66-
Rabbinizin size sunduğu nimetleri arayasınız diye gemileri denizde yüzdüren
O'dur. Hiç şüphesiz O, size karşı pek merhametlidir.
67-
Eğer denizde başınıza bir bela gelirse, Allah dışında imdada çağırdığınız (sahte)
ilahlar ortalıkta görünmez olur. Allah sizi kurtarıp karaya çıkarınca (da) O'na
sırt çevirirsiniz. İnsan gerçekten son derece nankördür.
Konunun akışı içinde
sergilenen bu sahne -denizdeki gemi sahnesi- sıkıntı ve zor anlarının bir
örneğidir. Böyle bir ortamda “Allah'ın
(yardım) elini” hissetmek daha kolay ve daha etkilidir. Denizin ortasında
bir odun ya da maden parçasının dalgalar ve akıntılar tarafından kuşatılmasının
manzarası insanların Allah'ın kudret eli üzerindeki bu noktaya can havliyle
sarılışı manzarası!
Yüreğin
ta derinliklerinde hissedilen gemideki her sarsılışın, her titreyişin, korku
dolu kalpler tarafından algılanan bir manzaradır bu.
Geminin küçük veya büyük olması, durumu değiştirmez. Bu gemi Transatlantik dahi
olsa bazı durumlarda denizin dev dalgaları karşısında rüzgârın önündeki tüy
gibi çaresiz kalırlar! Bu ifade ürpertici bir şekilde kalplere dokunmaktadır.
Bu ifadeyle denizdeki gemilerin Allah'ın eliyle hareket ettiği, O'nun
nimetlerinden yararlanmaları için çalıştıkları insanlara hissettirmektedir.
"Hiç
şüphesiz, O size karşı pek merhametlidir."
Rahmet burada ve buna
benzer durumlarda kalplerin en çok hissedip, ihtiyaç duyduğu bir olgudur.
Sonra bu huzur ve rahat
ortam, korku ve sıkıntıyla dolu bir hale dönüşmektedir. Bu sırada dalgalar arasında yuvarlanan geminin yolcuları Allah'ın
dışındaki her gücü, her dayanağı ve her kurtarıcıyı unutuyorlar. Bu tehlike
anında sadece O'na yöneliyorlar. O'ndan başka kimseye yalvarmıyorlar:
"Allah
dışında imdada çağırdığınız (sahte) ilahlar ortalıkta görünmez."
Fakat
insan, bildiğimiz insandır. Sıkıntılardan kurtulup, ayakları yere
basınca, yerin sertliğini hissedince hemen
sıkıntı zamanını unutur. Allah'ı da unutur. İstek ve arzular başına üşüşmeye,
ihtiraslar kendisini çember içine almaya, tehlikenin temizlediği fıtratını
tekrar örtmeye çalışırlar:
"Allah
sizi kurtarıp, karaya çıkarınca, O'na sırt çevirirsiniz. İnsan gerçekten son
derece nankördür."
Kalbini Allah'a bağlayıp
aydınlatanlar ve parlatanlar hariç.
Burada konunun akışı
içinde ele alınan daha önceki deniz tehlikesinin tasviri ve bu tehlikenin
karada da kendilerini bulabileceğini veya tekrar denizde böyle bir tehlikeyle karşılaşabileceği
hatırlatılıp, muhatapların vicdanları ve
duyguları harekete geçirilmek isteniyor. Gerçek güvenin ve emniyetin ne
denizde ne de karada, ne coşkun dalgalar ve fırtına şeklinde esen rüzgârda, ne
de sağlam sığınaklarda ve konforlu evlerde olduğunu, gerçek güven ve rahatın Allah'ın koruması ve himayesi altında
gerçekleşebileceğini hissettirmek içindir.
68-
Peki, O’nun sizi yerin dibine
geçirmeyeceğinden yahut üzerinize taşı toprağı kaldıran can alıcı bir rüzgâr
göndermeyeceğinden çok mu eminsiniz? (Hayır, o zaman) kendinize asla bir
koruyucu bulamazsınız.
69-
Yahut sizi tekrar denize döndürüp, üzerinize ortalığı kasıp kavuran bir fırtına
göndermeyeceğinizden ve böylece, nankörlüğünüze karşılık sizi boğmayacağından
çok mu eminsiniz? (Hayır,) o zaman Bizim karşımızda size arka çıkacak kimse
bulamazsınız.
İnsanlık
her an ve her yerde Allah'ın kontrolü altındadır.
Onlar denizde Allah'ın kontrolünde oldukları gibi, karada da O'nun
kontrolündedirler. Dolayısıyla insan nasıl bir güven ile kuşatıldığını
hissedebilir.
Onlar Allah'ın depremler ve
volkanik patlamalarla yahut da Allah'ın kudretine boyun eğen başka sebeplerle
yerin dibine geçirilmekten nasıl emin olabilirler? Onlar üzerlerine
volkanlardan fışkıran bir dağ patlamasına yakalanıp kaynar sular, çamurlar ve
taşlarla yakılmaktan nasıl emin olabilirler? Böyle bir durumda onlar Allah'tan
başka kendilerini koruyacak ve bu felâketi başlarından savacak hiç kimse
bulamazlar, yok olup giderler.
Yahut onlar tekrar denize
döndüklerinde Allah'ın üzerlerine büyük bir fırtına göndermesinden, tayfalarını
yok edip, gemilerini parçalamasından, küfürleri, yüz çevirmeleri ve
nankörlükleri nedeniyle orada boğdurmasından nasıl emin olabilirler? Bu durumda
onların peşine kim takılabilir ve onları boğulmaktan kurtarabilir?
İyi bilelim ki, bu
insanları Rablerine karşı nankör yapan ve O'ndan yüz çevirten, sonra da O'nun
yakalayıp cezalandırmasından emin kılan gafletin ve nankörlüğün ta kendisidir. Hâlbuki
onlar sadece dara düştüklerinde O’na yönelirler. Kurtulduktan sonra ise, O'nu
unuturlar. Sanki Allah'ın onları yakalayabilecek tek fırsatı budur, bundan
başka Allah onları kıskıvrak yakalayamaz!..
Yüce Allah insan denen şu
yaratığı, yarattığı pek çok varlıktan üstün kılmıştır. Bünyesi ve bedeni
itibariyle onu onurlu bir şekilde yaratmıştır. Onun fıtratında çamur ile ilahi soluğu birleştirmiştir. Böylece
insanın bünyesinde yer ile gök bir araya gelmiştir!
Yine yüce Allah, insanın
fıtratına yerleştirdiği yeteneklerde de onu şereflendirmiştir. İnsan bu yetenekleri
ile yeryüzünde değişiklik yapabilir, yer değiştirebilir, inşa faaliyetlerine
girebilir, üretimle uğraşabilir, birtakım şeyleri birleştirirken, bazılarını
çözümleyebilir. Böylece hayat için takdir edilen olgunluk derecesine
ulaşabilir.
Allah insana yerdeki doğal
kuvvetleri insanın emrine vererek ve bunu gezegenlerdeki ve yıldızlardaki doğal
güçlerin desteğiyle genişletmek suretiyle de ona ikramda bulunmuştur.
Bütün bir kâinatın koca
ihtişamıyla onu karşılamasıyla da onu şereflendirmiştir. Bütün meleklerin
karşısında secdeye kapandığı bu toplantı esnasında yüce yaratıcı olan Allah bu
insana ikramda bulunduğunu (da) ilan etmektedir.
Allah'ın bu ikramını,
yücelerin yücesinden yeryüzüne gönderilmiş, sonsuza dek kalacak olan kitabi
Kur'an'da, insanın bu onurlandırılışının tümüyle yer alması da onun için ayrıca
bir şereftir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder