83-
Biz insana nimet verdiğimiz zaman sırt çevirir, Bizden uzaklaşır. Başına bir
kötülük gelince de umutsuzluğa kapılır.
İnsan nimeti vereni
hatırlayıp O'na hamd ve şükretmediğinde bu nimet onu azdırır ve şımartır.
Sıkıntıda, Allah'a bağlanır, sıkıntı halinde ümit sahibi olur. Allah'ın rahmeti
ve lutfu ile gönül huzuruna kavuşur, olayları iyi biçimde yorumlar ve kendisine
birtakım müjdeler çıkarır.
İşte burada da imanın
değeri hem darlıkta hem de bollukta neden olduğu rahmet ortaya çıkmaktadır.
Bundan sonra konunun akışı
içinde her bireyin ve her grubun, yoluna ve yönelişine uygun hareket ve iş
yaptığı, bu yönelişleri ve amelleri değerlendirip hüküm verme yetkisinin ise,
Allah'a ait olduğu yerleştiriliyor:
84-
De ki; “Herkes kendi kişiliği ve inancı uyarınca hareket eder. Rabbiniz kimin
daha doğru yolda olduğunu herkesten daha iyi bilir.”
Bu açıklamada yönelişin ve
yapılan işin akıbetine ilişkin gizli bir tehdit vardır. Bu tehdit ile herkesin
bir endişe taşıması doğru yolda yürümeye çalışması ve kendisini Allah'a
götürecek yolu bulmaya çabalaması gerektiği kavratılmak isteniyor.
Bazıları Peygamberimize
-salât ve selâm üzerine olsun- ruhun ne olduğunu soruyorlardı. Kur'an'ın bu tür
konularda izlediği metot, en sağlıklı metottur. . Bu metoda göre, insanlar
ihtiyaç duydukları konuları araştırmalıdırlar. İnsanın kavrayabileceği ve bilgisine ulaşabileceği konular üzerinde
çalışmalıdırlar. Allah'ın
kendilerine bağışlamış olduğu akli gücünü sonuç vermeyen, verimsiz alanlarda
tüketmemelidirler. Vasıtalarına sahip olmadığı ve algılayamadığı konulara
dalmamalıdır... İşte bu nedenle müşrikler peygambere ruhun ne olduğunu
sorduklarında Allah ona, ruhun Allah
katında bir olgu olduğunu ve Allah'ın dışında kimsenin onun hakkında bilgi
sahibi olmadığını bildirmesini istedi.
85-
Sana ruh hakkında soru sorarlar. De ki; "Ruh Rabbimin tekelinde olan bir
olgudur. Size bilginin çok az bir bölümü verilmiştir.
Tercih edilen görüşe göre
bu soruyu kitap ehli sormuştu. Bu ayet ve ondan sonraki yedi ayet yine bu
görüşe göre Medine'de inmişlerdi.
Bu ayet, insan aklını
çalışmaktan alıkoyan zihni donukluğu yürürlüğe koymuyor. Sadece akla kendi
sahası içinde çalışması gerektiğini, kavrayabileceği alanlara yönelmesini ifade
ediyor. Zira boşu boşuna çöllerde
dolaşmanın anlamı yoktur. Kavrama imkân ve araçlarına sahip olmadığı
alanlara yönelip gücünü, enerjisini harcamasına gerek yoktur. Ruh da aklın sınırları dışında kalan
Allah'tan başkasının kavramasına imkân olmayan, Allah'ın gayb konularından
biridir. O'nun mukaddes sırlarından
biridir. İnsan denen bu yaratığa ve gerçekliğini bilmediğimiz bazı
yaratıklara bu mukaddes sırrını bahşetmiştir. İnsanın bilgisi Allah'ın engin
bilgisine oranla çok sınırlıdır. Bu varlık dünyasının gizemleri ise, sınırlı
olan insan aklı tarafından kavranacak cinsten değildir. Daha çok geniş alana
yayılmaktadır. Bu evreni idare eden
insan değildir. İnsanın gücü ve enerjisi (bu denli) geniş kapsamlı
değildir. Ona yeryüzünde halifelik görevini üstlenecek, orada az olan ilminin
sınırları içinde Allah'ın
gerçekleştirilmesini istediği şeyleri gerçekleştirecek, çevresinin ve
ihtiyaçlarının gerektirdiği ölçüde bir güç bağışlanmıştır.
İnsan,
bu yeryüzünde pek çok şeyleri keşfetmiş ve önemli icatlarda
bulunmuştur. Fakat o, gizli bir sır olan
ruh karşısında hep başarısız kalmıştır. Onun ne olduğunu, nasıl geldiğini,
nasıl gittiğini, nerede olduğunu ve nerede olacağını bir türlü kestirememiştir
-her şeyi bilen ve her şeyden haberi olan Allah'ın Kur'an'da bildirdikleri
hariç-.
Kur'an'da bildirilen bilgiler
kesin bilgilerdir. Zira bunlar, her şeyi bilen ve her şeyden haberi olan
Allah'tan gelme bilgilerdir. Eğer Allah dileseydi insanlığı bu bilgiden mahrum
edebilirdi. Peygamberine vahiy ile bildirdiklerini yok edebilirdi... Fakat Allah
bunu dilemedi, bu bilgileri rahmetinin ve lütfunun eseri olarak gönderdi.
86-
İstesek sana vahiy yolu ile indirdiğimiz mesajları tümü ile ortadan kaldırırız.
Sonra bu konuda bize karşı senin savunmanı üstlenebilecek birini bulamazsın.
87-
Bunun böyle olmayışı, Rabbinin sana yönelik rahmetidir. O’nun sana yönelik
lütfu büyüktür.
Yüce Allah bu lütuf ile,
kendisine vahiy gönderme ve gönderdiği vahye kalıcılık kazandırma ile
Peygamberimize bağışta bulunmuştur. İnsanlara yönelik bağışı ise daha büyüktür.
İnsanlar bu Kur'an sayesinde nesiller, kuşaklar boyunca rahmet, nimet ve doğru yola
kavuşma lütufları ile onurlandırılmışlardır.
Nasıl ki ruh, yalnız
Allah'ın bildiği sırlardan biri ise, Kur'an da yüce Allah'ın meydana getirdiği
bir kitaptır. İnsanlar onunla ölçüşemez.
İnsanlar ve cinler -ki bunlar gizli ve açık yaratıkları temsil ederler- bir araya
gelseler de, bu işi gerçekleştirmek için yardımlaşsalar da O'nun bir benzerini
yapamazlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder