30 Ekim 2013 Çarşamba

İsrâ Sûresi 73-111 Ayetleri M. Esed Meali


73. O [yolunu şaşırmış] kimseler, Bizim adımıza, vahyettiğimizden başka bir şey ortaya atasın diye seni ayartarak, seni vahyettiğimiz [gerçeklerden] uzaklaştırmaya çalışmaktalar; öyle ki, bunu başarabilselerdi seni hemen kendilerine dost edinirlerdi!

74. Eğer seni[n imanını] berkitmemiş olsaydık, belki de onlara biraz olsun eğilim gösterecektin.

75. O zaman sana hayatta da, ölümden sonra da kat kat [azap] tattırırdık; ve Bize karşı sana yardım edecek kimseyi de bulamazdın!

76. Ve [seni ikna edemediklerini görünce, bu sefer] aralarından büsbütün çıkarıp atmak için [doğduğun] toprakta seni tedirgin etmeye çalışıyorlar. Ama, sen ayrıldıktan sonra, onların kendileri de pek fazla kalamayacaklar.

77. Elçilerimizden senden önce gönderdiklerimiz için de [izlediğimiz] yol buydu; Bizim (çizdiğimiz) yolda bir değişme göremezsin.


78. Güneşin doruğu aşmasından gecenin çöküşüne kadar(ki süre içinde) namazı[nı] gereği üzere yerine getir; sabah [namazı] okumasını da [tam bir dikkat ve duyarlık içinde gerçekleştir]; çünkü sabah okuması(nda insan) gerçekten de [ulvî olan her şeye] açıktır.

79. Ve gecenin bir vaktinde kalkıp, kendi isteğinle yaptığın ilave bir eylem olarak namaz kıl: ki böylece Rabbin seni belki [ahirette] övgüye değer bir konuma yükseltir.

80. Ve [dua ederken] de ki: “Ey Rabbim, [girişeceğim her işe] doğruluk ve içtenlik üzere girmemi; [bırakacağım her işten de] doğruluk ve içtenlik göstererek çıkmamı sağla; ve bana katından destekleyici bir güç, bir tutamak bahşet!”

81. Ve yine de ki: “Değişmeyen gerçek geldi, sahte ve tutarsız olan yıkılıp gitti; zaten sahte ve tutarsız olan er geç yıkılıp gitmek zorundadır!”


82. Biz, işte böyle böyle, Kur’an'dan müminler için [ruhen] sağaltıcı, rahmet bahşedici olan ve zalimlerin de yalnızca yıkımını artıran şeyler indiriyoruz:

83. çünkü, Biz insana ne zaman nimet bahşetsek yüz çevirir, [Bizi düşünmekten] küstahça yan çizer; ve kendisine bir kötülük, bir darlık dokunsa hemen mutsuzluğa düşer.

84. De ki: “Herkes kendi yapısına göre davranmaktadır; ve bunun içindir ki Rabbiniz kimin en iyi yolu seçtiğini çok iyi bilmektedir”.


85. Bir de, sana ilahî esinlenme[nin mahiyeti] hakkında soru soruyorlar. De ki: “Bu esinlenme Rabbimin buyruğuyla [cereyan etmekte]dir; ve [ey insanlar, siz bunun mahiyetini anlıyamazsınız, çünkü] bu konuda size pek az bilgi verilmiştir”.

86. Ve eğer dileseydik, sana ne ki vahyettiysek (hepsini) giderirdik; ve o zaman sen de seni Bize karşı kayıracak kimse bulamazdın.

87. [Böyle bir şey olmuyorsa bu] yalnızca Rabbinden bir rahmet nedeniyledir: gerçekten de O'nun senin üzerindeki lütfu çok büyüktür!

88. De ki: “Bütün insanlar ve görünmeyen varlıklar bu Kur’an'ın bir benzerini ortaya koymak için bir araya gelselerdi ve, birbirlerine (bu konuda) destek olmak için ellerinden gelen her şeyi yapsalardı, yine de onun benzerini ortaya koyamazlardı!

89. Çünkü, gerçekten de Biz bu Kur’an'da her konuyu insanlığın [yararı için] değişik açılardan örneklerle açıklamış bulunuyoruz! Hal böyleyken, yine de insanların çoğu inkârcı bir tavırdan başkasını benimsemekten inatla kaçınmaktadır.

90. Nitekim, “Ey Muhammed, bize yerden gözeler fışkırtmadıkça sana inanmayacağız” diyorlar,

91. “yahut hurma ağaçlarıyla, asmalarla dolu bir bahçen olmadıkça; ve onların arasında çağıl çağıl dereler akıtmadıkça;

92. yahut, tehdit edip durduğun gibi, göğü parça parça üzerimize düşürmedikçe; yahut Allah'ı ve melekleri bizimle yüz yüze getirmedikçe;

93. yahut altından [yapılmış] bir evin olmadıkça; yahut göğe yükselmedikçe -kaldı ki göğe yükselmene dahî, bize (oradan, kendi gözlerimizle) okuyabileceğimiz bir kitap getirmedikçe- inanmayız ya!” [Ey peygamber] de ki: “Kudret ve yüceliğinde sınırsız olan Rabbimdir! Ben ölümlü bir elçiden başka biri miyim ki?”

94. (İşte bunun gibi,) insanlara [bir peygamber eliyle] doğru yol bilgisi geldiği zaman onları [ona] inanmaktan alıkoyan, onların: “Allah ölümlü bir insanı mı elçi olarak gönderdi?” diye itiraz etmelerinden başka bir şey değildir.

95. Onlara (şu sözümüzü) ilet: “Eğer yeryüzünde yurt tutup dolaşan melekler olsaydı, o zaman onlara elçi olarak şüphesiz gökten bir melek indirirdik!”

96. De ki: “Benimle sizin aranızda Allah'tan başkası tanıklık edemez; kullarından [onların kalplerinde olanı bütün açıklığıyla] görerek haberdar olan O'dur”.

97. Allah'ın yol gösterdiği kimsedir doğru yola erişen; O'nun saptırdığı kimselere gelince, böylelerini O'na karşı koruyacak kimse bulamazsın: Biz onları Kıyamet Günü, varacakları yer cehennem olmak üzere, yüzleri yerde, körler, dilsizler ve sağırlar olarak toplayacağız; [ve] ne zaman [ateş] yatışır gibi olsa, [onu hemen] harlı alevlerle onlar için canlandıracağız.

98. Bu, onların mesajlarımızı inkâr ederek ve “Demek, biz kemiğe, toza-toprağa dönüştükten sonra gerçekten yepyeni bir yaratma eylemiyle diriltileceğiz, öyle mi?” diyerek hak ettikleri bir karşılık olacak.

99. Gökleri ve yeri yaratan Allah'ın, onları kendi eşkâlleri üzere yeniden yaratacak güce sahip olduğunu ve onları yeniden diriltmek için, sonu geleceğinden şüphe olmayan bir süre belirlemiş bulunduğunu kavrayamıyorlar mı? Ama şu var ki, zalimler küfürden başka her şeye karşı çekimser davranırlar!

100. De ki: “Rabbimin bağış ve bolluk hazinelerine eğer siz sahip olsaydınız, o zaman [onlara], harcayıp tüketme korkusuyla, mutlaka sımsıkı sarılırdınız: çünkü insan gerçekten çok tamahkardır, [sınırsız cömert olan ise sadece Allah'tır]”.


101. Ve gerçek şu ki, Biz Musa'ya dokuz açık mesaj verdik. Nitekim, sor İsrailoğulları'na, [Musa] onlara geldiğinde [ve Firavun'a başvurduğunda neler olduğunu sana anlatsınlar]. Firavun ona: “Ey Musa!” demişti, “Gerçek şu ki, ben senin büyüyle donanmış olduğunu düşünüyorum!”

102. [Musa] da ona: “Bu [mucizevî olguları, sana] uyarıcı-aydınlatıcı belirtiler olarak göklerin ve yerin (gerçek) sahibinden başkasının indiremeyeceğini pekala biliyorsun!” diye karşılık verdi, “Ve ey Firavun, [onları doğru değerlendirme yolunu seçmediğin için] ben de senin bütünüyle ziyan içinde olduğunu düşünüyorum!”

103. Ve sonunda Firavun onları yeryüzünden söküp atmaya karar verdi; bunun üzerine Biz de onu ve onunla beraber olan herkesi [denizde] boğduk.

104. Ve sonra İsrailoğulları'na: “Şimdi artık yeryüzünde güvenlik içinde yerleşin” dedik, “fakat, [unutmayın ki,] Son Gün'e ilişkin söz gerçekleştiği zaman, karışık bir bütün[ün parçaları] olarak hepinizi bir araya getireceğiz!”


105. Ve biz bu [vahyi] değişmeyen gerçeğe işaret olarak indirdik ve o da [sana, ey Peygamber] hak olarak ulaştı; çünkü Biz seni yalnızca bir müjdeci ve bir uyarıcı olarak gönderdik;

106. ve ayrıca onu, insanlara yavaş yavaş okuyasın diye bir Kur’an, temel bir okuma metni olarak bölüm bölüm açıkladık, ayet ayet indirdik.

107. De ki: “Ona ister inanın, ister inanmayın”. Kendilerine önceden doğru bilgi ve kavrayış yeteneği verilmiş olanlara bu (ilahî metin) okunduğu zaman, hemen yüzleri üzerine yere kapanır,

108. ve şöyle derler: “Sınırsız kudretiyle ne yücedir Rabbimiz! İşte Rabbimizin vaadi apaçık gerçekleşti!”

109. İşte [böyle deyip] ağlayarak yüzüstü yere kapanırlar ve [Allah'tan yana gösterdikleri] bu [bilinç ve duyarlık] onların saygı ve sakınmasını artırır.

110. De ki: “İster Allah diye çağırın, ister Rahmân diye: O'nu hangi isimle çağırırsanız çağırın, [O hep Birdir; ve] bütün güzel ve üstün nitelikler O'nundur”. [O'na dua et, ama] duanda sesini fazla yükseltme, çok fazla alçaltma da, ikisinin ortası bir yol tut;


111. Ve de ki: “Bütün övgüler, döl edinmeyen, egemenliğinde ortağı bulunmayan, güçsüzlükten, düşkünlükten ötürü herhangi bir yardıma-yardımcıya gereksinme duymayan Allah'a yakışır”. İşte, O'nu [hep böyle] yücelterek an.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder