8 Eylül 2013 Pazar

Kasas Sûresi 23-28 Ayetleri S. Kutub Tefsiri

22- (Musa) Medyen'e doğru yönelince; "Ümit ederim ki Rabb'im doğru yola iletir." dedi.

23- Medyen suyuna geldiğinde (ise), kuyunun başında insanların hayvanlarını suladıklarını gördü. Onlardan başka, hayvanlarını sudan alıkoyan iki kız gördü. Onlara; "Derdiniz nedir?" dedi. Dediler ki; "Çobanlar sulayıp çekilmeden biz onların içine sokulup hayvanlarımızı sulamayız. Babamız çok yaşlıdır, onun için bu işi biz yapıyoruz."

24- Musa onların hayvanlarını suladı, sonra gölgeye çekildi; "Rabb'im, doğrusu bana indireceğin her hayra (öyle) muhtacım (ki)" dedi.


Medyen bölgesindeki bir su kaynağına ulaşması ile birlikte meşakkatli ve uzun yolculuğu sona ermişti. Suyun başına geldiğinde yorgun ve bitkindi. O sırada, Hz. Musa'nınki gibi bozulmamış bir fıtratın, insani özelliklerini yitirmemiş bir nefsin rahatsız olacağı, kaldıramayacağı bir sahne ile karşılaşıyor. Çobanların sulamak üzere hayvanlarını suyun başına sürdüklerini, öte yandan iki kadının da hayvanlarını suyun başına süremediklerini görüyor. Oysa insani özelliklerini yitirmemiş ve fıtratları bozulmamış insanlara yakışan, öncelikle iki kadının hayvanlarına su içirmelerine, sürülerini aradan çıkarmalarına müsaade etmektir. Normal olan, erkeklerin onlara yol verip yardımcı olmalarıdır.

Yurdundan kaçan, kovalanan ve uzun yolculuktan yorgun düşmüş olan Musa-selâm üzerine olsun- böylesine anormal ve çirkin bir tablo karşısında yorgunluğunu, yabancılığını bahane ederek oturup dinlenmiyor. Tam tersine kalkıp o iki kadının yanına gidiyor ve bu tuhaf durumlarının nedenini soruyor.

Kadınlar, kenara çekilmelerinin, koyunlarını arkada bırakıp suyun başına gitmekten alıkoymalarının nedenini anlattılar. Neden anlaşılmıştır, zayıflık... Onlar kadındırlar, bu çobanlarsa erkek. Babaları da çobanlık yapamayacak, bu adamlarla mücadele edemeyecek kadar yaşlıdır. Bunun üzerine Hz. Musa gayrete geliyor, bozulmamış fıtratı harekete geçiyor. Gerekeni yapmak üzere öne atılıyor. Onurlu ve saygın erkeklerin yapması gerektiği gibi önce iki kadının sürüsüne su içirmek için öne geçiyor. Oysa Hz. Musa bilmediği bir yerde yabancı biridir. Burada bir dayanağı, bir yardımcısı da yoktur. Üstelik azıksız, hazırlıksız çıktığı bir uzun yolculuktan geldiği için son derece yorgun ve bitkindir de. Öte yandan yurdundan kovulmuş birisidir, peşinde acımasız düşmanlar vardır. Ne var ki, bütün bu olumsuzluklar onu insanlığın, mertliğin ve iyiliğin gereklerini yerine getirmekten, tertemiz ruhların yakından tanıdığı tabi hakkı gerçek yerine koymaktan alıkoymuyor.

Bu da yüce Allah'ın gözetimi altında yetişen ruhun soyluluğunu gösteriyor. Aynı zamanda uzun bir yolculuk sonucu oldukça yorgun düşmüş olmasına rağmen onun caydırıcı, heybetli gücüne de işaret etmektedir. Belki de, çobanların içine korku salan güç onun bedensel gücünden çok ruhsal gücü olmuştur. Çünkü insanlar daha çok kalplerin ve ruhların gücünden etkilenirler:
"Sonra gölgeye çekildi."  İfadesi, o günlerin kavurucu ve sıcak günler olduğuna, Hz. Musa'nın yolculuğunun bu sıcak ve kavurucu günlerde gerçekleştiğine işaret ediyor.

Hz. Musa -selâm üzerine olsun- bedeniyle maddi ve esenlik verici gölgeye sığınırken ruhuyla ve kalbiyle de geniş ve engin bir gölgeye, kerim ve iyilik sahibi yüce Allah'ın gölgesine sığınıyor: "Rabb'im, doğrusu bana indireceğin her hayra muhtacım." Rabb'im ben gurbetteyim, kimsesizim. Rabb'im ben fakirim. Rabb'im ben yalnızım. Rabb'im ben zayıfım. Rabb'im senin lütfuna, iyiliğine ve keremine muhtacım.

Biz bu sözler arasında bu kalbin çırpınışını, güvenilir bir koruyuculuğa, sağlam bir dayanağa, esenlik veren engin bir gölgeye sığınışını işitiyoruz. Yakın bir duayı, kalbin tüm duygularını ifade eden bir fısıldamayı, dostça bir yaklaşımı, derin bir bağlılığı duyuyoruz:

"Rabb'im, doğrusu bana indireceğin her hayra muhtacım."

Biz Hz. Musa ile -selâm üzerine olsun- birlikte dua sahnesine dalmışken ayetlerin akışı kurtuluş sahnesini göstermede acele ediyor. Bu amaçla duaya verilen cevabın ne kadar çabuk geldiğini vurgulamak için ayette çabukluk ifade eden "fa" bağlacı kullanılıyor. Sanki gök koşuyor ve yalvaran bu yabancı kalbin duasına cevap veriyor.



25- O sırada iki kızdan biri utana utana Musa'nın yanına geldi; "Babam sulama ücretini ödemek için seni çağırıyor" dedi. Musa kızların babalarının yanına gelerek başından geçen olayları anlatınca O; "Korkma, o zalim kavimden kurtuldun" dedi.


Allah'ın kurtarışına bakın... Onun yakınlığını, çağrısını seyredin... Hiç kuşkusuz yaşlı adamın bu daveti; yoksul, muhtaç Musa'nın duasına gökten gelen cevaptır. Yaşlı adamın bu daveti, onun için bir koruma ve onurlandırmadır. Bu davet, iyiliğin ödülüdür. "İki kızdan biri" getiriyor bu daveti. Gelirken "Utana utana geliyordu." Temiz, iyi, iffetli ve terbiyeli kızların bir erkekle karşılaştıklarında yaptıkları gibi "utana utana geliyordu." Ne kırıtma, ne çalım, ne gösteriş ne de baştan çıkarma. Geliyor ve en kısa, en öz sözlerle daveti ulaştırıyor, yol gösteriyor, babasının yanına götürüyor. Bunu Kur'an-ı Kerim şöyle anlatıyor: "Babam sulama ücretini ödemek için seni çağırıyor." Kızın davranışlarındaki utangaçlığın yanı sıra sözlerinde de bir açıklık, dikkatlilik ve anlaşılırlık ön plandadır. Sözlerini ağzında gevelemiyor, olduğu gibi ve dolambaçlı hale getirmeden söylüyor. Aynı şekilde bu da özelliğini kaybetmemiş, temiz ve doğru bir fıtratın belirtisidir. Çünkü tertemiz kalmış iffetli kızlar erkeklerle karşılaştıklarında, onlarla konuştuklarında fıtratları gereği utanırlar, ama iffetliklerine ve doğruluklarına olan güvenlerinden dolayı lafı ağızlarında gevelemezler. Karşısındakini tahrik edecek, baştan çıkaracak, heyecanlandıracak şekilde konuşmazlar. Lafı uzatmadan, gerektiği kadar açık konuşurlar.

Ayetlerin akışı bu konuda fazla bir şey söylemeden sahneyi bitiriyor. Genç kızın davet etmesi ve Hz. Musa'nın da davete uyması dışında da izleyiciye düşünecek bir alan bırakmıyor. Ardından Hz. Musa ile yaşlı adamın buluşma sahnesi ile karşı karşıya kalıyoruz. Ancak bu yaşlı adamın ismi belirtilmiyor. Bu yaşlının bildiğimiz Şuayb peygamberin kardeşinin oğlu olduğu, adının da Yesrun olduğu söylenmektedir. (Daha önce "Fı Zilâl-il Kur'an"da bu adamın Şuayb peygamber olduğunu söylemiştim. Bir keresinde de bu adamın Şuayb peygamber olabileceği gibi, olmayabileceğini de söylemiştim. Şimdi ise bu adamın Şuayb peygamber olmadığını, Medyen halkından yaşlı bir adam olduğunu tercih ediyorum. Bu görüşü tercih etmemin nedeni, adamın yaşlı oluşudur. Oysa Şuayb peygamber -selâm üzerine olsun- kavminden kendisini yalanlayanların yok edilişlerini görmüştü ve geride sadece kendisine inananlar kalmıştı. Şayet bu adam kavminden geriye kalan Mü'minler arasında yaşamakta olan Şuayb peygamber olsaydı, çobanlar, yaşlı peygamberlerinin kızlarından önce hayvanlarını sulamazlardı. Mü'min toplumların davranış şekli bu değildir. İlk kuşaktan beri Mü'minler peygamberlerine ve kızlarına böyle davranmazlar.

Bunun yanı sıra Kur'an'da kayınpederinin Hz. Musa'ya herhangi bir şey öğrettiğinden de söz edilmiyor. Şayet bu adam Şuayb peygamber olsaydı, on yıl birlikte yaşadığı Musa'yla konuşurken bazı peygamberlik sözlerini mutlaka işitecekti.)

Hiç kuşkusuz Hz. Musa'nın güvenliğe ihtiyacı vardı. Bedeninin yemeye ve içmeye ihtiyacı olduğu gibi. Ne var ki, ruhunun güvenliğe olan ihtiyacı bedeninin yiyeceğe olan ihtiyacından daha fazlaydı. Bu yüzden ayetlerin akışı buluşma sahnesinde bu saygın yaşlının "Korkma" sözünü ön plana çıkarıyor. Hz. Musa'nın başından geçenleri anlatmasından sonra yaşlı adamın Musa'nın içine duygusunu akıtmak, kendisini emniyette hissetmesini sağlamak için söylediği ilk söz olarak bu kelimeyi ifade ediyor. Sonra açıklamada bulunuyor, güvenlikte oluşunun nedenini vurguluyor. "O zalim kavimden kurtuldun" Çünkü Medyen üzerinde bir etkinlikleri yoktur, yönetimleri altında değil. Bu yüzden Medyen’dekilere eziyet edemezler, buradakilere zarar veremezler.

Sonra sahnede iffetli ve tertemiz bir kadının sesini işitiyoruz.


26- Kızlardan biri; "Babacığım, bunu çoban olarak tut, ücretle tuttuklarının en hayırlısı budur. Çünkü hem güçlü hem de güvenilir."


Hem o hem de kız kardeşi koyunları gütmenin, suyun başında erkeklerle didişmenin ve erkeklerin işini yapan her kadında olduğu gibi bedensel yıpranmanın zorluklarını çekiyorlardı. Bu ağır işlerin altında eziliyorlardı. Evinde oturan bir kadın olmak istiyordu. İffetli, örtülü, otlakta ve subaşlarında yabancı erkeklerle didişmeyen evinin kadını olmak istiyordu. İffetli bir ruh'a, temiz bir kalbe, bozulmamış bir fıtrata sahip bir kadın, erkeklerle düşüp kalkmaktan ve bu durumdan kaynaklanan açıklıktan, süslenip püslenmekten hoşlanmaz, tam tersine rahatsız olur.

İşte bu, yurdundan kovulmuş yabancı bir gençtir. Aynı zamanda güçlü ve güvenilir bir kişidir. Yabancı biri olmasına rağmen çobanları korkutan, bu yüzden kendisine yol verip koyunların su içmesini sağlayan gücünü de görmüştü. Hâlbuki ne kadar güçlü olursa olsun yabancı her zaman zayıftır. Sonra çağırmak üzere yanına giderken konuşması ve bakışlarındaki iffetli tavrından dolayı onun güvenilir biri olduğunu da görmüştü. Bu yüzden kendisini ve kardeşini çalışmaktan, didişmekten, erkeklerle iç içe yaşamaktan kurtarması için babasından Musa'yı ücretle tutmasını istiyor. Hem Musa bu çalışma için gücü kuvveti yerinde biridir. Namus açısından güvenilir olan birisi diğer konularda da güvenilir birisidir. Kız bu öneride bulunurken kem küm etmiyor, lafı gevelemiyor, kötü zanda bulunulmasından, hakkında dedikodu yapılmasından korkmuyor. Çünkü ruhu temizdir, duyguları paktır onun. Bu yüzden herhangi bir şeyden korkmuyor. Babasına bu öneride bulunurken sözü anlaşılmaz bir şekilde evirip çevirmiyor.

Öte yandan Musa'nın gücünü gösterme bakımından kuyunun ağzını kapattığı söylenen ve yirmi veya kırk yahut daha fazla ya da daha az kişinin zor kaldırabildikleri bir taşı tek başına kaldırmak gibi müfessirlerin anlattıkları rivayetlere de gerek yoktur. Bir kere kuyu kapalı değildi. Sadece çobanlar kuyunun başında hayvanlarını suluyorlardı, O da gelip onları uzaklaştırmış ve iki kadının hayvanlarına su içirmişti.

Aynı şekilde onun namus açısından güvenilir biri olduğunun kanıtı olarak, güya kızı görmemek için "sen arkamdan gel, yolu bana tarif et" dediğini, hatta önce kendisinin kızı izlediği ancak rüzgar kızın eteklerini havalandırıp topuklarının görünmesine neden olduğu için bu sözü söylediği şeklindeki rivayetlere de gerek yoktur. Bütün bunlar yersiz zorlamalardır ve söz konusu olmayan bir kuşkuyu ortadan kaldırma amacına yöneliktir. Oysa Hz. Musa -selâm üzerine olsun-bakışlarını haramdan sakınan, temiz duygular besleyen biridir, kız da öyledir. Bir erkekle bir kadının karşılaşması esnasında iffetlilik, hiçbir zorlamaya ve yapmacık bir davranışa gerek duymadan basit ve sade bir harekette kendiliğinden belirir.

Yaşlı adam kızının bu önerisini olumlu karşılıyor. Belki de bu adam, kızının ve Musa'nın birbirlerine karşılıklı olarak besledikleri güven duygusunu, karşılıklı duyulan normal fıtri eğilimi, bir yuva kurmaya uygun doğal arzuyu hissetmişti. Güç ve güvenirlilik özellikleri bir erkekte bulundu mu bu bozulmamış, lekelenmemiş ve Allah'ın yarattığı fıtrattan sapmamış genç kız tabiatını kendine çeker. Yaşlı adam, sekiz yıl hizmet etmesi ve koyunlarını gütmesi karşılığında kızlarından birini kendisiyle evlendireceğini Musa'ya söylerken bu iki hedefi birleştirmiş oluyordu. Ayrıca bu hizmet süresini on yıla tamamlarsa kendisinden bir lütuf olacağını yoksa bunu yapmak zorunda olmadığını belirtiyor.


27- Kızların babası; "Bana sekiz yıl çalışmana karşılık bu iki kızımdan birini sana nikâhlamak istiyorum. Eğer bu süreyi on yıla tamamlarsan o senin tarafından bir iyiliktir. Ben sana zahmet vermek istemem. İnşallah, beni iyi kimselerden bulacaksın" dedi.


İşte böyle, adam gayet açık ve sade bir dille hangisi olduğunu belirtmeden kızlarından birini Musa'ya öneriyor. Belki de adam; daha önce de belirttiğimiz gibi delikanlı ile arasında karşılıklı güven ortamı oluşan kızının hangisi olduğunu sezmişti. Adam kızını nikâhlamak istiyor ve bundan utanmıyor. Bir aile kurmayı, bir yuva oluşturmayı öneriyor, bunda da utanılacak bir şey yoktur. Sıkılmaya, çekingen davranmaya, dolaylı sözlerle ima etmeye gerek yoktur. Normal fıtrattan sapan, yapay, boş ve anlamsız geleneklere kul-köle olan toplumlarda görülen zorlamalara, törelere gerek yoktur. Bu tür toplumlarda yaygın olan bu anlamsız gelenekler babayı ya da kızın velisini, kızını veya kız kardeşini ya da bir yakını, ahlâkını ve dinini beğendiği, evlilik hayatını sağlıklı bir şekilde yürüteceği yeterlilikte olduğunu düşündüğü birine sunmasına engel oluştururlar. Bu toplumlarda erkeğin ya da velisinin yahut vekilinin ilk adımı atması bir zorunluluktur. Aksi takdirde teklifin, kız tarafından gelmesi yakışık almaz. Bu tür sapık toplumların çifte standartlarından biri de şudur: Bu toplumlarda genç erkekler ve kızlar serbestçe buluşur, birbirleriyle konuşur, kaynaşırlar. Nişan ve evlilik niyeti söz konusu olmadan birbirlerinin vücutlarının gizli yönlerini görürler. Ama nişanlanma önerilince ya da evlilikten söz edilince birden herkesi yapmacık bir utanma alır, araya aşılması güç engeller konur. Açıklığa, sadeliğe ve kolaylığa engel olurlar.

Peygamber efendimiz-salât ve selâm üzerine olsun- döneminde babalar kızlarını erkeklere önerirlerdi. Hatta bizzat peygambere -salât ve selâm üzerine olsun- gidip kendileriyle evlenmesini, olmasa uygun gördüğü biriyle evlendirmesini isterlerdi. Bütün bunlar açık bir dille, tertemiz duygularla, güzel bir edeple ifade edilirdi. Hiç kimsenin onuru incinmez, kesinlikle utanç duymazdı. Nitekim Hz. Ömer -Allah ondan razı olsun- kızı Hafsa'yı Hz. Ebu Bekir'e önermiş ama Hz. Ebu Bekir ses çıkarmamıştı. Sonra Hz. Osman'a sunmuş o da mazeret belirtmişti. Peygamber efendimiz-salât ve selâm üzerine olsun- bunları duyunca "belki de yüce Allah her ikisinden daha iyi birisini ona nasip eder" diyerek Hz. Ömer'in gönlünü hoş etmişti. Daha sonra peygamberimiz Hz. Hafsa ile evlenmişti. Yine bir gün bir kadın peygamberimizden -salât ve selâm üzerine olsun- kendisiyle evlenmesini istemişti. Fakat peygamberimiz mazeret bildirerek kendisiyle evlenemeyeceğini belirtmişti. Bunun üzerine kadın istediği bir kişiyle evlendirmek üzere velayetini -evlendirme yetkisini- ona bırakmıştı. Peygamberimiz de onu Kur'an'dan iki sure ezbere bilmekten başka mal varlığı bulunmayan bir adamla evlendirmişti. Adam kadına bu iki sureyi öğretmiş bu da kadının mehri yerine geçmişti.

İşte İslâm toplumu, aile binasını, organik yapısını, bu derece sade ve aydınlık bir ortamda gerçekleştiriyordu. Herhangi bir zorlamaya, lafı evirip çevirmeye, yapmacık ve eğri büğrü tavırlara yer vermeden...

Hz. Musa'nın yanındaki yaşlı adam da böyle yapmıştı. Musa'ya bu öneride bulunmuş ve kendisine zorluk çıkarmayacağına, ağır işlere koşturup yormayacağına söz vermişti. Allah'ın izniyle davranışları ve sözüne bağlılığı açısından Musa'nın kendisini iyi bir insan olarak bulmasını dilemişti. Bu da yüce Allah'a karşı kendisinden söz ederken insanın takınacağı güzel bir edep tavrıdır. Bu yaşlı adam da kendisini temize çıkarmıyor, kesinlikle iyi bir insan olduğunu söylemiyor. Sadece öyle biri olmayı ümid ediyor, bu işi de yüce Allah'ın iradesine bırakıyor.

Hz. Musa öneriyi kabul ediyor, sözleşmeyi uyguluyor; aynı açıklık ve dikkatlilikle. Ve Allah'ı şahit tutuyor.


28- Musa; "Bu seninle benim aramda bir sözleşmedir. Hangi süreyi yerine getirirsem bana düşmanlık yoktur. Konuştuklarımıza Allah vekildir. " dedi.


Anlaşmaya konu olan meselelerde, anlaşmanın şartlarında kapalılığa, zorlamaya ve utanmaya yer yoktur. Bu yüzden Hz. Musa -selâm üzerine olsun- öneriyi kabul ediyor, yaşlı adamın ileri sürdüğü şartlarda anlaşmaya uyacağını açıkça belirtiyor. Sonra da şu hususu ifade ediyor. "Hangi süreyi yerine getirirsem bana düşmanlık yoktur." İster sekiz yıl hizmet ederim, ister on yılı tamamlarım. Ne anlaşmanın gerektirdiği işin yükümlülüklerinden, ne de on yılı tamamlamam hususunda bir zorlamaya uğramayacağım. Çünkü sekiz yıllık hizmetten sonra bu isteğe bağlıdır. "Konuştuklarımıza Allah vekildir." Anlaşılan iki taraf arasındaki adaletin vekili ve sahibi O'dur. Hiç kuşkusuz vekil olarak Allah yeterlidir.

Hz. Musa fıtratın doğruluğu, kişiliğinin açıklığı doğrultusunda hareket ederek bu açıklamada bulunuyor. Bununla anlaşmaya taraf olanların dikkat, açıklılık ve netlik gibi yükümlülüklerini yerine getiriyor. Bununla beraber o, sürelerin daha uzun olanını tamamlamak niyetindedir. Nitekim öyle de yapmıştı. Rivayete göre peygamber efendimiz-salât ve selâm üzerine olsun- Hz. Musa'nın sözleşmedeki en uzun ve en güzel süreyi tamamladığını söylemiştir. (Buhari)

Böylece Musa -selâm üzerine olsun- kayınpederinin evinde kalmaya başlıyor. Artık Firavun'dan, onun tuzağından emindir. Hiç kuşkusuz bütün bunlar yüce Allah'ın bilgisinin kıssasında öngörülen bir hikmet doğrultusunda olmuştur. Şu halde biz de Hz. Musa'nın kıssasındaki bu halkayı sonuna kadarki gelişmesini burada bırakalım. Çünkü akışı kıssanın bu halkasını buraya kadar getiriyor, gerisine değinmiyor. Burada perdelerini indiriyor.


Hz. Musa'nın -selâm üzerine olsun- hizmet etmek üzere anlaştığı on sene geçip gidiyor. Ama surenin akışı bu arada olup bitenlere değinmiyor. Musa süreyi tamamlayıp ailesiyle birlikte Medyen'den dönmesiyle birlikte kıssanın üçüncü halkası başlıyor. On yıl önce yalnız başına ve yurdundan kovulmuş biri olarak geçtiği yoldan yeniden geçiyor. Ne var ki geriye dönüşün havası ilk yolculuğun havasından farklıdır. Yolda aklına bile getirmediği bir olayla karşılaşmak üzere geri dönüyor. Rabb'i kendisine seslensin, kendisiyle konuşsun, kendisine bir görev yüklesin diye dönüyor. Yüce Allah onu bu görev için korumuş, gözetlemişti. Bunun için eğitmiş, terbiye etmişti. Bu görev sadece Rabb'lerine kulluk yapıp hiç kimseyi ona ortak koşmamaları için, İsrailoğulları'nı serbest bıraksınlar diye. Firavun ve kurmaylarına peygamber olarak gönderilmedir. İsrailoğulları yerleştirilmek üzere kendilerine va'dedilen bölgeye varis olsunlar, ayrıca Musa Firavun'a, Hamana ve her ikisinin ordularına düşman olsun, onlar için sıkıntı kaynağı olsun ve yüce Allah'ın bir hak olarak va'dettiği gibi akıbetleri onun eliyle gerçekleşsin diye görevlendirilecektir!.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder