3) Hamd "Din gününün sahibi Allah'a aittir."
Din gününden kasdedilen ahirettir. Birinci derecede Kur'ân'ı Kur'ân âyetleriyle tefsir edeceğiz. İnfitar Sûresi'nde "Sonra din gününün ne olduğunu nereden bileceksin? O gün kimsenin hiç bir kimseye hiç bir fayda sağlamayacağı bir gündür. O gün emir yalnız Allah'a aittir" buyurularak din gününün ahiret olduğu açıklanmıştır.
Allah (c.c.) Rahman ve Rahim isimleriyle bizi önce ümitlendiriyor. "Maliki yevmiddin" ile de korkutuyor. Cennete gitme ümidi ile Cehenneme düşme korkusu arasında işlerimizi ve niyetlerimizi düzeltelim.
Fatihanın ilk iki ayeti Allah, Rab, Rahman ve Rahim isimlerini tanıtıyor. Yediklerimizi giydiklerimizi, sevdiklerimizi, elimizi, dilimizi, gören gözümüzü, yaratan yaşatan yöneteni bize tanıtıyor.
Rahman ve Rahim olan Rabbimiz Allah'a hamd ediniz dedikten sonra ceza gününün sahibi olduğunu hatırlatıyor.
Bu bize tebliğin metodunu da öğretiyor; önce inanan inanmayan herkese sevindirici müjdeleyici olacağız. Sonra inananları ayırıcı, iman kardeşliği sebebiyle kayırıcı, fakat hep açıklayıcı, anlatıcı kurtuluşa davet edip felaketi gösterip uyarıcı olacağız. Bunlardan anlamayanlar için korkutucu sakındırıcı ifadeler kullanacağız.
Su bir çok maddeyi yumuşatır. Ağaçların tepesine yükselir çiçek olur. Çiçekde koku olur ama demiri yumuşatamaz. Demir yumuşatılmak için ateşte yakılır örs üstünde çekiçle döğülür. Su verilir ise yarar hale getirilir.
Bazı insanlar da güzellikten iyilikten, yumuşaklıktan anlamazlarsa onların karakterine uygun davranılır.
Allah (c.c.) dünya ve ahiretin sahibi, maliki, yöneticisi olduğu halde burada yalnız "Din, ceza gününün maliki" denmesinin sebebi: Bu dünyada bir kısım insanların ilahlık iddiasında bulunmalarına izin vermesindendir. Ahirette ise otorite yalnız ve yalnız O'na aittir.
Yaratan, yaşatan ve yöneteni tanıdıktan ve O'nun Rahman sıfatının tecellisi ile rengarenk ve çeşit çeşit muamele edeceğini kimseye zulmetmeyeceğini, o gün Allah'dan başka kimsenin sözünün geçmeyeceğini öğrendikten sonra, O'nun mülkünde O'nun huzurunda O'na yönelir ve;
(4) "Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım isteriz" deriz.
Yaratıcı olarak Allah'ı kabul eden, yönetici olarak O'nu Rab tanıyan, bütün bu dünya nimetlerini O'nun verdiğini bilen, ahireîte Cennet ve Cehennemi yaratan ve müminle kâfiri ayırt edecek olan Rahim'e inanan bir Müslüman O'na hamd eder yakınlık sağlayınca sanki Rabbiyle konuşuyormuş gibi "Yalnız Sana ibadet ederiz ve yalnız Senden yardım isteriz" diyerek "Sana" ve "Senden" kelimelerini kullanmasını öğrenir.
«Sana ibadet eder, senden yardım isteriz» derken «herşey Allahındır veya Allah herşeydir» diyenlere cevap veririz. Çünkü biz ibadet edenle ibadet edileni ayırıyoruz.
İlk üç âyette Allah, Rabb, Rahman, Rahim, Malik isimlerini tanıdığımızdan arifler makamına erişiyoruz.
Ma'rifet makamında vuslat makamı vardır ki bu "İyyake Na'büdü"
"Yalnız Sana ibadet ederiz" diyerek Huzur'da olduğunu, kendisi Allah'ı görmese de Allah'ın kendisini gördüğünü bilerek ibadet ederse Mevla'sına kavuşan Mecnun gibi olur.
"Yalnız Senden yardım isteriz" derken Allah'dan başka herşeyi elinin tersiyle itip ondan başka dilek kapısı olmadığını söylemekle "Fena Fillah" mertebesine varır.
“Cemaatle birlikte olun, cemaati terk etmekten sakının. Şüphesiz ki şeytan tek başına kalan ile beraberdir. İki kişiden ise uzaktır. Kim cennetin ortasını istiyorsa, cemaatle birlikte olsun. İyilik yaptığında ona sevinen, kendisinden bir kötülük meydana geldiğinde ise ona üzülen kimse, mü’mindir.”
YanıtlaSilTirmizî, Albânî de hadisin sahih olduğunu belirtmiştir.
mst.
Bu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSil