22 Mayıs 2013 Çarşamba

Neml Suresi 27-37 Âyetleri S. Kutub Tefsiri


27- Süleyman, hudhud'a dedi ki; "Göreceğiz bakalım, doğru mu söylüyorsun yoksa yalancının birimisin?"

28- "Şu mektubumu götürüp onlara at, sonra seni göremeyecekleri bir yere çekil de bak bakalım ne gibi bir sonuca varacaklar?"


Burada mektubun içeriği açıklanmıyor. İçeriği de mektubun kendisi gibi gizli tutuluyor. Oraya gidiyor. Açıklıyor ve ilan ediliyor. Korkutma sanatı da en uygun yerinde sunuluyor!

Böylece bu sahnenin perdesi kapanıyor. Açıldığında birden kraliçeyi görüyoruz karşımızda. Mektup kendisine ulaşmış, bu önemli iş konusunda kraliçe halkının ileri gelenleriyle bunu değerlendiriliyor.


29-Kraliçe dedi ki; "Ey devletin ileri gelenleri, bana havadan çok önemli bir mektup atıldı.

30-Mektup, Süleyman'dan geliyor, Rahman ve Rahim olan Allah'ın adı ile başlıyor.

31-İçinde "Bana karşı büyüklük taslamayınız, boyun eğerek huzuruma geliniz " diyor.


Kraliçe kendisine bir mektubun gönderildiğini onlara haber veriyor. Bu ifadeden biz onun bu mektubun kim tarafından gönderildiğini bilemediğini çıkarabiliriz. Eğer tefsir bilginlerinin belirttiği gibi kraliçe bu mektubun hudhud tarafından getirildiğini bilseydi normalde meydana gelmeyen bu ilginç olayı onlara açıklardı. Fakat kimin getirdiğini bilmediği için gönderme fiilini edilgen biçimde kullanmıştır. Bu da, kraliçenin mektubun kim tarafından ve nasıl ulaştırıldığını bilmediğini tercih etmemize neden olmaktadır.

Kraliçe mektubu "değerli" bir mektup diye niteliyor. Bu nitelik belki mektubun mühründen belki şeklinden belki de ileri gelenlere açıkladığı içerikten kaynaklanmaktadır: "Mektup Süleyman'dan geliyor. Rahman ve Rahim olan Allah'ın adı ile başlıyor." İçinde Bana karşı büyüklük taslamayınız, boyun eğerek huzurumuza geliniz diyor." Kraliçe Allah'a tapmıyordu. Fakat Hz. Süleyman'ın namı bu bölgede de yayılmıştı. Kur'an'ın aktardığı mektubun ifade biçiminde bir üstünlük, ustalık ve kesinlik vardır. Bu da kraliçenin gönderilen mektubu "değerli bir mektup" şeklinde nitelemesinde etkili olmuş olabilir.

Mektubun içeriği gayet kolay anlaşılmakta ve etkili olmaktadır. Esirgeyen, bağışlaşan Allah'ın adı ile başlamaktadır. Ve sadece bir şeyin yerine getirilmesini istemektedir: Mektubu gönderene karşı büyüklük taslamayın, ona karşı dikilmeyin. Kendilerine adı ile hitab ettiği Allah'a teslim olarak gelin.

Kraliçe mektubun içeriğini milletinin ileri gelenlerine anlattıktan sonra yeniden söze giriyor. Onların düşüncelerini almak istiyor. Toplu bir değerlendirme yapılmadan kesin kararı vermeyeceğini açıkça bildiriyor.


32- Kraliçe: "Ey devletin ileri gelenleri, bu konuda ne yapmam gerektiğine ilişkin görüşlerinizi söyleyiniz, ben sizin görüşünüzü almadan hiçbir işi kesin sonuca bağlamam.”


Buradan da kraliçenin tedbirli, ileri görüşlü karakteri ortaya çıkıyor. Açıktır ki o ilk andan itibaren bilinmeyen bir şekilde kendisine gönderilen, üstünlüğü ve kesinliği ortada olan bu mektuba kendisini kaptırmıştır. Milletinin ileri gelenlerine bu mektubun "değerli" bir mektup olduğunu açıklarken bu etkisinde kalışı ileri gelenlerin gönüllerine de aşılamıştı. Anlaşılıyor ki o, cephe almak ve düşmanlık yapmak istemiyor. Fakat bunu açık olarak söylememektedir. Fakat mektubu bu şekilde nitelemekle görüşüne zemin hazırlamaktadır. Daha sonrada onların görüşlerini istemekte ve olayı değerlendirip ortak bir fikir ortaya çıkarmalarını beklemektedir.

Devlet başkanının emri altında çalışan adamlar genel kararlara bağlı olarak iş yapmaya hazır olduklarını açıklamakta, fakat asıl kararın kraliçeye ait olduğunu belirtmektedirler:


33- İleri gelen devlet adamları dediler ki; "Biz güçlüyüz, yaman savaşçılarız, ferman senindir, düşün de ne buyuracağına karar ver. "


Burada kraliçenin kişiliğinin ötesinde kadının kişiliği ortaya çıkmaktadır. Kadın karakter olarak savaşlardan ve yıkımlardan hoşlanmaz. Kuvvet ve sertlik silahını kullanmadan hile ve yumuşaklık silahını kullanır:


34- Kraliçe dedi ki; "Hükümdarlar bir ülkeye ayak bastıklarında oranın düzenini alt-üst ederler ve halkının seçkinlerini hor ve itibarsız duruma düşürürler. Onlar hep böyle yaparlar. "

35- "Şimdi ben onlara bir hediye göndereceğim ve elçilerimin nasıl bir cevapla döneceklerini göreceğim."


Kadın biliyor ki, bir kente girdiklerinde orada bozgunculuğu yaymak, yakıp yıkmak, ırza-namusa tecavüz etmek, orayı savunan güçleri ve bunlara komuta eden düşkünleri, ileri gelenleri ezip geçmek, direnişin ana kaynağını oluşturdukları için onları horlamak ve aşağılamak kralların genel karakteridir.

Hediye kalbi yumuşatır ve sevginin sembolüdür. Savaşın önlenmesine de yol açabilir. Bu aynı zamanda bir denemedir. Eğer Hz. Süleyman onu kabul ederse, bu onun dünyalık peşinde olduğunu ve dünya vasıtalarının fayda verebileceğini gösterir yok eğer kabul etmeye yanaşmazsa o zaman bu bir inanç meselesidir. Hiç bir mal onu engelleyemez. Yeryüzünün en değerli varlıkları bile onu durdurmaz.

Böylece sahnenin perdesi iniyor ve sonra yeni bir sahne için tekrar açılıyor. Bir de bakıyoruz ki, kraliçenin elçileri ve hediyeleri Hz. Süleyman'ın huzurunda. Hz. Süleyman onların kendisini mal ile satın almaya yönelmelerine fena halde kızıyor. Kendisini bu yolla İslam’a çağırmaktan vazgeçirmeye çalışmalarını şiddetle reddediyor. Sert biçimde ve ısrarla son sözünü söylüyor ve tehdidini savuruyor.


36- Kraliçenin elçisi gelince Süleyman ona dedi ki; "Beni mal ile mi kandıracaksınız? Allah'ın bana bağışladığı ayrıcalıklar size verdiklerinden daha üstündür. Siz bu hediyenizle övünebilirsiniz?"

37- "Şimdi efendilerine dön. Yemin ederim ki, karşı koyamayacakları kadar güçlü bir ordu ile üzerlerine yürürüz. Ve onurlarını çiğneyerek burunlarını yere sürte sürte onları yurtlarından çıkarırız. "


Tekliflerinin red edilişinde malın basite alındığı, yeri ve zamanı olmayan bu teklifin abesliği ortaya konuyor. İnanç ve dava alanında bu tür tekliflerin saçma olacağı belirtiliyor. "Beni mal ile mi kandıracaksınız? " Siz bana bu basit ve değersiz malları mı takdim ediyorsunuz? "Allah'ın bana bağışladığı ayrıcalıklar size verdiklerinden daha üstündür." Yüce Allah, elinizdekinden çok daha değerlisini bana vermiştir. Bana maldan daha değerli olduğu kesin olan şeyleri vermiştir. İlim ve peygamberlik. Cinlerin ve kuşların emrine verilişi. Onun için yeryüzünün diğer değerleri ve malları beni mutlu etmiyor. "Siz bu hediyenizle övünebilirsiniz?” Siz ancak yüce Allah ile bağları bulunmayan, onun hediyelerine mazhar olmayan, toprağa bağımlı insanları ilgilendiren bu tür basit değerleri arzu edersiniz.

Böylece onların tekliflerini reddettikten sonra tehdide başvuruyor: "Şimdi efendilerine dön. Ve korkunç olan akıbeti bekleyin. "Yemin ederim ki, karşı koyamayacakları kadar güçlü bir ordu ile üzerine yürürüz." Hiçbir insanını sahip olamayacağı hiçbir kraliçe ve milletinin karşı koyamayacağı ordularla geliriz. "Ve onurlarını çiğneyerek, burunlarını yere sürte sürte onları yurtlarından çıkarırız.” Onları aşağılanmış ve horlanmış bir biçimde oradan çıkarırım. Onları sürerim.

Böylece bu çetin sahnenin de perdesi kapanıyor. Elçiler geri dönüyorlar. Olay içinde onların görevi bitiyor. Ve artık onlardan hiç söz edilmiyor. Sanki her şey bitmiş ve bu konudaki söz sona ermiştir.

Sonra Hz. Süleyman'a -selâm üzerine olsun- yöneliyoruz. O, böyle bir karşılamanın düşmanlık isteyen kraliçenin işinin bitireceğini anlıyor. -Nitekim kraliçenin Hz. Süleyman'ın etkili mektubunun bir hediye ile karşılık vermesi de bunu gösteriyor!- Kraliçenin bu teklifi kabul edebileceğini kesinkes biliyor. Zaten öyle de oluyor.

Konunun içinde kraliçenin elçilerinin kendisine nasıl döndükleri, ona neler söylediği, bundan sonra onun ne yapmaya karar verdiği belirtilmiyor. Bu konular açıklanmıyor. Sonraki gelişmelerden kraliçenin gelmekte olduğunu, Hz. Süleyman'ın bunu bildiğini ve kraliçenin gelirken geride bıraktığı güvenli ve korumalı tahtının da getirilmesi işini komutanlarıyla müzakere ettiğini anlıyoruz...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder