28-29 O gün insanların hepsini bir araya toplarız da sonra Bize
ortak koşanlara, "Siz ve koştuğunuz ortaklar olduğunuz yerde kalınız"
deriz. Sonra onları birbirinden ayırırız. O zaman Bize ortak koşulan putlar,
ortak koşanlara şöyle derler: "Siz bize tapmıyordunuz. Aramızda şahit
olarak Allah yeterlidir. Gerçekten sizin bize taptığınızdan haberimiz yoktu.”
30- İşte orada herkes geçmişteki her davranışının yararını ve
zararını somut olarak görür, insanların tümü gerçek sahipleri olan Allah'a
döndürülürler ve yakıştırdıkları düzmece ilahlar yanlarından kayboluverir.
İşte kıyamet sahnelerinden
birinde şefaatçilerin ve ortakların durumu böyle dile getirilmektedir. Bu canlı
bir sahnedir. Ortak koşulanların, şefaatçilerin, kendi kullarını Allah'ın
azabından koruyamayacaklarını, onları korumaya ve kurtarmaya güç
yetiremeyeceklerini soyut bir haber olarak vermekten çok daha etkilidir.
Bunların hepsi toptan
Mahşer yerine gidecektir... Kâfirler de ortak koşulanlar da... Onlar, bunların
Allah'ın ortakları olduklarına inanıyorlardı. Fakat Kur'an onlara, “kendi
ortakları” adını veriyor. Böylece bir taraftan bu düşünceyi küçümsüyor, bir
taraftan da bu ortakları kendilerinin icat ettikleri ve onların hiçbir zaman
Allah'a ortak olmadıklarına işaret ediyor.
Bunların hepsine,
kâfirlere ve koştukları ortaklarına birden şu ferman çıkıyor: "Siz ve
koştuğunuz ortaklar olduğunuz yerde kalınız."
Olduğunuz yerde durun!
Onların kendi yerlerinde çakılıp kalmış olmaları gerekir! Çünkü bugün emir, uygulama içindir.
Sonra onlara ve ortak koştuklarını birbirinden ayırırlar ve aralarına bir engel
koyarlar.
O zaman kâfirler
konuşamazlar. Yalnız ortaklar konuşurlar. Kendilerinin, bu cinayetten ve bu
kâfirlerin Allah ile beraber veya Allah'ı bir yana bırakarak kendilerine tapmış
olma cinayetinden habersiz olduklarını açıkça ortaya koymak için, kâfirlerin
kendilerine taptıklarını bilmediklerini ve anlamadıklarını, hissetmediklerini
ilan etmek için konuşurlar. Demek ki, onlar cinayete ortak değildir. Onlar bu
söylediklerine yalnız Allah'ı tanık olarak gösterirler.
"O zaman Bize ortak
koşulan putlar, ortak koşanlara şöyle derler; "Siz bize tapmıyordunuz. Aramızda
şahit olarak Allah yeterlidir. Gerçekten sizin bize taptığınızdan haberimiz
yoktu.”
İşte kendilerine ibadet
edilen ortakların hali budur!.. Onlar zayıf yaratıklardır. Kendilerine tâbi
olanların günahından sıyrılmak istiyorlar. Yalnız Allah'ı şahit olarak
gösteriyorlar. İştirak etmedikleri bir günahtan kurtulmayı talep ediyorlar!
İşte bu sırada, bu apaçık meydanda herkese dünyada işledikleri
amellerin hepsi bildirilir. Bilgi ve deneyim sahibi bir insan
gibi, bu amellerinin kendisini nereye götüreceğini herkes anlar.
"İşte orada herkes,
geçmişteki her davranışının yararını ve zararını somut olarak görür."
İşte orada herkesin
kendisine dönüş yaptığı tek ve gerçek olan Allah'a karşı durumu ortaya çıkar: "İnsanların
tümü gerçek sahipleri olan Allah'a döndürülürler."
Burada müşrikler kendi
iddialarından, inançlarından ve ilahlarından gerçek hiçbir şey bulamazlar. Bunların hepsi kendilerinden
kaçmıştır. Artık bunların hepsi yok olmuştur: "Ve yakıştırdıkları düzmece ilahlar
yanlarından kayboluverir."
İşte bu şekilde Mahşer
Meydanı ile ilgili bir sahne, bütün gerçekliği, bütün realiteleri, olayları,
bütün etkileri ve bütün imajları ile gözler önüne serilmiş olmaktadır. Kur'an
bu sahneyi birkaç kelime ile ortaya koyuyor. Bunlar insanın gönlünde, kuru bir
haber verme ve uzun boylu diyalektik deliller ile elde edilmeyen etkiler
bırakıyor.
Saçma ve temelsiz
iddiaların geçersiz olduğunu, Mahşer yerine ve oradaki olaylara egemen olan
Allah'ın gerçek dost olduğunu ortaya koyan Mahşer gezisinden sonra, içinde
yaşadıkları pratik hayatın realitesine, yakından tanıdıkları iç dünyalarına,
hayatta gördükleri sahnelere, hatta onların kendilerinin bile bunların hepsinin
Allah tarafından yaratıldığını ve O'nun tarafından idare edildiğini kabul
etmelerine geçmektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder