31 Mart 2014 Pazartesi

Yûnus Sûresi 31-32 Âyetleri S. Kutub Tefsiri


31- Onlara de ki; "Gökten ve yerden size rızık veren kimdir? Kulaklara ve gözlere işlerini görme yeteneğini kim verdi? Ölüden diriyi ve diriden ölüyü çıkaran kimdir? Evrenin işlerini kim çekip çeviriyor? Sana, "Allah" diyeceklerdir. O zaman onlara, "Allah’tan korkmuyor musunuz?" de.

32- İşte gerçek Rabbiniz (olan) Allah'tır (O). Gerçekten sonra sapıklıktan başka ne var ki? O halde nasıl gerçekten saptırılıyorsunuz?


Daha önce Arap müşriklerinin Allah'ın varlığını, O'nun yaratıcı, rızık verici, idare edici olduğunu inkâr etmediklerini belirtmiştik. Onların ortaklar edinmeleri, Allah'a daha yakın olmak içindi. Veya Allah'ın kudretinin yanında, onların da bir kudreti olduğuna inanıyorlardı. İşte burada Kur'an, onları bizzat kendi inançları açısından ele alıyor. Onların bilinçlerini, düşüncelerini ve fıtri olan mantıklarını harekete geçirme yolu ile bu karma inancı ve sapıklığı düzeltmeye çalışıyor.

Yeri dirilten, ekinleri bitiren kimdi? Yeryüzünün bitkileri, yağmurları, kuşları, balıkları ve hayvanları ile yeryüzünün besinlerinden kendilerini ve hayvanlarını yerden elde ettikleri ürünlerden rızıklandıran kimdir? İçinde yaşadıkları şartlar nedeniyle o gün insanlar, gök ve yerin rızkından bunları anlıyorlardı. Yer ve göğün rızkı elbette ki bundan çok daha geniş kapsamlıdır. Bugün halâ insanlar evrenin yasalarını keşfettikçe göklerin ve yerin rızıklarını daha iyi anlamaktadırlar. Allah'ın bu rızkım, nimetini, inançlarının sağlıklı veya sakat oluşlarına göre bazen iyilik yolunda, bazen kötülük yolunda kullanmaktadırlar. Bunların hepsi de, insanların hizmetine verilen Allah'ın rızkıdır. Yeryüzünde rızıklar var... Yeraltında rızıklar var... Suyun üzerinde rızıklar var... Suyun derinliklerinde rızıklar var... Güneş ışınlarında, ay ışığında rızıklar var... Hatta kokuşmuş çürümüş toprakta bile birtakım ilaçlar ve panzehirler olduğu keşfedilmiştir!

Görevlerini yerine getirmeleri için göze ve kulağa güç veren veya gücünü geri alan, bu organları sağlığa kavuşturan veya hasta eden, çalışmaya iten veya çalışmaz hale getiren, hoşlandığını veya hoşlanmadığını onlara işittiren ve görmelerini sağlayan kimdir? İşte onların o zamanlar, işitme ve görmeye sahip olmaktan anladıkları buydu. Bu kadarcık bir anlama da, bu sorunun nereye vardırmak istendiğini, hangi tarafa yöneltmek istendiğini kavramaları için yeterliydi... İnsanlar bugün halâ işitme ve görmenin yapısını keşfetmeye devam ediyorlar. Yüce Allah'ın bu iki organa yerleştirdiği ince gerçekleri ortaya koyarak bu sorunun kapsamını ve alanını genişletiyorlar... Gözün yapısı, damarları, görülen varlıkları algılama şekli veya kulağın yapısı, bölümleri ve ses dalgalarını ve titreşimlerini algılama yöntemi başlı başına baş döndüren bir dünyadır. Bunlar, modern çağda insanlar tarafından icat edilen bilumum mucizeleri ile ortaya konan en hassas cihazlarla karşılaştırıldığında akılları durdurmaktadır! İnsanlar, insan yapısı bu cihazlardan ürperse de, dehşete kapılsa da, onlarla övünse de, bunlar Allah'ın yarattıkları ile karşılaştırılabilecek cihazlar değildir. Allah'ın yarattığı varlıklarla kıyaslanmayacak olan, insanlar tarafından icat edilen bu cihazlar karşısında insan ürperiyor, irkiliyor, onlarla övünüyor. Oysa insanlar, Allah'ın evrendeki ve iç dünyalarındaki ilahi, eşsiz cihazların yanından sanki hiç görmüyorlarmış, anlamıyorlarmış gibi aldırmadan geçip gidiyorlar!

Onlar duran şeyleri ölü; gelişen veya hareket eden şeyleri canlı sayıyorlardı. Dolayısıyla onlar, tohumdan bitkinin, bitkiden tohumun, civcivin yumurtadan, yumurtanın yavrudan meydana gelmesinden ve buna benzer manzaralardan sorunun anlamını kavrıyorlardı. Bu onlara göre gerçekten tuhaf bir şeydi. Gerçekten de bunlar, bugün tohumun, yumurtanın ve benzeri varlıkların aslında ölü değil canlı oldukları öğrenildikten sonra bile ilginçliğini korumaktadır. Çünkü bunlarda gizli bir hayat ve yetenek vardır. Zira hayatın bütün yetenekleri, kalıtım yolu ile geçen genleri, çehreleri, nakışları ve özellikleri ile böyle bir varlıkta gizlenmesi, Allah'ın kudreti tarafından yaratılan oldukça ilginç ve hayret verici bir olaydır.

Hiç şüphesiz tohumdan bitkinin, hurma çekirdeğinden hurma ağacının çıkışını veya yumurtadan civcivin, hücreden insanın oluşumunu bir an için seyretmek, koca bir hayatı, ürperti ve bilinçli bir düşünce içinde geçirmeye yeterlidir!

Acaba başak, tohumun neresinde gözlenebilir? Bitkinin gövdesini neresinde saklayabilir? Kökler, filiz ve yapraklar neresine girebilir?

Hurmanın meyvesi ve kabuğu, göklere yükselen gövdesi, salkımları, dalları ve yaprakları hurma çekirdeğinin neresine gizlenebilir? Tadı, mayhoşluğu, engin, kokusu, yaş hurması, kuru hurması, koruk olanı, yumuşak olanı nereye gizlenebilir?..

Civciv yumurtanın neresindedir? Eti ve kemiği, yumuşak ve sert olan tüyü, rengi, telekleri ve alametleri, kanat çırpması ve ses çıkarması, bağırması yumurtanın neresinde gizlidir?

Bu insan denen ilginç varlık, hücrenin neresindeydi? Kaynakları ve bölgeleri açısından mazinin değişik alanlarına uzanan kalıtım yolu ile kendisine geçmiş bulunan yüz hatları ve ayırıcı özellikleri nerede gizliydi? Ses telleri, gözünün bakışları, boynunun sağa sola çevrilişi, sinirlerin, damarların yetenekleri, erkeklik dişilik, aile ve anne-babanın kalıtım yolu ile geçen karakterleri neredeydi? Sıfatları, yüz hatları ve belirgin işaretleri, alametleri neredeydi, nerede?

Değişik boyutları ile her tarafa uzanan bu dünyanın tohumda, çekirdekte, yumurtada ve sperm hücresinde gizli olduğunu söylememiz yeterli olacak mıdır? Bunu söylemek, Allah'ın kudreti ve Allah'ın idaresi dışında hiçbir şekilde açıklanması ve yorumlanması mümkün olmayan hayretleri, şaşkınlıkları sona erdirebilecek midir?

Bugün halâ insanlar, ölümün, hayatın, ölüden diriyi, diriden ölüyü çıkarmanın sırlarını keşfetmeye, elementlerin ölüme veya hayata dönüşme aşamalarında olduğunu tespit etmeye çalışmaktadır... Bu da her gün, her zaman yukardaki sorunun anlamını, derinliğini ve kapsamlılığını genişletmektedir. Pişirme ve ateşte kızartma ile ölen yemeğin canlı bedende, canlı bir kana dönüşmesi, bu canlı olan kanın içerdeki yanma neticesinde, ölü artıklara dönüşmesi, gerçekten hayret verici bir olaydır. Bu konuda bilim ilerledikçe, insanın hayreti deha da artmaktadır. Bu olaylar gecenin her saatinde ve gündüzün her anında durmadan devam etmektedir. Gerçekten hayat, insanın bütün varlığına soru işaretleri yönelten, insanları etkisi altına alan kapalı muammadır. Bu soruların hepsine ancak hayatı veren bir ilahın varlığı kabul edildiğinde sağlıklı cevap verilebilir!

"Evrenin işlerini kim çekip çeviriyor?"

Buraya kadar sözü edilen ve edilmeyen evrenin işlerini, hayatın işlerini düzenleyen ve idare eden kim? Evrenin içinde yer alan gezegenlerin yörüngelerindeki hareketlerini bu kadar ince hesaplarla düzenleyen, evrensel yasayı belirleyen ve idare eden kim? Kendisi için belirlenen yolda, bu kadar ince ve derin boyutlara varan düzenle yoluna devam eden bu hayatın hareketini idare eden kim? İnsanın hayatına hükmeden ve bir kere olsun şaşmayan ve eğilip-bükülmeyen, toplumsal yasaları belirleyen ve idare eden kim?  "Sana, ‘Allah’ diyeceklerdir."

Müşrikler, Allah'ın varlığını veya O'nun büyük işlerde eli olduğunu inkâr etmiyorlardı! Yalnız fıtratları doğru yoldan saptığı için, Allah'ın varlığını kabul etmelerine rağmen Allah'a ortak koşuyorlardı. İbadet niteliği taşıyan eylemlerini (Şeâir) O'ndan başkasına sunuyorlardı. Bunun yanında Allah'ın izninden kaynaklanmayan yasalara uyuyorlardı!

“O zaman onlara; ‘Allah’tan korkmuyor musunuz?’ de."

Size gökten ve yerden rızık gönderen, kulaklara ve gözlere hükmeden, diriyi ölüden, ölüyü diriden çıkaran, bu işlerde ve başkalarında bütün işleri düzenleyen, idare eden Allah’tan korkmaz mısınız? Bunların hepsine sahip olan kesinlikle Allah’tır. İşte gerçek ilah sadece O'dur. O'ndan başkası değil...

"İşte gerçek Rabbiniz Allah budur." Gerçek, sadece bir tanedir; birkaç tane olamaz. Gerçeğin dışına çıkan bâtıla, yanlışa düşmüş ve ölçüyü kaybetmiştir:

"Gerçekten sonra sapıklıktan başka ne var ki? O halde nasıl gerçekten saptırılıyorsunuz?"

Apaçık ve net bir halde gözler önünde duran gerçekten, nasıl yüz çeviriyor ve ondan uzaklaşıyorsunuz?


Müşriklerin giriş mahiyetindeki ana ilkelerini kabul edip, bunun kaçınılmaz sonuçlarını inkâr ettikleri ve zorunlu olan şartlarını yerine getirmedikleri apaçık gerçekten bu tür yüz çevirmeleri yüzünden yüce Allah, değişmez yasalarında ve kanunlarında şu ilkeyi belirlemiştir: "Fıtratın sağlıklı, duyarlı olan mantığından ve önceleri yaşamış milletlere hükmeden yasalardan yüz çeviren, kulak vermeyen insanlar iman etmezler."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder