73. O [yolunu şaşırmış]
kimseler, Bizim adımıza, vahyettiğimizden başka bir şey ortaya atasın diye seni
ayartarak, seni vahyettiğimiz [gerçeklerden] uzaklaştırmaya çalışmaktalar; öyle
ki, bunu başarabilselerdi seni hemen kendilerine dost edinirlerdi!
74. Eğer seni[n imanını]
berkitmemiş olsaydık, belki de onlara biraz olsun eğilim gösterecektin.
75. O zaman sana hayatta da, ölümden sonra da kat kat [azap] tattırırdık;
ve Bize karşı sana yardım edecek kimseyi de bulamazdın!
76. Ve [seni ikna edemediklerini görünce, bu sefer] aralarından büsbütün
çıkarıp atmak için [doğduğun] toprakta seni tedirgin etmeye çalışıyorlar.
Ama, sen ayrıldıktan sonra, onların kendileri de pek fazla kalamayacaklar.
77. Elçilerimizden senden
önce gönderdiklerimiz için de [izlediğimiz] yol buydu; Bizim (çizdiğimiz) yolda bir değişme göremezsin.
78. Güneşin doruğu
aşmasından gecenin çöküşüne kadar(ki süre içinde) namazı[nı] gereği üzere
yerine getir; sabah [namazı] okumasını
da [tam bir dikkat ve duyarlık içinde gerçekleştir]; çünkü sabah okuması(nda
insan) gerçekten de [ulvî olan her şeye] açıktır.
79. Ve gecenin bir vaktinde kalkıp, kendi isteğinle yaptığın ilave bir
eylem olarak namaz kıl: ki böylece Rabbin seni belki [ahirette] övgüye değer
bir konuma yükseltir.
80. Ve [dua ederken] de
ki: “Ey Rabbim, [girişeceğim her işe]
doğruluk ve içtenlik üzere girmemi; [bırakacağım her işten de] doğruluk ve
içtenlik göstererek çıkmamı sağla; ve bana katından destekleyici bir güç, bir
tutamak bahşet!”
81. Ve yine de ki:
“Değişmeyen gerçek geldi, sahte ve tutarsız olan yıkılıp gitti; zaten sahte ve tutarsız olan er geç yıkılıp
gitmek zorundadır!”
82. Biz, işte böyle böyle,
Kur’an'dan müminler için [ruhen] sağaltıcı, rahmet bahşedici olan ve zalimlerin
de yalnızca yıkımını artıran şeyler indiriyoruz:
83. çünkü, Biz insana ne
zaman nimet bahşetsek yüz çevirir, [Bizi düşünmekten] küstahça yan çizer; ve
kendisine bir kötülük, bir darlık dokunsa hemen mutsuzluğa düşer.
84. De ki: “Herkes kendi
yapısına göre davranmaktadır; ve bunun içindir ki Rabbiniz kimin en iyi yolu
seçtiğini çok iyi bilmektedir”.
85. Bir de, sana ilahî
esinlenme[nin mahiyeti] hakkında soru soruyorlar. De ki: “Bu esinlenme Rabbimin
buyruğuyla [cereyan etmekte]dir; ve [ey insanlar, siz bunun mahiyetini
anlıyamazsınız, çünkü] bu konuda size pek az bilgi verilmiştir”.
86. Ve eğer dileseydik,
sana ne ki vahyettiysek (hepsini) giderirdik; ve o zaman sen de seni Bize karşı
kayıracak kimse bulamazdın.
87. [Böyle bir şey
olmuyorsa bu] yalnızca Rabbinden bir rahmet nedeniyledir: gerçekten de O'nun senin üzerindeki lütfu çok büyüktür!
88. De ki: “Bütün insanlar
ve görünmeyen varlıklar bu Kur’an'ın bir benzerini ortaya koymak için bir araya
gelselerdi ve, birbirlerine (bu konuda) destek olmak için ellerinden gelen her
şeyi yapsalardı, yine de onun benzerini ortaya koyamazlardı!
89. Çünkü, gerçekten de
Biz bu Kur’an'da her konuyu insanlığın [yararı için] değişik açılardan
örneklerle açıklamış bulunuyoruz! Hal böyleyken, yine de insanların çoğu inkârcı
bir tavırdan başkasını benimsemekten inatla kaçınmaktadır.
90. Nitekim, “Ey Muhammed,
bize yerden gözeler fışkırtmadıkça sana inanmayacağız” diyorlar,
91. “yahut hurma
ağaçlarıyla, asmalarla dolu bir bahçen olmadıkça; ve onların arasında çağıl
çağıl dereler akıtmadıkça;
92. yahut, tehdit edip
durduğun gibi, göğü parça parça üzerimize düşürmedikçe; yahut Allah'ı ve
melekleri bizimle yüz yüze getirmedikçe;
93. yahut altından
[yapılmış] bir evin olmadıkça; yahut göğe yükselmedikçe -kaldı ki göğe
yükselmene dahî, bize (oradan, kendi gözlerimizle) okuyabileceğimiz bir kitap
getirmedikçe- inanmayız ya!” [Ey peygamber] de ki: “Kudret ve yüceliğinde
sınırsız olan Rabbimdir! Ben ölümlü bir elçiden başka biri miyim ki?”
94. (İşte bunun gibi,)
insanlara [bir peygamber eliyle] doğru yol bilgisi geldiği zaman onları [ona]
inanmaktan alıkoyan, onların: “Allah ölümlü bir insanı mı elçi olarak
gönderdi?” diye itiraz etmelerinden başka bir şey değildir.
95. Onlara (şu sözümüzü)
ilet: “Eğer yeryüzünde yurt tutup dolaşan melekler olsaydı, o zaman onlara elçi
olarak şüphesiz gökten bir melek indirirdik!”
96. De ki: “Benimle sizin
aranızda Allah'tan başkası tanıklık edemez; kullarından [onların kalplerinde
olanı bütün açıklığıyla] görerek haberdar olan O'dur”.
97. Allah'ın yol gösterdiği kimsedir doğru yola erişen; O'nun
saptırdığı kimselere gelince, böylelerini O'na karşı koruyacak kimse
bulamazsın: Biz onları Kıyamet Günü, varacakları yer cehennem olmak üzere,
yüzleri yerde, körler, dilsizler ve sağırlar olarak toplayacağız; [ve] ne zaman
[ateş] yatışır gibi olsa, [onu hemen] harlı alevlerle onlar için
canlandıracağız.
98. Bu, onların
mesajlarımızı inkâr ederek ve “Demek, biz kemiğe, toza-toprağa dönüştükten
sonra gerçekten yepyeni bir yaratma eylemiyle diriltileceğiz, öyle mi?” diyerek
hak ettikleri bir karşılık olacak.
99. Gökleri ve yeri
yaratan Allah'ın, onları kendi eşkâlleri üzere yeniden yaratacak güce sahip
olduğunu ve onları yeniden diriltmek için, sonu geleceğinden şüphe olmayan bir
süre belirlemiş bulunduğunu kavrayamıyorlar mı? Ama şu var ki, zalimler küfürden başka her şeye karşı çekimser
davranırlar!
100. De ki: “Rabbimin
bağış ve bolluk hazinelerine eğer siz sahip olsaydınız, o zaman [onlara],
harcayıp tüketme korkusuyla, mutlaka sımsıkı sarılırdınız: çünkü insan gerçekten çok tamahkardır, [sınırsız cömert olan ise sadece
Allah'tır]”.
101. Ve gerçek şu ki, Biz
Musa'ya dokuz açık mesaj verdik. Nitekim, sor İsrailoğulları'na, [Musa] onlara
geldiğinde [ve Firavun'a başvurduğunda neler olduğunu sana anlatsınlar].
Firavun ona: “Ey Musa!” demişti, “Gerçek şu ki, ben senin büyüyle donanmış
olduğunu düşünüyorum!”
102. [Musa] da ona: “Bu
[mucizevî olguları, sana] uyarıcı-aydınlatıcı belirtiler olarak göklerin ve
yerin (gerçek) sahibinden başkasının indiremeyeceğini pekala biliyorsun!” diye
karşılık verdi, “Ve ey Firavun, [onları doğru değerlendirme yolunu seçmediğin
için] ben de senin bütünüyle ziyan içinde olduğunu düşünüyorum!”
103. Ve sonunda Firavun
onları yeryüzünden söküp atmaya karar verdi; bunun üzerine Biz de onu ve onunla
beraber olan herkesi [denizde] boğduk.
104. Ve sonra
İsrailoğulları'na: “Şimdi artık yeryüzünde güvenlik içinde yerleşin” dedik,
“fakat, [unutmayın ki,] Son Gün'e ilişkin söz gerçekleştiği zaman, karışık bir
bütün[ün parçaları] olarak hepinizi bir araya getireceğiz!”
105. Ve biz bu [vahyi]
değişmeyen gerçeğe işaret olarak indirdik ve o da [sana, ey Peygamber] hak
olarak ulaştı; çünkü Biz seni yalnızca bir müjdeci ve bir uyarıcı olarak
gönderdik;
106. ve ayrıca onu,
insanlara yavaş yavaş okuyasın diye bir Kur’an, temel bir okuma metni olarak
bölüm bölüm açıkladık, ayet ayet indirdik.
107. De ki: “Ona ister
inanın, ister inanmayın”. Kendilerine önceden doğru bilgi ve kavrayış yeteneği
verilmiş olanlara bu (ilahî metin) okunduğu zaman, hemen yüzleri üzerine yere
kapanır,
108. ve şöyle derler: “Sınırsız kudretiyle ne yücedir Rabbimiz!
İşte Rabbimizin vaadi apaçık gerçekleşti!”
109. İşte [böyle deyip]
ağlayarak yüzüstü yere kapanırlar ve [Allah'tan yana gösterdikleri] bu [bilinç
ve duyarlık] onların saygı ve sakınmasını artırır.
110. De ki: “İster Allah
diye çağırın, ister Rahmân diye: O'nu hangi isimle çağırırsanız çağırın, [O hep
Birdir; ve] bütün güzel ve üstün nitelikler O'nundur”. [O'na dua et, ama]
duanda sesini fazla yükseltme, çok fazla alçaltma da, ikisinin ortası bir yol
tut;
111. Ve de ki: “Bütün övgüler, döl edinmeyen, egemenliğinde ortağı
bulunmayan, güçsüzlükten, düşkünlükten ötürü herhangi bir yardıma-yardımcıya
gereksinme duymayan Allah'a yakışır”. İşte, O'nu [hep böyle] yücelterek an.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder