5 Ağustos 2012 Pazar

Meryem Suresi 23-40 Ayetleri Mevdudi Tefsiri


23- Derken doğum sancısı onu bir hurma dalına sürükledi. Dedi ki: "Keşke bundan önce ölseydim de, hafızalardan silinip unutuluverseydim."

24- Altından (bir ses) ona seslendi: "Hüzne kapılma, Rabbin senin alt (yan) ında bir ark kılmıştır."

25- Hurma dalını kendine doğru salla, üzerine henüz oluşmuş-taze hurma dökülüversin."

26- Artık, ye, iç, gözün aydın olsun. Eğer herhangi bir beşer görecek olursan, de ki: "Ben Rahman (olan Allah) a oruç adadım, bugün hiç bir insanla konuşmayacağım." 

Yani, "Senin çocukla ilgili bir şey söylemen gerekmez, bu eleştirilere cevap verme sorumluluğu bize aittir." Bu da Meryem'in ne kadar üzgün olduğunu ifade etmektedir. Eğer o evli olsa ve herhangi bir kadın gibi ilk bebeğini doğuruyor olsaydı, Yahudiler arasında yaygın bir gelenek olmasına rağmen ona "susma orucu" tavsiye edilmesine bir gerek olmazdı.


27- Böylece onu taşıyarak kavmine geldi. Dediler ki: "Ey Meryem, sen gerçekten şaşırtıcı bir şey yaptın."

28- "Ey Harun'un kız kardeşi, senin baban kötü bir kişi değildi ve annen de azgın-utanmaz (bir kadın) değildi."

"Harun'un kızkardeşi" sözleri, ya Meryem'in Harun adında bir erkek kardeşi olduğunu ya da onun Harun ailesine mensup olduğunu ifade eder. Birinci anlam Peygamber'in (s.a) bir hadisiyle desteklenmektedir. İkincisi de makuldür. Çünkü Arapça gramer bunu desteklemektedir. Biz ikinci anlamı daha makul buluyoruz, çünkü söz konusu hadisin sözleri mutlaka onun Harun adında bir kardeşi olduğu anlamına gelmeyebilir. Müslim, Nesei, Tirmizi... vb'de yer alan hadis şöyledir: "Necran Hıristiyanları, Kur'an'ın Meryem'i Harun'un kardeşi kabul ederek büyük bir yanlışlık yaptığını söyleyip bu soruyu Muğire b. Şube'ye yönelttiklerinde, Muğire yeterli bir cevap veremedi. Çünkü Harun (a.s) yüzyıllarca önce yaşamıştı. Muğire bu soruyu Hz. Peygamber'e (s.a) yönelttiğinde Allah Rasûlü (s.a) şu cevabı verdi: "İsrailoğulları'nın çocuklarına peygamberlerinin ve diğer salih insanların isimlerini verdiklerini neden söylemedin?" Yani onlara böylece cevap verebilirdin."

İsa'nın (a.s) mucizevi doğumunu inkâr edenler. Meryem çocukla geldiğinde kavminin tümünün yanına gelip onu lanetlemelerini ve suçlamalarını nasıl açıklayabilirler?


29- Bunun üzerine ona (çocuğa) işaret etti. Dediler ki: "Henüz beşikte olan bir çocukla biz nasıl konuşabiliriz?"

Kur'an'ı yanlış yorumlayanlar bu ayeti şöyle tercüme ediyorlar: "Biz daha dünkü çocukla (çok genç) nasıl konuşuruz?" Daha sonra bu sözleri, yıllar sonra İsa (a.s) gelişmiş bir genç olduğunda kavminin yaşlılarının onu genç bularak küçümsedikleri zaman söylediklerini savunurlar. Fakat bütün temayı gözönünde bulunduran bir kimse, bu yorumun yanlış olduğunu ve sadece mucizeyi inkâr etmek için öne sürüldüğünü anlayacaktır. Gerçek şu ki, bu diyalog çocuk büyüdüğünde değil, Meryem bakire olduğu halde çocuğuyla kavminin yanına geldiğinde meydana gelmiştir. Al-i İmran Suresi, 46. ayet ve Maide Suresi, 110. ayette İsa'nın (a.s) bu sözleri beşikte iken söylediğini desteklemektedir. 

Birinci ayet melek, Meryem'e bir oğul müjdelerken şöyle der: "Beşikte de, yetişkinliğinde de insanlarla konuşacaktır." Diğer ayette Allah, İsa'ya (a.s) şöyle der: "... Sen beşikte iken de, yetişkin iken de insanlarla konuşuyordun."


30- (İsa) Dedi ki: "Şüphesiz ben Allah'ın kuluyum. (Allah) Bana Kitabı verdi ve beni peygamber kıldı."

31- "Nerede olursam (olayım,) beni kutlu kıldı ve hayat sürdüğüm müddetçe, bana namazı ve zekâtı vasiyet (emr) etti."

32- "Anneme itaati de. Ve beni mutsuz bir zorba kılmadı."

Burada kullanılan sözler "Ebeveynime hürmetkâr" değil, "Anneme hürmetkâr"dır. Bu da Hz. İsa'nın babasız olduğunun bir delilidir. Bu nedenle onun adı Kur'an'ın her yerinde Meryem oğlu İsa olarak geçer.


33- "Selam üzerimedir; doğduğum gün, öleceğim gün ve diri olarak yeniden-kaldırılacağım gün de."

Beşikteki bu konuşma 21. ayette meleğin değindiği ayettir. "Allah, sürekli günah işleyen ve kötü amellere devam eden İsrailoğulları'nı cezalandırmayı dilediği için, Harun ailesinden, Hz. Zekeriyya'nın velayeti altında mabette kendisini ibadete adayan bakire bir kızı çocuk sahibi kıldı ve o kız, bu olağanüstü olay nedeniyle binlerce insanın biraraya toplanması için çocuğu kavmine getirdi. Daha sonra Allah, beşikteki çocuğu konuşturdu ve o, bir peygamber olduğunu söyledi. İsrailoğulları bu olağanüstü olayı Allah'ın bu ayetini (mucize) görmelerine rağmen Hz. İsa'nın (a.s) peygamberliğini inkar ettiler ve onu çarmıha germek için saraya götürdüler. Böylece Allah'ın gazabını hak etmiş oldular. 


34- İşte Meryem oğlu İsa; hakkında kuşkuya düştükleri "Hak Söz".

35- Allah'ın çocuk edinmesi olacak şey değil. O yücedir. Bir işin olmasına karar verirse, ancak ona: "Ol" der, o da hemen oluverir.

1-35 "ayetlerde İsa'nın (a.s) Allah'ın oğlu olduğu doktrininin" tamamen yanlış olduğu gösterilmiştir. Yahya'nın (a.s) mucizevi doğumu nasıl onu "Allah'ın oğlu" kılmıyorsa, Hz. İsa'nın (a.s) mucizevi doğumu da onu "Allah'ın oğlu" yapmaz. Çünkü doğumların her ikisi de aynı tür bir mucize sonucuydu. Nitekim Luka İncilinde her iki doğum olayı da aynı çerçeve içinde ele alınmıştır. Bu nedenle Hıristiyanların bu ikisinden birini Allah'ın kulu, diğerini ise Allah'ın oğlu kabul etmeleri tamamen tahriftir.


36- Gerçek şu ki, Allah benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Öyleyse O'na kulluk edin. Dosdoğru yol budur.

İsa'nın (a.s) yaptığı bu açıklamaya, Hıristiyanlara, Hz. İsa'nın da diğer peygamberler gibi tevhidi tebliğ ettiğini bildirmek üzere değinilmiştir. Şirk'i ise Hıristiyanlar, Hz. İsa'nın Allah'ın oğlu olduğunu iddia ederek icat etmişlerdi.


37- İçlerinden (birtakım) gruplar ayrılığa düştüler. Artık büyük bir günü görmekten dolayı, vay küfre sapanlara.

38- Bize gelecekleri gün, neler işitecekler, neler görecekler. Ama bugün o zalimler apaçık bir sapıklık içindedirler.

39- İş(in) hükme bağlanıp biteceği, hasret gününe karşı onları uyar; onlar bir gaflet içindedirler ve onlar inanmıyorlar.

40- Şüphe yok, yeryüzüne ve onun üzerindekilere biz varis olacağız ve onlar bize döndürülecekler.

Necaşi'nin ve saray adamlarının önünde okunan bölüm burada sona ermektedir. Surenin girişinde bu olayın arka-planını sunmuştuk. Necaşi'nin karşısında bu ayetlerin okunması olayının önemini kavrayabilmek için aşağıdaki noktaları gözönünde bulundurmalıyız.

a) Bu bölüm müslümanların, Hz. İsa hakkındaki İslâmî inancı Hıristiyanlara tebliğ edebilmeleri için Habeşistan'a hicretten hemen önce nazil olmuştur. Bu müslümanların hangi şartlar altında olursa olsun, gerçeği gizlememesi gerektiğini göstermektedir.

b) Bu olay, Habeşistan'a giden müslüman muhacirlerin mükemmel ahlâkî cesaretini de sergilemektedir. Ki onlar saray adamlarının aldıkları rüşvetten sonra onları düşmanlarına teslim edecekleri o kritik anda bile, bu pasajı okumuşlardır. Onlar, İslâm'ın Hıristiyanlığın temel inançları konusundaki bu apaçık eleştirisinin Kral'ı aleyhlerine çevirme ve bu nedenle Kral'ın kendilerini Kureyşlilere teslim etmesi tehlikesi ile karşı karşıya idiler. Fakat buna rağmen onlar Kral'ın önünde hiç tereddüt etmeden bütün gerçeği gözler önüne sermişlerdi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder