60-
Ey Muhammed, hani sana "Rabbin insanları (Mekkeli müşrikleri) kuşatma
altına aldı" dedik. (O gece) sana gösterdiğimiz görüntüleri ve Kur'an'da
adı geçen lanetlenmiş ağacı da sırf insanlara bir sınav konusu olsun diye
ortaya koyduk. Onları korkutuyoruz ama bu korkutmalarımız azgınlıklarını
arttırmaktan başka bir işe yaramıyor.
İsra olayından sonra
peygambere iman edenlerin bir kısmı dinden dönmüştü. Bir kesim ise dininde
direnmiş ve inancını arttırmıştı. İşte bu nedenle yüce Allah'ın kuluna bu
gecede gösterdiği “görüntüler” insanlar için bir deneme olmuştu. İmanları için
bir sınav niteliğindeydi. Yüce Allah'ın insanları kuşatma altına alışına
gelince, bu Allah'ın peygamberine zafer
vadetmesi ve kendisini onların saldırılarından koruması anlamına geliyordu.
Peygamber, Allah'ın
kendisine verdiği bu sözü onlara bildirmiş ve kendisine gösterilen apaçık
gerçekleri onlara anlatmıştı. Peygamberin gördüğü gerçeklerden biri de Allah'ı
yalanlayanları korkutmak amacıyla söz konusu yaptığı zakkum ağacı idi. Onlar bu
haberi yalanlamışlar ve hatta Ebu Cehil: "Bize hurma ve kaymak getirin.
Sonra bunları bir ondan, bir bundan yiyerek zıkkımlanın! Bize göre zakkum
bundan başka bir şey değildir!" diye alay etmişti.
Eğer somut mucizeler ve
peygamberlerin eliyle gerçekleşen harika olaylar önceki peygamberliklerde
olduğu gibi Hz. Muhammed'in -salât ve selâm üzerine olsun- peygamberliğinin de
işareti olsaydı acaba bu toplumun durumu ne olurdu? Bu toplum İsra mucizesini
ve zakkum ağacıyla tehdit edilişini hiçe saymış ve bu girişimler onların
azgınlığını daha da arttırmaktan başka bir şeye yaramamıştı.
Yüce Allah onları katından
göndereceği bir azap ile yok etmeyi istemediğinden onlara harika bir mucize
göndermemişti. Zira Allah'ın iradesi mucizeleri yalanlayanları yok etmeyi
gerektirmiştir. Kureyş'e gelince, onlara zaman tanımı Hz. Nuh, Hz. Hud, Hz.
Salih, Hz. Lut ve Hz. Şuayb'ın toplumları gibi onları hemen cezalandırmayı
dilememiştir. Bu sırada peygambere karşı çıkanların bir kısmı daha sonra iman
etmiş ve İslâm ordusunda seçkin askerler olmuşlardı. Ayrıca gerçek Müminlerin
arasına girenleri de vardır.
İslâm’ın
mucizesi olan Kur'an, Hz. Muhammed'in bulunduğu -salât ve selâm
üzerine olsun- kuşağının açık kitabı olduğu gibi, ondan sonraki nesillerin de
apaçık kitabıydı. Peygamber zamanına ve arkadaşlarına ulaşmamış pek çok
kimseler O'na iman ettiler. Ya Kur'an okuyarak veya Kur'an okuyan birine
arkadaş olarak. Kur'an tüm nesiller için apaçık bir kitap olmaya devam
edecektir. Henüz gayb âleminin
derinliklerinde bulunan insanlar gelip Kur’an’la yollarını bulacaklardır ve
onlardan öyleleri çıkabilir ki, bunların imanları daha sağlam, amelleri daha
düzgün olabilir. Kendisinden önceki pek çok Müslümandan daha fazla İslâm’a
itaat edebilir...
Peygamberin -salât ve
selâm üzerine olsun- gördüğü gerçekler ve orada gezip gördüğü âlemler ve
şeytanlara uyanların gıda maddesini oluşturan lanetli ağacın gölgesinde mel'un
şeytanın sahnesi yer alıyor. Burada İblis sapıkları aldatacağına ilişkin
tehditler savurmakta, kendi kendine söz vermektedir:
61-
Hani meleklere "Âdem’e secde ediniz" dedik. Hepsi secde etti, yalnız
İblis emrimize karşı geldi ve "Ben çamurdan yarattığın bir canlıya hiç
secde eder miyim!" dedi.
62-
İblis (şöyle ekleyerek) dedi ki; “Benden üstün tuttuğun şu canlıyı görüyor
musun? Eğer bana kıyamet gününe kadar mühlet verirsen, onun soyunu -pek az bir
bölümü dışında- avucumun içine alıp mahvederim.”
63-65
Allah dedi ki: "Defol git. Onun soyundan kim sana uyarsa, onlarla senin ‘ortak
ve yeterli’ cezanız cehennemdir. Gücünün yettiklerini sesinle ayartıp
siperlerinden çıkar; atlılarını ve piyadelerini nara attırarak, üzerlerine
çullandır, mallarına ve evlâtlarına ortak ol, onlara çeşitli vaatler yap –(ki) şeytanın
insanlara yaptığı vaatler aldatmacadan başka bir şey değildir-. Benim gerçek
kullarıma gelince, senin onlar üzerinde hiçbir nüfuzun yoktur. Allah, onlar
için yeterli koruyucudur.”
Burada sapıkların
aldatılmasına sebep olan asıl nedenler ortaya konmaktadır. Bu sahnenin burada
sunuluşuyla insanlar, sapıklığın nedenlerini gördükten sonra ondan sakınmaları
gerektiğini belirtiliyor. Bu sahneyle onlar kendilerinin ve atalarının baş düşmanı
olan şeytanın sapıklıkla kendilerini tehdit ettiğini ve bu tavrının öteden beri
süregelen ısrarından kaynaklandığını görüyorlar.
İblis'in Hz. Adem'i
kıskanması, Adem'in çamurdan olan bedenini söz konusu edip, Allah'ın bu çamura soluk üflemesini göz ardı
etmesine neden olmaktadır!
İblis, insanın kötülüğe ve
sapıklığa karşı eğilimi olduğu gibi iyiliğe ve doğru yola da eğilimi olduğunu
görmezlikten geliyor. Allah'a bağlılığı
devam ettiği sürece hep yükseldiğini, yüceldiğini, kötülük ve sapıklıktan
kendisini koruduğunu hesaba katmıyor. Bu yaratığın en belirgin özelliğinin
bu olduğunu anlamıyor. Hâlbuki insan bu iradesi ile tekdüze bir yeteneği
bulunan, bu nedenle bir yoldan başkasına giremeyen, girdiği yolda iradesiz
olarak ilerleyen yaratıklardan çok ileri geçmektedir. Bu olağanüstü yaratığın
sırrı "irade"dir.
Allah'ın iradesi bu
kötülük ve sapıklık elçisine dizgini vermeyi diliyor ki, insanoğluna ne
yapacaksa yapsın diye:
“Git, ne hünerin varsa
göster. Git, onları azdırmana izin verildi. Onlar akıl ve irade ile
donatılmışlardır. Sana hem uyabilirler, hem de uymayabilirler. Onun soyundan
kim sana uyarsa içindeki sapıklık yeteneği doğru yolu bulma yeteneğine
üstün gelir. Rahmanın çağrısını bırakıp, şeytanın çağrısına uyar, Allah'ın
evrendeki mucizelerinden, gönderilen peygamberlerinden ve ayetlerinden habersiz
kalırsa ‘Onlarla senin ortak cezanız’ cehennemdir. Senin ve sana
uyanların cezası budur. Bu ‘yeterli’ bir cezadır.”
"Gücünün
yettiklerini sesinle ayartıp siperlerinden çıkar, atlılarını ve piyadelerini
onların üzerine sal."
Bunlar saptırma ve
kuşatmanın, kalplere, akıllara ve duygulara egemen olma yöntemlerinin
canlandırılmasıdır. Bu, büyük bir savaş
meydanıdır. Burada bağırtılar, atlılar, piyadeler, savaşların ve meydan
okuyuşların metoduna uygun olarak kullanılmaktadır. Burada ses, düşmanın
sabrını taşırmak ve onları sağlam kalelerinden dışarı çıkarmak için
kullanılıyor. Veya kurulmuş olan tuzağa, planlanmış olan taktiğe ulaşmaları
için onlara bir süre tanınıyor. Tahrike kapılıp ortaya çıktıklarında atlılar
onları yakalıyor ve piyadeler etrafını kuşatıyor!
"Mallarına
ve çocuklarına ortak ol."
Bu ortaklık cahiliyenin
putperest kuruntularında şekillenmektedir. Çünkü onlar sahte ilahlarına yani
şeytana mallarından bir pay ayırıyorlardı, yine çocuklarından veya kölelerinden
bu (sahte) ilahlara yani şeytan adına, adaklarda bulunuyorlardı. Lat'ın kulu,
Menat'ın kulu gibi. Bazan da "Abdulharis" (şeytanın kulu) isminde
olduğu gibi çocuklarını şeytana adarlardı!
Şeytanın bu ortaklığı;
haram yoldan elde edilen mal, haksız yerde kullanılan
veya günah uğruna harcanan para veya gayri meşru yoldan edinilen her çocuk da
İblis'in ortaklığının simgesidir. Bunlarda şeytanın ortaklığı vardır.
Bu ifade de, şeytan ile
izleyicileri arasında hayatın temel iki dayanağı olan mallar ile çocukları
kapsayan bir ortaklık sözleşmesini tasvir etmektedir. İblis vasıtaların hepsini
kullanma iznini almıştır. Aldatıcı, kandırıcı sözler vermesi de bunlar
arasındadır.
"Onlara
çeşitli vaatlerde bulun. Şeytanın insanlara verdiği vaatler aldatmacadan başka
bir şey değildir."
Cezadan ve kısastan
kurtulma vaadi, haram yollarla zengin olma vaadi, haram yollar ve çirkin yöntemlerle
üstün gelme ve başarıya ulaşma vaadi gibi... Herhalde şeytanın verdiği sözler
içinde en aldatıcı olanı günah ve hatadan sonra bağışlanacağına ilişkin sözdür.
Doğrudan ve açık yolla kandırılması mümkün olmayan pek çok kalbi, şeytan bu
yolla çok rahat avlayabilmektedir. Bu sağlam dirençli insanlara yumuşak biçimde
yaklaşır, onlara günahları güzel gösterir, ilahi rahmetin genişliğini ve ilahi
af ve bağışlamanın kapsayıcılığını telkin edip günaha sürükler.
“Git, sana eğilim
duyanları aldatabilmen için sana izin verilmişti. Fakat bir de kendilerine
hiçbir şey yapamayacağın kimseler vardır. Zira onların sığındıkları kaleleri
vardır. Bu kaleleri kendilerini, senden, atlılarından ve piyadelerinden korur!”
Kalp Allah'a
bağlandığında, ibadet ile O'na yöneldiğinde, kopmayan sağlam bir kulpa
yapıştığında, ruhunda yüce soluk harekete geçerek aydınlanıp, parladığında...
Artık Allah'a bağlı bu kalbin ve iman nuru ile aydınlanmış bu ruhun üzerinde
şeytanın bir tesiri olamaz.
"Rabbin
onlar için yeterli vekildir."
Korur, yardım eder ve
şeytanın hilelerini boşa çıkarır.
Şeytan yola koyulup
verdiği sözleri yerine getirmeye kullarını emri altına almaya çalışır. Fakat
buna rağmen Rahman’ın kullarına dokunamaz. Zira şeytanın onlar üzerinde hiçbir
tesiri yoktur.
İşte şeytanın insanlar
için planladığı kötülükler ve eziyetler bunlardır. Buna rağmen bazı insanlar bu
şeytana uyarlar. Ona kulak verirler. Allah'ın çağrısına ve doğru yoluna kulak
asmazlar. Hâlbuki Allah onlara merhamet eder, yardım eder, doğru yolu gösterir,
yaşayışlarını kolaylaştırır, kendilerini sıkıntı ve üzüntüden kurtarır. Zorlu
ve sıkıntılı durumlarda onların çağrısına karşılık verir... Buna rağmen
bakarsın ki, onlar yüz çeviriyorlar ve inkâra kalkışıyorlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder