31 Mayıs 2013 Cuma

Neml Suresi 54-58 Âyetleri S. Kutub Tefsiri

54- Lut'u da peygamber olarak gönderdik. Hani O, soydaşlarına şöyle demişti: "Sizler, normal cinsel ilişki düzenine ters düştüğünüze göre ve birbirlerinizin gözleri önünde o iğrenç işi yapıyorsunuz, öyle mi?"

55- "Siz kadınları bırakıp erkeklerle cinsel ilişkide bulunuyorsunuz öyle mi? Aslında sizler her türlü bilgiden yoksun, beyinsiz bir toplumsunuz."


Birinci seslenişinde onların bu çirkin işe bulaşmalarına hayret etmektedir. Zira onlar bütün türleri ve cinsleriyle hayatın, fıtrata uygun biçimde akıp gittiğini görüyorlar. Hayatın ve canlıların içinde sadece kendileri bu fıtrata ters düşmektedirler. İkinci ifadenin de bu çirkin işin yapısını, tabiatını açıklamaktadır. Sadece onun üzerindeki perdeyi kaldırıp açmak bile bu sapıklığın, insanlığın ve fıtratın yasasına ters olduğunu ortaya koymaya yetiyor. Sonra onları cahilliğin her iki anlamı ile damgalamaktadır. Bilgisizlik anlamındaki cahillik... Beyinsizlik ve aptallık anlamındaki cahillik... Bu çirkin sapmada, cahilliğin her iki anlamını çakıştırmaktadır. Fıtratın mantığını kavramayan biri her şeyde cahildir. Hiçbir şeyi bilemez. Fıtrattan bu kadar sapan biri beyinsizdir, aptaldır, bütün hakları çiğneyen azgın biridir!

Peki Hz. Lût'un sapıklığa karşı bu tepkisine ve düzgün fıtratın doğrultusunda onları yönlendirmek isteyişine toplumun karşılığı ne oldu?

Çok kısa cevap vermişlerdi. Hz. Lût'un ve O'nun çağrısına kulak verenleri, iffetlerini koruyan insanlar olmaları nedeniyle, sürgün etmek istediler! Bunlar da Hz. Lût'un -eşi dışındaki- ailesiydi.


56- Soydaşlarının tek cevabı birbirlerine şöyle demeleri oldu: "Lut'un yakınlarını şehrinizden çıkarınız, çünkü onlar temizliğe pek meraklı kimselermiş!"


Onların bu sözleri, bu iğrenç ve pis işten arınmayı küçümsemelerinden kaynaklanmış olabilir. Bu pis işten uzaklaşmamaları, arınmaya karşı gelişlerinden de kaynaklanmış olabilir. Onların fıtratları bozulduğu için bu sapık eğilimlerin iğrençliğini bile fark edemez olmuşlardı. İffetli ve namuslu bir hayat yaşamak kendilerine zor geldiği için de böyle söylemiş olabilirler! Zira iffetli hayat onların bu tür sapıklıklarından vazgeçmelerini, dönüş yapmalarını gerektiriyordu.

Hangi açıdan bakarsak bakalım, onlar yapmak istediklerini yaptılar ve işlerine devam edip sözbirliği yaptılar. Ne var ki, Allah onların yapmak istediklerinin tersini dilemişti.


57- Lût'u ve eşi dışındaki yakınlarını kurtardık. Eşinin ise geride kalarak yok olmasını kararlaştırdık.

58- Onların başlarına müthiş bir yağmur yağdırdık. Uyarıları umursamayanların başlarına yağan yağmur ne fenadır!


Burada, başka sureler de detaylarıyla verilen yok edici yağmura daha fazla değinilmiyor. Biz de surenin anlatım üslubuna paralel olarak bu kadarcık bir yorumla yetiniyoruz.

Fakat şu da var ki, Lût toplumunun yok edilişinde diriltici, yeşertici bir etken olan yağmurun sevilmesinde bir hikmet olduğunu düşünüyoruz. Bu düşünce, yüce Allah'ın bu planına ilişkin bir tahminden öteye geçmese de, biz burada, Lût kavminin hayatın özü ve bereketi olan hayat suyunu -erkeğin özsuyunu yerinde kullanmamaları ile onları yok eden bu yağmur arasında bir ilişki olduğunu düşünüyoruz... Yüce Allah sözünü ve onunla neyi ifade etmek istediğini, yasalarını ve planlarını en iyi bilendir.

Hz. Musa, Hz. Davut, Hz. Süleyman, Hz. Salih ve Hz. Lût'un -selâm hepsinin üzerine olsun- kıssalarından seçilen bölümlerin sergilenmesinden sonra bu önümüzdeki ders ile Neml suresi sona eriyor. Bu son, konusu açısından, surenin girişi ile ilgilidir. Onunla sağlam bağları vardır. Surenin başlangıcı ile sonu arasında yer alan hikâyelerde tam bir uyum içindedir. Her kıssa surenin bir bütün olarak ortaya koyduğu amacın belli bir kesitini ele almaktadır.

Bu ders, Allah'a övgülerde bulunarak, O'nun Nebiler ve Resuller gibi seçkin kullarını selamlayarak başlıyor. Nitekim daha önce hikâyeleri anlatılan peygamberler de Allah'ın bu seçkin kulları arasında yer almaktadırlar. Bu övgü ve bu selam ile inanç temellerine ilişkin bir gezintiye geçilmektedir. Evrenin sahnelerinde, insanın iç âleminin derinliklerinde, gayb olaylarının kuytu köşelerinde, kıyamet alametlerinde, kıyamet sahnelerinde, yüce Allah'ın korudukları dışında yerde ve gökte bulunan herkesi ürperten mahşer ahvalinde gerçekleşen bir gezintidir bu.

Bu gezinti esnasında onları kainat sayfasında ve insanın iç âleminde bulunan sahneler önünde durdurur. Onlar da bu apaçık gerçeklerin ne varlığını inkâr edebilirler ne de onları başka biçimde yorumlayabilirler. Üstün güç ve idare sahibi tek yaratıcının varlığına teslim olmaktan başka çareleri kalmaz.

Bu sahnelerin sergilenişi etkili vurgular içinde birbirini izler. Bütün deliller aleyhlerine döner, bütün duygular onları kuşatır. Onlara ard arda sorular sormaya devam eder. “Gökleri ve yeri kim yaratmıştır? Kim gökten yağmur indirip onunla şen bahçeler yetiştirmenizi sağlamıştır? Kim yeryüzünü bir yerleşim bölgesi kılmış, arasına nehirler serpiştirmiş, dağlar yerleştirmiş ve iki deniz arasına perde koymuştur? Sıkıntıya düşenin niyazda bulunduğu sırada yardımına koşan, kötü şartları bertaraf eden kimdir? Sizi yeryüzünün halifesi kılan kimdir? Karanın ve denizin karanlıklarında size yol gösteren kimdir? Rahmetinin (yağmurun, yağışın) önünden bir müjdeleyici olarak rüzgârları gönderen kimdir? İlk yaratan ve sonra yeniden diriltecek olan kimdir? Gökten ve yerden size rızk gönderen kimdir?” Her defasında onların beyinlerine vuruyor. Allah ile beraber başka bir ilah mı var? Onlar böyle bir iddiada bulunma imkânına sahip değiller. Allah ile birlikte bütün bu işlerde az da olsa etkili olan başka bir ilah var diyemiyorlar. Ama yine de Allah'ın dışında başka ilahlara tapıyorlar!

Yürekleri ağızlara getiren bu güçlü dokunuşlardan sonra onların ahireti yalanlamaları, bu konuda ulu orta tartışmaları anlatılıyor. Bundan sonra da onların kalplerini daha önceleri kendileri gibi ilahi mesajı yalan sayan ve ulu orta tartışanların sonlarına yöneltip dikkatlerini çeken bir yorum yer alıyor. Bu dokunuşlar, onların etrafını kuşatan varlık âlemini dolduran evrensel veya kalplerinde hissettikleri vicdani dokunuşlar oldukları için kalplerini titretmektedir.

Bunlar özetlendikten sonra mahşer sahnesine, oradaki korku ve ürpertiye geçilmektedir. Tekrar bir çırpıda onları yeryüzüne getiriyor. Sonra yine onları Mahşer sahnesine döndürüyor. Sanki onların kalplerini tutup sarsıyor, tir tir titretiyor.

Gezintinin sonunda sonuç bölümü yer alıyor. Bu etkisi ve ürkütücülüğü açısından son dokunuşa benziyor... Hz. Peygamber ahireti yalanlayan, Allah'ın cezasını alaya alan müşriklerin işinden elini eteğini çekiyor. Çünkü onların kalpleri evrenin sahnelerine, mahşerin korkunç hallerine, Allah'ın mesajını dinleyenler ile O'na karşı gelenlerin sonlarına yöneltilmiş bulunmaktadır. Onları tercih ettikleri yolun akıbetleri ile baş başa bırakıyor. Programını, yolunu ve yöntemlerini sunuyor. Artık dileyen tercihini yapar:

"Ey Muhammed de ki; Bana sırf bu şehrin Rabb'ine kulluk etmem emredildi. O bu şehri dokunulmaz kıldı. Her şey O'nundur. Bana O'nun buyruğuna boyun eğenlerin ilki olmam emredildi. Bana bir de Kur'an okumam emredildi. Kim doğru yola gelirse kendi iyiliği için doğru yola gelmiş olur. Kim eğri yola saparsa de ki: Ben sadece bir uyarıcıyım." (Neml Suresi, 91-92)

Bu gezinti başladığı gibi Allah'a övgüde bulunarak noktalanıyor. Zaten övgüye layık olan da sadece O'dur. Onları Allah'a havale ediyor, ayetlerini gösteren ve gizli açık tüm işlerden haberi olan Allah'a…


"De ki; "Hamd Allah'a mahsustur. O ilerde size ayetlerini gösterecek, siz de onları tanıyacaksınız. Rabb'in onların yaptıkları işlerden kesinlikle habersiz değildir." (Neml Suresi, 93)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder