55- Haberiniz olsun ki, göklerde ve yerde ne varsa hepsi
Allah'ındır. Haberiniz olsun ki, Allah'ın vaadi gerçektir, fakat onların çoğu
bunu bilmez.
56- Dirilten de öldüren de O'dur. O'nun huzuruna
döndürüleceksiniz.
57- Ey insanlar, size Rabbinizden bir öğüt, kalplerdeki
hastalıklara bir şifa, inananlara yol gösterici ve rahmet gelmiştir.
58- De ki; "Allah'ın lütfu ile, rahmeti ile, sadece
bunlarla sevinsinler. Bunlar onların biriktirdikleri dünya malından daha
hayırlıdır.
"Haberiniz olsun
ki." Bu yankılanan ilan ile... "Haberiniz olsun ki, göklerde ve yerde
ne varsa hepsi Allah'ındır."
Göklerde ve yerdeki her
şeye sahip olan yüce Allah, kendi vaadini de gerçekleştirebilir. Hiçbir güç O'nu
vaadini gerçekleştirmekten alıkoyamaz. Hiçbir engel bu vaadini doğru
çıkarmasına karşı koyamaz:
"Haberiniz olsun ki, Allah'ın vaadi gerçektir,
fakat onların çoğu bunu bilmez."
Onlar cahilliklerinden bu vaatten kuşkuya kapılırlar ve yalan sayarlar.
"Dirilten de öldüren de O'dur."
Hayatı ve ölümü verebilen, elbette tekrar yaratmaya ve hesaba çekmeye de gücü
yeter.
"O"nun huzuruna döndürüleceksiniz." Bu,
harekete geçirici sunuştan sonra, hızlı bir şekilde sunulan pekiştirmenin kısa
biçimdeki yorumudur.
Bunun arkasından bütün
insanlara yöneltilen kapsamlı bir çağrı yer almaktadır: "Ey insanlar, size Rabbinizden bir öğüt, kalplerdeki hastalıklara
bir şifa, inananlara yol gösterici ve rahmet gelmiştir."
Kendisinden şüphe
ettiğiniz bu Kitap'ta size, "Rabbinizden" öğütler gelmiştir. Yani o
Kitap uydurulmuş bir şey değildir. Orada yer alan şeyler, herhangi bir insanın
görüşleri değildir. Size bu Kitap öğüt olarak geldi, kalplerinizi diriltmek
için... Gönüllerinizi
dolduran saçma şeylerden temizlesin... Kalplerinize egemen olan
kuşkudan kurtarsın. Onları hasta eden pisliklerden, şaşkınlığa düşüren
krizlerden uzaklaştırsın. Bu öğüt geldi ki, kalplerinize iman ile beraber,
şifa, afiyet, kesin inanç, güven ve huzur versin. Bu öğüt, imandan nasibini
almış olan insanlar için hedefe ulaştırıcı yolun kılavuzudur. Sapıklık ve
azaptan kurtaran bir rahmettir: "De ki; "Allah'ın lütfu ile, rahmeti
ile, sadece bunlarla sevinsinler. Bunlar, onların biriktirdikleri dünya malından daha
hayırlıdır."
İşte yüce Allah'ın
kullarına bağışladığı bu lütuf ile, imanlarından dolayı kendilerine bahşedilen
bu rahmet ile... Evet, işte yalnız bunlarla sevinsin onlar... Çünkü gerçekten
sevinilmesi gereken nimet budur. Bu dünya hayatının malları, eşyası değildir. Bu
öyle yüce bir sevinçtir ki, insanı yeryüzünün basit arzularından, geçici
menfaatlerinden kurtarır. Bu tür nimetleri, hayatın hizmetçisi kılar, hizmet
edileni değil. İnsanı onlardan yararlanan bir varlık düzeyine yükseltir, onlara
boyun eğen bir kul değil. Bununla beraber İslâm, dünya hayatının nimetlerini
horlamaz. İnsanların onları terk etmelerine ve onlardan
yararlanmalarını öngörmez. İslâm bu nimetlere ağırlıkları kadar değer verir.
İnsanların, özgür bir irade ile serbestçe kullanarak onlardan yararlanmalarını
ister. İslâm’ın öngördüğü şekilde bakıldığında, insanların bu nimetlerden daha
üstün idealleri vardır. Onların ufukları, yeryüzünden oluşan dünya ufuklarından
daha yücedir. Müslümanlara
göre asıl nimet imandır. İmanın gereklerini yerine getirmek amacın
kendisidir. Bundan sonra dünya onların kölesidir, onlar üzerinde hiçbir
etkinliği yoktur.
Ukbe b. Velidy Safvan b.
Amr'dan, o da Eyfa b. Abdullah el-Kilai'den işittiğini belirterek der ki;
"Irak'ın haracı Hz. Ömer’e -Allah ondan razı olsun- getirildiğinde, azatlı
kölesi ile beraber malları teslim aldı. Hz. Ömer develeri saydığında onların
belirlenenden fazla olduğunu gördü ve "Yüce Allah'a hamdolsun" demeye
başladı. Azatlı köle ise, "Allah'a yemin olsun ki, bu Allah'ın lütfu ve
rahmetidir" demiş, Hz. Ömer; "Sen bilemedin... Bu mallar yüce
Allah'ın şu ayette belirttiği şeyler değildir" demiştir: "De ki; -Allah'ın
lütfu ile, rahmeti ile, sadece bunlarla sevinsinler. Bunlar onların
biriktirdikleri dünya malından daha hayırlıdır.-"
İşte böyleydi, ilk Müslüman
kuşağın bu dünya hayatının değerlerine bakış açısı. Onlar en birinci lütfu ve
en büyük rahmet olarak, Allah'ın kendilerine gönderdiği öğüdü ve hidayeti
görüyorlardı. Mala, servete, zafere verdikleri önem ise, ancak bundan sonra
gelebilirdi. Bu
nedenle onlar, zafere kavuşuyorlardı, mallar da üzerlerine yağıyordu.
Zenginlik ve servet peşlerinden koşuyordu... Evet, bu ümmetin yolu açıktır. Bu
ümmetin yolu ise Kur'an'ın belirlediği yoldur. Kur'an erlerinin, ilk Müslüman
kuşağın uyguladığı hayattır... İşte yol budur.
Ahiret hayatında, dünya
hayatında ve bu yeryüzünde insanın değerini ortaya koyan maddi rızıklar ve
maddi değerler değildir. Maddi rızıklar, maddi kolaylıklar ve maddi değerler,
daha sonradan gelecek olan ahiret âlemine kalmadan yaşanan bu dünya hayatında
bile, insanlığın
mutsuzluk nedenlerinden biri olabilir. Nitekim bugün biz bu durumu
maddeci medeniyetin bütün olumsuzluklarında görebiliyoruz.
Hiç şüphesiz insanlığın
hayatına hükmeden başka değerler bulunmaktadır. İşte bu başka değerler, ancak
insan hayatında maddi rızıkların ve maddi kolaylıkların değerini
belirleyebilir. Ancak bu değerler, rızıklardan ve kolaylıklardan, insanoğlunun
mutluluğu ve rahatı için bir zemin hazırlayabilir.
Herhangi bir insan topluluğuna
hükmeden sistem, onların hayatlarında yer alan maddi rızıkların değerini
bilirler. Bunları, mutluluğa götüren bir etken veya bedbahtlığa yol açan bir
faktör haline getiren bu sistemdir.
Aynı şekilde bunları,
insanlığın yükselişi için bir etken veya gerilemesi için bir illet yapan da
yine o sistemdir!
İşte bu nedenle İslâm
dininin, Müslümanların hayatında ne kadar önemli bir yer tuttuğu, özgün bir
şekilde ifade edilmiştir: “Ey insanlar, size Rabbinizden bir öğüt, kalplerdeki
hastalıklara bir şifa, inananlara yol gösterici ve rahmet gelmişti. De ki; -Allah'ın
lütfu ile, rahmeti ile, sadece bunlarla sevinsinler. Bunlar onların
biriktirdikleri dünya malından daha hayırlıdır.-“
Bu nedenle Kur'an ile
ilk muhatap olan nesil, bu yüce değerin anlamını kavrıyordu. Hz. Ömer, bunun
için mal ve hayvanlar hakkında, yüce Allah'ın, "De ki; "Allah'ın
lütfu ve rahmeti ile, sadece bunlarla sevinsinler. Bunlar, onların
biriktirdikleri dünya malından daha hayırlıdır." ayetinde söz ettiği
şeyler bunlar değildir deme ihtiyacını duymuştur.
Çünkü Hz. Ömer kendi
dinini biliyordu. Allah'ın lütfu ve rahmeti olarak birinci ve ilk planda
Allah'ın kendilerine gönderdiği şeylerde, Rabbleri tarafından gönderilen öğütte
gönüllere şifa veren Mü'minler için doğru yol kılavuzu ve rahmet olan Kur'an'da
somutlaştığını, bunların insanların topladığı, mal, deve ve rızıklardan farklı
bir şey olduğunu biliyordu!
Onlar, bu dinin
kendilerini nasıl köklü bir değişime uğrattığını, içinde debelendikleri
cahiliye bataklığından kendilerini kurtardığını çok iyi anlıyorlardı. Her yerde
ve her zaman rastlanan cahiliyelerle kıyaslandığında, bu gerçekten köklü bir
değişiklikti. Bu
cahiliyelerden biri de, yirminci yüzyılın cahiliyesidir.
Bu dinin insanlar üzerinde
yaptığı en büyük değişiklik, kulları kullara kulluktan kurtarması, onları bu
kulluktan kurtarıp, yalnız Allah'a kul yapması ve bütün hayatlarını bu özgürlük
ilkesine dayandırmasıdır. Düşüncelerini, değerlerini, ahlâklarını ve
hayatlarını bir bütün olarak kulluktan kurtarıp özgürlüğe kavuşturmasıdır...
Maddi rızıklar, maddi
kolaylıklar ve maddi imkânlar, bu özgürlükten ve bağımsızlıktan sonra gelir.
Nitekim Müslüman topluluğun tarihinde meydana gelen de budur. İslâm toplumu bir
taraftan etrafını kuşatan cahiliyeleri silip süpürürken, yeryüzündeki egemenlik
ve güç odaklarının dizginine de hâkim olur. İnsanlığı Allan yoluna yöneltir.
Böylece insanların da kendisi ile birlikte Allah'ın lütfundan yararlanmasını
sağlar.
Bütün güçleriyle maddi
değerler ve maddi üretim üzerinde yoğunlaşanlar, bu yüce ve köklü değerleri
hesaba katmayanlar, onları boş verenler, insanlığın doğrudan düşmanlarıdır.
İnsanlığın, hayvanların düzeyinden ve hayvanların arzularından daha yüce bir
düzeye yükselmesini istemeyenlerdir.
Onlar bu tür görüşleri
samimi, masum bir görüş olarak ileri sürmüyorlar. Bu görüşlerle îmâni
değerlere, insanların kalplerini, onların zaruri olan ihtiyaçlarını göz ardı
etmeyen, hayvani arzulardan daha yüksek değerlere bağlayan, hayvansal
ihtiyaçlarını oluşturan, yeme barınma ve cinsel ihtiyaçlarının yanında daha
köklü ihtiyaçlara yönelten inanç sistemine gölge düşürmek ve onu yok etmek
istiyorlar!
Sürekli olarak maddi değerlere,
maddi üretime önem vermeye yönelik bu çığırtkanlık insanın hayatını,
düşüncesini, değerlendirmesini her yönden kuşatmakta, onu bu maddi değerleri
peşinde sürüklenen bir makineye dönüştürmekte, bu maddi değerlerin hayatın en
büyük değerleri olarak görmesine neden olmakta ve dolayısıyla üretim
çığlıklarından oluşan fırtınada manevi ve ahlâki bütün değerlerini unutmasına
yol açmaktadır. Bu yüce değerlerin hepsi maddi üretim uğrunda ayakaltına
alınmaktadır... İşte insanları bu hale sokan böyle bir çığırtkanlık, masum
olamaz. Bu en azından, klasik cahiliye putları yerine kendisine tapılan modern
putlar yapmak için planlanmış bir plan-komplo olabilir. Bu plan ile modern
putlara, bütün değerlerin üstünde yüce bir egemenlik sağlanmış olmaktadır!
Maddi üretim, putların
kutsallığına büründüğünde, insanlar onun için alın teri döktüğünde ve bu putun
etrafında dört döndüklerinde, artık onun uğrunda ahlâk, aile, namus, özgürlük,
hak ve güvence (teminat) gibi diğer değerler ve kutsal olgular bütünüyle feda
edilir ve ayakaltına alınır... Bütün bunlar eğer üretimin arttırılmasına engel
oluyorlarsa, hemen ayakaltına alınmalıdırlar!
Bu durumda üretim ilah ve
put değilse, o zaman put ve ilah nedir ki? Putun ille de bir taş ve odun
parçası olması zorunlu değildir. Bazen bir değer, bir dünya görüşü, bir arma, bir slogan,
bir ünvan bile put olabilir!
En yüce değerin Allah'ın lütfuna ve rahmetine verilmesi gerekir.
Allah'ın
lütfu ve rahmeti, O'nun gönüllere şifa veren, insanları özgür kılan, insanın
insani değerlerini yücelten Allah'ın gösterdiği doğru yolda somutlaşmaktadır.
Ancak bu yüce değerin gölgesinde insan, Allah'ın bu yeryüzünde insanlara
bağışladığı rızkından yararlanma imkânı elde eder. Böylece maddi üretimin
sağladığı sanayileşmeden, uğrunda verilen zahmetlerle gittikçe artan maddi
kolaylıklardan, rahattan ve cahiliyenin ve bu yeryüzünde etrafında çığlıklar
kopardığı diğer değerlerden yararlanma fırsatını bulabilir!
Bu yüce değerin varlığı ve
egemenliği olmadan, rızıklar, kolaylıklar ve üretim, insanlığı mutsuzluğa
götüren lanetlik nesnelere dönüşür. Çünkü bu durumda rızıklar, kolaylıklar ve
üretim, insanî yüce değerler aleyhine olarak, hayvani ve teknolojik değerlerin
yükseltilmesi için kullanılacaktır.
Yüce Allah ne kadar doğru
söylüyor: "Ey insanlar, size Rabbinizden bir öğüt, kalplerdeki
hastalıklara bir şifa, inananlara yol gösterici ve rahmet gelmiştir. De ki; Allah'ın
lütfu ile, rahmeti ile, sadece bunlarla sevinsinler. Bunlar onların
biriktirdikleri dünya malından daha hayırlıdır."
Surenin akışı içinde
Allah'ın lütfundan ve rahmetinden, insanlara gönderilen öğüt, hidayet ve
gönüllere şifa veren hakikatlerle somutlaşan lütfundan ve rahmetinden söz
açılmışken, Allah'ın belirlediğine uygun bir şekilde değil, kendi beşeri
arzularına uygun biçimde pratik hayatını yaşayan cahiliyeye değiniliyor.
Onların, yüce Allah'ın özelliklerine tecavüz etmelerine, Allah'ın kendilerine
rızık olarak verdiği şeylerde, helâl ve haram kılma yetkisini kendilerinde
görmelerine yer veriliyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder