113. İŞTE BÖYLECE bu
[vahyî mesajı] Biz sana Arap diliyle (ifade edilmiş) bir hitabe olarak
indirdik; ve onda her türden uyarıyı apaçık dile getirdik ki, insanlar Bize
karşı sorumluluk bilinci taşısınlar; yahut
bu (kitap) onlarda yepyeni bir bilinç uyanıklığı meydana getirsin.
114. Öyleyse, [bil ki] Allah, var olan her şeyin ötesindeki yüceler
yücesidir; mutlak ve nihaî egemenlik sahibi, mutlak ve nihaî Gerçek'tir; dolayısıyla,
Kur’an'ın vahyi sana bütünüyle ulaştırılmadan önce onun hakkında (görüş
bildirmekte) tezlik gösterme; fakat [daima] “Ey Rabbim, benim ilmimi artır!”
de.
115. VE GERÇEK ŞU Kİ, biz
Âdem'e önceden buyruğumuzu ulaştırmıştık; ne var ki o bunu unuttu; o'nu,
yaratılışındaki amaçta azimli ve gayretli bulmadık.
116. [Şöyle ki:] Biz
meleklere, “Âdem'in önünde yere kapanın!” dediğimiz zaman, İblis'in dışında,
onların hepsi yere kapandı; (İblis bunu yapmaya) yanaşmadı;
117. ve bunun üzerine Âdem'e: “Ey Âdem!” dedik, “Gerçek şu ki, bu senin ve
eşinin düşmanıdır; öyleyse, dikkat edin, sizi (bu) has bahçeden çıkarıp da seni
bedbaht kılmasın.
118. (O has bahçe ki,)
orada acıkmaman ve kendini çıplak hissetmemen sağlanmıştır;
119. keza, orada susamaman
ve güneşin sıcaklığından etkilenmemen de sağlanmıştır”.
120. Ne var ki, Şeytan
o'na sinsice fısıldayarak: “Ey Âdem!”
dedi, “Sana sonsuzluk ağacını ve (dolayısıyla) hiç çökmeyecek bir
hükümranlığı(n yolunu) göstereyim mi?”
121. Ve böylece her ikisi
de o ağac[ın meyvesin]den yediler; bunun üzerine çıplaklıklarının farkına
vardılar ve bahçeden topladıkları yapraklarla üzerlerini örtmeye çalıştılar. Ve [böylece] Âdem Rabbine karşı geldi ve
dolayısıyla ciddî bir hataya düşmüş oldu.
122. Ama sonra Rabbi [yine
de] o'nu [Rahmetiyle] seçip ayırdı; o'nun tevbesini kabul etti ve o'na doğru
yolu gösterdi;
123. [yani onlara şöyle]
dedi: “Birbirinize düşman olarak hepiniz topluca inin bu [safiyet/arınmışlık]
makamından! Bununla birlikte, muhakkak ki, size Benden doğru-yol bilgisi gelecektir:
kim ki Benim doğru-yol öğretimi izlerse
yoldan sapmayacak ve bedbaht olmayacaktır.
124. Ama kim ki Beni anmaktan yüz çevirirse, bilsin ki, onun dar bir hayat
alanı olacaktır; ve Kıyamet Günü onu kör olarak kaldıracağız”.
125. [Böyle biri, Kıyamet
Günü'nde:] “Rabbim, ben gören biriyken beni niçin kör olarak kaldırdın?” diye
soracak.
126. [Allah da ona:]
“Şunun için,” diye cevap verecek, “sana
mesajlarımız gelmişti de sen onları göz ardı etmiştin; ve bugün de aynen öyle göz
ardı edileceksin!”
127. Çünkü, kendi elindekileri boşa harcayan ve Rabbinin mesajlarına
inanmayan kimseleri Biz işte böyle cezalandıracağız; ve [böylelerinin]
ahirette [çekeceği] azap, gerçekten de, (azapların) en zorlusu olacaktır!
128. PEKİ, bu [hakkı inkâr
eden] kimseler, yurtlarında gezip dolaştıkları kendilerinden önce gelip geçmiş
kuşaklardan nicesini helak ettiğimizi görerek bundan kendileri için bir ders
çıkarmadılar mı? Oysa, bu olguda, akıl sahipleri için mutlaka çıkarılacak
dersler vardır!
129. Rabbinin [her günahkâra
tevbe için tanınan] belirli süre konusunda önceden verilmiş bir kararı
olmasaydı, [günah işleyenlerin derhal cezalandırılması] kaçınılmaz olurdu.
130. Bunun içindir ki,
[hakkı inkar eden]ler ne derlerse desinler, sabret; ve güneşin doğmasından ve
batmasından önce Rabbinin sınırsız kudret ve yüceliğini övgüyle an; ve gecenin
bazı saatlerinde ve gündüzün belli vakitlerinde yine Rabbinin kudret ve
yüceliğini an ki hoşnutluğa, esenliğe erişesin.
131. Ve sakın, pek çoklarına, (sadece) onları sınamak için, avunsunlar diye
verdiğimiz dünya hayatına mahsus şu ya da bu parlaklığa, görkeme gözünü dikme;
çünkü Rabbinin [sana] sağladığı rızık, daha hayırlı ve daha kalıcıdır.
132. Yakınlarına da salâtı emret ve sen de bunda devamlı, sebatlı ol. [Fakat
unutma ki] Biz senden [Bizim için] rızık sağlamanı istemiyoruz; (tersine,)
senin rızkını veren Biziz. Ve gelecek, Allah'a karşı sorumluluk bilinci taşıyan
kimselerin olacaktır.
133. YİNE DE [hakka karşı
kör olanlar]: “[Muhammed] Rabbinden bize bir mucize getirseydi ya!” deyip
duruyorlar. [Fakat] zaten onlara, eski yazılı belgelerde bulunması gereken
konularda [bu ilahî mesajın doğruluğunu gösteren] açık bir delil gelmedi mi?
134. Çünkü, eğer bu [ilahî
mesajı vahyetmeden] önce onları (cezalandırıcı) bir azapla helak etseydik,
[Hesap Günü'nde]: “Ey Rabbimiz, keşke bize bir elçi gönderseydin de [ahirette
böyle] alçalıp gözden düşeceğimize Senin mesajlarına uysaydık!” demekte
gerçekten de [haklı olurlardı].
135. De ki: “Herkes [geleceğin kendilerine getireceği şeyi] ümitle
beklemektedir; öyleyse siz de bekleyin, bakalım; çünkü kimlerin düz yolu
seçtiğini ve kimlerin doğru yolu bulduğunu yakında göreceksiniz!”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder