2 Eylül 2013 Pazartesi

Kasas Sûresi 8-14 Ayetleri S. Kutub Tefsiri

8- Nihayet Firavun ailesi onu buldu ve aldı. Çünkü o, sonunda kendileri için bir düşman ve dert olacaktı. Şüphesiz Firavun, Haman ve askerleri suçlu oldukları için yanılıyorlardı.


Bu mudur güvende olmak? Verilen söz bu muydu? Bu muydu müjde? Zavallı kadıncağız çocuğu adına Firavun ailesinden çekinmiyor muydu? Onlar çocuğunu görecekler diye korkudan titremiyor muydu? Hem zaten çocuğunun Firavun ailesinin eline düşmesinden korkmuyor muydu?

Evet!... Ama kudret eli meydan okuyor. Açıktan açığa ve dolaysız olarak işe müdahale ediyor. Firavun'a, Haman'a ve her ikisinin ordularına meydan okuyor... Çünkü onlar saltanatları, tahtları ve kişisel egemenlikleri açısından korktukları için Musa'nın kavminden doğan erkek çocukları izliyorlardı. Herhangi bir erkek çocuğu ellerinden kaçıp kurtulmasın diye Musa'nın kavminin üzerine gözcüleri dikmiş, aralarına ajanlarını salmışlardı. İşte kudret eli, aramalarına yorulmalarına gerek kalmadan bir erkek çocuğunu kucaklarına atıyor. Hem de hangi çocuğu? Hepsinin yok olmasına neden olacak bir çocuğu! İşte kudret eli bu çocuğu her türlü güçten, her türlü plandan yoksun, kendini savunamayacak kadar çaresiz bir durumda onlara teslim ediyor. Azgın, kanlı diktatör Firavun'un onu korumasını sağlıyor. Firavun'un onu, İsrailoğulları'nın evlerinde, doğuran kadınlarının bağrında aramasına gerek kalmıyor artık.

Sonra, işte bu ilahi kudret buradaki amacı meydan okuyan bir tavırla, açıkça duyuruyor: "Sonunda kendileri için bir düşman ve dert olacaktı."

Peki bu nasıl olacaktı? Musa her türlü güçten, her türlü önlemden yoksun olarak onların ellerindeyken bu hedef nasıl gerçekleşecekti…?


9- Firavun'un karısı; "İkimizin de gözü aydın! Onu öldürmeyin, belki bize faydası dokunur ya da onu evlat ediniriz" dedi. Onu almakla hata ettiklerini bilmiyorlardı.


Bundan önce Firavun'un sarayının, kendisine karşı onu himaye etmesini sağladığı gibi, kudret eli şimdi de yine Firavun'a karşı karısının kalbini Musa'yı korumaya yöneltiyor. İşte bu ince ve şeffaf sevgi perdesiyle onu korumuştu. Silahla, mevkiiyle veya malla değil. Onu kadının kalbindeki duygusallıkla, sevgiyle korumuştu. Bu sevgi aracılığı ile Firavun'un katılığını, sertliğini yumuşatmış, hırsına ve önlem alma eğilimine engel olmuştu. Yüce Allah'ın bu zayıf ve güçsüz çocuğu, sadece bu ince ve şeffaf perdeyle Firavun'a karşı koruması hiç de zor değildi!

Hâlbuki kudret eli onu Firavun'u karısı hariç- hepsine düşman olsun, içlerine sıkıntı salsın diye kucaklarına atmıştı. Oysa Firavun'un ve ordularının yerle bir edilmesi onun eliyle gerçekleşecektir. İlahi takdir, uzun zamandan beri korktukları felaketi, o çocuğun varlığının gerisinde saklıyordu. Kendilerine meydan okuyan, kendilerini alaya alan, dilediğini yapabilen bu gücün farkında değillerdi.


10- Musa'nın annesi, gönlü bomboş, sabaha kadar oğlunu düşündü. Eğer biz, vaadimize inananlardan olması için kalbini iyice pekiştirmemiş olsaydık, saraya alınan çocuğun oğlu olduğunu açığa vuracaktı.

11- Annesi Musa'nın ablasına; "Onun izini takip et " dedi. O da kimse farkına varmadan, Musa'yı gözetledi.


Musa'nın annesi gelen mesajı almış ve çocuğunu suya bırakmıştı. Ama şimdi nerdedir? Dalgalar ne yaptı ona acaba? Belki de kendi kendine şöyle sormuştur; Nasıl? Nasıl güvendim de ciğerparemi suya attım? Bundan önce hiçbir annenin yapamadığı şeyi nasıl yapabildin? Nasıl oldu da onun selametini bu korkunç nehirde aradım? Ya şu garip sese nasıl teslim oldum?

Kur'an'ın ifadesi zavallı annenin kalbini son derece canlı bir tabloda tasvir ediyor: "Gönlü bomboş." Aklı gitmiş, hiçbir şey düşünemiyor, gözü hiçbir şey görmüyor ve hiçbir şey yapamıyor.

Az kalsın, Allah'ın vaadine inanan, O'nun sınamasına karşı sabreden ve O'nun yol göstericiliğine uyan mü'minlerden olmasını sağlamasaydık, yaptığını herkese yayacaktı. Deli gibi bağırıp: "Kaybettim, yavrumu kaybettim. Garip bir sese uyarak çocuğumu suya attım" diyecekti.

Buna rağmen Musa'nın annesi, araştırmaktan, bir şeyler yapmaktan geri durmadı.

İzini araştır, bir haber getir. Sağ mıdır? Yoksa bir deniz canavarı mı, ya da karanın yırtıcı bir hayvanı mı yedi onu? Yahut nerede durdu, nerede karaya vurdu?..

Musa'nın ablası çekinerek, korkarak izini araştırdı. Yollarda, sokaklarda onunla ilgili bir haber edinmeye çalıştı. Ve birden onu gözeten kudret elinin onu nereye sürüklediğini öğrendi. Onu Firavun'un hizmetçilerinin ellerinde emzirecek birini ararlarken gördü.


12- Önceden, sütannelerini memesini kabul etmemesini sağladık. Musa'nın ablası; "Sizin için onun bakımını üstlenecek ve ona öğüt verip onu güzelce eğitecek bir aileyi göstereyim mi? dedi"


Hiç kuşkusuz onu gözeten güç, neler olacağını planlamıştı. Onun aracılığı ile Firavun ve ailesine bir plan hazırlamıştır; Onu bulmalarını, onu sevmelerini, onu emzirecek bir sütanne aramalarını sağlamıştır. Öte yandan bu ilahi güç şaşkına dönmeleri için çocuğun hiçbir sütannesinin memesini kabul etmemesini sağlıyordu. Kendisine verilmek istenen her memeyi reddediyordu. Onlarsa çocuğun ölmesinden ya da zayıf düşmesinden endişeleniyorlar. Nihayet ablası uzaktan görüp tanıyor. Böylece ilahi güç çocuğu sütanne arayan adamların şaşkınlığını Musa'nın ablası için bir fırsat haline getiriyor. Ablası onlara şöyle diyor: "Sizin için onun bakımını üstlenecek ve ona öğüt verip onu güzelce eğitecek bir aileyi göstereyim mi?" Musa'nın ablası sözlerini bitirmeden dediklerini yapıyor ve seviniyorlar. Bu arada sevimli yavrucağın kurtulması için doğru söylüyor olmasını diliyorlar.

Böylece dördüncü sahne sona eriyor. Biz de kendimizi Musa kıssasının bu halkasının beşinci ve son sahnesi karşısında buluyoruz. Kaybolan çocuk bağrı yanık anneye dönmüştür. Sağlığı da yerindedir. Güvenilir bir yerde, Firavun'un himayesinde, karısının gözetiminde yaşamaktadır. Üzerinde dolaşan korku bulutları dağılmış, artık güvenilir ve sağlam bir yerdedir. Hiç kuşkusuz kudret eli insanı dehşete düşüren olağanüstü planının ilk aşamasını bu şekilde gerçekleştirmiştir.


13- Böylece biz onu annesine geri verdik ki gözü aydın olsun, üzülmesin ve Allah'ın vaadinin gerçek olduğunu bilsin. Fakat çoğu bunu bilmez.


Bundan sonra hikâyenin akışı, Musa'nın doğumu ile onun gençliğini ve olgunluğunu temsil eden aşağıdaki halka arasında geçen uzun senelere ilişkin herhangi bir açıklamada bulunmuyor. Bu yüzden emzirmek üzere annesine geri geldikten sonra neler olduğunu, yine Firavun'un sarayında nasıl eğitildiğini, emzirme döneminden sonra öz annesi ile ne tür bir ilişkisinin olduğunu bilemiyoruz. Ayrıca delikanlılık çağına gelip hikâyenin bu ikinci bölümünde anlatılan olayları yaşayacak kadar büyüdükten sonra sarayın içindeki ve dışındaki yeri neydi, Firavun'a kulluk edenlerin ve kâhinlerinin arasında Allah'ın gözetimi altında, O'nun öngördüğü bir göreve hazırlanıyorken, hangi inanca bağlıydı bilemiyoruz.

Hikâyenin akışı bütün bunlara değinmeden doğrudan doğruya bedensel ve ruhsal olgunluğa eriştiği dönemi yansıtan kıssanın ikinci halkasına başlıyor. Yüce Allah ona eşya ve olayları yerinde ve doğru olarak değerlendirme yeteneğini ve bilgisini vermiştir; onu iyi insanların ödülü ile ödüllendirmiştir.


14- Musa, yiğitlik çağına gelip olgunlaşınca, biz ona hikmet ve ilim verdik. İşte güzel davrananları böyle mükâfatlandırırız.


Ergenlik çağına girmek, bedensel güçlerin son noktaya varmasıdır. Olgunlaşmak ise, organik ve akli gelişmenin tamamlanmasıdır. Bu da genellikle otuz yaş civarında gerçekleşir. Acaba Hz. Musa, bu yaşa kadar, Firavun'un sarayında onun ve karısının bir evlatlığı, üvey evladı oğlu olarak mı yaşamıştır? Yoksa Musa'nınki gibi saf ve seçkin ruhların sıkıldığı, rahat edemediği, böylesine kokuşmuş bir ortamda ruhu sıkılmış, huzursuz olmuş, bu yüzden onlardan ayrılıp sarayı terk mi etmiştir? Özellikle annesinin ona kim olduğunu, hangi kavme mensup olduğunu, dininin ne olduğunu kesinlikle öğretmiş olması gerekir. O da kavminin nasıl iğrenç bir zillete, aşağılık bir zulme, alçakça bir haksızlığa mahkûm edildiğini, yine yaygın ve çirkin bir bozgunculuğun her tarafı kapladığını görüyordu.


Bu konuda elimizde bir kanıt yok. Ancak, az sonra göreceğimiz gibi bundan sonraki olayların akışı bu hususla ilgili bazı şeyler ifade etmektedir. Yine ona eşya ve olayları yerinde ve doğru olarak değerlendirme yeteneği ve bilgi verilmek üzerine yapılan. "İşte güzel davrananları böyle mükâfatlandırırız."şeklinde değerlendirme onun iyi bir insan olduğunu, bu yüzden yüce Allah'ın eşya ve olayları yerinde ve doğru olarak değerlendirme yeteneğini ve bilgiyi bahşederek kendisine iyilikte bulunduğuna işaret etmektedir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder