20 Eylül 2013 Cuma

Kasas Sûresi 71-75 Ayetleri S. Kutub Tefsiri


71-72 Ey Muhammed! De ki; "Söyleyin bakalım; Allah, üzerinize geceyi kıyamet gününe kadar sürekli kılsa Allah'tan başka size ışık getirecek ilah kimdir? İşitmiyor musunuz?" (Ve yine) De ki; "Allah gündüzü kıyamete kadar üzerinizden kaldırmasa, Allah'tan başka hangi ilah dinleneceğiniz geceyi getirebilir? Görmez misiniz?"

73- Allah dinlenmeniz için geceyi ve lütfedip verdiği rızkı aramanız için gündüzü yaratmıştır. Bunlar O'nun rahmetidir. Belki artık şükredersiniz.


İnsanlar, bu iki olayın sürekli yenilenmesine uzun süre alıştıklarından dolayı, olayın eskimez tazeliğini unutuyorlar. Güneşin doğuşu ve batışı karşısında çok az zaman ürperiyorlar. Gündüzün doğuşunun, ardından gecenin gelmesinin onları sarstığı çok nadirdir. Gece ve gündüzün bir düzen içinde dönüşümlü olarak birbirini izlemesinin kendilerine yönelik rahmet olduğunu, monotonluktan, bıkkınlıktan, durgunluktan yıpranmışlıktan, ölgünlük ve yok olmaktan kurtuluş olduğunu düşünmüyorlar.

Kur'an onları alışkanlıkların ve geleneklerin neden olduğu durgunluktan, ölgünlükten uyandırıyor. Çevrelerindeki evrene ve evrenin olağanüstü sahnelerine dikkatleri çekiyor. Bunu da, ebediyen gece veya ebediyen gündüz olması durumunda ne olacağını düşünmelerini sağlayarak, her iki durumda da karşı karşıya kalacakları zorluklardan korkutarak gerçekleştiriyor. Çünkü insan, kaybetmediği ya da kaybetmekten korkmadığı sürece bir şeyin değerini bilmez.

İnsanlar kış günlerinde gece biraz uzayınca sabahı özlerler. Bir süre bulutların arkasında gizlenince güneş ışığına özlem duyarlar. Ya bu ışığı büsbütün kaybederlerse ne olacak? Şayet kıyamete kadar hep gece olsa ne olacak durumları? Bir an için hayatlarını sürdüreceklerini varsaydığımızda, bu tür endişeler söz konusudur. Oysa eğer hep gece olsa ve hiç gündüz olmazsa hayat yok olma ve sönme tehlikesiyle karşı karşıya kalır.

Gecenin hiç bitmeden sürmesinden söz edildiği zaman "işitmiyor musunuz" şeklinde bir soru yöneltiliyor. Gündüzün hiç bitmeden sürmesinden söz edildiğinde ise "Görmez misiniz'!" şeklinde bir soru yöneltiliyor. Bunun nedeni, dinlenmenin geceye özgü "Görmenin ise gündüze özgü bir olgu oluğudur. Bu da ifadedeki edebi ahenk örneklerinden biridir.

Gündüz saatlerinde, sıcaklığın etkisi uzadıkça insanlar gölgelere çekilip dinlenmek isterler. Yaz mevsiminde gündüz birkaç saat uzadığı için, geceye özlem duyarlar. Gündüz saatlerindeki hareketlilik esnasında harcanan enerjiyi yeniden toplamak için hayatın bütünlüğü açısından bir süre geceleyin dinlenmeye ihtiyaç vardır. Bir an için hayatta kalacaklarını varsayarsak, şayet kıyamete kadar hep gündüz olsa, ne yapacak insanlar? Oysa eğer hep gündüz olsa, insanlık hayatı yok olma ve durma tehlikesi ile karşı karşıya kalır.

Dikkat edin, her şeyi bir plana göre hareket eder. Evrende yer alan büyük-küçük her şeyin bir programı vardır. Her şey Allah katında bir ölçüye göre belirlenmiştir.

Çünkü gece dinlenme ve huzur demektir. Gündüz ise, hareket demektir, yorulma ve Allah'ın lütfuna yönelme demektir. İnsanlara ne verilmişse, Allah'ın lütfundandır.  Yüce Allah'ın size bahşettiği nimetlere, size yönelik rahmete, gece ve gündüzün dönüşümlü olarak meydana gelmesi şeklindeki planı ve seçimine ve hayata egemen olan tüm yasalara karşılık şükredesiniz diye. Bütün bu yasaları, siz belirlememişsiniz. Onları bir rahmet, bir bilgi ve uzun süreli alışkanlıktan ve tekrardan dolayı farkında olmadığınız bir hikmet uyarınca seçip belirleyen yüce Allah'tır.


74- (Allah) O gün onlara seslenerek; "Benim ortağım olduğunu iddia ettikleriniz nerede?" der.

75- Her ümmetten bir şahit çıkarırız. "Delillerinizi getirin " deriz. O zaman, gerçeğin Allah'a ait olduğunu bilirler ve uydurdukları şeylerin kendilerini bırakıp kaçtığını anlarlar.


Çağrı gününün ve Allah'ın ortakları oldukları iddia edilen düzmece tanrılara ilişkin sorgulamanın tasviri bundan önceki gezintilerden birinde yer almıştı. Bu tasvir, burada sunulan yeni bir sahneden dolayı o ortamı ve atmosferi vurgulama ve pekiştirme amacı ile tekrarlanıyor. Her ümmetten bir şahidin belirlenip çıkarıldığı sahnedir bu. Bu şahit o ümmete gönderilen peygamberdir. Görevi esnasında gördüğü karşılıkla, getirdiği mesaja yönelttikleri tepkiyle ilgili olarak şahitlikte bulunur. İfadede geçen çekip çıkarma, sert bir harekettir. Amaç; şahidi belirgin bir şekilde göstermek, onu aralarından çıkarmak, bütün kavminin onu görmesini, onun da bütün kavmini görmesini sağlamaktır. İşte bu şahidin karşısında o ümmetlerden inanç sistemlerinin ve davranış biçimlerinin doğruluğunu belgeleyen kanıtlar getirmeleri istenir. Ama hiçbir kanıt yok ellerinde. O gün büyüklük taslamaları da söz konusu değildir.

İçinde bulundukları şirkin, Allah'ın ortakları olduklarını ileri sürdükleri düzmece tanrıların ortadan yok olduğunu görürler. Bu düzmece tanrılar onları, onlar da düzmece tanrıları yanlarında bulamazlar. Hem de tartışma ve kanıt gösterme anında kendilerine ihtiyaç duydukları bir sırada.

Bununla Hz. Musa ve Firavun kıssası üzerine yapılan değerlendirmeler sona eriyor. Bu değerlendirmelerde ruhlar ve kalpler engin ufuklarda, çeşitli âlemlerde, değişik olaylar ve sahneler arasında dolaştırılıyor, dünya ile ahiret arasında götürülüp getiriliyorlar. Evrenin etrafında, iç âlemin derinliklerinde, geçmiş toplumların ibret verici şekilde yok edilişlerinde, evren ve hayatı yönlendiren yasalar içinde gezdiriliyorlar. Ama hepsi de surenin ana ekseni ile surede yer alan belli başlı iki kıssa ile yani Musa -Firavun kıssası ve Karun kıssası ile uyum oluşturuyorlar. Bu iki kıssadan ilkini daha önce okuduk. Bu değerlendirme ve gezintilerin ardından şimdi de ikinci kıssayı sunuyoruz.

Surenin baş tarafında Hz. Musa ve Firavun kıssası geçmişti. Orada egemenlik ve iktidarın sağladığı güç gözler önüne serilmiş, ama bu gücün azgınlık ve zulüm aracı olarak Allah'a karşı gelmekte, O'nun hidayetinden uzaklaşmak için kullanıldığında nasıl yok olup gittiği, yerle bir edildiği anlatılmıştı. Şimdi de Karun kıssası yer alıyor. Amaç mal ve bilginin sağladığı gücü gözler önüne sermek, bu gücün, azgınlık ve şımarıklık aracı olarak, yaratıklara karşı büyüklenme ve aratıcının nimetini inkâr etme için kullanılması durumunda nasıl yerle bir olacağını, yok olup gideceğini anlatmaktır. Bu arada gerçek değerler anlatılarak, iman ve salih amel değerleri karşısında mal ve süs değerlerinin basitliği, önemsizliği vurgulanıyor. Bununla beraber yeryüzünde büyüklük taslamadan, bozgunculuk yapmadan hayatın güzelliklerinden dengeli ve ölçülü bir şekilde yararlanılabileceği de ifade ediliyor.

Kur'an-ı Kerim kıssanın zamanını ve yerini belirtmiyor. Sadece Karun'un Musa'nın kavmine mensup bir kişi olduğunu ve onlara karşı azgınlaştığını belirtmekle yetiniyor. Acaba bu kıssa henüz İsrailoğulları'nın ve Hz. Musa'nın Mısır'dan çıkmadıkları dönemde mi geçiyor yoksa Hz. Musa'nın Mısır'dan çıkışından sonraki hayatında mı meydana geldi? Yoksa Musa'dan sonra İsrailoğulları arasında mı yaşandı? Karun'un Hz. Musa hayattayken meydana geldiğini ifade eden rivayetler var... Bazıları da buna ek olarak Karun'un Hz. Musa'ya eziyet ettiğini, bir kadına para vererek Hz. Musa'yla cinsel ilişkide bulunduğunu söyleterek ona komplo kurduğunu, buna karşılık yüce Allah'ın Hz. Musa'nın suçsuzluğunu ortaya çıkarıp, Karun aleyhinde ona izin verdiğini, Karun'u yerin dibine geçirdiğini söylüyorlar.

Bizim ne bu rivayetlere ne de yer ve mekân sınırlandırmasına ihtiyacımız var. Çünkü kıssa Kur'an'da yer aldığı şekliyle, surenin akışı içinde belirlenen hedefi gerçekleştirmek, yerleştirilmesi istenen değer ve kuralları vurgulamak için yeterlidir. Şayet yer, zaman ve ortam sınırlandırılması, anlama bir katkıda bulunacak olsaydı, bu husus göz ardı edilmezdi. Şu halde hiçbir yarar sağlamayan bu rivayetlere başvurmadan Kur'an'da yer aldığı şekliyle kıssayı sunalım.


76- Karun, Musa'nın kavmindendi. Onlara karşı azgınlık etmişti. Biz ona öyle hazineler vermiştik ki, anahtarlarını güçlü-kuvvetli bir topluluk zor taşırdı. Kavmi ona demişti ki; "Şımarma, Allah şımaranları sevmez. "

77- "Allah'ın sana verdiği bu servet içinde ahiret yurdunu ara, dünyadan da nasibini unutma, Allah sana nasıl iyilik ettiyse, sen de öyle iyilik et, yeryüzünde bozgunculuk isteme, çünkü Allah bozguncuları sevmez. "


78- Karun: "Bu servet, ancak bende mevcut bir bilgi sayesinde bana verildi" dedi. O bilmiyor mu ki, kendisinden daha güçlü ve ondan daha çok cemaati bulunan nice kimseleri Allah helâk etmişti. Suçlulardan günahları sorulmaz. Çünkü Allah onları bilir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder