Kur'an-ı Kerim'in çoğu
yerinde Hz. Salih (Ve sedum) kıssası Hz. Nuh, Hz. Hud. Hz. Lut ve Hz. Şuayb'ın
kıssaları ile birlikte, genel bir anlatım içinde verilmektedir. Bazen bu
anlatım içinde Hz. İbrahim'in kıssası yer alır. Bazen de yer
almaz. Bu surede ise özellikle İsrailoğulları'nın hikâyesi üzerinde
yoğunlaşıldığı için Hz. Musa'nın kıssası ile Hz. Davud ve Hz. Süleyman'ın
kıssası yer alıyor. Bu dizi içinde Hz. Hud ve Hz. Şuayb'ın hikâyesi kısaca
verilmiş Hz. İbrahim'in hikâyesine ise hiç yer verilmemiştir.
Bu surede Hz. Salihin
-selâm üzerine olsun- hikâyesi anlatılırken dişi deve ile ilgili bölüm yer almıyor.
Sadece Hz. Salih'e ve ailesine karşı duran, O'nun haberi olmadığı halde
başlarına çorap örmeye çalışan dokuz kişilik bir grubun gece planlarına yer
veriliyor. Yüce Allah da bu bozgunculara karşı onların haberi yok iken bir
tuzak hazırlıyor. Onları ve toplumlarını topluca yok ediyor. İman eden ve
günaha girmekten sakınanları ise, kurtarıyor. Bozguncuların evlerini harabeye
çeviriyor. Ve bunları gelecek kuşaklar için ibret kılıyor. Mekke'deki müşrikler
yıkılmış-harabeye çevrilmiş bu evlerin yanından geçiyorlar fakat onlardan ders
ve ibret almıyorlar...
Hz. Salih'in mesajı, bir
tek cümleyle özetleniyor: "Allah'a
kulluk edin" Her kuşak için yüce ufuklardan gönderilen mesajın,
üzerinde yoğunlaştığı temel ilke budur. Evrende insanın etrafını kuşatan her delil,
içinde, ruhunda gizlenen her işaret insanları, bu biricik gerçeği kabul etmeye
çağırmaktadır. Allah'tan başka kimsenin bilemeyeceği kuşaklar ve zamanlar
boyunca insanlık, kolayca anlaşılabilen gerçek karşısında, karşı koymaya, alaya
almaya ve yalanlamaya yönelik tavır takınmıştır. İnsanlık bugüne kadar da
sürekli mutlak gerçeğe karşı çıkmış, bir ve doğru olan Allah'ın yolundan
saptıran değişik yollara yönelmişlerdir.
Kur'an-ı Kerim Hz.
Salih'in ilahi mesaja çağrısı ve bu konuda bütün çabasını ortaya koyduktan
sonra onların nasıl bir tutum izlediklerini özetlemektedir. Böylece onlar
birbirine cephe almış ve iki gruba ayrılmışlardır.
45-
Semudoğullarına da "Allah'a kulluk ediniz" çağrısını seslendirsin
diye kardeşleri Salih'i peygamber olarak gönderdik. Fakat Semudoğulları,
birbirleri ile çatışan iki karşı gruba ayrıldılar.
Bir grup onun çağrısına
kulak verip kabul etmiş, diğer grup da ona karşı çıkmıştır. Kur'an-ı Kerim'in
başka yerlerinde bu kıssaya ilişkin açıklamalarından anladığımıza göre O'na karşı
çıkanlar çoğunluktaydı. Surenin bu bölümünde, Kur'an-ın, hikâye anlatımında
izlediği metoda bağlı olarak bir boşluk yer alıyor. Burada bırakılan boşluktan
anlıyoruz ki, ilahi mesajdan yüz çevirip onu yalan sayan Mekkeli müşriklerin
Peygamberimize -salât ve selam üzerine olsun- karşı tutumları gibi, Allah'ın
hidayetini isteyecekleri yerde Hz. Salih'in kendilerini uyardığı Allah'ın
azabının hemen gelmesini istediler. Hz. Salih ise hidayeti istemeyip azabın
hemen gelmesini istemelerini yadırgamış ve onları tevbe edip Allah'a yönelmeye
çağırmıştır. Belki bu yolla Allah'ın rahmeti kendilerine ulaşabilirdi.
46-
Salih onlara "Ey soydaşlarım, niye iyilikten önce kötülüğü istiyorsunuz,
neden çarpılacağınız cezanın biran önce başınıza gelmesini diliyorsunuz? Allah'tan
af dilesenize; ola ki O'nun merhametinden pay alırsınız."
İlahi mesajı
yalanlayanların kalpleri bozuk olduğu için şöyle
diyorlardı: "Allah'ım hu senin katındaki gerçeğin kendisi ise, bize
gökten bir taş yağdır veya bize acıklı bir azap gönder" Hâlbuki
onların "Allah'ım! Eğer bu senin
katındaki gerçek ise bizi O'na iman etmeye, O'nu tasdik etmeye ilet"
demeleri gerekiyordu.
Hz. Salih'in kavmi de
böyle diyordu. Peygamberlerinin rahmet, tevbe ve bağışlanma istemeye ilişkin
yol göstermesini, yönlendirmesini kabul etmiyorlardı. O'nun ve onunla birlikte
iman edenlerin, başlarına bela olduklarını ileri sürüyor ve onları uğursuz
sayıyorlardı. Bunların ardından başlarına bir kötülük geleceğinden endişe
ediyorlardı.
47-
Semudoğulları, Salih'e "Sen ve yanındakiler bize uğursuzluk
getirdiniz" dediler. Salih dedi ki; "Sizin kısmetiniz Allah katında
belirlenmiştir. Aslında siz toplum olarak sınavdan geçiriliyorsunuz."
Ayetin metninde geçen
"Tatayyür" kavramı
uğursuzluk demektir. Bu anlayış, hurafeler ve kuruntular peşinde sürüklendikleri
ve bunlarla imanın netliğine kavuşamadıkları için cahil, bilinçsiz milletlerin
geleneklerinden biri haline gelmiştir. Bu bilinçsiz insanlar, bir iş yapmak
istediklerinde bir kuşa sığınırlardı. Bu kuşu ürküterek uçurduklarında kendilerine
yol göstereceğine inanıyorlardı. Eğer kuş önce sağ tarafa uçar sonra sol
tarafına dönerse bunu bir müjde olarak kabul eder ve hemen o işi yapmaya
koyulurlardı. Yok, eğer kuş önce sol tarafa uçar sonra sağ tarafa dönerse bunu
uğursuzluk olarak değerlendirirlerdi. Ve zarara yol açabileceğini beklerlerdi.
Zavallı kuş gaybı nereden bilecek! Kendisine öğretilen uçma hareketiyle meçhul âlemden
nasıl haber getirebilir ki? Fakat insanın ruhu ve duyguları bilemediği, gücünün
yetmediği konularda meçhule ve gayba dayanmadan yaşayamaz. İnsanlık bu konuları, iman ederek gaybleri Allah'a havale etmediğinde
sınır tanımayan hiç bir bilgiye boyun eğmeyen içerik itibariyle kesin inanca,
gönül huzuruna iletmeyen bu tür kuruntulara ve hurafelere dayanır gider.
O günden bugüne kadar
Allah'a iman etmekten yüz çeviren, gayb konusunu O'na havale etmeyi kendilerine
yediremeyen ve kendi kanaatlerine göre bilimde belli bir düzeye çıktıklarına
inanan, bu nedenle de dine dayanmayı kendilerine yakıştırmayanlar... Allah'a,
O'nun dinine ve gayb bilgisine inanmayanlar... Evet işte bunlar 13 rakamına çok
büyük anlam yüklüyorlar. Siyah bir kedinin önlerinden geçmesiyle yollarını
değiştiriyorlar. Bir kibrit çöpünün iki alev çıkararak yanmasına değişik
anlamlar yüklüyorlar... Daha buna benzer nice basit hurafelere dalıyorlar. Hâlbuki fıtrat imana susamıştır. Onsuz
duramaz. İnsanın bilimsel bilgilerle henüz ulaşmadığı bu evrenin pek çok
gerçeklerinin yorumlanmasında, bu imana dayanma gerekliliğini hisseder. Evrenin
bazı gerçeklerine insanlık, hiç bir zaman ulaşamayacaktır. Bunlar yeryüzünde
halifelik görevini yapması için gereken ihtiyaçların dışındadır. İnsan,
bu halifeliği yerine getirmek için Allah tarafından bir takım yetenekler
ve güçlerle donatılmıştır!
Hz. Salih'in milleti kuruntu
ve hurafe çölünde sapıklık, bilinçsizlik ve basitlik içinde yüzmelerinin sonucu
olan sözler söylediği zaman Hz. Salih onları imanın aydınlığına, karanlıklardan
ve yanılgılardan uzak olan apaçık iman gerçeğine yöneltmek istemiştir:
Salih
dedi ki; "Sizinle kısmetiniz Allah katında
belirlenmiştir." Nasibiniz, geleceğiniz ve sonunuz Allah'ın
katındandır.” Yüce Allah insanlara bazı yasalar
belirlemiş, bir takım şeyleri emretmiş ve onlara apaydınlık yolu açıklamıştır.
Kim Allah'ın yasasına uyar, O'nun gösterdiği yolda yürürse işte o kurtuluşa
erip hayırlı olanı yapmıştır. Artık bundan sonra kuşlara bağlanmaya gerek
kalmaz. Kim de yasanın dışına çıkar, düzgün yoldan ayrılırsa, artık o kötülüğün
içine dalmış demektir.
"Aslında siz toplum
olarak sınavdan geçiriliyorsunuz."
Allah'ın nimetleriyle
deneneceksiniz. Başınıza gelen iyilikler ve kötülüklerle sınanacaksınız.
Uyanıklık, yasaları düşünmek ve olayları izleyip bunların arka planında
yer alan deneme ve sınamanın bilincinde olmak işin sonunda iyiliğin gerçekleşmesinin
garantisidir. Bazı hayvanları veya bazı insanları uğursuzluğun ve kötülüğün
kaynağı saymak boş bir anlayıştır. Zira bunların hepsi Allah'ın yarattığı
varlıklardır.
İşte bu şekilde, sağlıklı
bir inanç sistemi işleri değerlendirmede insanları netliğe, doğruluğa ve
sağduyuya kavuşturur. Kalpleri sürekli uyanık tutarak meydana gelen olayları
düşünmeye iletir. Tüm bu olayların arka planında Allah'ın “elinin” olduğunu,
meydana gelen hiç bir şeyin boşuna veya rastlantı sonucu oluşmadığı bilincini
insanlara yerleştirir... Böylece hayatın ve insanın değeri artmış, yükselmiş
olur. Bu şekilde insan, bu gezegen üzerindeki yolculuğunu, etrafını kuşatan
bütün bir evren ile evrenin yaratıcısı, idarecisi ve düzenleyicisi olan Allah
tarafından bu evrene yerleştiren yasalar ile bağını koparmadan hayatını
sürdürme olanağına kavuşmaktadır.
Ne var ki, bu sağlıklı
mantığa ancak bozulmamış kalpler yönelebilir ve onu kabul edebilirler. Artık
dönüşü olmayacak biçimde, sapmış, saptırılmış kalpler onu kabul edemezler. Hz.
Salih'in kavminin seçkinlerinden dokuz kişinin de kalbinde ne düzelme ve ne de
düzeltmek var. Bu sebeple ona tuzak hazırlayıp karanlıkta ailesiyle beraber onu
öldürmeye yöneldiler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder