10 Aralık 2013 Salı

İsrâ Sûresi 66-69 Ayetleri S. Kutub Tefsiri


66- Rabbinizin size sunduğu nimetleri arayasınız diye gemileri denizde yüzdüren O'dur. Hiç şüphesiz O, size karşı pek merhametlidir.

67- Eğer denizde başınıza bir bela gelirse, Allah dışında imdada çağırdığınız (sahte) ilahlar ortalıkta görünmez olur. Allah sizi kurtarıp karaya çıkarınca (da) O'na sırt çevirirsiniz. İnsan gerçekten son derece nankördür.


Konunun akışı içinde sergilenen bu sahne -denizdeki gemi sahnesi- sıkıntı ve zor anlarının bir örneğidir. Böyle bir ortamda “Allah'ın (yardım) elini” hissetmek daha kolay ve daha etkilidir. Denizin ortasında bir odun ya da maden parçasının dalgalar ve akıntılar tarafından kuşatılmasının manzarası insanların Allah'ın kudret eli üzerindeki bu noktaya can havliyle sarılışı manzarası!

Yüreğin ta derinliklerinde hissedilen gemideki her sarsılışın, her titreyişin, korku dolu kalpler tarafından algılanan bir manzaradır bu. Geminin küçük veya büyük olması, durumu değiştirmez. Bu gemi Transatlantik dahi olsa bazı durumlarda denizin dev dalgaları karşısında rüzgârın önündeki tüy gibi çaresiz kalırlar! Bu ifade ürpertici bir şekilde kalplere dokunmaktadır. Bu ifadeyle denizdeki gemilerin Allah'ın eliyle hareket ettiği, O'nun nimetlerinden yararlanmaları için çalıştıkları insanlara hissettirmektedir.

"Hiç şüphesiz, O size karşı pek merhametlidir."

Rahmet burada ve buna benzer durumlarda kalplerin en çok hissedip, ihtiyaç duyduğu bir olgudur.

Sonra bu huzur ve rahat ortam, korku ve sıkıntıyla dolu bir hale dönüşmektedir. Bu sırada dalgalar arasında yuvarlanan geminin yolcuları Allah'ın dışındaki her gücü, her dayanağı ve her kurtarıcıyı unutuyorlar. Bu tehlike anında sadece O'na yöneliyorlar. O'ndan başka kimseye yalvarmıyorlar:

"Allah dışında imdada çağırdığınız (sahte) ilahlar ortalıkta görünmez."

Fakat insan, bildiğimiz insandır. Sıkıntılardan kurtulup, ayakları yere basınca, yerin sertliğini hissedince hemen sıkıntı zamanını unutur. Allah'ı da unutur. İstek ve arzular başına üşüşmeye, ihtiraslar kendisini çember içine almaya, tehlikenin temizlediği fıtratını tekrar örtmeye çalışırlar:

"Allah sizi kurtarıp, karaya çıkarınca, O'na sırt çevirirsiniz. İnsan gerçekten son derece nankördür."

Kalbini Allah'a bağlayıp aydınlatanlar ve parlatanlar hariç.

Burada konunun akışı içinde ele alınan daha önceki deniz tehlikesinin tasviri ve bu tehlikenin karada da kendilerini bulabileceğini veya tekrar denizde böyle bir tehlikeyle karşılaşabileceği hatırlatılıp, muhatapların vicdanları ve duyguları harekete geçirilmek isteniyor. Gerçek güvenin ve emniyetin ne denizde ne de karada, ne coşkun dalgalar ve fırtına şeklinde esen rüzgârda, ne de sağlam sığınaklarda ve konforlu evlerde olduğunu, gerçek güven ve rahatın Allah'ın koruması ve himayesi altında gerçekleşebileceğini hissettirmek içindir.


68-  Peki, O’nun sizi yerin dibine geçirmeyeceğinden yahut üzerinize taşı toprağı kaldıran can alıcı bir rüzgâr göndermeyeceğinden çok mu eminsiniz? (Hayır, o zaman) kendinize asla bir koruyucu bulamazsınız.

69- Yahut sizi tekrar denize döndürüp, üzerinize ortalığı kasıp kavuran bir fırtına göndermeyeceğinizden ve böylece, nankörlüğünüze karşılık sizi boğmayacağından çok mu eminsiniz? (Hayır,) o zaman Bizim karşımızda size arka çıkacak kimse bulamazsınız.


İnsanlık her an ve her yerde Allah'ın kontrolü altındadır. Onlar denizde Allah'ın kontrolünde oldukları gibi, karada da O'nun kontrolündedirler. Dolayısıyla insan nasıl bir güven ile kuşatıldığını hissedebilir.

Onlar Allah'ın depremler ve volkanik patlamalarla yahut da Allah'ın kudretine boyun eğen başka sebeplerle yerin dibine geçirilmekten nasıl emin olabilirler? Onlar üzerlerine volkanlardan fışkıran bir dağ patlamasına yakalanıp kaynar sular, çamurlar ve taşlarla yakılmaktan nasıl emin olabilirler? Böyle bir durumda onlar Allah'tan başka kendilerini koruyacak ve bu felâketi başlarından savacak hiç kimse bulamazlar, yok olup giderler.

Yahut onlar tekrar denize döndüklerinde Allah'ın üzerlerine büyük bir fırtına göndermesinden, tayfalarını yok edip, gemilerini parçalamasından, küfürleri, yüz çevirmeleri ve nankörlükleri nedeniyle orada boğdurmasından nasıl emin olabilirler? Bu durumda onların peşine kim takılabilir ve onları boğulmaktan kurtarabilir?

İyi bilelim ki, bu insanları Rablerine karşı nankör yapan ve O'ndan yüz çevirten, sonra da O'nun yakalayıp cezalandırmasından emin kılan gafletin ve nankörlüğün ta kendisidir. Hâlbuki onlar sadece dara düştüklerinde O’na yönelirler. Kurtulduktan sonra ise, O'nu unuturlar. Sanki Allah'ın onları yakalayabilecek tek fırsatı budur, bundan başka Allah onları kıskıvrak yakalayamaz!..

Yüce Allah insan denen şu yaratığı, yarattığı pek çok varlıktan üstün kılmıştır. Bünyesi ve bedeni itibariyle onu onurlu bir şekilde yaratmıştır. Onun fıtratında çamur ile ilahi soluğu birleştirmiştir. Böylece insanın bünyesinde yer ile gök bir araya gelmiştir!

Yine yüce Allah, insanın fıtratına yerleştirdiği yeteneklerde de onu şereflendirmiştir. İnsan bu yetenekleri ile yeryüzünde değişiklik yapabilir, yer değiştirebilir, inşa faaliyetlerine girebilir, üretimle uğraşabilir, birtakım şeyleri birleştirirken, bazılarını çözümleyebilir. Böylece hayat için takdir edilen olgunluk derecesine ulaşabilir.

Allah insana yerdeki doğal kuvvetleri insanın emrine vererek ve bunu gezegenlerdeki ve yıldızlardaki doğal güçlerin desteğiyle genişletmek suretiyle de ona ikramda bulunmuştur.

Bütün bir kâinatın koca ihtişamıyla onu karşılamasıyla da onu şereflendirmiştir. Bütün meleklerin karşısında secdeye kapandığı bu toplantı esnasında yüce yaratıcı olan Allah bu insana ikramda bulunduğunu (da) ilan etmektedir.


Allah'ın bu ikramını, yücelerin yücesinden yeryüzüne gönderilmiş, sonsuza dek kalacak olan kitabi Kur'an'da, insanın bu onurlandırılışının tümüyle yer alması da onun için ayrıca bir şereftir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder