23 Ekim 2013 Çarşamba

Kasas Sûresi 79-84 Ayetleri S. Kutub Tefsiri


79- Karun süsü, debdebesi içinde kavminin karşısına çıktı. Dünya hayatını isteyenler; "Keşke Karun'a verilenlerin bir benzeri de bize verilse, doğrusu o büyük varlık sahibidir" demişlerdi.

80- Kendilerine ilim verilmiş olanlar ise; "Size yazıklar olsun, inanan ve yararlı iş yapanlar için Allah'ın sevabı daha hayırlıdır. Buna ancak sabredenler kavuşur" dediler.


Böylece içlerinde bir grup, dünya hayatının çekiciliği karşısında, kendinden geçiyor, bu güzelliklerin büyüsüne kapılıyor, çarpılıyorlar. Mest oluyorlar. Bir diğer grup ise, iman değeri ile Allah katındaki kalıcı güzelliklerin ümidiyle, Allah'ın sevabına yönelik güvenle bütün bunlar karşısında yüceliyorlar, bunlara tepeden bakıyorlar. Böylece mal değeri ile iman değeri terazide buluşuyorlar!

Her zaman ve her yerde dünyanın çekiciliği, göz alıcı süsleri bazı kalpleri kendine çeker. Bu çekicilik, bu göz kamaştırıcı süsler, dünya hayatını isteyenlerin başını döndürür. Bunlar dünya hayatının çekiciliğinden, göz kamaştırıcı süslerinden daha üstün, daha onurlu değerlerin farkında değildirler. Bu süslere sahip olanların bunları ne pahasına satın aldıklarını sormazlar. Mal-mülk ve makam mevki gibi yeryüzü nimetlerini hangi yollarla elde ettiklerini bilmezler. Bu yüzden sineklerin tatlının başına üşüşmesi gibi bu çekici güzelliklere kapılır, başına üşüşürler. Bu malı elde etme karşılığında ödedikleri ağır bedele, geçtikleri iğrenç yollara, kullandıkları pis yöntemlere bakmadan zenginlerin sahip oldukları debdebeye bakıp salyalarını akıtırlar.

Allah'a bağlı olanlara gelince, onların hayatı değerlendirdikleri bir başka ölçüleri vardır. Mal, süs ve dünya nimetlerinden başka değerler yer etmiştir içlerinde. Onlar yeryüzünün bütün değerlerinin cazibesine kapılmayacak, göz alıcı süslerin önünde küçülmeyecek kadar yüce ruhlara, ulu kalplere sahiptirler. Onlar Allah'a bağlanarak yüceldikleri için, kulların sahip oldukları mevki ve makamlar karşısında küçülmekten korunmuşlardır. Onlar "kendilerine ilim verilmiş" kimselerdir. Onlara hayatı gereği gibi değerlendirdikleri gerçek bilgi verilmiştir.

Allah'ın vereceği sevap, bu göz alıcı süslerden iyidir. Allah'ın katındaki nimetler Karun'un yanındaki mal ve mülkten hayırlıdır. Böyle bir bilince sahip olmak, ancak sabırlı kimselerin ulaşabildikleri üstün bir derecedir. Bu dereceye ulaşan kimseler insanların eşya ve olayları ölçüp değerlendirdikleri ölçüler karşısında sabrederler. Hayatın çekiciliğine, baştan çıkarıcı özelliğine karşı sabrederler. Birçoklarının imrenerek baktıkları şeylerden yoksun olmaya sabrederler. Yüce Allah da onların bu şekilde sabırlı olduklarını bildiği için, onları bu üstün dereceye yükseltmiştir. Bu, yeryüzündeki her şeyin üstüne çıkma, onlara tepeden bakma derecesidir. Hoşnutlukla, güvenle ve içtenlikle yüce Allah'ın vereceği sevabı tercih etme, O'nun katındaki nimetleri isteme derecesidir.

Göz alıcı süslerin baştan çıkarıcılığı zirveye ulaşınca, nefisler bu güzellikler karşısında kendilerinden geçip cazibelerine kapılınca, Kudret Eli saptırıcı imtihana dur demek için olaya müdahale ediyor. Bu fitneye kapılıp aldanmamaları için zayıf iradeli kullarına merhamet ediyor. Gurur ve kibir sahiplerini yerle bir ediyor. Bu bakımdan kıssanın üçüncü sahnesi son derece kesin ve çözümleyici açıklamalar içeriyor.


81- Sonunda biz onu da, sarayını da yerin dibine geçirdik. Allah'a karşı ona yardım edecek bir topluluğu olmadı. Kendi kendini kurtarabilecek kimselerden de değildi.


İşte böyle, tek bir cümleyle ifade edilebilecek kısa bir sürede, yıldırım hızıyla gelişen ani bir hareketle "Onu da sarayını da yerin dibine geçirdik." O da sarayı da toprağa gömüldü. Üzerinde büyüklük kompleksine kapıldığı mal varlığına güvenerek herkese tepeden baktığı anda yerin dibine girdi. Hiç kuşkusuz bu, onun sergilediği tavra uygun bir karşılıktır, yerinde bir cezadır. Böylesine böbürlenen, malın sağladığı güce güvenerek insanlara tepeden bakan Karun, güçsüz ve çaresiz biri olarak yok olup gitti. Hiç kimse ona yardım etmedi. Ne malı ne de mevkisi kendisini kurtaramadı.

Onunla birlikte bazı insanları etkisi altına alan bu zor imtihan da bitti. Bu öldürücü darbe fitnenin büyüsüne kapılan bu insanları Allah'a döndürdü. Kalplerinin üzerini örten gaflet ve sapıklık perdesi kalktı.


82- Dün onun yerinde olmayı isteyenler; "Demek Allah, kullarından dilediğinin rızkını genişletip bir ölçüye göre veriyor. Allah bize lütfetmemiş olsaydı bizi de yerin dibine batırırdı. Demek ki, kâfirler kurtulmazlar" demeye başladı.


Onun acıklı akıbetini seyrederek, dünkü isteklerine karşılık vermediği, Karun'a verdiği mal-mülk gibisini kendilerine vermediği için Allah'a hamd ediyorlar. Bir gece ve gündüz içinde meydana gelen iç karartıcı akıbeti görüyorlardı. Ve artık zenginliğin yüce Allah'ın hoşnutluğunun ifadesi olmadığını anlamışlardı. Çünkü yüce Allah kullarından dilediğinin rızkını bollaştırır, hoşnutluk ve öfkenin dışındaki nedenlerden dolayı dilediğinin de rızkını daraltır. Şayet zenginlik onun hoşnutluğunun ifadesi olsaydı, Karun'u bu kadar sert ve katı bir şekilde cezalandırmazdı. Tanı tersine, zenginlik bir sınavdır ve arkasından acıklı bir belâ gelebilir. Öte yandan, kâfirlerin ilahi cezadan kurtulamayacaklarını da öğrendiler. Şu kadarı var ki, Karun küfür sözünü açıkça söylememişti. Ama mal ile gururlanması ve malın kaynağı olarak sahip olduğu bilgiyi göstermesi; kavminin onu kâfirlerden saymasına neden olmuştu. Bu yüzden onun yok edilişini, kâfirlerin yok edilişi olarak nitelendirmişlerdi.


83- İşte ahiret yurdu... Onu yeryüzünde böbürlenmeyen ve bozgunculuk yapmayanlara veririz. Güzel sonuç Allah'a karşı gelmekten sakınanlarındır.


Kendilerine ilim verilenlerin, eşyayı gerçek değeri ile değerlendiren, gerçek bilgiye sahip olanların sözünü ettiği ahireti... Çok üstün dereceli, engin ufuklu ahiret yurdunu... Evet, bu ahiret yurdunu "Yeryüzünde böbürlenmeyen ve bozgunculuk yapmayanlara veririz." İçlerinde kendilerini üstün görme gibi bir düşünce yer etmez. Kalplerinde kendilerini beğenme, şahıslar ve onunla bağlantılı şeylerle gurur duyma, büyüklük kompleksine kapılma gibi bir duygu uyanmaz. Şahıslarına ilişkin düşünceleri bir kenara bırakarak kalplerini Allah düşüncesi ile O'nun hayat sistemine ilişkin bilinç ile doldururlar. Onlar bu dünya hayatındaki varlıklara, eşyalara, yeryüzü değerlerine ve ölçülerine bir değer vermezler. Bir şey yaparken, bunları göz önünde bulundurmazlar.

Aynı şekilde yeryüzünde bozgunculuk yapmak da istemezler. İşte onlar, yüce Allah'ın kendilerine ahiret yurdunu, o yüce ve ulu yurdu bahşettiği kimselerdir. "Güzel sonuç, Allah'a karşı gelmekten sakınanlarındır."

Allah'tan korkan, onu gözeten, öfkesinden sakınan ve hoşnutluğunu isteyenlerindir güzel akıbet.

Ahiret yurdunda her amel, yüce Allah'ın belirlediği şekliyle karşılığını görür. Dünyada yapılan iyilik kat kat fazlasıyla ve daha iyisiyle ödüllendirilir. Kötülük ise, yaratıkların zayıflığına yönelik bir rahmet ve kolaylaştırma olarak kendisine denk bir ceza ile karşılığını alır:


84- Kim bir iyilik getirirse, ona ondan daha güzeli vardır. Kim kötülük getirirse, kötülükleri yapanlar, ancak yaptıkları kötülük kadar cezalandırılırlar.



Şu anda surede yer alan kıssalar bitmiş, doğrudan doğruya bu kıssalar üzerine yapılan değerlendirmeler sona ermiş bulunuyor. Şimdi de hitap, Peygamber efendimize ve o zamanlar Mekke'de kendisine uyan Müslüman azınlığa yöneltiliyor. Şehrinden çıkarılmış, toplumdan uzaklaştırılmış, Medine'ye doğru yol alan ama henüz oraya ulaşmamış bulunan Peygamberimize yöneltiliyor hitap. O sırada Mekke'ye yani tehlikenin merkezine yakın Cuhfe denilen yerde bulunuyordu. Kalbi ve gözü sevdiği memleketinden kopamıyordu. Oradan ayrılmak zor geliyordu kendisine. Ancak davası, çocukluğunun geçtiği, hatıralarının beşiği, ailesinin yurdu olan bu şehirden daha önemliydi, daha üstündü. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder