8- Nihayet Firavun ailesi
onu buldu ve aldı. Çünkü o, sonunda kendileri için bir düşman ve dert olacaktı.
Şüphesiz Firavun, Haman ve askerleri suçlu oldukları için yanılıyorlardı.
Bu mudur güvende olmak?
Verilen söz bu muydu? Bu muydu müjde? Zavallı kadıncağız çocuğu adına Firavun
ailesinden çekinmiyor muydu? Onlar çocuğunu görecekler diye korkudan titremiyor
muydu? Hem zaten çocuğunun Firavun ailesinin eline düşmesinden korkmuyor muydu?
Evet!... Ama kudret eli
meydan okuyor. Açıktan açığa ve dolaysız olarak işe müdahale ediyor. Firavun'a,
Haman'a ve her ikisinin ordularına meydan okuyor... Çünkü onlar saltanatları,
tahtları ve kişisel egemenlikleri açısından korktukları için Musa'nın kavminden
doğan erkek çocukları izliyorlardı. Herhangi bir erkek çocuğu ellerinden kaçıp
kurtulmasın diye Musa'nın kavminin üzerine gözcüleri dikmiş, aralarına
ajanlarını salmışlardı. İşte kudret eli, aramalarına yorulmalarına gerek
kalmadan bir erkek çocuğunu kucaklarına atıyor. Hem de hangi çocuğu? Hepsinin
yok olmasına neden olacak bir çocuğu! İşte kudret eli bu çocuğu her türlü
güçten, her türlü plandan yoksun, kendini savunamayacak kadar çaresiz bir
durumda onlara teslim ediyor. Azgın, kanlı diktatör Firavun'un onu korumasını
sağlıyor. Firavun'un onu, İsrailoğulları'nın evlerinde, doğuran kadınlarının
bağrında aramasına gerek kalmıyor artık.
Sonra, işte bu ilahi
kudret buradaki amacı meydan okuyan bir tavırla, açıkça duyuruyor: "Sonunda kendileri için bir düşman ve
dert olacaktı."
Peki bu nasıl olacaktı?
Musa her türlü güçten, her türlü önlemden yoksun olarak onların ellerindeyken
bu hedef nasıl gerçekleşecekti…?
9- Firavun'un karısı;
"İkimizin de gözü aydın! Onu öldürmeyin, belki bize faydası dokunur ya da
onu evlat ediniriz" dedi. Onu almakla hata ettiklerini bilmiyorlardı.
Bundan önce Firavun'un
sarayının, kendisine karşı onu himaye etmesini sağladığı gibi, kudret eli şimdi
de yine Firavun'a karşı karısının kalbini Musa'yı korumaya yöneltiyor. İşte bu
ince ve şeffaf sevgi perdesiyle onu korumuştu. Silahla, mevkiiyle veya malla
değil. Onu kadının kalbindeki duygusallıkla, sevgiyle korumuştu. Bu sevgi
aracılığı ile Firavun'un katılığını, sertliğini yumuşatmış, hırsına ve önlem
alma eğilimine engel olmuştu. Yüce Allah'ın bu zayıf ve güçsüz çocuğu, sadece
bu ince ve şeffaf perdeyle Firavun'a karşı koruması hiç de zor değildi!
Hâlbuki kudret eli onu
Firavun'u karısı hariç- hepsine düşman olsun, içlerine sıkıntı salsın diye
kucaklarına atmıştı. Oysa Firavun'un ve ordularının yerle bir edilmesi onun
eliyle gerçekleşecektir. İlahi takdir, uzun zamandan beri korktukları felaketi,
o çocuğun varlığının gerisinde saklıyordu. Kendilerine meydan okuyan,
kendilerini alaya alan, dilediğini yapabilen bu gücün farkında değillerdi.
10- Musa'nın annesi, gönlü
bomboş, sabaha kadar oğlunu düşündü. Eğer biz, vaadimize inananlardan olması
için kalbini iyice pekiştirmemiş olsaydık, saraya alınan çocuğun oğlu olduğunu
açığa vuracaktı.
11- Annesi Musa'nın
ablasına; "Onun izini takip et " dedi. O da kimse farkına
varmadan, Musa'yı gözetledi.
Musa'nın annesi gelen
mesajı almış ve çocuğunu suya bırakmıştı. Ama şimdi nerdedir? Dalgalar ne yaptı
ona acaba? Belki de kendi kendine şöyle sormuştur; Nasıl? Nasıl güvendim de
ciğerparemi suya attım? Bundan önce
hiçbir annenin yapamadığı şeyi nasıl yapabildin? Nasıl oldu da onun
selametini bu korkunç nehirde aradım? Ya şu garip sese nasıl teslim oldum?
Kur'an'ın ifadesi zavallı
annenin kalbini son derece canlı bir tabloda tasvir ediyor: "Gönlü
bomboş." Aklı gitmiş, hiçbir şey düşünemiyor, gözü hiçbir şey
görmüyor ve hiçbir şey yapamıyor.
Az kalsın, Allah'ın
vaadine inanan, O'nun sınamasına karşı sabreden ve O'nun yol göstericiliğine
uyan mü'minlerden olmasını sağlamasaydık, yaptığını herkese yayacaktı. Deli
gibi bağırıp: "Kaybettim, yavrumu kaybettim. Garip bir sese uyarak
çocuğumu suya attım" diyecekti.
Buna rağmen Musa'nın
annesi, araştırmaktan, bir şeyler yapmaktan geri durmadı.
İzini araştır, bir haber
getir. Sağ mıdır? Yoksa bir deniz canavarı mı, ya da karanın yırtıcı bir
hayvanı mı yedi onu? Yahut nerede durdu, nerede karaya vurdu?..
Musa'nın ablası çekinerek,
korkarak izini araştırdı. Yollarda, sokaklarda onunla ilgili bir haber edinmeye
çalıştı. Ve birden onu gözeten kudret elinin onu nereye sürüklediğini öğrendi.
Onu Firavun'un hizmetçilerinin ellerinde emzirecek birini ararlarken gördü.
12- Önceden, sütannelerini
memesini kabul etmemesini sağladık. Musa'nın ablası; "Sizin için onun
bakımını üstlenecek ve ona öğüt verip onu güzelce eğitecek bir aileyi
göstereyim mi? dedi"
Hiç kuşkusuz onu gözeten
güç, neler olacağını planlamıştı. Onun aracılığı ile Firavun ve ailesine bir
plan hazırlamıştır; Onu bulmalarını, onu sevmelerini, onu emzirecek bir sütanne
aramalarını sağlamıştır. Öte yandan bu ilahi güç şaşkına dönmeleri için çocuğun
hiçbir sütannesinin memesini kabul etmemesini sağlıyordu. Kendisine verilmek
istenen her memeyi reddediyordu. Onlarsa çocuğun ölmesinden ya da zayıf
düşmesinden endişeleniyorlar. Nihayet ablası uzaktan görüp tanıyor. Böylece
ilahi güç çocuğu sütanne arayan adamların şaşkınlığını Musa'nın ablası için bir
fırsat haline getiriyor. Ablası onlara şöyle diyor: "Sizin için onun
bakımını üstlenecek ve ona öğüt verip onu güzelce eğitecek bir aileyi
göstereyim mi?" Musa'nın ablası sözlerini bitirmeden dediklerini
yapıyor ve seviniyorlar. Bu arada sevimli yavrucağın kurtulması için doğru
söylüyor olmasını diliyorlar.
Böylece dördüncü sahne
sona eriyor. Biz de kendimizi Musa kıssasının bu halkasının beşinci ve son
sahnesi karşısında buluyoruz. Kaybolan çocuk bağrı yanık anneye dönmüştür.
Sağlığı da yerindedir. Güvenilir bir yerde, Firavun'un himayesinde, karısının
gözetiminde yaşamaktadır. Üzerinde dolaşan korku bulutları dağılmış, artık
güvenilir ve sağlam bir yerdedir. Hiç kuşkusuz kudret eli insanı dehşete
düşüren olağanüstü planının ilk aşamasını bu şekilde gerçekleştirmiştir.
13- Böylece biz onu
annesine geri verdik ki gözü aydın olsun, üzülmesin ve Allah'ın vaadinin gerçek
olduğunu bilsin. Fakat çoğu bunu bilmez.
Bundan sonra hikâyenin
akışı, Musa'nın doğumu ile onun gençliğini ve olgunluğunu temsil eden aşağıdaki
halka arasında geçen uzun senelere ilişkin herhangi bir açıklamada bulunmuyor.
Bu yüzden emzirmek üzere annesine geri geldikten sonra neler olduğunu, yine
Firavun'un sarayında nasıl eğitildiğini, emzirme döneminden sonra öz annesi ile
ne tür bir ilişkisinin olduğunu bilemiyoruz. Ayrıca delikanlılık çağına gelip
hikâyenin bu ikinci bölümünde anlatılan olayları yaşayacak kadar büyüdükten
sonra sarayın içindeki ve dışındaki yeri neydi, Firavun'a kulluk edenlerin ve
kâhinlerinin arasında Allah'ın gözetimi altında, O'nun öngördüğü bir göreve
hazırlanıyorken, hangi inanca bağlıydı bilemiyoruz.
Hikâyenin akışı bütün
bunlara değinmeden doğrudan doğruya bedensel ve ruhsal olgunluğa eriştiği
dönemi yansıtan kıssanın ikinci halkasına başlıyor. Yüce Allah ona eşya ve
olayları yerinde ve doğru olarak değerlendirme yeteneğini ve bilgisini
vermiştir; onu iyi insanların ödülü ile ödüllendirmiştir.
14- Musa, yiğitlik çağına
gelip olgunlaşınca, biz ona hikmet ve ilim verdik. İşte güzel davrananları
böyle mükâfatlandırırız.
Ergenlik çağına girmek,
bedensel güçlerin son noktaya varmasıdır. Olgunlaşmak ise, organik ve akli
gelişmenin tamamlanmasıdır. Bu da genellikle otuz yaş civarında gerçekleşir.
Acaba Hz. Musa, bu yaşa kadar, Firavun'un sarayında onun ve karısının bir evlatlığı,
üvey evladı oğlu olarak mı yaşamıştır? Yoksa Musa'nınki gibi saf ve seçkin
ruhların sıkıldığı, rahat edemediği, böylesine kokuşmuş bir ortamda ruhu
sıkılmış, huzursuz olmuş, bu yüzden onlardan ayrılıp sarayı terk mi etmiştir?
Özellikle annesinin ona kim olduğunu, hangi kavme mensup olduğunu, dininin ne
olduğunu kesinlikle öğretmiş olması gerekir. O da kavminin nasıl iğrenç bir
zillete, aşağılık bir zulme, alçakça bir haksızlığa mahkûm edildiğini, yine
yaygın ve çirkin bir bozgunculuğun her tarafı kapladığını görüyordu.
Bu konuda elimizde bir
kanıt yok. Ancak, az sonra göreceğimiz gibi bundan sonraki olayların akışı bu
hususla ilgili bazı şeyler ifade etmektedir. Yine ona eşya ve olayları yerinde
ve doğru olarak değerlendirme yeteneği ve bilgi verilmek üzerine yapılan. "İşte
güzel davrananları böyle mükâfatlandırırız."şeklinde değerlendirme onun
iyi bir insan olduğunu, bu yüzden yüce Allah'ın eşya ve olayları yerinde ve
doğru olarak değerlendirme yeteneğini ve bilgiyi bahşederek kendisine iyilikte
bulunduğuna işaret etmektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder