17 Mayıs 2013 Cuma

Neml Suresi 15-16 Âyetleri S. Kutub Tefsiri


15- Biz Davud'a ve Süleyman'a ilim verdik. Onlar da "Bizi birçok Müslüman kulundan daha üstün kılan Allah'a hamd olsun" dediler.


Burası kıssanın başlama noktasıdır, giriş cümlesidir. Allah'ın Hz. Davud ve Hz. Süleyman'a vermiş olduğu en önemli nimetin değerini vurgulayan haberdir. Bu en önemli nimet, ilim nimetidir. Başka surelerde Allah'ın Hz. Davud'a vermiş olduğu ilim, etraflıca açıklanıyor. Zebur'un bölümlerini yanık bir sesle okumayı öğretmesi, çevresini kuşatan kâinatın Hz. Davud'un sesini yankılaması ve ona eşlik etmesi, nağmesinin sıcaklığı, Rabb'ine bütün varlığı ile yönelmesi, ona verilmiş nimetlerdendi. Kendisini, kendisi ile bu varlığın arasına giren engellerden ve ondan uzaklaştıran etkenlerden soyutlaması ve hem dağların hem de kuşların onunla birlikte vecde kapılarak huzura kavuşması Allah'ın bahşettiği bu ilmin kapsamındaydı Ona zırh yapma sanatını ve savaş araç gereçlerini öğretmesi, demiri emrine vererek ondan dilediğini yapmasını sağlaması da bu verdiği ilim içerisindeydi. İnsanlar arasında hüküm vermesi de bu nimetler kapsamındaydı. Nitekim bu konuda Hz. Süleyman da ona ortaktı.

Hz. Süleyman'a gelince, bu Surede, yüce Allah'ın ona öğrettiği kuşların dili ve diğer konular geniş biçimde açıklanmaktadır. Başka surelerde Allah'ın ona otorite ve hüküm verdiği ve Allah'ın emri ile rüzgârlara hükmettiği ayrıca açıklanıyor.

Sure şöyle başlıyordu: "Biz Davud'a ve Süleyman'a ilim verdik." Ayet sona ermeden Hz. Davud ve Hz. Süleyman'ın bu nimete karşı şükretmeleri yer alıyor. Bu nimetin değeri ve üstünlüğü açıklanıyor. Kendilerini, inanmış olan pek çok kulundan üstün kılan Allah'a hamd etmelerine değiniliyor. Böylece ilmin değeri ve onu kullarına vermekle Allah'ın ne büyük lütufta bulunduğu ortaya çıkıyor. Kendisine ilim verilenlerin Allah'ın inanmış pek çok kullarından daha erdemli ve daha üstün olacakları açıklanıyor.

Yalnız burada ilmin türü ve konusu geliştirilmiyor. Çünkü burada ön plana çıkarılmak ve ortaya konmak istenen ilmin içeriği değil kendisidir. Böylece bütün ilimlerin Allah'ın bir bağışı olduğuna işaret ediliyor. Her ilim sahibine yakışan tutumun o ilmin kaynağını bilmesi, verilen bilgiye karşı Allah'a övgüde bulunarak O'na yönelmesi, bu ilmi bağışlayıp veren Allah'a hoşnut edecek biçimde onu kullanması gerektiği belirtiliyor. Böyle bir ilim, Allah'ın bir bağışı ve lütfu olarak sahibini Allah'tan uzaklaştırmayacak, kendisine Allah'ı unutturmayacaktır.

İnsanın kalbini Rabb'inden uzaklaştıran ilim, yolundan şaşmıştır. Kaynağından ve hedefinden sapmıştır. Sahibine ve insanlara bir fayda sağlayamaz. Onları mutlu edemez. Kötülükten, korkudan, bunalımdan ve yıkımdan başka bir ürün veremez. Zira kaynağından kopmuş, yönünü şaşırmış ve Allah'a giden yoldan sapmıştır...

Atomun parçalanması ve kullanılmaya başlanması ile insanlık, bilim alanında yeni bir aşamaya ulaşmıştır. Fakat insanlık bugüne kadar Allah'ı hatırlamayan, O'ndan korkmayan, O'na şükretmeyen bilimlerden ve O'na yönelmeyen uzmanların araştırmalarından ne gibi bir yarar sağlamıştır. Bu bilim "Hiroşima" ve "Nagazaki"ye atılan atom bombalarının yol açtığı barbarca katliamlardan, Doğunun ve Batının tüylerini ürperten korku ve huzursuzluktan, her iki tarafı da yerle bir etme, yakıp-yıkma ve haritadan silme gibi tehditlerle sindirmekten başka ne fayda vermiştir? ('Birmingham Üniversitesi öğretim üyesi ve atom bombasının hazırlama sanayi heyetinin üyesi Prof. M.i. Wilifnith Hiroşima ve Nagazaki olaylarından sonra şöyle demişti: Ben kesinlikle inanıyorum ki, kısa bir süre sonra patlama gücü bu bombaların patlama gücünü on binlerce ton aşan bombalar, dünyamızda yeryüzüne çıkacaktır. Bunların ardından kuvvetleri milyon tonla ifade edilen bombalar yapılacaktır. Artık o gün hiçbir savunma ve korunma fayda vermeyecektir. Bu türden altı bomba İngiltere'yi baştan sona harabeye çevirebilecektir." Uzmanın kehaneti tutmuş ve kısa bir süre sonra hidrojen bombaları yapılmıştır. Ki bunların yanında Hiroşima ve Nagazaki bombaları çocuk oyuncağı gibi kalmaktadır. Bu vesileyle Hiroşima'ya atılan atom bombasının ilk etapta 210.000 ile 240.000 civarında Japon'un ölmesine sebep oldu. Tabii bu arada sakatlananlar yanıp daha sonra ölenler hariç. Bunların sayıları da on binlerle ifade ediliyor)

Hz. Süleyman ve Hz. Davud'a ilmin verilmesine, her ikisinin de Allah'ın bu nimetine karşı şükredişlerine, onun değerini ve önsezisini en güzel biçimde kavrayışlarına işaret edildikten sonra artık yalnız Hz. Süleyman`dan söz edilmeye geçiliyor.


16- Süleyman, Davud'un yerine geçince de ki: "Ey insanlar, bize kuşdili öğretildi ve her şey bol bol verildi, kuşku yok ki, bu apaçık bir lütuftur."


Hz. Davud'a ilim, peygamberlik ve hükümdarlık verilmişti. Fakat Hz. Davud ve Hz. Süleyman'a Allah'ın verdiği nimetten söz edilirken, hükümdarlıktan söz edilmemiştir. Sadece ilimden söz edilmiştir. Çünkü hükümdarlık bu alanda kendisinden söz edilebilecek kadar büyük bir nimet değildir. 

"Süleyman Davud'un yerine geçince…" Öyle anlaşılıyor ki bu ilim mirasıdır. Zira belirtilmeye değer bir yüceliğe sahip olan nimet ilmidir. Bunu, Hz. Süleyman'ın insanlara açıklaması da pekiştiriyor: "Ey insanlar, bize kuşdili öğretildi ve her şey bol hol verildi." Böylece Hz. Süleyman'a kuşdilinin öğretilmesi ön plana çıkarılıyor. Diğer nimetler ise özetleniyor. Yine de hepsi kuşdilini öğreten kaynağa dayandırılıyor. Bu kaynak Hz. Davud değildi. Çünkü o bu ilmi babasından miras almamıştı. Aynı şekilde kendisine verilen her şey, kuşdilini öğreten kaynaktan gelmişti. 

Hz. Süleyman -selâm üzerine olsun- Allah'ın kendisine verdiği bu ilmi insanlara da açıklıyor. Bununla Allah'ın nimetinden söz ediyor ve lütfunu açığa çıkarıyor. Onu bir böbürlenme ve imrendirme aracı olarak kullanmıyordu. Hemen ardından şunu ilave ediyor: "Kuşku yok ki, bu apaçık bir lütuftur."

Kaynağını açıklayan ve sahibini gösteren Allah'ın lütfu... Allah'ın dışında hiç kimse insanlara kuşların dilini öğretemez. Aynı şekilde hiç kimse bir insana bu kadar geniş imkân sağlayamaz.

Kuşların, hayvanların ve böceklerin kendi aralarında anlaşmalarını sağlayan özel dilleri ve koruma araçları vardır. Nitekim âlemleri yaratan yüce Allah şöyle buyuruyor: "Yerde kımıldayan bütün hayvan türleri ve kanatları ile uçan bütün kuş çeşitleri sizler gibi canlılar topluluğudurlar." (En'am Suresi, 38)

Bunların birer canlılar topluluğu olmaları, yapımlarını düzenleyen, belirlenmiş bağları bulunmalarını ve kendi aralarında anlaşmalarını sağlayan araçların olmasını gerektirmektedir. Bu tür nitelikler ise pek çok kuşların, hayvanların ve böceklerin hayatlarında gözlenebilmektedir. Bu alanlarla ilgilenen bilginler, kesin ve değişmez hükümler olarak değil, tahmin ve varsayım yolu ile hayvanların kendi aralarındaki anlaşma araçlarını ve dillerini anlamak için çaba sarf ediyorlar. Yüce Allah'ın Hz. Süleyman'a kuş dilini öğretmesine gelince, bu ona mahsus bir özellik olup insanlardan alışageldikleri şeylerden farklı mucizevî bir yol ile gerçekleşmiştir. Yoksa Hz. Süleyman bugünkü bilginlerin ve uzmanların çabasına benzer bir çalışma ile talimin ve gözlem metodunu kullanarak, kuşların ve başka varlıkların dillerini anlamak için özel bir çaba harcamış ve çalışma yapmış değildir.

Ben bu noktayı aydınlatmak ve ona açıklık kazandırmak istiyorum. Çünkü modern ilmin başarılarına tutkun olan çağdaş tefsircilerin bazıları Kur'an'da geçen Hz. Süleyman'ın kıssasını yorumlarken diyorlar ki; Hz. Süleyman'ın kuşların, hayvanların ve böceklerin dillerini anlaması bugünkü modern bilimsel araştırmalar yoluyla hayvan dillerini çözmeye çalışmanın bir türüdür. Hâlbuki böyle bir yorum mucizenin karakterini ve tabiatını değiştirmek anlamına gelir. İnsanın sınırlı olan bilimi karşısında, hayranlık duygusuna kapılmanın ve bu bilim karşısında yenilgiye uğramanın etkilerinden biridir. Çünkü Allah'ın kullarından birine böceklerin, hayvanların ve kuşların dillerini hiçbir çaba sarf etmeden ve hiç yorulmadan katından bir bağış olarak öğretmesi, gerçekten çok basit ve çok kolaydır. Böyle bir şey Allah'ın canlı türleri arasına koyduğu engelleri kaldırmasından ibarettir. Çünkü Allah bu türlerin hepsini Yaratandır.

Her şeye rağmen bu Allah'ın, kulu Hz. Süleyman'a bağışlamış olduğu mucizenin sadece bir yönüdür. Kuşlardan ve cinlerden bir grubun onun hizmetine verilmesi, emri altında bulunması ve tıpkı insanlardan oluşan askerlerin itaat ettiği gibi emrine itaat etmeleri de mucizenin diğer bir yönünü oluşturuyor. Onun hizmetine verilen bu kuşların yetenekleri ve anlayışları ise diğer kuşlara oranla bir kat daha gelişmiştir.

Bu durum, Sebe Kraliçesi ve milletinin durumunu en akıllı, ileri görüşlü ve takva sahibi insanların anlayabileceği biçimde kavrayıp onu anlatan Hüdhüd'ün hikâyesinde ortaya çıkıyor. Bu olayda diğeri gibi mucize yoluyla meydana gelmişti.

Şu bir gerçektir ki, Allah'ın yaratma yasasına göre kuşların özel bir anlama yetenekleri vardır. Fakat onlar, bu anlama yetenekleriyle insanların anlama düzeyine yükselemezler. Kuşların bu şekilde yaratmaları kâinattaki genel uyum zincirinin yalnızca bir halkasıdır. Kâinattaki zincirin tüm halkaları gibi bu halkada genel yasaya boyun eğer. Zaten bu halka söz konusu genel yasaya bağlı olarak var olmuştur.

Günümüzde nesilleri devam eden Hüdhüd kuşları, binlerce ve milyonlarca sene, yani Hüdhüdların yaratıldığı günden beri var olan Hüdhüd kuşlarından bir kopyadır. İlahi yasa gereği ile Hüdhüd kuşunun hemen hemen tıpkısını meydana getiren özel genetik etkenler vardır. Aralarındaki karşılıklı konuşma en doruk noktaya ulaşsa da onu kendi türünden daha yüksek bir türe çıkaramaz. Görüldüğü gibi bu olay, Allah'ın yaratmadaki kanunlarının evrenin uyumu içinde genel yasaların bir bölümünü oluşturmaktadır.

Yalnız bu değişmez iki gerçek, yasaları, kanunları meydana getiren Allah'ın bir mucize yaratmasına engel olamaz. Hatta mucizenin kendisi de bizzat Allah'ın belirlediği tabiat yasalarından biri olabilir. Zira biz bu genel yasanın bir bölümünü keşfedememiş olabiliriz. Bu genel yasa ancak Allah'ın zamanını bilebileceği bir dönemde insanlar tarafından keşfedilerek genel uyum için belirlenen yaratma yasası tamamlanmış olacaktır.

İşte bu yasa gereği olarak Hüdhüd Süleyman'ı bulmuştur. O zaman Hz. Süleyman'ın emrine verilen tüm kuşların da böyle niteliklere sahip olduğu düşünülebilir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder