17-
"Sağ elindeki nedir, ya Musa."
18-
Musa dedi ki; "O benim değneğimdir. Ona dayanırım. Onunla koyunlarıma
yaprak silkerim. Bunlar dışında daha birçok işime de yarar o. "
Sağ elinde değneği vardır.
Ama kendisinden iyice geçmiş olan Hz. Musa, değneğinin nasıl farkında olsun!
Ancak kendini biraz toparladıktan, aklını başına getirebildikten sonra cevap
verebiliyor.
Ona değneğinin ne işe
yaradığı değil, sağ elinde ne olduğu sorulmuştu. Fakat kısa bir toparlanma
döneminden sonra anladı ki, kendisine değneğinin kendisi hakkında soru
sorulmuyor, çünkü onun ne olduğu bellidir. Ona sorulan şey, bu değneğinin ne
gibi bir işine yaradığıdır. Bu yüzden okuduğumuz cevabı veriyor.
Hz. Musa’nın, elindeki
değneğinin fonksiyonu hakkında bildikleri sadece bu kadardı. Dururken ve
yürürken ona dayanıyordu. Onunla ağaç dallarını çırparak yere düşen yaprakları
koyunlara yediriyordu. Bilindiği gibi o bir çobandı. Hz. Şuayb'ın koyunlarını
gütmüştü. Hatta bazı bilgilere göre Hz. Şuayb, yanından ayrılırken kendisine
olan borcunu koyun olarak ödemiş, o da payına düşen bu koyunları önüne katarak
Mısır yolculuğuna çıkmıştı. Hz. Musa, değneğini "başka amaçlar için" de
kullanıyordu. Ama bu amaçlar, söylediklerinin benzerleri idi. Zaten bu
"başka amaçlar"ı genel bir ifade ile geçiştirmiş, onları tek tek
saymayı gerekli görmemişti. Çünkü saydığı görevler, o "başka amaçlar"
için örnek oluşturuyordu.
Fakat o ne? Yüce Allah'ın
üstün ve sınırsız gücü elindeki değneğe onun aklının ucundan geçmeyen işler
gördürüyor, onu hiç düşünemeyeceği kılıklara sokuyordu. Bu gösterinin amacı Hz.
Musâ y o çok önemli görevine hazırlamaktı.
19-Allah
"onu yere at!"dedi.
20-
Musa değneği yere atıverdi. Birde ne görsün! Ansızın sürünen bir
yılan oluvermiş!
21-
Allah dedi ki; "Al onu yerden, korkma, biz onu eski haline
dönüştüreceğiz"
Olağanüstü bir mucize
oldu. Aslında bu mucize her an oluyor. Fakat insanlara çarpıcı gelmiyor, hatta
dikkatlerini bile çekmiyor. Canlanma
mucizesi meydana geldi. Çünkü cansız değnek, yerde sürünen bir yılana
dönüşmüştü. Oysa nice milyonlarca ölmüş ya da değnek gibi aslında cansız bir
cismi oluşturan zerre her an canlı hücreye dönüşüyor. Fakat bu sayısız olaylar
insanlara, Hz. Musa’nın değneğinin yerde sürünen bir yılana dönüşmesi gibi
çarpıcı gelmiyor. Çünkü insan, algılarının,
duyu organlarının ve somut deneyimlerinin tutsağıdır. Düşüncelerinin
çerçevesi duyu organlarının algılarını fazla aşmaz. Bir değneğin sürüngen bir yılana dönüşmesi; gözlerine çarpıcı gelen
somut bir olaydır, bu yüzden sarsıcı bir şekilde dikkatini çeker. Ama gerek
sık yaratılışın tanığı olmadığı olayları, gerekse her an çevresinde kımıldayan
can bulma mucizesinin sayısız olguları, onun ilgi alanından uzak ya da gizli
olaylardır, pek seyrek olarak dikkatini çeker. Özellikle bu tür olayları göre
göre, içinde meydana gelen kanıksama duygusu, bu olayların duyu organlarında
bırakacağı yenilik ve "orijinallik" izlerini siler götürür. O zaman
da bu olayların yanı başından umursamaz bir kayıtsızlıkla geçip gider.
Evet, mucize meydana geldi
ve Hz. Musa’nın bundan ödü koptu, müthiş bir korkuya kapıldı:
"Allah
dedi ki; Al onu yerden; korkma, biz onu eski haline dönüştüreceğiz."
Yani onu tekrar değnek
haline getireceğiz.
Buradaki ayetler, başka
bir surede hikâyenin bu noktasında yer alan ayrıntıya değinmiyor. (Neml
Suresi, 10) O surede Hz. Musa'nın sürünen yılanı görünce “arkasına
bakmadan dönüp kaçtığı” belirtilmişti. Burada Hz. Musa'nın kapıldığı korkuya
sadece dolaylı bir şekilde değinmekle yetinilmiştir. Çünkü bu surenin egemen
motifi, güven ve huzur motifidir ve
bu motifin üzerine korku, seğirtme, uzağa kaçma gibi hareketlerin gölgesi
düşürülmek istenmemiştir.
Yüce Allah'ın verdiği bu
güvence üzerine başkahramanımızın korkusu dağıldı ve hiç çekinmeden yerde
sürünen yılanı avuçlayıverdi. Bir de ne görsün! Avucundaki yılan eski şekline
dönüşüvermiş, yani tekrar değnek olmuştu. Böylece değişik kılıkta başka bir
mucize meydana gelmişti. Canlının "cansız"a dönüşmesi mucizesiydi
bu. Çünkü avucundaki birkaç saniye öncesinin yılanı, tıpkı ilk mucizeden önce
olduğu gibi, ölü ve cansız bir cisim olup çıkmıştı.
Az sonra yüce Allah,
sevgili kulu Hz. Musa'ya yeni bir emir verdi.
22-
"Elini yenine sok da hiçbir organik bozukluk sonucu olmaksızın bir başka
mucize olarak ak bir parıltı ile geri çıksın."
Bu emir uyarınca başkahramanımız
elini koltuğunun altına soktu. Burada koltukaltı ile kol, kuşlardaki kanat
imajına benzer bir imaj vermek üzere kullanılıyor. Çünkü bu uçarı, bu yer
çekiminden ve gövde ağırlığından sıyrılmışlığı hayal ettiren ortamda koltukaltı
ve kol, ağırlıksızlık, çekimsizlik ve havalanmaya hazır olma duygusunu
pekiştirmektedir. Başkahramanımızın koltuğu altına soktuğu eli az sonra ak bir
parıltı saçarak dışarı çıkacaktır. Bu ak parıltı herhangi bir organik
bozukluğun, herhangi bir anatomik anormalliğin sonucu filan değildir. Tersine
deminki "değnek mucize"sini izleyen "başka bir mucize"dir.
23-
"Böylece sana birkaç büyük mucizemizi göstermek istedik."
Bu mucizelere, dolaysız ve
aracısız olarak, bizzat kendin tanık olasın istedik. Bunlar gözünün önünde
gerçekleşsin de onları çıplak duygularla algılayasın diye diledik. Böylece
güven duygusu içinde büyük görevini omuzlamanı planladık:
24-
"Şimdi sen Firavun'a git. Çünkü o gerçekten azıttı."
Buraya gelinceye kadar Hz.
Musa, böylesine önemli bir göreve atandığını bilmiyordu. O Firavun'u iyi
tanıyordu. Çünkü sarayında büyümüştü. Azgınlığını ve zorbalığını gözleri ile
görmüştü. Soydaşlarına ne işkenceler yaptığına, ne ağır cezalar çektirdiğine
yakından tanık olmuştu. Şu anda o, Rabbi'nin huzurunda idi. Gönlü hoşnutluk,
onurlanmışlık ve ağırlanmışlık duyguları ile dolup taşıyordu. Bu yüzden bu zor
görevinin üstesinden gelmesini güvenceye bağlayacak, peygamberlik yolunda
sapmaya uğramaksızın ilerlemesini garanti edecek her şeyi Rabbi'nden
isteyebilirdi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder