79-
Karun süsü, debdebesi içinde kavminin karşısına çıktı. Dünya hayatını
isteyenler; "Keşke Karun'a verilenlerin bir benzeri de bize verilse,
doğrusu o büyük varlık sahibidir" demişlerdi.
80-
Kendilerine ilim verilmiş olanlar ise; "Size yazıklar olsun, inanan ve
yararlı iş yapanlar için Allah'ın sevabı daha hayırlıdır. Buna ancak
sabredenler kavuşur" dediler.
Böylece içlerinde bir
grup, dünya hayatının çekiciliği karşısında, kendinden geçiyor, bu
güzelliklerin büyüsüne kapılıyor, çarpılıyorlar. Mest oluyorlar. Bir diğer grup
ise, iman değeri ile Allah katındaki kalıcı güzelliklerin ümidiyle, Allah'ın
sevabına yönelik güvenle bütün bunlar karşısında yüceliyorlar, bunlara tepeden
bakıyorlar. Böylece mal değeri ile iman
değeri terazide buluşuyorlar!
Her zaman ve her yerde
dünyanın çekiciliği, göz alıcı süsleri bazı kalpleri kendine çeker. Bu
çekicilik, bu göz kamaştırıcı süsler, dünya hayatını isteyenlerin başını
döndürür. Bunlar dünya hayatının çekiciliğinden, göz kamaştırıcı süslerinden
daha üstün, daha onurlu değerlerin farkında değildirler. Bu süslere sahip
olanların bunları ne pahasına satın aldıklarını sormazlar. Mal-mülk ve makam
mevki gibi yeryüzü nimetlerini hangi yollarla elde ettiklerini bilmezler. Bu yüzden sineklerin tatlının başına
üşüşmesi gibi bu çekici güzelliklere kapılır, başına üşüşürler. Bu malı
elde etme karşılığında ödedikleri ağır bedele, geçtikleri iğrenç yollara,
kullandıkları pis yöntemlere bakmadan zenginlerin sahip oldukları debdebeye
bakıp salyalarını akıtırlar.
Allah'a bağlı olanlara
gelince, onların hayatı değerlendirdikleri bir başka ölçüleri vardır. Mal, süs ve dünya nimetlerinden başka
değerler yer etmiştir içlerinde. Onlar yeryüzünün bütün değerlerinin
cazibesine kapılmayacak, göz alıcı süslerin önünde küçülmeyecek kadar yüce
ruhlara, ulu kalplere sahiptirler. Onlar Allah'a bağlanarak yüceldikleri için,
kulların sahip oldukları mevki ve makamlar karşısında küçülmekten
korunmuşlardır. Onlar "kendilerine
ilim verilmiş" kimselerdir. Onlara hayatı gereği gibi
değerlendirdikleri gerçek bilgi verilmiştir.
Allah'ın vereceği sevap,
bu göz alıcı süslerden iyidir. Allah'ın
katındaki nimetler Karun'un yanındaki mal ve mülkten hayırlıdır. Böyle bir
bilince sahip olmak, ancak sabırlı kimselerin ulaşabildikleri üstün bir
derecedir. Bu dereceye ulaşan kimseler insanların eşya ve olayları ölçüp
değerlendirdikleri ölçüler karşısında sabrederler. Hayatın çekiciliğine, baştan
çıkarıcı özelliğine karşı sabrederler. Birçoklarının imrenerek baktıkları
şeylerden yoksun olmaya sabrederler. Yüce Allah da onların bu şekilde sabırlı
olduklarını bildiği için, onları bu üstün dereceye yükseltmiştir. Bu,
yeryüzündeki her şeyin üstüne çıkma, onlara tepeden bakma derecesidir.
Hoşnutlukla, güvenle ve içtenlikle yüce Allah'ın vereceği sevabı tercih etme,
O'nun katındaki nimetleri isteme derecesidir.
Göz alıcı süslerin baştan
çıkarıcılığı zirveye ulaşınca, nefisler bu güzellikler karşısında kendilerinden
geçip cazibelerine kapılınca, Kudret Eli
saptırıcı imtihana dur demek için olaya müdahale ediyor. Bu fitneye
kapılıp aldanmamaları için zayıf iradeli kullarına merhamet ediyor. Gurur ve
kibir sahiplerini yerle bir ediyor. Bu bakımdan kıssanın üçüncü sahnesi son
derece kesin ve çözümleyici açıklamalar içeriyor.
81-
Sonunda biz onu da, sarayını da yerin dibine geçirdik. Allah'a karşı ona yardım
edecek bir topluluğu olmadı. Kendi kendini kurtarabilecek kimselerden de
değildi.
İşte böyle, tek bir
cümleyle ifade edilebilecek kısa bir sürede, yıldırım hızıyla gelişen ani bir
hareketle "Onu da sarayını da yerin dibine geçirdik." O
da sarayı da toprağa gömüldü. Üzerinde büyüklük kompleksine kapıldığı mal
varlığına güvenerek herkese tepeden baktığı anda yerin dibine girdi. Hiç
kuşkusuz bu, onun sergilediği tavra uygun bir karşılıktır, yerinde bir cezadır.
Böylesine böbürlenen, malın sağladığı güce güvenerek insanlara tepeden bakan
Karun, güçsüz ve çaresiz biri olarak yok olup gitti. Hiç kimse ona yardım
etmedi. Ne malı ne de mevkisi kendisini kurtaramadı.
Onunla birlikte bazı
insanları etkisi altına alan bu zor imtihan da bitti. Bu öldürücü darbe
fitnenin büyüsüne kapılan bu insanları Allah'a döndürdü. Kalplerinin üzerini
örten gaflet ve sapıklık perdesi kalktı.
82-
Dün onun yerinde olmayı isteyenler; "Demek Allah, kullarından dilediğinin
rızkını genişletip bir ölçüye göre veriyor. Allah bize lütfetmemiş olsaydı bizi
de yerin dibine batırırdı. Demek ki, kâfirler kurtulmazlar" demeye
başladı.
Onun acıklı akıbetini
seyrederek, dünkü isteklerine karşılık vermediği, Karun'a verdiği mal-mülk
gibisini kendilerine vermediği için Allah'a hamd ediyorlar. Bir gece ve gündüz
içinde meydana gelen iç karartıcı akıbeti görüyorlardı. Ve artık zenginliğin
yüce Allah'ın hoşnutluğunun ifadesi olmadığını anlamışlardı. Çünkü yüce Allah
kullarından dilediğinin rızkını bollaştırır, hoşnutluk ve öfkenin dışındaki
nedenlerden dolayı dilediğinin de rızkını daraltır. Şayet zenginlik onun
hoşnutluğunun ifadesi olsaydı, Karun'u bu kadar sert ve katı bir şekilde
cezalandırmazdı. Tanı tersine, zenginlik bir sınavdır ve arkasından acıklı bir
belâ gelebilir. Öte yandan, kâfirlerin ilahi cezadan kurtulamayacaklarını da
öğrendiler. Şu kadarı var ki, Karun küfür sözünü açıkça söylememişti. Ama mal ile
gururlanması ve malın kaynağı olarak sahip olduğu bilgiyi göstermesi; kavminin
onu kâfirlerden saymasına neden olmuştu. Bu yüzden onun yok edilişini,
kâfirlerin yok edilişi olarak nitelendirmişlerdi.
83-
İşte ahiret yurdu... Onu yeryüzünde böbürlenmeyen ve bozgunculuk yapmayanlara
veririz. Güzel sonuç Allah'a karşı gelmekten sakınanlarındır.
Kendilerine ilim
verilenlerin, eşyayı gerçek değeri ile değerlendiren, gerçek bilgiye sahip
olanların sözünü ettiği ahireti... Çok üstün dereceli, engin ufuklu ahiret
yurdunu... Evet, bu ahiret yurdunu "Yeryüzünde böbürlenmeyen ve
bozgunculuk yapmayanlara veririz." İçlerinde kendilerini üstün görme
gibi bir düşünce yer etmez. Kalplerinde kendilerini beğenme, şahıslar ve onunla
bağlantılı şeylerle gurur duyma, büyüklük kompleksine kapılma gibi bir duygu
uyanmaz. Şahıslarına ilişkin düşünceleri bir kenara bırakarak kalplerini Allah
düşüncesi ile O'nun hayat sistemine ilişkin bilinç ile doldururlar. Onlar bu
dünya hayatındaki varlıklara, eşyalara, yeryüzü değerlerine ve ölçülerine bir
değer vermezler. Bir şey yaparken, bunları göz önünde bulundurmazlar.
Aynı şekilde yeryüzünde
bozgunculuk yapmak da istemezler. İşte onlar, yüce Allah'ın kendilerine ahiret
yurdunu, o yüce ve ulu yurdu bahşettiği kimselerdir. "Güzel sonuç, Allah'a karşı gelmekten sakınanlarındır."
Allah'tan korkan, onu gözeten,
öfkesinden sakınan ve hoşnutluğunu isteyenlerindir güzel akıbet.
Ahiret yurdunda her amel,
yüce Allah'ın belirlediği şekliyle karşılığını görür. Dünyada yapılan iyilik
kat kat fazlasıyla ve daha iyisiyle ödüllendirilir. Kötülük ise, yaratıkların zayıflığına
yönelik bir rahmet ve kolaylaştırma olarak kendisine denk bir ceza ile
karşılığını alır:
84-
Kim bir iyilik getirirse, ona ondan daha güzeli vardır. Kim kötülük getirirse,
kötülükleri yapanlar, ancak yaptıkları kötülük kadar cezalandırılırlar.
Şu anda surede yer alan
kıssalar bitmiş, doğrudan doğruya bu kıssalar üzerine yapılan değerlendirmeler
sona ermiş bulunuyor. Şimdi de hitap, Peygamber efendimize ve o zamanlar
Mekke'de kendisine uyan Müslüman azınlığa yöneltiliyor. Şehrinden çıkarılmış,
toplumdan uzaklaştırılmış, Medine'ye doğru yol alan ama henüz oraya ulaşmamış
bulunan Peygamberimize yöneltiliyor hitap. O sırada Mekke'ye yani tehlikenin
merkezine yakın Cuhfe denilen yerde bulunuyordu. Kalbi ve gözü sevdiği memleketinden
kopamıyordu. Oradan ayrılmak zor geliyordu kendisine. Ancak davası,
çocukluğunun geçtiği, hatıralarının beşiği, ailesinin yurdu olan bu şehirden
daha önemliydi, daha üstündü.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder