58-
Kıyamet gününden önce her şehri ya yıkacak ya da ağır azaba uğratacağız. Bu
hüküm “kitapta” yazılıdır.
Bundan önceki bölüm, kulların
akıbetlerini belirleme yetkisinin yalnız Allah'a ait olduğunu; dilerse onlara
merhamet edeceğini, yine dilerse onları cezalandıracağını belirten, sahte
ilahlarının onları kendilerinden bir sıkıntı savamayacaklarını ve durumlarını
değiştiremeyeceklerini yerleştirerek sona ermişti.
Burada ise, bütün
insanlığı bekleyen akıbetin Allah'ın ilminde ve takdirin de belirlendiği
biçimde açıklanıyor. Bu akıbet, bütün
şehirlerin kıyamet gününden önce ölüme ve yok oluşa varmalarıdır. Veya
onlardan bazılarının azabı hak ettiklerinde azaba uğratılmalarıdır. Canlı olan
her varlık eninde sonunda şu iki sonuçtan birine varmak durumundadır: ya
yatağında ölecek veya azap ile yok olacaktır.
Bazı şehir haklarının
başına gelen azap nedeniyle konunun akışı içinde Hz. Muhammed'in -salât ve
selâm üzerine olsun- peygamberliğinden önce bazı peygamberlerin eliyle
gerçekleşen mucizelere değinilmektedir. Bu tür mucizeler Hz. Muhammed'in
peygamberliği sırasında gerçekleşmemiştir. Zira daha önce bu mucizelerin
gösterildiği milletler, onları yalanladılar. Doğru yola gelmediler, bu yüzden
de yok edildiler. Kökten yok etme ise, Hz. Muhammed'in -salât ve selâm üzerine
olsun- ümmeti için takdir edilmemişti. Bu nedenle Allah onu somut mucizelerle
göndermemişti. Zaten mucizeler daha önceki milletleri, korkutmak amacına
yönelikti. Mucizeler gönderildiği zaman yalanlayan milletlerin helâk edileceği
anlatılıyordu.
Yüce Allah, Hz.
Peygamberi, insanların şerrinden korumuş ve onların kendisine bir zarar
vermelerini engellemişti. Allah İsra mucizesinde insanları denemek için ona
gerçek şeyler göstermişti. Hz. Peygamber bu olayı, daha önceki
peygamberliklerde olduğu gibi, bir mucize olarak onlara sunmadı. Ayrıca onları
cehennemin ortasında gördüğü Kur'an'da lanetlenmiş ağaçlar, zakkum ağacı ile
korkuttu. Bu korkutması da
azgınlıklarını arttırmaktan başka işe yaramadı. Öyleyse mucizeler ancak
onların azgınlıklarını arttırırdı.
İşte bu konular
anlatılırken Hz. Âdem ile şeytanın kıssasına yer veriliyor. Burada yüce
Allah'ın İblis'e salih kullarının dışında Âdemoğullarını azdırması iznini
verdiği belirtiliyor. Salih kullarını Allah, şeytanın etkisinden ve
aldatmasından korumuştur deniyor. Bu kıssa ile insanı azgınlığa ve inkâra
ileten ve ayetler üzerinde düşünmekten alıkoyan sapıklığın asıl nedenleri
ortaya konuluyor.
Burada yüce Allah'ın
insanlara verdiği nimetleri hatırlatılarak ve onların bu nimetleri şımarma ve
inkâr ile karşıladıkları ifade edilerek, insanın vicdanı harekete geçirilmek
isteniyor. İnsanların sadece sıkıntıya ve dara düştüklerinde Allah'ı hatırladıkları
belirtiliyor. Denizde dara düştüklerinde O'na sığındıkları, onları karaya
çıkardığında ise, O'na ibadetten kaçındıkları anlatılıyor. Hâlbuki Allah onları hem karada, hem denizde yakalama gücüne sahiptir! Yüce
Allah insanları onurlandırmış ve pek çok yaratıklarından üstün kılmıştır. Buna
rağmen insanlar, Allah'a şükretmiyor ve O'nun nimetlerini anmıyorlar.
“Kıyamet
gününden önce her şehri ya yıkacak ya da ağır azaba uğratacağız. Bu hüküm
kitapta yazılıdır.”
Allah'ın takdirine göre,
kıyamet günü gelmeden önce yeryüzünde hayat izi kalmayacaktır. Bu belirlenen
kıyamet gününden önce her canlı yok olacaktır. Aynı şekilde işlemiş oldukları
günahlar yüzünden bazı şehir halkları da azap ile yok edileceklerdir. Bu
Allah'ın bilgisinde değişmez bir gerçektir. Yüce Allah şu anda olanları bildiği
gibi, gelecekte olacak şeyleri de bilir. Çünkü
Allah'ın bilgisi açısından olmuş ve olacak her şey aynıdır.
Daha önceleri
peygamberlere somut mucizeler verilirdi. Amaç, peygamberlerin doğrulanmalarını
sağlamak, yalanlamaları durumunda helâk edileceklerini belirterek
sakındırmaktı. Ne var ki, bu mucizelere inanma yeteneğine sahip kimselerin
dışında inanan olmadı. İnkârcılar ise, zamanlarındaki bu mucizeleri
yalanlamışlardı. İşte bu nedenle son peygamber, bu mucizelerle desteklenmemişti:
59-
Bizi somut mucizeler ortaya koymaktan alıkoyan sebep, daha önceki milletlerin
bu tür mucizeleri yalanlamaları (ve bu yüzden ağır azaba çarptırılmayı hak etmeleridir)
Semudoğulları'na açık mucize olarak deveyi verdik. Fakat ona karşı zalimce
davrandılar. Biz somut mucizeleri sadece insanları korkutmak için ortaya
koyarız.
İslam’ın
(son) mucizesi Kur'an'dır. Kur'an hayat için eksiksiz bir sistem
belirlemektedir. Kalbe, düşünceye hitap etmekte ve fıtratın ihtiyaçlarına cevap
vermektedir. Birbirini izleyen kuşakların kıyamet gününe kadar okuyup iman
etmeleri için bu kitap apaçıktır. Maddi mucizelere gelince, bunlar sadece insanlığın bir kuşağına hitap
ederler. Ve sadece bu kuşağın olaya şahit olanlarıyla sınırlı kalır.
Bununla beraber bu mucizeleri
görenlerin çoğu, onlara iman etmemişlerdir. Konumuzun içinden Semud kavmi bu
olaya örnek gösterilmektedir. Semud kavmi kendi istekleri ve açık tebliğleri
sonucu kendilerine dişi devenin mucize olarak gönderildiği toplumdur. Bu mucizeyle onlar kendilerine zulmettiler.
Ve kendi kendilerini felâketin kucağına
attılar. Böylece Allah'ın mucizeyi inkâr edenleri yok etmeye ilişkin sözü
de doğrulanmış oldu. Mucizeler, uyarmak ve korkutmak içindir. Bunların
gelişinden sonra ihtilaf edenlerin yok edilecekleri kesindir.
İnsanlığın bu deneyimleri,
son peygamberliğin mucizesiz gönderilmesini gerektirmiştir. Çünkü bu peygamberlik, sadece onunla
muhatap olan bir neslin değil, gelecekteki tüm kuşakların peygamberliğiydi.
Ayrıca bu, insanlığın olgunluğa eriştiği sırada gönderilen peygamberliğiydi.
Kuşak-kuşak insanlığın tüm duygularına hitap ediyordu. İnsanın temel özelliği
olan ve bu nedenle Allah'ın onu pek çok yaratıklarından üstün kıldığı
kavrayışına ve anlayışına değer veriyordu.
Peygamberimizin -salât ve
selâm üzerine olsun- eliyle gerçekleşen İsra gibi olağanüstü olaylara gelince,
bunlar peygamberliği doğrulayan mucizeler olarak ele alınmamıştır. Sadece
insanların denenmesi ve sınanmasına yöneliktir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder