65. Nitekim, o Gün
böylelerine seslenilip, “Size gönderilen elçilere nasıl bir tepki gösterdiniz?”
diye sorulacak.
66. Ne
var ki, o Gün, geçmişte olup bitenler için bir mazeret, bir açıklama getirmek
yönünde önlerinde bütün yolların kapanmış olduğunu görecekler; ve
bu konuda birbirlerine de herhangi bir şey soramayacaklar.
67. Ama buna karşılık,
pişman olup doğru yola dönen ve dolayısıyla, inanıp dürüst ve erdemli
davranışlar ortaya koyan kişiye gelince, böyle birinin [öte dünyada] kendini
kurtulan, esenliğe erişen kimseler arasında bulması (elbette) umulabilir.
68. Ve
[gerçek şudur:] dilediğini yaratan ve [insanlar için] en iyi olanı seçen senin
Rabbindir. Sınırsız kudret ve yüceliğiyle Allah
onların tanrısal nitelikler yakıştırarak ortak koştukları her şeyin, herkesin
mutlak olarak üstündedir!
69. Ve yine senin
Rabbindir, onların içlerinde gizli tuttuklarını da, açığa vurduklarını da
künhüyle bilen!
70. Çünkü O, kendisinden
başka tanrı olmayan Allah'tır. (Hayatın) başında da sonunda da tüm gerçek
övgüler yalnızca O'na yaraşır; nihaî hüküm O'nundur; çünkü O'na
döndürüleceksiniz.
71. De ki: “Hiç düşündünüz
mü: Allah geceyi üzerinizde Kıyamet Günü'ne kadar sürekli kılacak olsa,
söyleyin, Allah dışında size ışık getirebilecek başka bir tanrı var mı? O
halde, artık [gerçeğin sesine] kulak vermeyecek misiniz?”
72. De
ki: “Hiç düşündünüz mü: Allah gündüzü üzerinize Kıyamet Günü'ne kadar sürekli
kılacak olsa, söyleyin, Allah dışında, bağrında dinlendiğiniz geceyi size
(geri) getirebilecek başka bir tanrı var mı?
Peki, artık [gerçeği] görmeyecek misiniz?”
73. Çünkü rahmetinden
sizin için geceyi ve gündüzü O yarattı ki birinde dinlenesiniz, ötekinde de
O'nun cömertliğinden [nasibinizi] arayasınız da belki böylece şükredesiniz.
74. Evet, O Gün onlara
seslenip, “Bana ortak olduğunu düşündüğünüz [varlıklar ya da güçler]
neredeler?” diye sorulacak.
75. Ve [bu soru cevapsız
kalacak, çünkü] Biz [o sırada] her ümmetten bir şahit çıkarmış olacağız ve
[günahkarlara:] “Geçmişteki iddialarınızı doğrulayan bir delil getirin!” diyeceğiz.
Ve böylece görecekler ki, gerçek bütünüyle Allah'tan yana ve kendi çarpık
muhayyilelerinin ürünü bütün o düzmece tanrılar onları terk etmiş.
76-77. [İmdi,] Hesap
Günü'nde bu duruma düşmek istemeyenler bilsinler ki şu ünlü Kârûn da Musa'nın
kavmindendi ve kendini büyük görüp onlara zulmediyordu; çünkü Biz kendisine
öyle hazineler vermiştik ki, sadece anahtarlarını taşımak bile bir manga adama,
hatta daha fazlasına zor gelirdi. Soydaşları ona: “[Servetinden ötürü] böyle
böbürlenme, çünkü Allah böbürlenenleri sevmez! Öyleyse,
Allah'ın sana verdiklerinden yararlanarak yalnızca ahiret yurdunda [iyi bir yer
tutmanın] yolunu ara; bu arada, pek tabii, bu dünyadaki nasibini de unutma; ve Allah
nasıl sana iyilikte bulunduysa, sen de [başkalarına] öyle iyilikte bulun; ve
sakın yeryüzünde bozgunculuk, karışıklık çıkarmaya çalışma: çünkü,
şüphesiz, Allah bozguncuları sevmez!” dedikleri zaman,
78. [Kârûn, onlara:] “Bu
[servet] bendeki bilgi sayesinde bana verildi!” diye karşılık verdi. Oysa,
Allah'ın, ondan önceki kuşaklardan, ondan daha güçlü ve ondan daha fazla servet
toplamış nicelerini [kendilerini büyüklük duygusuna kaptırmaları yüzünden] yok
ettiğini bilmiyor muydu (sanki)? Ama, şu var ki, suçluluğu kesinleşmiş olanlara
(artık) günahlarından sual olunmaz!..
79. [Kârûn] işte böyle
görkem ve gösteriş içinde soydaşlarının karşısına çıkardı. (Öyle
ki,) yalnızca dünya hayatına gözünü dikenler (ona bakıp da): “Ah, n'olurdu”
derlerdi, “Kârûn'a verildiği kadar bize de verilseydi! Çünkü o gerçekten çok
talihli biri!”
80. Kendilerine doğru,
güvenilir bilgi bahşedilmiş olanlarsa: “Yazıklar
olsun size!” derlerdi, (Bilmiyor musunuz ki,) gerçekten inanmış olan, dürüst ve
erdemli davranışlarda bulunan kimseler için Allah'ın tasvip ettiği şeyler daha
hayırlıdır; ama şüphesiz, böyle bir nimete güçlüklere göğüs geren
kimselerden başkası erişemez”.
81. Ve sonunda onu da,
evini barkını da yere batırdık: öyle ki, Allah'a karşı hiçbir şey, hiç kimse
onun yardımına yetişmedi; pek tabii, kendi kendine yardım edebilecek durumda da
değildi.
82. Ve daha dün onun
yerinde olmak isteyenler: “Vah bize!” dediler, “Demek ki, kullarından
dilediğine rızkı geniş tutan, dilediğine de ölçülü-idareli veren Allah'mış! Ya
Allah bize lütfetmemiş olsaydı, hiç şüphe yok, bizi de yerin dibine geçirirdi.
Vah vah, demek, hakkı inkar edenler iflah olmazmış!”
83. (Ama) ahiret yurduna
gelince, Biz orayı yeryüzünde büyüklük taslamayan ve bozgunculuk çıkarmak
istemeyen kimselere ayırmış bulunuyoruz; çünkü gelecek Allah'a karşı sorumluluk
bilinci taşıyan kimselerindir.
84. Kim ki [Allah'ın
huzuruna] iyilik yaparak çıkarsa, daha iyisini, daha üstününü bulacaktır. Ve
kim ki kötülük yaparak çıkarsa, [bilsin ki,] kötülük yapanlar yalnızca
yaptıklarının karşılığını görecekler.
85. [Ey İnanan Kişi,]
apaçık bir üslupla bu Kur’an'ı sana vaz‘eden [Allah], şüphe yok ki, seni
[ölümden sonra] yeni bir hayata döndürecektir. [Hakkı kabule yanaşmayanlara] de
ki: “Kimin doğru yolda yürüdüğünü ve kimin apaçık bir sapıklık içinde olduğunu
en iyi bilen Rabbimdir!”
86. Ve [sen ey inanan
kişi,] bu kitabın sana ulaşacağını ummazdın; fakat işte Rabbinden bir rahmet
olarak [sana ulaştı]. Öyleyse, artık hakkı inkâra kalkışan kimselere asla arka
çıkma;
87. ve bir kere Allah'ın
ayetleri sana indirilmiş olduğuna göre, bundan sonra artık sakın seni onlardan
alıkoymalarına fırsat verme; tersine, (insanları) Rabbine çağır. Ve sakın,
Allah'tan başka varlıklara tanrısal güçler ve nitelikler yakıştıran kimselerden
olma:
88. Yani, Allah'la beraber
tutup başka bir tanrıya yalvarmaya kalkma! (Çünkü) O'ndan başka tanrı yok;
(çünkü)
O'nun [ebedî] Zâtı'ndan başka her şey, herkes, yok olmaya mahkumdur; hüküm
bütünüyle O'nun elindedir ve sonunda O'na döndürüleceksiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder