26 Eylül 2012 Çarşamba

Tâ-Hâ Suresi 17-24 Ayetleri Tefsiri, S. Kutub


17- "Sağ elindeki nedir, ya Musa."

18- Musa dedi ki; "O benim değneğimdir. Ona dayanırım. Onunla koyunlarıma yaprak silkerim. Bunlar dışında daha birçok işime de yarar o. "

Sağ elinde değneği vardır. Ama kendisinden iyice geçmiş olan Hz. Musa, değneğinin nasıl farkında olsun! Ancak kendini biraz toparladıktan, aklını başına getirebildikten sonra cevap verebiliyor.

Ona değneğinin ne işe yaradığı değil, sağ elinde ne olduğu sorulmuştu. Fakat kısa bir toparlanma döneminden sonra anladı ki, kendisine değneğinin kendisi hakkında soru sorulmuyor, çünkü onun ne olduğu bellidir. Ona sorulan şey, bu değneğinin ne gibi bir işine yaradığıdır. Bu yüzden okuduğumuz cevabı veriyor.

Hz. Musa’nın, elindeki değneğinin fonksiyonu hakkında bildikleri sadece bu kadardı. Dururken ve yürürken ona dayanıyordu. Onunla ağaç dallarını çırparak yere düşen yaprakları koyunlara yediriyordu. Bilindiği gibi o bir çobandı. Hz. Şuayb'ın koyunlarını gütmüştü. Hatta bazı bilgilere göre Hz. Şuayb, yanından ayrılırken kendisine olan borcunu koyun olarak ödemiş, o da payına düşen bu koyunları önüne katarak Mısır yolculuğuna çıkmıştı. Hz. Musa, değneğini "başka amaçlar için" de kullanıyordu. Ama bu amaçlar, söylediklerinin benzerleri idi. Zaten bu "başka amaçlar"ı genel bir ifade ile geçiştirmiş, onları tek tek saymayı gerekli görmemişti. Çünkü saydığı görevler, o "başka amaçlar" için örnek oluşturuyordu.

Fakat o ne? Yüce Allah'ın üstün ve sınırsız gücü elindeki değneğe onun aklının ucundan geçmeyen işler gördürüyor, onu hiç düşünemeyeceği kılıklara sokuyordu. Bu gösterinin amacı Hz. Musâ y o çok önemli görevine hazırlamaktı.

19-Allah "onu yere at!"dedi.

20- Musa değneği yere atıverdi. Birde ne görsün! Ansızın sürünen bir yılan oluvermiş!

21- Allah dedi ki; "Al onu yerden, korkma, biz onu eski haline dönüştüreceğiz"

Olağanüstü bir mucize oldu. Aslında bu mucize her an oluyor. Fakat insanlara çarpıcı gelmiyor, hatta dikkatlerini bile çekmiyor. Canlanma mucizesi meydana geldi. Çünkü cansız değnek, yerde sürünen bir yılana dönüşmüştü. Oysa nice milyonlarca ölmüş ya da değnek gibi aslında cansız bir cismi oluşturan zerre her an canlı hücreye dönüşüyor. Fakat bu sayısız olaylar insanlara, Hz. Musa’nın değneğinin yerde sürünen bir yılana dönüşmesi gibi çarpıcı gelmiyor. Çünkü insan, algılarının, duyu organlarının ve somut deneyimlerinin tutsağıdır. Düşüncelerinin çerçevesi duyu organlarının algılarını fazla aşmaz. Bir değneğin sürüngen bir yılana dönüşmesi; gözlerine çarpıcı gelen somut bir olaydır, bu yüzden sarsıcı bir şekilde dikkatini çeker. Ama gerek sık yaratılışın tanığı olmadığı olayları, gerekse her an çevresinde kımıldayan can bulma mucizesinin sayısız olguları, onun ilgi alanından uzak ya da gizli olaylardır, pek seyrek olarak dikkatini çeker. Özellikle bu tür olayları göre göre, içinde meydana gelen kanıksama duygusu, bu olayların duyu organlarında bırakacağı yenilik ve "orijinallik" izlerini siler götürür. O zaman da bu olayların yanı başından umursamaz bir kayıtsızlıkla geçip gider.

Evet, mucize meydana geldi ve Hz. Musa’nın bundan ödü koptu, müthiş bir korkuya kapıldı:

"Allah dedi ki; Al onu yerden; korkma, biz onu eski haline dönüştüreceğiz."

Yani onu tekrar değnek haline getireceğiz.

Buradaki ayetler, başka bir surede hikâyenin bu noktasında yer alan ayrıntıya değinmiyor. (Neml Suresi, 10) O surede Hz. Musa'nın sürünen yılanı görünce “arkasına bakmadan dönüp kaçtığı” belirtilmişti. Burada Hz. Musa'nın kapıldığı korkuya sadece dolaylı bir şekilde değinmekle yetinilmiştir. Çünkü bu surenin egemen motifi, güven ve huzur motifidir ve bu motifin üzerine korku, seğirtme, uzağa kaçma gibi hareketlerin gölgesi düşürülmek istenmemiştir.

Yüce Allah'ın verdiği bu güvence üzerine başkahramanımızın korkusu dağıldı ve hiç çekinmeden yerde sürünen yılanı avuçlayıverdi. Bir de ne görsün! Avucundaki yılan eski şekline dönüşüvermiş, yani tekrar değnek olmuştu. Böylece değişik kılıkta başka bir mucize meydana gelmişti. Canlının "cansız"a dönüşmesi mucizesiydi bu. Çünkü avucundaki birkaç saniye öncesinin yılanı, tıpkı ilk mucizeden önce olduğu gibi, ölü ve cansız bir cisim olup çıkmıştı.

Az sonra yüce Allah, sevgili kulu Hz. Musa'ya yeni bir emir verdi.

22- "Elini yenine sok da hiçbir organik bozukluk sonucu olmaksızın bir başka mucize olarak ak bir parıltı ile geri çıksın."

Bu emir uyarınca başkahramanımız elini koltuğunun altına soktu. Burada koltukaltı ile kol, kuşlardaki kanat imajına benzer bir imaj vermek üzere kullanılıyor. Çünkü bu uçarı, bu yer çekiminden ve gövde ağırlığından sıyrılmışlığı hayal ettiren ortamda koltukaltı ve kol, ağırlıksızlık, çekimsizlik ve havalanmaya hazır olma duygusunu pekiştirmektedir. Başkahramanımızın koltuğu altına soktuğu eli az sonra ak bir parıltı saçarak dışarı çıkacaktır. Bu ak parıltı herhangi bir organik bozukluğun, herhangi bir anatomik anormalliğin sonucu filan değildir. Tersine deminki "değnek mucize"sini izleyen "başka bir mucize"dir.

23- "Böylece sana birkaç büyük mucizemizi göstermek istedik."

Bu mucizelere, dolaysız ve aracısız olarak, bizzat kendin tanık olasın istedik. Bunlar gözünün önünde gerçekleşsin de onları çıplak duygularla algılayasın diye diledik. Böylece güven duygusu içinde büyük görevini omuzlamanı planladık:

24- "Şimdi sen Firavun'a git. Çünkü o gerçekten azıttı."

Buraya gelinceye kadar Hz. Musa, böylesine önemli bir göreve atandığını bilmiyordu. O Firavun'u iyi tanıyordu. Çünkü sarayında büyümüştü. Azgınlığını ve zorbalığını gözleri ile görmüştü. Soydaşlarına ne işkenceler yaptığına, ne ağır cezalar çektirdiğine yakından tanık olmuştu. Şu anda o, Rabbi'nin huzurunda idi. Gönlü hoşnutluk, onurlanmışlık ve ağırlanmışlık duyguları ile dolup taşıyordu. Bu yüzden bu zor görevinin üstesinden gelmesini güvenceye bağlayacak, peygamberlik yolunda sapmaya uğramaksızın ilerlemesini garanti edecek her şeyi Rabbi'nden isteyebilirdi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder