durumlarından kurtaracak bir yol!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder