Surenin ilk ayeti, bu
surenin Miraç olayı sırasında indirildiğini göstermektedir. Hadislere ve Hz.
Peygamber'in (s.a) hayatını anlatan eserlere göre bu olay Hicret'ten bir yıl
önce meydana gelmiştir. O halde bu sure Mekke döneminde indirilen son
surelerden biridir.
Hz. Peygamber (s.a) on iki yıldan beri tevhidi tebliğ ediyor ve düşmanları da bu tebliği başarısızlığa uğratmak için ellerinden geleni yapıyorlardı. Fakat onların tüm çabalarına rağmen, İslâm Arabistan'ın her köşesine yayılmıştı ve onun davetinden etkilenmeyen bir kabile neredeyse yoktu. Mekke'de de gerçek Müminler küçük bir toplum oluşturmuşlar ve İslâm'ı zafere ulaştırmak için her türlü tehlikeye karşı durmaya hazır bir hale gelmişlerdi. Onların yanı sıra Evs ve Hazreç'in (Medine'de iki büyük ve etkili kabile) büyük bir çoğunluğu da Müslüman olmuştu. Bu nedenle Hz. Peygamber'in (s.a) Mekke'den Medine'ye hicret edip orada bütün Müslümanları toplama ve İslâm ilkelerine dayalı bir devlet kurma zamanı gelmişti.
Mekkeli müşrikler, İsrailoğulları'nın ve diğer toplulukların kötü sonlarından ders almaları ve Allah tarafından kendilerine verilen ve bitmek üzere olan süre içinde kendilerini düzeltmeleri konusunda uyarılmaktadırlar. O halde onlar Hz. Muhammed (s.a) tarafından iletilen daveti ve Kur'an'ı kabul etmelidirler; aksi takdirde onlar helâk edilecek ve yerlerine başka bir topluluk getirilecektir. Yakın gelecekte Medine'de İslam'ın doğrudan kendilerine tebliğ edileceği İsrailoğulları da, kendilerini felakete sürükleyen deneyimlerden ders almaları konusunda uyarılmaktadırlar. "Hz. Muhammed'in (s.a) peygamberliğinden yararlanın, çünkü bu size verilen son fırsattır. Eğer şimdi de eskiden davrandığınız gibi davranmaya devam ederseniz, acıklı bir azapla karşılaşacaksınız."
İnsanlığın eğitilmesine gelince, insanın başarı veya başarısızlığının, kazanç veya kaybının, tevhidi, öldükten sonra dirilmeyi ve peygamberliği iyi anlayıp anlamamasına bağlı olduğu belirtilmektedir. Buna uygun olarak Kur'an'ın Allah kitabı olduğunu ispatlayan ikna edici fikirler öne sürülmekte, kâfirlerin bu gerçekler hakkındaki şüpheleri ortadan kaldırılmakta ve uygun yerlerde kâfirler cahillikleri nedeniyle azarlanmakta ve uyarılmaktadırlar.
Bu bağlamda İslâmî hayat tarzının dayandırılması amaçlanan temel ahlâk ve medeniyet ilkeleri ortaya konulmaktadır. O halde bu, fiili kuruluşunun bir yıl öncesinde haber verilen İslâm Devletinin bir manifestosu niteliğindedir. Burada, bunun Hz. Muhammed'in (s.a) kendi memleketinde ve dışarıda kurmayı amaçladığı hayat tarzı oldukça açık bir biçimde ifade edilmektedir.
Bunların yanı sıra Hz. Peygamber'e (s.a) , çektiği sıkıntı ve zorluklara aldırmaksızın görevinde sebat etmesi ve hiçbir şekilde kâfirlere taviz vermeyi aklından geçirmemesi emredilmektedir. İşkence, alay ve acılarla karşılaştıklarında bazen sabırsızlık ve dayanıksızlık belirtileri gösteren Müslümanlara da bu kötü şartlara sabır ve dayanıklılıkla karşı koymaları, duygu ve arzularını kontrol etmeleri emredilmektedir. Bundan başka "Salât" (namaz) nefislerini temizlemeleri ve yüceltmeleri için bir araç olarak sunulmaktadır: "Bu, sizde, Hak yolunda savaşmaya niyet eden herkeste bulunması gereken niteliklerin oluşmasını sağlayacaktır."
1-
Kulu Muhammed'i bir gece Mescidi Haram'dan (Kâbe’den) yola çıkararak, kendisine
bazı mucizelerimizi, olağanüstülüklerimizi gösterelim diye, çevresini kutsal
kıldığımız Mescidi Aksa'ya (Kudüs'e) ulaştıran Allah, her türlü noksanlıktan
uzaktır. O her şeyi işiten ve her şeyi görendir.
Sure Allah'ın eksik
sıfatlardan uzak tutulması ile başlıyor. Bu başlangıç İsra'nın yumuşak, sakin
havasına uyum sağlayan psikolojik bir harekettir. Bu aydınlık ufukta kul ile
Allah arasındaki en uygun bağdır.
Ayette, özellikle kulluk
özelliğine dikkat çekiyor: Kulu Muhammed'i... Ulaştıran Allah...
Amaç, İsra ve insanların
ulaşmadığı derecelere yükseliş makamında bu sıfat pekiştirilsin ve
yerleştirilsin. Peygamberin bu sıfatı unutulmasın. İlahlık makamı ile kulluk makamı karışmasın. Nitekim Hz. İsa'dan
sonra, doğumu ve vefatına ilişkin birtakım gizemler ve kendisine verilen
birtakım mucizeler nedeniyle Hristiyanlık inancında ilahlık ve kulluk makamları
karışmıştı. Nitekim insanların bazıları Hz. İsa'ya verilen bu mucizeleri, kulluk
makamı ile ilahlık makamını karıştırmak için birer gerekçe olarak
görmüşlerdir... İşte burada kulluk sıfatına dikkat çekilmesi İslâm inancının
sadeliğini, berraklığını garanti etmiş ve yüce Allah'ın zatının yakından veya
uzaktan ortak koşma veya varlıklara benzerlik gibi şaibelerden arındırılmasını
sağlamıştır.
"İsra" kavramı "Sery" kökünden türemiştir. Gece yürüyüşü demektir. "Esra" ifadesi beraberinde zamanını
da göstermektedir. Ayrıca zamanını belirtmeye gerek yoktu. Buna rağmen Kur'an-ı
Kerim'in metoduna uygun olarak tasvir ve gölgelendirme amacıyla ayette "gece" sözcüğüne yer verilmiştir. Böylece
İsra'nın o güzelim hareketi ve ardı ardına gelen seyri insanın ruhuna dikte
edilirken gecenin sakin gölgesi
sergilenmekte ve insan ruhunu kuşatan sakin havası daha canlı biçimde
teneffüs ettirilmektedir.
Mescid-i Haram'dan
Mescid-i Aksa'ya yapılan bu yolculuk her şeyden haberi olan, her şeyi en güzel
şekilde düzenleyen yüce Allah'ın yapılmasını istediği bir yolculuktur. Hz.
İbrahim ve Hz. İsmail'den -selâm her ikisinin de üzerine olsun- peygamberlerin
sonuncusu Hz. Muhammed'e -salât ve selâm üzerine olsun kadar ki, tevhid
inançlarının en büyük halkalarını birbirine bağlıyor. Bütün tevhide dayalı
dinlerin kutsal saydıkları yerleri birbirine bağlıyor. Sanki bu hayret verici
yolculuk ile son peygamberin kendisinden önceki tüm peygamberlerin kutsal değerlerine
sahip çıktığı, onun peygamberliğinin bu kutsal değerlerin hepsini kuşattığı ve
peygamberliğinin bu kutsal değerlerin hepsiyle ilgisi olduğu duyurulmak
isteniyor. Bu, zaman ve mekân sınırlarının çok ötesine uzanan, zaman ve mekânın
ufuklarından ve boyutlarından daha geniş bir alanı kapsayan, ayrıca ilk bakışta
ortaya çıkan yakın anlamlardan daha büyük manâlar ifade eden bir yolculuktur.
Mescid-i Aksa'nın "Çevresini kutsal kıldığımız" şeklinde
nitelendirilmesi, mescidin bütünüyle bereketle kuşatıldığını, onun çevresine
taştığını sergileyen bir nitelendirmedir. Bu ifadenin yerine "Onu
mübarek kıldık" veya "İçine bereket yağdırdık" gibi
doğrudan kullanılması bu anlamı veremezdi. Bu da Kur'an'ın hayret uyandıran
ifade inceliklerinden birisidir.
İsra beraberinde başka
mucizelerin de bulunduğu bir mucizedir. "Ona ayetlerimizi gösterelim diye."
Hz. Peygamberin -salât ve
selâm üzerine olsun- şekli ve keyfiyeti ne şekilde olursa olsun yatağının
soğumayacağı kadar kısa bir zaman diliminde Mescid-i Haram'dan Mescid-i Aksa'ya
hayret verici bir şekilde götürülüp-getirilmesi... Allah'ın mucizelerinden
biridir. İnsanın kalbini bu evrendeki hayret verici ufuklara açmaktadır. İnsan
denilen şu yaratığın bünyesinde gizli olan enerjileri yüce Allah'ın ve
bünyesine bu güzel sırları yerleştirdiği şu insan cinsi arasından seçilen ve
Allah'ın lütfunu karşılayabilecek şekilde kendisini hazırlayan Allah tarafından
verilmiş yetenekleri ortaya koymaktadır.
"O
her şeyi işiten ve her şeyi görendir."
Kulaklara ve gözlere
görünmeyen bütün sırları ve gizlilikleri sessizliklerine ve inceliklerine
rağmen görür ve işitir.
Surenin ilk ayetinde önce
Allah tesbih ediliyor "Kulu
Muhammed'i bir gece, yola çıkaran Allah bütün noksanlıklardan
münezzehtir." Ardından bu ifade tarzı değişiyor ve yüce Allah'ın
yaptığı bir açıklama yer alıyor: "Kendisine bazı mucizelerimizi gösterelim
diye."
Sonra da yüce Allah'ın
nitelikleri sunuluyor:
"O
her şeyi işiten. ve her şeyi görendir."
İfadedeki ince anlamların
duyarlı ve hassas bir ölçü ile ortaya konmasına uygun düşsün diye böyle
yapılıyor. Allah'ı noksan sıfatlardan arındırma direkt yüce Allah'a yükseliyor.
İsra olayının amacının bildirilmesi de yine bizzat yüce Allah tarafından
bildiriliyor. İşitme ve görme sıfatları da yüce Allah'ın zatı için kesin bir
haber biçimi de sunuluyor. Sadece bir ayette bu üç ayrı ifadenin bir araya
gelmesi, ayette verilmek istenen mesajın tüm inceliklerine varıncaya kadar
eksiksiz biçimde yer alması içindir.
Bu İsra olayı Allah'ın
mucizelerinden biridir. İnsanların alışageldikleri ölçülere göre hayret verici
bir yolculuktur. Mescid-i Aksa yolculuğun bitiş noktasıdır. Mescid-i Aksa yüce
Allah'ın İsrailoğulları'nı yerleştirip sonra oradan sürdüğü kutsal yurdun
merkezidir. Dolayısıyla bu surenin devamındaki ayetlerde ele alınan Hz. Musa ve
İsrailoğulları'nın kıssası tam uygun yerinde ele alınıyor.