28 Şubat 2009 Cumartesi

Fatiha-3,4

3) Hamd "Din gününün sahibi Allah'a aittir."

Din gününden kasdedilen ahirettir. Birinci derecede Kur'ân'ı Kur'ân âyetleriyle tefsir edeceğiz. İnfitar Sûresi'nde "Sonra din gününün ne oldu­ğunu nereden bileceksin? O gün kimsenin hiç bir kimseye hiç bir fayda sağlamayacağı bir gündür. O gün emir yalnız Allah'a aittir" buyurularak din gününün ahiret olduğu açıklanmıştır.

Allah (c.c.) Rahman ve Rahim isimleriyle bizi önce ümitlendiriyor. "Maliki yevmiddin" ile de korkutuyor. Cennete gitme ümidi ile Cehenne­me düşme korkusu arasında işlerimizi ve niyetlerimizi düzeltelim.

Fatihanın ilk iki ayeti Allah, Rab, Rahman ve Rahim isimlerini tanı­tıyor. Yediklerimizi giydiklerimizi, sevdiklerimizi, elimizi, dilimizi, gö­ren gözümüzü, yaratan yaşatan yöneteni bize tanıtıyor.

Rahman ve Rahim olan Rabbimiz Allah'a hamd ediniz dedikten son­ra ceza gününün sahibi olduğunu hatırlatıyor.

Bu bize tebliğin metodunu da öğretiyor; önce inanan inanmayan her­kese sevindirici müjdeleyici olacağız. Sonra inananları ayırıcı, iman kar­deşliği sebebiyle kayırıcı, fakat hep açıklayıcı, anlatıcı kurtuluşa davet edip felaketi gösterip uyarıcı olacağız. Bunlardan anlamayanlar için kor­kutucu sakındırıcı ifadeler kullanacağız.

Su bir çok maddeyi yumuşatır. Ağaçların tepesine yükselir çiçek olur. Çiçekde koku olur ama demiri yumuşatamaz. Demir yumuşatılmak için ateşte yakılır örs üstünde çekiçle döğülür. Su verilir ise yarar hale getirilir.

Bazı insanlar da güzellikten iyilikten, yumuşaklıktan anlamazlarsa onların karakterine uygun davranılır.

Allah (c.c.) dünya ve ahiretin sahibi, maliki, yöneticisi olduğu halde burada yalnız "Din, ceza gününün maliki" denmesinin sebebi: Bu dünya­da bir kısım insanların ilahlık iddiasında bulunmalarına izin vermesindendir. Ahirette ise otorite yalnız ve yalnız O'na aittir.

Yaratan, yaşatan ve yöneteni tanıdıktan ve O'nun Rahman sıfatının tecellisi ile rengarenk ve çeşit çeşit muamele edeceğini kimseye zulmet­meyeceğini, o gün Allah'dan başka kimsenin sözünün geçmeyeceğini öğ­rendikten sonra, O'nun mülkünde O'nun huzurunda O'na yönelir ve;



(4) "Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım isteriz" deriz.

Yaratıcı olarak Allah'ı kabul eden, yönetici olarak O'nu Rab tanıyan, bütün bu dünya nimetlerini O'nun verdiğini bilen, ahireîte Cennet ve Ce­hennemi yaratan ve müminle kâfiri ayırt edecek olan Rahim'e inanan bir Müslüman O'na hamd eder yakınlık sağlayınca sanki Rabbiyle konuşu­yormuş gibi "Yalnız Sana ibadet ederiz ve yalnız Senden yardım isteriz" diyerek "Sana" ve "Senden" kelimelerini kullanmasını öğrenir.

«Sana ibadet eder, senden yardım isteriz» derken «herşey Allahındır veya Allah herşeydir» diyenlere cevap veririz. Çünkü biz ibadet edenle ibadet edileni ayırıyoruz.

İlk üç âyette Allah, Rabb, Rahman, Rahim, Malik isim­lerini tanıdığımızdan arifler makamına erişiyoruz.

Ma'rifet makamında vuslat makamı vardır ki bu "İyyake Na'büdü"

"Yalnız Sana ibadet ederiz" diyerek Huzur'da olduğunu, kendisi Allah'ı görmese de Allah'ın kendisini gördüğünü bilerek ibadet ederse Mevla'sı­na kavuşan Mecnun gibi olur.

"Yalnız Senden yardım isteriz" derken Allah'dan başka herşeyi elinin tersiyle itip ondan başka dilek kapısı olmadığını söylemekle "Fena Fillah" mertebesine varır.

27 Şubat 2009 Cuma

Fatiha Suresi(2.Ayet)

"Hamd Rahman ve Rahim olan Allah'a aittir."
Dünyada mümin-kâfir ayrımı yapmadan nimet veren Rahman, ahirette müminle kâfir arasında ayırım yapan ise Rahimdir.
Rahman olan Allah (c.c.) mümine iki göz verip de kâfire tek göz vermemiştir. Ellerimiz, dillerimiz, ayaklarımız mümin kâfir ayrımı olmaksızın aynıdır. Rahman olan Allah havayı kimsenin tekeline bırakmamıştır. Müminle kâfir bunlardan her hangi bir ayrıma tabi olmadan yararlanıyor, bazı insanların kör, topal, sağır olarak yaratılmaları da hem kendilerine hem başkalarına rahmet olabilir. Biz bunu çoğu zaman bilemeyebilir, farkedemeyebiliriz. Asıl olan sıhhattir. Hastalık arızidir geçicidir. Sağlık bizim için rahmettir. Ama hastalık da bir çok rahmete vesile olabilir.
Kehf Sûresi'nde Allah (c.c.) Musa âleyhisselamla bir salih kulun yolculuğunu anlatır. Musa (s.a.v.) ile o salih zat (Hızır olduğu rivayet ediliyor) bir gemiye binerler. O salih zat gemide hasar meydana getirir. Musa (s.a.v.) "Niçin gemiye zarar verdin" diye sorduğunda cevap vermez. Uzun bir yolculuktan sonra yaptıklarının hikmetini Musa'ya açıklar.”Gemi fakirlerin idi. Arkadan gelmekte olan bir kral (korsan) o gemiyi gasbedecekti. Ancak ben onu ayıplı hale getirince gaspetmedi.” der.
Ayrıca isyanın faydası da yoktur.
İki körden ikisi de tedavi yollarından ümidi kesince birisi "Allah'a şükür ki kulağım duyuyor, halkın ve Hakkın kelamını işitiyorum. Gözlerimle haramı görmüyorum diyor ve rahat ediyor. Diğeri ise isyan ediyor ve iki dünyasını da karartıyor.
Hukuk fakültesi öğrencilerine İslâm Hukuku ile ilgili bir ders verdiğim bir sırada. Bir de baktım beyaz bas tonlarıyla, gözleri kör gönülleri açık dört kardeşim salona girdi.
Dersden sonra kendileriyle konuştum. Onlar da salonda körlere Kur'an öğretiyorlarmış. Ellerinde kabartma nokta usulüyle Pakistan'da basılmış mushaf vardı. Kendilerinden okumalarını rica ettim. Rastgele bir sahife açtı ve süratle parmaklarını göz yaparak okumaya başladı.
Öyleyse insanlık, isyanla değil, verilen emanetleri verildiği doğrultuda kullanarak dünyada gönül rahatlığı, ahirette Rabbın rızasını ve cennetini elde etmeye çalışmalıdır.
Akıllar Denk Olsaydı
"Mademki Allah Rahman'dır, dünyada kullar arasında ayırım yapmaz, niçin akıllar insanlarda eşit değil?" diyorlar.
Eğer akıllar ve bedenî güçler bütün insanlarda eşit olsaydı, ilini gelişmez, keşifler yapılmazdı. Evlerin planı, rengi, bahçeler, yollar aynı tip ve aynı renk olur, hayat çekilmez hale gelirdi.
Güreşler, koşular, bilgi yarışları yapılmaz, heyecan, zevk,.neşe denen şey olmazdı. Çünkü güçler ve akıllar eşit. Herkes aynı saniyede aynı metreyi koşacak, rekorlar, rekabetler olmayacaktı. Bir güle bakan binlerce kişi aynı kelimelerle aynı vezinde aynı şiiri yazacaktı
Rahim:
Ahirette müminle kâfiri ayırt eden, mümine Cennetini veren Allah (c.c.) Rahim ismi celaliyle rahmet edecektir.
Rahim, mazlumların son sığınağıdır. Bu dünyada insanların haklarını yiyen, Hakka karşı gelen, halka zulmedenler para, makam ve ünvanlarıyla dünyada cezalarını çekmeden giderlerse de ahirette mallar evlatları, orduları servetleri onlara fayda vermeyecektir.
Rahim ismi zalimler, kâfirler için tehdit, müminler ve mazlumlar için ise teselli ve sığınaktır.
Rahman ve Rahim'e iman eden bir insan, Allah'ın yeryüzüne indirdiği rahmetten yararlanır ve yaratıklara rahmet nazarıyla bakar. Civcivini korumak için aslana karşı duran tavuk, yavrusu için kartala kanat çırpan serçedeki rahmet bizde de vardır. O madenimizi işletirsek insanları iman sızlaştınp Cehenneme atılmasına sebep olan ateistlere, insanların elinde avucunda ne varsa sömüren kapitalistlere karşı çırpınır ve bir çıkış yolu buluruz.
Yaratılmışlara rahmet nazarıyla bakacağız. Rahman'ın rahmetinden ümit kesmeyeceğiz.
Rahim'dir diyerek tebelliğe de düşmeyeceğiz. Çünkü O din gününün sahibidir

25 Şubat 2009 Çarşamba

Fatiha Sûresi (1. ayet)

Rahman ve rahîm olan Allah'ın adıyla;
Okuduğumuz mushafı açtığımızda bu sûre ile karşılaştığımızdan "Kur'ân'ın açış sûresi, anahtarı" anlamına gelen "Fatiha sûresi" diye isim­lendirilmiştir.
Kur'ân-ı kerîm'in kısa bir Özeti durumunda olduğundan bazı âlimler tarafından "Kur'ân'ın aslı, esası" mânâsına gelen "Ümmü'l-Kur'ân" diye isimlendirilmiştir.

(1) Hamd, âlemlerin Rabbi Allah'adır.

Hazreti Adem'in yaratıldıktan sonra söylediği ilk cümle "el-Hamdü lillah" cümlesidir.
Müminlerin Cennette söyleyecekleri cümle de yine "el-hamdü lillahi Rabbil âlemîn" olacaktır.Yine "Müminler iki hamdın arasında yalnız Allah'a hamdederek yaşamalıdırlar. Dünya ve ahirette hamd O'nundur."

Efendimiz "İnsanların hepsi Allah'ın ailesindendir. Onların en hayırlısı insanlara en hayırlı olanıdır" buyurur.En fazla hizmet edenin en hayırlı olması için ise ilâhi vahy ölçülerine göre iman etmesi şarttır. Günümüzde iman etmediği halde milyarlarını fakirlere, ilmî müesseselere vakfedenler var ama iyi bilinmelidir ki, yaratıcıyı tanımayan ve O'na gerçekten kul olmayan ve O'nu sevmeyenin O'ndan hayrı ve cenneti beklemesi doğru olmaz.İnsanlar için şan ve şöhret için sosyal tesisler kuranlar, yaptıklarının karşılığını bu dünyada "Aferin!" le şan ve şöhrete kavuşmakla alırlar. Yaratanın rızası için yaratıklara hizmet edenler ise iki dünyada da mutlu olurlar.

Biz Allah'dan başkasına hamd etmeyiz. Peygamber Efendimiz'e sala-tü selam getiririz fakat hamd etmeyiz. Çünkü Peygamber Efendimiz de bu âlemdendir. Yaratılmış, yaşatılmış ve Rabbine döndürülmüştür.

Âlem: Allah'ın dışındaki herşeye denir. Âlem: Bir şeyin varlığına işaret edene denir.
Yaratılmışların tamamı Allah'ın varlığına ve birliğine işaret ettiği için "Âlem" adı verilmiştir.
Her yaratık kendi başına bir âlem olduğu gibi, her gurup da bir âlemdir.
Türkçe'de bir kelimeyi çoğul yapmak için kelimenin sonuna "ler, lar" eki getirilir: Çiçek çiçekler, çocuk-çocuklar gibi.
Arapça'da ise bu olay kelimenin durumuna göre değişir. Akıl sahibi olan, yani düşünen varlıkları ifade eden kelimeler çoğul yapılırken sonuna "uun ve iyn" getirilir. Burada "Alemin" denmiş bundan âlimlerimiz yaratılan herşeyin kendine özel anlayışı olduğu hükmünü çıkarmışlardır.

Rab: Terbiye eden, besleyip büyüten, yaşatan ve yöneten mânâlarına gelir.
Firavun da devlet başkanı olarak kendisini yöneten, terbiye eden, besleyip büyüten olarak görmüş ve "Sizin en yüce Rabbiniz benim" demiştir.
Biz, günde kırk defa namazımızda Allah'ın âlemlerin Rabbi olduğunu tekrarlayarak, Allah'dan başka yaratan, yaşatan ve yöneten olmadığını önce kendimize sonra bütün insanlara ilan ediyoruz.

24 Şubat 2009 Salı

Besmele

Rahman ve rahîm olan Allah'ın adıyla;
Sabahleyin hayata gözlerimizi açarken euzu-besmele ile açarız. Abdestimize euzu-besmele ile başlarız. Kur'anı kerimimizi okumaya başlarken euzubesmele çekeriz.
Rabbimiz Nahl suresinin 98 nci ayetinde "Kur'an okuduğunda kovulmuş şeytandan Allah'a sığın" ayetiyle Kur'an okumaya başlarken euzu çekmeyi bize tavsiye etmiştir.
Kur'anı kerimin çeşitli sure ve ayetlerinde geçmiş peygamberlerin hangi durumlarda Allah'a sığındıklarını haber vererek bizimde aynı durumlarda kendisine sığınmamızı işaret etmiştir. Mümin suresinin 27 nci ayetinde ahirete inanmayan kendini en büyük kabul eden Firavunvari insanlardan Allah'a sığınmamıza işaret edilmiştir.
İslam’ı tebliğ ederken kafirlere karşı konuşma üslûbunda istihza, ala¬ya alma, en önemli konuyu mizaha dönüştürmekten Allah'a sığınmamıza işaret edilmiş. Muhalifler Hz. Musaya sen bizimle dalga mı geçiyorsun dediklerinde Hz. Musa: "cahillerden olmaktan Allah'a sığınırım" demiş ve istihzanın cahil insanların âdeti olduğuna işaret etmiştir.
Hud suresinin 47. ayetinde ne istediğini bilmemekten Allah'a sı¬ğınmaya işaret edilmiştir. Ne istediğimizi, ne zaman isteyeceğimizi, kimden isteyeceğimizi çok iyi bilmeliyiz.
Meryem validemiz gibi tanımadığımız biriyle tenha bir yerde karşı¬laştığımızda zararından korunmak için Allah'a sığınacağız.
Yusuf a.s. gibi dünyanın en güzel kadını gözlerden uzak bir yerde kapıları kapattıktan sonra "gel" dediğinde tek sığınağımız Allah olacaktır ve ona sığınacağız.
Adalet konusunda suçlunun cezasını onun yakınına çektirerek "cezanın şahsiliği" kaidesini çiğnemekten Allah'a sığınmaya işaret eder. İslami bir devlette hâkimler davanın görülmesine başlarken euzu-besmele çekerler ve zulmetmekten Allah'a sığınırlar.
Mümin suresinin 56'ncı ayetinde ulaşılmaz hayaller peşinde koşanlardan Allah'a sığınmamıza işaret edilmiştir. Komünizm 1917 yılından 1990 yılına kadar Rusya’da uygulandı. Komünistlerin hayallerinde çizdikleri cennet yerine cehennemi bir hayatla karşılaştılar ve yetmiş yıl yürüdükle¬ri çıkmaz sokaktan geri döndüler. Yeni bir çıkmaz sokağa giriyorlar. Kapitalist ülkeler kendi sistemlerinin çıkmaz sokağında ilkokula kadar uyuşturucunun kol gezdiğini, orta öğretimde fuhuş yapmayana kötü gözle bakıldığını, her iki dakikada bir adam öldürüldüğünü, Aids’in lordlar ka¬marasına, senatosuna kadar yayıldığını gördü. Haşhaşın yetiştirildiği Afyonkarahisar ilinin gençlerine zarar vermediği halde Afyonkarahisar ilinden kapitalist ülkelere götürülüp buranın gençlerini zehirlediğini gördü. Yeni bir sistem arayışına girdi de yeni bir çıkmaza saplandı.
Biz ulaşılmaz hayaller peşinde koşanlardan Allah'a sığınırız. Şeytanın vesvesesinden, insanlardan olan şeytanların vesvesesinden hayırlı hizmetlere başladığımızda caydırıcı vesveseler sunmasından Allah'a sığınırız.
Kur'an okumaya başlasanız hiç hatırınıza gelmeyen çok önemli işler hatırınıza gelir. Namaz kılmaya başlasanız "Hemen şu iki rekâtı kıl, şu önemli işi hallet" gibi vesveseler gelir.
Allah için cihad faaliyetine girseniz çoluk çocuk, gelecek endişesi ve birçok korkunç olaylar gözünün önüne getiriverir şeytan ve şeytanın oyuncağı olan insanlar. İşte bunlar vazgeçirme çabalarına karşı euzu-bes-mele çekerek Allah'a sığınacağız. Ayetlere mana verirken Allah'ın murad ettiği manadan başkasını anlamaktan Allah'a sığınacağız. Rasulüne ters düşmekten Allah'a sığınacağız.
Kendi yanlış bilgilerimiz doğrultusunda ayetleri yorumlamaktan Allah'a sığınacak ve euzu-besmele çekeceğiz.
Önce demokrasiye sonra Kur'an’a iman edenler Kur'an’dan bazı ayetleri alıp kendine göre yorumlayarak "İslam ve demokrasi' adıyla kitaplar yazdılar. Aynı yoldan yürüyerek "İslam ve laiklik" "İslam ve Hümanizm", "İslam ve Kapitalizm" gibi kitaplar makaleler aynı yanlış yolun ürünleridir. Biz Euzübillahimineşşeytanirracim Bismillahirrahmanirrahiym diyerek Allah'a sığınıp tefsirimize başlıyoruz.
Bu Kur'andan bir ayet değildir. Nahl suresinin 98nci ayetinde Allah'a sığınmamız istenince peygamber efendimizde Euzü Billahimin-Eş-Şeytanir-Racim diye söylememizi öğretmiştir.
"Rahman ve Rahim Allah'ın adıyla" veya "Esirgeyen ve bağışlayan Allah'ın adıyla" diye terceme ettiğimiz Besmeleyle başlarım tefsirimize.
Allah'ın zikriyle, hamdiyle başlamayan, her önemli iş ve sözün sonunun kesik (bereketsiz, sevapsız) olduğunu bildirir Peygamber efendimiz ve buyurur. İbni Mace ile Ebi Davud da "Allah'ın hamdiyle" diye rivayet edilmiştir.
Besmelede Allah (c.c.)'ın güzel isimlerinden üç tanesiyle dilimizi tatlandırarak işimize, sözümüze başlıyoruz.
İnsanın ilk duyduğu, ilk gördüğü, ilk söylediği çok önemlidir. Allah (c.c.)'ın Peygamber efendimize indirdiği altı bin küsur ayet içinden ilk önce indirdiği hepsini kuşatacak bir emirdir, "Oku" Ünlü konuşmacılar halkın dikkatini üzerine çekecek ve de bütün konuşmasını özetleyecek cümlelerini başlangıçta söylerler.
Biz bu dünya yolculuğunda yürürken Bismillahirrahmanirrahim der ve yürürüz. Kralı, şahı, padişahı, devleti temsil eden yazı, sembol veya unvanla yürüyenlere yolda kimse zarar vermediği gibi zarar verenler cezalandırıldığı gibi bu dünya mülkünde biz mülkün sahibinin adıyla yürü¬rüz. Mülkün sahibi Allah'ı tanıyanlar mümine zarar vermezler. Tanımayanlar zarar vermeye kalkarlarsa bu dünyada cezasını çekmezse ahirette mutlaka çeker.
Rabbimiz "herşey Allah'ı teşbih eder de siz onların teşbihinden anlayamazsınız" buyurur.
Bismillahirrahmanirrahim deyip yürüyen insan "dağlar ile taşlar ile, seherdeki kuşlar ile" Allah'ı zikretmeye başlayan Müslüman’dır. Her şeyin Allah'ı zikrettiğini düşünmek, ona inanmak onlar gibi zikre katılmak eşya ile dost olmaktır.
Biz besmeleyle Kur'anı okumaya başlarız. Allah'ın kelamını yine Allah kelamıyla açarız. Allah'ın kelamını anlamada Allah’tan yardım iste¬riz.
Rahman ve Rahim isimleri Rahmet kelimesinden türemiştir. "Fazla harf fazla manayı gerektirir" kaidesine göre,
Rahman: bu dünyada mümin kâfir ayırımı yapmadan nimetler veren, hepsine peygamberler göndererek yol gösteren, kitaplar indirerek, akıl vererek iyiyle kötüyü, helalle haramı, açıklayan manasınadır.
Besmelede Rahmanı zikreden müminde bu dünyada mümin kâfir ayırımı yapmadan, hepsini Hz. Âdem’in çocuğu peygamber çocuğu olarak kabul eder ve onlara yardım elini uzatır. Haramlardan helallere, kötülük¬lerden iyiliklere rahmetle ince bir kalbin yanan sesi ve nefesiyle taşımaya çalışır.
Rahıym: Ahirette müminlere rahmetiyle muamele edip az amellerini çok kabul edip, günahlarını affedip cennetine koyarak rahmetini gösterendir. Ahzap suresinin 43. ayetinde "Mü'minlere çok Rahimdir" buyurur.

Besmelenin Ahkamı:

Neml suresinin otuzuncu ayetindeki besmele ihtilafsız Kur'andır, Yüzonüç surenin başındaki Besmeleler imamı şafiiye göre hem Kur'andandır, hemde o sureden bir ayettir. Hanefilere göre sure başlarındaki Besme¬leler ayettirler; ama sureden bir ayet değildir. Sure aralarını ayırmak içindir.
Malikilere göre Neml suresinden başkaları Kur'an’dan değildir. Onun için farz namazlarda fatiha ve diğer surelerden önce besmele okunmaz.
Şafiiler sure başlarındaki Besmeleyi sureden saydıkları için namazda besmelenin okunmasını da vacip kabul ederler.
Hanefiler sure başlarındaki Besmeleyi sureden saymadıkları için Fatiha ve diğer surelerden önce Besmele çekmek sünnettir derler.