9 Şubat 2014 Pazar

Yûnus Sûresi 75-109 Ayetleri M. Esed Meali


75. Bu [ilk peygamberlerden] sonra Musa ve Harun'u ayetlerimizle Firavun ve onun seçkinler çevresine gönderdik: ne var ki onlar, günaha gömülüp gitmiş bir topluluk oldukları için, büyüklük tasladılar,

76. Öyle ki, kendilerine katımızdan hak geldiği zaman, “Bakın, bu düpedüz bir büyü!” dediler.

77. Musa: Size hak geldiğinde, (onun) hakkında böyle mi konuşursunuz, hiç büyü olabilir mi, bu? Hem de, büyücülerin mutlu sona asla ulaşamayacakları ortadayken!” dedi

78. [Seçkinler:] “Bizi atalarımızı inanç ve uygulama olarak izler bulduğumuz yoldan çevirmeye ve böylece ikinizin bu ülkede söz sahibi kimseler olmanızı sağlamaya mı geldin? Her ne hal ise, size, ikinize inanmıyoruz!” dediler.

79. Ve Firavun “En usta sihirbazları bana getirin!” diye emretti.

80. Sihirbazlar gelince Musa onlara: “Haydi atın atmak [istediğinizi]!” dedi.

81-82. Böylece onlar [asâlarını] atıp [gözbağcılık yoluyla izleyenleri etkileyince] Musa onlara: “Bu yaptığınız sihirden başka bir şey değil; Allah bunu mutlaka boşa çıkaracaktır! Gerçek şu ki, Allah bozgunculuk yapanların işini asla ileri götürmez. Tersine, kelimeleriyle ancak hakkın ortaya çıkmasını sağlar; günaha gömülüp giden insanlar bundan hoşnut olmasalar da!”

83. Firavun ve onun seçkinler çevresi kendilerine zulmeder korkusuyla [başkaları geri dururken] kavminden ancak birkaç kişi Musa'ya olan inançlarını açıkladılar: çünkü Firavun ülkede gerçekten de nüfûz ve iktidar sahibiydi, ve üstelik ölçüsüz, acımasız biriydi.

84. Musa: “Eğer Allah'a inanıyorsanız” dedi, “eğer gerçekten O'na bağlanıp kendinizi O'na teslim etmişseniz, öyleyse artık güvenin O'na!”

85-86. Bunun üzerine onlar da: “Biz güvenimizi Allah'a bağlamışız! Ey Rabbimiz, bizi zalim bir topluluğun elinde rüsva etme!” dediler. “Hakkı inkâr eden bu toplumun elinden lütfunla kurtar bizi”.

87. Biz de Musa ile kardeşine: “Şehirde halkınız için bazı evleri sığınak edinin” diye vahyettik, “ve [onlara deyin ki] ‘Evlerinizi ibadet yerine dönüştürün; ve namazda devamlı ve kararlı olun!’ Ve [sen ey Musa!] inananları [Allah'ın yardımıyla] müjdele!”

88. Ve Musa: “Ey Rabbim!” dedi, “gerçek şu ki, Sen Firavun ve onun seçkinler çevresine dünya hayatında görkem ve zenginlik verdin; öyle ki, bunun sonucu olarak onlar da, ey Rabbim, [başkalarını] Senin yolundan çeviriyorlar! Ey Rabbimiz, öyleyse artık onların zenginliklerini silip yok et, (ve böylece) kalplerini katılaştır; çünkü çetin azabı görmedikçe inanmayacaklar!”

89. [Allah:] “Bu dileğiniz kabul olundu” dedi, “öyleyse, siz ikiniz dosdoğru yolda sabır ve sebatla devam edin ve [doğru nedir, eğri nedir] bilmeyenlerin yolunu izlemeyin!”

90. Derken İsrailoğulları'nı denizin öte yakasına geçirdik; bunun üzerine Firavun ve ordusu hışımla onların ardına düştü, [denizin dalgaları onları örtüp de Firavun] boğulmak üzereyken: “El hâk, inandım,” dedi, “İsrailoğulları'nın inandığı Tanrı'dan başka tanrı yok! Ve ben de artık kendini yürekten O'na teslim eden kimselerdenim!”

91. [Ona]: “Ancak şimdi mi?” denildi, “Oysa, bu güne kadar [Bize] hep başkaldırmış ve bozguncular arasında yer almıştın!

92. [İmdi,] bugün senin sadece bedenini kurtaracağız ki, senden sonra gelecek olanlar için [uyarıcı] bir işaret olsun; çünkü, gerçek şu ki, insanların çoğu ayetlerimize karşı umursamazlık gösteriyor!”

93. Derken, İsrailoğulları'na son derece güzel, emin bir yurt tayin ettik ve kendilerini temiz ve hoş rızıklarla rızıklandırdık. Ama, ne zaman ki [vahiy yoluyla] kendilerine (hakikat) bilgi(si) geldi, ancak o zaman aralarında çekişmeye, farklı görüşler benimsemeye başladılar: Allah, çekişmeye düştükleri her konuda Kıyamet Günü aralarında elbette hüküm verecektir.


94. Bütün bunlardan sonra, [ey insanoğlu], sana indirdiğimiz şey[in doğruluğun]dan hâlâ şüphede isen, önceki çağlarda vahyedilmiş metin-(leri) okuyan kimselere sor: [O zaman anlayacaksın ki] Rabbinden sana gelen haktır. O halde, artık şüphecilerden olma.

95. Allah'ın ayetlerini yalanlayan kimselerden olma ki, kendini kaybedenler arasında bulmayasın.

96-97. Gerçek şu ki, haklarında Rablerinin sözü [yargısı] gerçekleşmiş olanlar imana erişemeyeceklerdir. Kendilerine her türlü kanıtlayıcı belge gelse bile, tâ ki [öte dünyada kendilerini bekleyen] o çok can yakıcı azabı gözleriyle görünceye kadar...

98. Çünkü, ne yazık ki, Yunus toplumundan başka, [bütün bireyleriyle topyekun] imana erişen ve böylece imanının (vereceği huzur ve güvenliği) tadan herhangi bir cemaat çıkmadı henüz. (Yunus'un soydaşları) inandıkları zaman, dünya hayatında [sürüklenebilecekleri] alçalmanın, bayağılaşmanın yol açacağı acıyı ve sıkıntıyı onlardan uzaklaştırdık ve belli bir süre varlıklarını sürdürmeleri için kendilerine fırsat verdik.

99-100. [İşte bunun gibi] Rabbin eğer öyle olmasını dileseydi, yeryüzünde yaşayan herkes topyekûn imana erişirdi: Hal böyleyken, insanları inanıncaya kadar zorlayabileceğini mi sanıyorsun, hem de, hiç kimsenin, Allah'ın izni olmadıkça asla imana erişemeyeceği ve aklını kullanmayanlara alçaltıcı, bayağılaştırıcı [inançsız]lığı musallat edenin O olduğu (gerçeği) ortadayken?


101. De ki: “Göklerde ve yerde var olanlara bakın da düşünün!” Ne var ki, inanmayacak olan bir topluma ne ayetlerin, ne de uyarmaların bir yararı dokunabilir!

102. O halde, kendilerinden önce gelip geçen [inkârcıların yaşadığı felaket] günlerinden başka günler mi bekliyorlar? De ki: “Öyleyse, [olacak olanı] bekleyin bakalım; doğrusu ben de sizinle beraber bekleyeceğim!”

103. [Çünkü bu konudaki değişmeyen uygulama şudur: hakkı inkar edip ayetlerimizi yalanlamaya kalkışanların felaketlerini hazırlarız;] ve buna karşılık elçilerimizi ve imana erişenleri kurtarırız. İşte bize hak olan, böylece inananları kurtarmamızdır.


104. [Ey Peygamber,] de ki: “Ey insanlar, eğer benim imanımdan şüphede iseniz, [bilin ki,] kulluk etmem, sizin Allah'tan başka kulluk ettiğiniz varlıklara; ben yalnızca, sizi[n hepinizi] öldürecek olan Allah'a kulluk ederim: çünkü ben [yalnız O'na] inanan kimselerden biri olmakla emrolundum”.

105. [Ey İnsanoğlu,] işte böyle (sen de) yüzünü, yalancı, aldatıcı şeylerden bütünüyle arınmış olarak, sebat ve samimiyetle [gerçek] inanca çevir; Allah'tan başkasına tanrılık yakıştıranlardan olma.

106. Sana ne bir yarar, ne de bir zarar verebilecek durumda olmayan varlıkları Allah'la beraber anıp onlara yalvarıp yakarma: çünkü, eğer böyle yaparsan muhakkak ki zalimlerden olursun!

107. Ve [bil ki,] eğer senin başına Allah bir darlık, bir sıkıntı saracak olsa, O'ndan başka onu giderecek yoktur: Ve eğer hakkında iyilik, genişlik diliyorsa, O'nun lütuf ve cömertliğini engelleyebilecek kimse de yoktur; O lütuf ve cömertliğini kullarından dilediğine nasip eder. Çünkü çok acıyan-esirgeyen gerçek bağışlayıcı O'dur.

108. [Ey Peygamber,] de ki: “Ey insanlar, şimdi size Rabbinizden hakikat (bilgisi) gelmiş bulunuyor artık. Bundan böyle her kim ki doğru yolu izlemeyi seçerse, bunu kendi lehine seçmiş olacaktır; ve her kim ki sapıklığı seçerse, yine bunu kendi aleyhine seçmiş olacaktır. Sizin davranışınızdan sorumlu değilim ben”.


109. [Sana gelince, Ey Muhammed, sen de] yalnızca sana vahyedilene uy ve Allah hükmünü verinceye kadar sabret: çünkü hükmedenlerin en iyisi O'dur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder